Çocuklarda Hiper Tansiyon Olurmu ?

Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. İsmail Özcan, halk arasında ’Çocuklarda hipertansiyon hiç olmayacakmış’ gibi yanlış bir algının olduğunu söyledi.

Uzm. Dr. Özcan, özellikle 25-30 yaş genç erkeklerde görülen böbrek yetmezliği ve beyin kanaması ölümlerin en önemli sebebinin çocukluk çağında tespit edilemeyen ve sebebi bilinmeyen hipertansiyon olduğunu kaydetti.
Çocukların tansiyonunun ölçülmesi gerektiğini belirten Dr. Özcan, periyodik takibi yapılan çocukların tansiyonlarının da belirli zaman dilimlerinde ölçülmesini tavsiye etti.

Halk arasında ’Çocuklarda yüksek tansiyon hiç yokmuş’ gibi yanlış bir algı olduğunu kaydeden Dörtçelik Çocuk Hastanesi Başhekimi Çocuk Hastalıkları Uzmanı Dr. İsmail Özcan, bir yaşındaki çocukların bile tansiyonlarının belirli aralıklarla ölçülmesinde büyük yarar olduğunu vurguladı.

Uzm. Dr. Özcan şunları kaydetti:

"Ebeveyenler unutmasınlar ki; çocuklarda da sık olmasa bile hipertansiyon görülebilir. Maalesef halk arasında sanki çocuklarda hiç yüksek tansiyon olmayacakmış gibi yanlış bir algılama var. Pekala çocuk yaşlarda da hipertansiyon görülebilir. Çocuk muayeneye gittiğinde tansiyon ölçümü yapılmalı. Genç yaşta ölümlere karşı çocukluk çağında kan basıncı takibinin önemini bilelim. Erişkinlerdeki nedeni bilinmeyen hipertansiyon 6 yaşından itibaren başlamaktadır. 1 -5 yaş arasında daha çok böbrek hastalıklarına ve endokrin hastalıklarına bağlı hipertansiyon var. Gizli kalmış bir böbrek hastası hipertansiyonla karşımıza çıkıyor. Çocukluk yaşlarda bu tespit edilemediği için atlanıyor. Toplumda çocuklarda hipertansiyon kabul edilen bir şey değil. Pek çok kişi ’çocukta tansiyon olmaz’ diyor, ’çocuğun tansiyonu ölçülmez’ diye düşünüyor. Anne babaların bu konuda bilgili, bilinçli olması gerekir. Bir yetişkin gittiği doktoru anlatırken, ’Bir tansiyonumu bile ölçmedi’ diyerek olumsuz değerlendirebiliyor, ama çocuklarının tansiyonunu ölçtürmek aklına gelmiyor. Çocukların 1 -3 yaşında en az yılda bir kez, 3 yaşından sonra da iki kez tansiyonları ölçülmeli."
Referans.7gunsaglik.com.tr

Göz Hastalıkları İle İlgili Belirti Ve Bulgular

Bazı belirti ve bulgular gözün ve çevredeki dokuların hastalıklarının habercileri olabilir. Doktorunuz bu belirtilerden yola çıkarak muhtemel tanıya ulaşmak amacıyla çeşitli sorular sorar, muayene yöntemleri kullanır. Elbette tüm belirtiler benzer ciddiyette ve aciliyette değildirler, ancak özellikle görmenizi etkileyen bir durum varsa, tıbbi yardım almanızda fayda vardır. Aşağıda belirttiğimiz belirtiler sizde varsa göz doktorunuza başvurmanız uygun olacaktır.

1. Erişkinler için

Ani görme kaybı. Görme alanının tamamen veya kısmen kaybı. Gözün içinde ve çevresinde geçmeyen ağrı. Özellikle gözde kızarıklıkla beraber olan göz ağrısı. Işığa karşı hassasiyet. Işıkların etrafında renkli hareler
görmek. Nokta, iplik, ağ şeklinde yeni ortaya çıkan görüntüler, gölgeler. Gözdeki dokuların şişmesi ve gözün yuvasından dışarıya doğru çıkması. Işık çakması hissi (flaş ya da şimşek çakar tarzda). Çift görme . Aniden ortaya çıkan kayma, şaşılık. Göz hareketlerinde kısıtlanma. Akıntı, çapaklanma, aşırı sulanma. Özellikle sabah uyanınca kapakların birbirine yapışması. Gözbebeklerinin (pupil) doğal yuvarlak yapısının bozulması, düzensizleşmesi. Gözün içinde, renkli kısmında kan görülmesi
. Çocuklar için
Çocuklarda öğrenme aşamasında görme çok önemlidir. Uygun göz sağlığı için çocukların düzenli göz muayenesinin yapılması gerekir, çünkü bazı önemli göz sorunları hiçbir belirti vermeden başlar.
. Göz veya çevresinde ağrı
. Gözlerde içe veya dışa kayma. Bu kayma devamlı olabileceği gibi, çocuk yorgunken, dalmışken ya da uykusu geldiği anlarda da ortaya çıkabilir.
. Çocuğun, bir yere bakarken kafasını normalin dışında bir şekilde çevirmesi ya da eğmesi.
. Özellikle güneşli havalarda dışarıda iken, bir gözünü kapatması
. Gözlerin titrer tarzda sağa sola ya da dairesel şekilde hızlı hareket etmesi
. Çocuğun bir şeye bakmak için bir gözünü kapatması
. Net görebilmek için gözlerini neredeyse kapanacak kadar kısması
. Odanın bir ucundaki şeyleri seçememesi
. Gözleri sık sık ve şiddetli şekilde kaşıması
. Akıntı, çapaklanma, aşırı sulanma. Özellikle sabah uyanınca kapakların birbirine yapışması
. Göz kapaklarının birinin ya da her ikisinin düşük olması
. Bir gözde ya da her iki gözde, gözbebeklerinin beyaz olması
. Çocuk ağlamadığı zaman dahi gözlerden yaş gelmesi, sulanması
. Gözlerin çevresinde ya da göz kapaklarında şişlik ya da kitle olması
. Her iki göz arasında büyüklük, şekil ya da renk olarak belirgin fark olması
. Gözlerde kızarıklık

3. Bebekler için

Aşağıda belirtilen bulgulardan bir ya da daha fazlası bebeğinizde mevcutsa, bir göz hastalıkları uzmanının muayene etmesi uygun olur:
. Gözlerde çapaklanma ve akıntı
. Göz kapaklarının birinin ya da her ikisinin düşük olması
. Bir gözde ya da her iki gözde, gözbebeklerinin beyaz olması
. Kayan, sallanan ya da titreyen gözler
. Çocuk ağlamadığı zaman dahi gözlerden yaş gelmesi, sulanması
. Gözlerin çevresinde ya da göz kapaklarında şişlik ya da kitle olması
. 3 aylık ve daha büyük çocuğun annesine bakmaması, onu gözleriyle takip etmemesi
. 6 aydan büyük çocuğun gözlerinde kayma farkedilmesi
. Her iki göz arasında büyüklük, şekil ya da renk olarak belirgin fark olması
. Gözlerde kızarıklık
Referans.7gunsaglik.com.tr

Morarmanın Nedenleri

Morarma deri ve mukozaların, bazen de iç organların morumsu ya da mavimsi bir renk almasıdır. Kılcal damarlardaki kanda indirgenmiş ya da oksijene bağlanmamış hemoglobin ya da methemoglobin ve sulfhemoglobin gibi hemoglobin türevlerinin artmasına bağlı olarak ortaya çıkar.

Genellikle dudaklarda, parmak uçlarında, dilde ve kulaklarda daha belirgindir. Morarmanın görülmesi için 100ml kanda 5 gr dan fazla indirgenmiş hemoglobin bunması gerekir. Kandaki toplam hemoglobin oranı ne kadar yüksekse bu değere o kadar çabuk ulaşılır. Kandaki alyuvar sayısının arttığı polistemide morarma daha kolay ortaya çıkar.

Oysa kansızlıkta hemoglobin oranı düşük olduğundan indirgenmiş hemoglobin oranı daha azdır ve morarma daha geç görülür. Kan hemoglobininde hiçbir değişiklik yokken de deride ve mukozalarda pigment artışına bağlı renk değişiklikleri oluşabilir.

Örneğin deri kronik gümüş zehirlenmelerinde gümüş birikimi nedeni ile grimsi mavi, altın tuzlarıyla tedavi sırasında da altın birikimine bağlı olarak mavimsi bir renk alır. Bu durumda gerçek anlamda morarma söz konusu değildir.

Atar damarlardaki kanda oksijen ve dolayısıyla oksijene bağlanmış hemoglobin yoğunluğunun yetersizliği vücutta yaygın morarmaya yol açar. Bu durum akciğer yada kalp dolaşım sistemi hastalıklarında görülür.

Astım, kronik bronşit, akciğer anfizemi gibi akciğer hastalıklarında morarmanın nedeni hava keseciklerinde (alveol) hava ile kan arasında gerçekleşen gaz alışverişinin engellenmesidir. Kalp yetmezliğinde kılcal damarlarda kan dolaşımı yavaşladığından kılcal damarlarda oksijensiz hemoglobin düzeyi yükselir ve atar ve toplar damarlar arasındaki oksijen farkı artar.

Doğumsal kalp hastalıklarında ise sağ ve sol kalp boşlukları arasındaki olağandışı kan geçişi nedeni ile atar ve toplar damar kanı birbirine karışır. Bazı zehirlenmelerde methemoglobin ve sulfhemoglobin gibi anorml hemoglobin türlerinin oluşumuna bağlı olarak yaygın morarma görülür. Bazen vücudun bacak gibi yalnızca bir bölümü morarır. Bu durumda morarma genellikle o bölgedeki dolaşım bozukluklarına bağlıdır.
Referans.7gunsaglik.com.tr

Bel Fıtığı

Bel Fıtığı: Bel omurlarının arasında adeta conta görevi gören iç kısmı jel, kenarları ipliksi yapıda olan disk denen yapılar vardır. Ani zorlamalarda, özelikle sadece beli kullanarak dizleri bükmeden yapılan ağırlık, eşya kaldırma gibi durumlarda bu disklerde zedelenmeler olur. Diskin etrafındaki ipliksi yapı yırtılıp, içindeki jelimsi madde dışa doğru kayar. Bu şekilde dışarı doğru taşan disk, omurilik bölgesine ve bel bölgesinden çıkan sinirlere baskı yapar. Baskı sonucu bel ağrısı oluşur. Eğer bacak sinirlerinin (siyatik sinir) köklerine de baskı söz konusuysa kalça arkası, diz arkası ve bazen topuğa kadar vuran ağrı olur. Bacakta uyuşukluk hissedilebilir. İleri vakalarda bacakta kas gücünde azalma ve bazen ayak bileğini yukarı kaldıramama (düşük ayak) da söz konusu olabilir.

Bel fıtığı tedavisinde eğer çok ciddi bir sinir baskısı ve felç riski yoksa öncelikle istirahat ve ilaç tedavisi uygulanır. Hastaların büyük bölümü bu tedaviye cevap vermektedir. Eğer ağrılar bu yöntemlerle geçmezse, uygun vakalarda fizik tedavi uygulanır. Ağrılar yine kontrol edilemezse veya bacaklarda ciddi uyuşukluklar, felç başlangıcı gibi durumlar varsa ameliyat gerekir. Ameliyatta uygulanan değişik yöntemlerle, sinirlere baskı yapan bölümler çıkarılır.

Bel fıtığı teşhisi koymak için öncelikle hastanın ayrıntılı muayenesi önem taşır. Röntgenleri çekilerek kemik yapı ve aralıklar değerlendirilir. Fıtığın net görüntüsü MR (Magnetik Resonans Imaging) tetkiki ile ortaya konup kesin teşhis konur.

Bel Kemiği Eğrilikleri: Bel kemiğinde en sık görülen eğrilik adölesan skolyoz denen 10-13 yaşlarında özellikle kız çocuklarında ortaya çıkan eğriliktir. Bu yaşlardaki kız çocukları dikkatlice gözlenmelidir. Bir omuzun diğerinden daha aşağıda olması, öne çok eğik duruş, öne eğildiğinde sırtta eğri görüntü aileleri uyarmalıdır. Bu hastalığın erken tanınması önemlidir. Tedavisinde önce egzersiz ve korseler kullanılır. İleri vakalarda ise sırt bölgesinde yapılan ameliyatlarla bu eğrilikler başarı ile düzeltilmektedir.Kaynak..,
X