Sezar salatası. Sağlıklı olduğunu düşünüyoruz, ama küçük sinsi noktalarıyla beslenmemizi bozabilir.
Küçük bir kasesinde 300-400 kalori ve 30 gram yağ bulunur. Sadece bir iki kaşık yiyin parmesan peyniri rendeleyerek tüketin. Mayonez kullanmayın.
Enerji barları. Birçoğu 500 kalori civarıdır. Geliştirilmiş gofret şeklindedir. 3 ısırıkta biter ve tatmin dahi etmez. Lifli, 200 kaloriden fazla olmayan ve protein miktarı yüksek olanı tercih edin.
Şekersiz içecek ikilemi. Yapay tatlandırılmış içecekler mesela kola zero denilen diyet kolalar ile kalorili yiyecekler söyleriz bunu dengeler sanırız. Toplam kalori alımına dikkat ederek tüketin.
%2 süt sorunu. Tam yağlı bir sütten daha fazla yağ içerir bu nedenle bu şekilde belirtilen süt ve sütle yapılan latte gibi kahveleri tercih etmeyin.
Düşük yağlı yoğurt. Protein ve kalsiyum açısından zengin olsa da şok edici miktarda ilave şeker oranı da vardır. Meyveli yoğurtlar ekstra tatlandırıcılıdır. Şekeri 20 gram altında kalorisi 130’un altında olanları seçin.
Buzlu çay. Şeker veya tatlandırıcı ilaveli kafeinli bu çaylar antioksidan etkisini de kaybediyor. Kendiniz evde tatlı buzlu çay yapabilirsiniz. Bitki ve meyveleri demleyin soğutun buz atın ve tarçınla tatlandırın.
Tuzlu soslar. Karışık salatalarda özellikle etli olanlarda arada kaynayan sosları fark edin. Turp, biber, salatalık ve taze sebzelerde tuz azdır. Konserveden uzak durun.
Krakerler. Tam tahıllı veya kepekli de dense, buğday veya rafine beyaz un kullanılır. Az yağlı fıstık, fıstık ezmesi ya da gevrek bir ekmek ile açlığınızı bastırın.
Kaynak.7gunsaglik
Bağırsak İltihaplanmasında Düşür Tortulu
İnflamatuar da denilen iltihaplı bağırsak hastalıkları, ülseratif kolit veya Crohn hastalıklarında nasıl beslenmeliyiz?
Düşük tortulu gıdalar tüketilmelidir. Kolay sindirilen yiyecekler önerilir. Böylece mide krampları ve ishal önlenebilir. Bitki ve lif ağırlıklı, tam tahıllar, kabuklu yemişler, çiğ ve kuru meyveler buna dahildir. Tortu dışkı oluşturan lif oranıdır. Sindirilemeyen gıdalar bağırsak duvarını tıkar iltihap ve hasara neden olur. İshal, şişkinlik, gaz ve kramp oluşur. Neler tüketilebilir?
Tahıllar. Tuzlu veya normal kraker, tost, beyaz ekmek, irmik, buğday, özellikle pişmiş tahıllar, pirinç mısır gevreği, erişte ve makarna.
Meyve ve sebzeler. Kuşkonmaz, pancar, yeşil fasulye, havuç, mantar, ıspanak, kabak, pişmiş patates ve domates sosu. Muz, kavun, elma, armut ve avokado.
Süt ve süt ürünleri. Et ve protein. Tereyağı, zeytinyağı, soya ürünleri, bal, vanilyalı kek, tatlı ve dondurmalar. Kafeinsiz kahve, çay ve karbonhidratlı içecekler. Taze meyve ve sebze suyu.
Kaçınılması gerekenler.
Fındık, hindistancevizi, şekerli ve tahıllı tatlılar, tam tahıllı ürünler, kuru erik, çilek, üzüm, incir, ananas, çiğ sebzeler, bezelye, brokoli, balkabağı, lahana, mısır, soğan, karnabahar, fasulye, mercimek, patates, şarküteri, peynir, reçel, fıstık ezmesi, turşu, zeytin, turp, patlamış mısır, hamur işleri.
Kaynak.7gunsaglik
Düşük tortulu gıdalar tüketilmelidir. Kolay sindirilen yiyecekler önerilir. Böylece mide krampları ve ishal önlenebilir. Bitki ve lif ağırlıklı, tam tahıllar, kabuklu yemişler, çiğ ve kuru meyveler buna dahildir. Tortu dışkı oluşturan lif oranıdır. Sindirilemeyen gıdalar bağırsak duvarını tıkar iltihap ve hasara neden olur. İshal, şişkinlik, gaz ve kramp oluşur. Neler tüketilebilir?
Tahıllar. Tuzlu veya normal kraker, tost, beyaz ekmek, irmik, buğday, özellikle pişmiş tahıllar, pirinç mısır gevreği, erişte ve makarna.
Meyve ve sebzeler. Kuşkonmaz, pancar, yeşil fasulye, havuç, mantar, ıspanak, kabak, pişmiş patates ve domates sosu. Muz, kavun, elma, armut ve avokado.
Süt ve süt ürünleri. Et ve protein. Tereyağı, zeytinyağı, soya ürünleri, bal, vanilyalı kek, tatlı ve dondurmalar. Kafeinsiz kahve, çay ve karbonhidratlı içecekler. Taze meyve ve sebze suyu.
Kaçınılması gerekenler.
Fındık, hindistancevizi, şekerli ve tahıllı tatlılar, tam tahıllı ürünler, kuru erik, çilek, üzüm, incir, ananas, çiğ sebzeler, bezelye, brokoli, balkabağı, lahana, mısır, soğan, karnabahar, fasulye, mercimek, patates, şarküteri, peynir, reçel, fıstık ezmesi, turşu, zeytin, turp, patlamış mısır, hamur işleri.
Kaynak.7gunsaglik
İshale Karşı Pirinç, Tuz ve Su
Türk yöntemleri bazen oldukça etkili oluyor. İshale karşı tuz, su ve pirinç tedavisi işe yarıyor..
Bir çay fincanı pirinç, iki çay fincanı su ve yarım tatlı kaşığı tuzun haşlanmasıyla hazırlanan pirinç lapası, Türkiye’deki annelerin ishale karşı kullandıkları etkili yöntemlerden biri. Türkiye’de hemen herkesin bildiği bu yöntemi, Alman uzmanlar da onayladı.
Berlin Charite Hastanesi Doğal Tedavi Merkezi uzmanlarından Dr. Miriam Ortiz, pirinç lapasının ishalde başarısı onaylanmış bir tedavi yöntemi olduğunu vurguladı. Ortiz, eczane dergisi "Bebek ve Aile"de yayımlanan makalede, "Pirinç haşlandığında ortaya çıkan yapışkan sıvı vücutta suyun tutulmasına yardımcı oluyor. Tuz ise ishal nedeniyle kaybedilen elektroliti vücuda geri kazandırıyor" açıklamasını yaptı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Bir çay fincanı pirinç, iki çay fincanı su ve yarım tatlı kaşığı tuzun haşlanmasıyla hazırlanan pirinç lapası, Türkiye’deki annelerin ishale karşı kullandıkları etkili yöntemlerden biri. Türkiye’de hemen herkesin bildiği bu yöntemi, Alman uzmanlar da onayladı.
Berlin Charite Hastanesi Doğal Tedavi Merkezi uzmanlarından Dr. Miriam Ortiz, pirinç lapasının ishalde başarısı onaylanmış bir tedavi yöntemi olduğunu vurguladı. Ortiz, eczane dergisi "Bebek ve Aile"de yayımlanan makalede, "Pirinç haşlandığında ortaya çıkan yapışkan sıvı vücutta suyun tutulmasına yardımcı oluyor. Tuz ise ishal nedeniyle kaybedilen elektroliti vücuda geri kazandırıyor" açıklamasını yaptı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Duruş Bozuklukları Erken Yaşta Önlenmeli
Kambur durmak çağımızda hemen her gençte görülen bir duruş bozukluğu. Okul çağında ağır çantalardan kaçınmak ve omurgayı düzene sokmak çok önemli..
Çağın okul hastalığı olarak nitelendirilen ‘duruş bozukluğu’ konusunda velileri uyaran uzmanlar, bu yıl okula başlayacak çocukların ağır çanta taşımaması ve uzun süre hareketsiz kalmaması gerektiğini vurgulayarak, çocuklarda eğik ve yan oturuşların alışkanlık haline getirilmesinin sakıncalarına dikkat çekti.
Uzmanlar, bu yıl okula başlayacak çocukların ileri yaşlarda duruş bozukluğu, kamburluk, bel, sırt, boyun ağrıları ve kireçlenme sorunu yaşamaması için veli ve öğretmenlere bir dizi tavsiyede bulundu.
İyi bir duruş eğitiminin nasıl çocukluktan başlıyorsa ileri yaşlarda görülebilecek omurga ağrılarının da yine bu yaşlardaki alışkanlıklardan kaynaklandığını dile getiren uzmanlar, rahatsızlıkların edinilen yanlış oturma, eşya taşıma ve uyuma alışkanlıklarından kaynaklandığını açıkladı.
KÜÇÜK YAŞTA GÖRÜLEN OMURGA EĞRİLİKLERİ NEDEN OLUYOR?
Küçük yaşlarda görülen omurga eğriliklerin pek çok sebebinin olabileceğini ifade eden Life Fitness Akademi Uzmanları, okul sıralarının çocukların boyuna uygun olmaması, bilgisayar karşısında uzun zaman geçirilmesi, ağır sırt çantası taşınması, uygunsuz yatak seçimi, yanlış oturma, uyuma alışkanlığı, aşırı kilolu olmak ve görme bozukluklarının başlıca sebepler olduğunu kaydetti.
Bunlar dışında yapısal olan ve olmayan kamburluğun da (skolyoz) daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıktığını belirten uzmanlar, sebebi yüzde 80 bilinmeyen bu hastalığın gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar, vitamin eksikliği ve şeker hastalığından kaynaklanabileceğini bildirdi.
DURUŞ BOZUKLUĞUNA ÇARE: EGZERSİZ
Günümüzde bilgisayar ve televizyon karşısında uzun saatler geçiren, hareketsiz şehir yaşamına mahkum olan çocukların en az yetişkinler kadar egzersiz yapma ihtiyacında olduğunu dile getiren Life Fitness Akademi Uzmanı Özgür Güngör, ancak bu yaş grubunun büyüme çağında olmasından ötürü, yaşlarına uygun egzersiz planlaması yapılmasının gerektiğini söyledi.
EGZERSİZ SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Egzersiz seçiminde de dikkat edilmesi gereken hususlar olduğunu belirten uzmanlar, ekran karşısında geçirilen saatlerin sınırlandırılması gerektiğinin altını çizdi. İster çocuk olsun ister yetişkin, bilgisayar ve televizyon karşısında geçirilen saatler sonucu kasların gerginleştiğini dile getiren uzmanlar, bunun sonucunda da vücudun ideal duruşundan uzaklaştığını ve bu saatlerin mümkün olabildiğince azaltılması gerektiğini söyledi.
Çocukların yapacağı egzersizlerin başında kalp-akciğer sistemini geliştirmeye yardımcı olan bisiklet sürme, yüzme ve yürüyüşün geldiğini ifade eden uzmanlar, kemikleri ve kasları güçlendiren hareketlerin ise koşma, atlama, bazı direnç ve ağırlık hareketlerinin olduğunu belirtti. Ayrıca uzmanlar, ailede kalp, şeker, tansiyon gibi hastalıklar varsa çocuğun aktif bir egzersiz yaşam sürmesinin önemli olduğunu vurguladı.
Çocukların zihinsel ve bedensel gelişimlerine uygun egzersiz programlarına teşvik edilmesi gerektiğinin de altını çizen Life Fitness Akademi uzmanları, 5-7 yaş grubu çocukların kısa süreli dans, jimnastik ve kendi vücutlarını kullanarak ağırlık egzersizi yapabileceklerini kaydetti.
8-9 yaş çocukların, daha karmaşık aktiviteler için uygun olduğunu ifade eden uzmanlar, koşma, yüzme ve tırmanmanın yapılabileceğini ve kayak, tenis ve buz patenine başlamak için ise uygun dönem olduğunu söyledi.10-12 yaş dönemindeki çocukların, takım sporları ve efor gerektiren branşlara başlayabileceğini bildiren uzmanlar şunları ekledi:
“Diğer yaşlar, bedensel gelişim diğer spor dallarını yapmaya uygun hale gelmiştir. Yine de halter, boks, güreş gibi sporlara 13-15 yaşlarında başlanması tavsiye edilir. Bunlar dışında fitness club’lar ve sosyal tesislerde çocuklara yönelik yoga, pilates, masa tenisi gibi dersler verilmektedir. Olanak dahilinde çocukların bu aktivitelerden yararlanmasına çaba gösterilmelidir.”
Egzersiz yapmanın çocuklarda duruş bozukluğunu önleme dışında da büyük fayda sağladığını söyleyen uzmanlar, vücut sağlığına olumlu katkılarının yanı sıra egzersizin; disiplini kazanmanın aktif ve sosyal yaşama hazırlanma, obezitenin önlenmesi, entelektüel gelişime katkıda bulunma, stresle baş edebilme ve ruhsal iyilik, konsantrasyon yeteneği, sigara ve madde kullanımı eğilimini azaltma gibi faydalarının da olduğu kaydetti.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Çağın okul hastalığı olarak nitelendirilen ‘duruş bozukluğu’ konusunda velileri uyaran uzmanlar, bu yıl okula başlayacak çocukların ağır çanta taşımaması ve uzun süre hareketsiz kalmaması gerektiğini vurgulayarak, çocuklarda eğik ve yan oturuşların alışkanlık haline getirilmesinin sakıncalarına dikkat çekti.
Uzmanlar, bu yıl okula başlayacak çocukların ileri yaşlarda duruş bozukluğu, kamburluk, bel, sırt, boyun ağrıları ve kireçlenme sorunu yaşamaması için veli ve öğretmenlere bir dizi tavsiyede bulundu.
İyi bir duruş eğitiminin nasıl çocukluktan başlıyorsa ileri yaşlarda görülebilecek omurga ağrılarının da yine bu yaşlardaki alışkanlıklardan kaynaklandığını dile getiren uzmanlar, rahatsızlıkların edinilen yanlış oturma, eşya taşıma ve uyuma alışkanlıklarından kaynaklandığını açıkladı.
KÜÇÜK YAŞTA GÖRÜLEN OMURGA EĞRİLİKLERİ NEDEN OLUYOR?
Küçük yaşlarda görülen omurga eğriliklerin pek çok sebebinin olabileceğini ifade eden Life Fitness Akademi Uzmanları, okul sıralarının çocukların boyuna uygun olmaması, bilgisayar karşısında uzun zaman geçirilmesi, ağır sırt çantası taşınması, uygunsuz yatak seçimi, yanlış oturma, uyuma alışkanlığı, aşırı kilolu olmak ve görme bozukluklarının başlıca sebepler olduğunu kaydetti.
Bunlar dışında yapısal olan ve olmayan kamburluğun da (skolyoz) daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıktığını belirten uzmanlar, sebebi yüzde 80 bilinmeyen bu hastalığın gebelik sırasında geçirilen enfeksiyonlar, vitamin eksikliği ve şeker hastalığından kaynaklanabileceğini bildirdi.
DURUŞ BOZUKLUĞUNA ÇARE: EGZERSİZ
Günümüzde bilgisayar ve televizyon karşısında uzun saatler geçiren, hareketsiz şehir yaşamına mahkum olan çocukların en az yetişkinler kadar egzersiz yapma ihtiyacında olduğunu dile getiren Life Fitness Akademi Uzmanı Özgür Güngör, ancak bu yaş grubunun büyüme çağında olmasından ötürü, yaşlarına uygun egzersiz planlaması yapılmasının gerektiğini söyledi.
EGZERSİZ SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN HUSUSLAR
Egzersiz seçiminde de dikkat edilmesi gereken hususlar olduğunu belirten uzmanlar, ekran karşısında geçirilen saatlerin sınırlandırılması gerektiğinin altını çizdi. İster çocuk olsun ister yetişkin, bilgisayar ve televizyon karşısında geçirilen saatler sonucu kasların gerginleştiğini dile getiren uzmanlar, bunun sonucunda da vücudun ideal duruşundan uzaklaştığını ve bu saatlerin mümkün olabildiğince azaltılması gerektiğini söyledi.
Çocukların yapacağı egzersizlerin başında kalp-akciğer sistemini geliştirmeye yardımcı olan bisiklet sürme, yüzme ve yürüyüşün geldiğini ifade eden uzmanlar, kemikleri ve kasları güçlendiren hareketlerin ise koşma, atlama, bazı direnç ve ağırlık hareketlerinin olduğunu belirtti. Ayrıca uzmanlar, ailede kalp, şeker, tansiyon gibi hastalıklar varsa çocuğun aktif bir egzersiz yaşam sürmesinin önemli olduğunu vurguladı.
Çocukların zihinsel ve bedensel gelişimlerine uygun egzersiz programlarına teşvik edilmesi gerektiğinin de altını çizen Life Fitness Akademi uzmanları, 5-7 yaş grubu çocukların kısa süreli dans, jimnastik ve kendi vücutlarını kullanarak ağırlık egzersizi yapabileceklerini kaydetti.
8-9 yaş çocukların, daha karmaşık aktiviteler için uygun olduğunu ifade eden uzmanlar, koşma, yüzme ve tırmanmanın yapılabileceğini ve kayak, tenis ve buz patenine başlamak için ise uygun dönem olduğunu söyledi.10-12 yaş dönemindeki çocukların, takım sporları ve efor gerektiren branşlara başlayabileceğini bildiren uzmanlar şunları ekledi:
“Diğer yaşlar, bedensel gelişim diğer spor dallarını yapmaya uygun hale gelmiştir. Yine de halter, boks, güreş gibi sporlara 13-15 yaşlarında başlanması tavsiye edilir. Bunlar dışında fitness club’lar ve sosyal tesislerde çocuklara yönelik yoga, pilates, masa tenisi gibi dersler verilmektedir. Olanak dahilinde çocukların bu aktivitelerden yararlanmasına çaba gösterilmelidir.”
Egzersiz yapmanın çocuklarda duruş bozukluğunu önleme dışında da büyük fayda sağladığını söyleyen uzmanlar, vücut sağlığına olumlu katkılarının yanı sıra egzersizin; disiplini kazanmanın aktif ve sosyal yaşama hazırlanma, obezitenin önlenmesi, entelektüel gelişime katkıda bulunma, stresle baş edebilme ve ruhsal iyilik, konsantrasyon yeteneği, sigara ve madde kullanımı eğilimini azaltma gibi faydalarının da olduğu kaydetti.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Bilgisayar Kullanırken Dikkat Etmek İçin Bir Neden Daha
El ve el bileğini yoğun kullanan kişilerin dikkat etmesi gereken bir durum söz konusu. Ortopedik bir sorunla karşılaşmamak için uzmana görünmek şart..
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Meftun Karataş, yaptığı iş gereği el ve bileklerini çok kullananların ‘karpal tünel sendromu’ tehlikesi altında bulunduğunu söyledi.
Karataş, bilgisayar kullanıcıları, marangoz, et ve tavuk paketleme işiyle uğraşanlar, müzisyen ve teknisyenlerin risk altında bulunduğuna dikkat çekti.
Hastalığın bahçe işleriyle uğraşanlarla birlikte, hobi olarak iğne ve oya ile ilgilenenlerde de sıkça görüldüğünü vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Karataş, sendromun, şeker hastalığı, romatizma, guatr gibi kronik hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıktığını, gebeliğin son birkaç ayında da yaygın olarak görüldüğünü kaydetti.
Hastalığın el ve bileklerde yüksek ağrı ve güçsüzlüğe neden olduğunu ifade eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Meftun Karataş, böyle bir sorunla karşılaşanların doktora başvurması gerektiğini söyledi. Opr. Dr. Karataş, "Günümüzde sık karşılaşılan el hastalıklarından biri de ‘karpal tünel sendromu’dur. Çünkü yaş ve iş ne olursa olsun ellerimiz sürekli çalışmaktadır. Ellerde ağrı ve uyuşma ile başlayan, uykudan uyandırma derecesine varan ağrılara neden olan sendrom, median sinirinin el bileğinden ele geçiş yaptığı bölgedeki mevcut tünel içerisinde sıkışması sonrasında oluşur. Elin parmaklarında hareket veren tendonların bir bölümü bu tünel içerisinde seyreder. Ellerimizde bu tip şikayetlerin ilk ortaya çıkmasının ardından, tedavi için zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmak önemlidir. Tedavi olmak için ağrının aşırı artması, dayanılmaz hale gelmesi beklenmemelidir." dedi.
Hafif vakaların, çeşitli bileklik veya ateller yardımıyla tedavi edilebileceğini söyleyen Op. Dr. Karataş, "Tünel içine kortizon uygulamaları da yapılabilir. Kortizon uygulaması tünel içerisindeki ödemi azaltacaktır, takibinde el bilekliği kullanımı uygun olur. Bu tedaviye yanıt alınamayan veya geç evrede tanı konmuş olan vakalarda cerrahi tedavi uygundur. Bu işlem hastanın hastaneye yatış yapmasını gerektirmeyen lokal anestezi ile yapılabilecek bir işlemdir." ifadelerini kullandı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Opr. Dr. Meftun Karataş, yaptığı iş gereği el ve bileklerini çok kullananların ‘karpal tünel sendromu’ tehlikesi altında bulunduğunu söyledi.
Karataş, bilgisayar kullanıcıları, marangoz, et ve tavuk paketleme işiyle uğraşanlar, müzisyen ve teknisyenlerin risk altında bulunduğuna dikkat çekti.
Hastalığın bahçe işleriyle uğraşanlarla birlikte, hobi olarak iğne ve oya ile ilgilenenlerde de sıkça görüldüğünü vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Karataş, sendromun, şeker hastalığı, romatizma, guatr gibi kronik hastalıkların seyri sırasında da ortaya çıktığını, gebeliğin son birkaç ayında da yaygın olarak görüldüğünü kaydetti.
Hastalığın el ve bileklerde yüksek ağrı ve güçsüzlüğe neden olduğunu ifade eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Meftun Karataş, böyle bir sorunla karşılaşanların doktora başvurması gerektiğini söyledi. Opr. Dr. Karataş, "Günümüzde sık karşılaşılan el hastalıklarından biri de ‘karpal tünel sendromu’dur. Çünkü yaş ve iş ne olursa olsun ellerimiz sürekli çalışmaktadır. Ellerde ağrı ve uyuşma ile başlayan, uykudan uyandırma derecesine varan ağrılara neden olan sendrom, median sinirinin el bileğinden ele geçiş yaptığı bölgedeki mevcut tünel içerisinde sıkışması sonrasında oluşur. Elin parmaklarında hareket veren tendonların bir bölümü bu tünel içerisinde seyreder. Ellerimizde bu tip şikayetlerin ilk ortaya çıkmasının ardından, tedavi için zaman kaybetmeden bir uzmana başvurmak önemlidir. Tedavi olmak için ağrının aşırı artması, dayanılmaz hale gelmesi beklenmemelidir." dedi.
Hafif vakaların, çeşitli bileklik veya ateller yardımıyla tedavi edilebileceğini söyleyen Op. Dr. Karataş, "Tünel içine kortizon uygulamaları da yapılabilir. Kortizon uygulaması tünel içerisindeki ödemi azaltacaktır, takibinde el bilekliği kullanımı uygun olur. Bu tedaviye yanıt alınamayan veya geç evrede tanı konmuş olan vakalarda cerrahi tedavi uygundur. Bu işlem hastanın hastaneye yatış yapmasını gerektirmeyen lokal anestezi ile yapılabilecek bir işlemdir." ifadelerini kullandı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Yemekten Önce Sıvı Alımı – Gülen Alpaydın
Kisa Bilgi : Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülen Alpaydın, Ramazan ayında yemekten önce sıvı almaya özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Alpaydın,ayında, öğün sayısı ve gün boyu aç kalınarak düzenli beslenme biçiminin farklılaşması sonucu metabolizma hızında yavaşlamalar ve buna bağlı aşırı kilo alımının ortaya çıkma olasılığı bulunduğuna da dikkat çekti.
Kronik hastalıkları olan bireylerin, doktora danışmadan oruç tutmaması gerektiğini belirten Alpaydın, oruç tutmak isteyenlerin diyetisyene başvurarak beslenme programları oluşturabileceklerini söyledi.
Ramazan ayında iftar ve sahur arasına ‘ara öğün’ katılarak öğün sayısının 3 olarak tutulmaya çalışılmasını öneren Alpaydın, şöyle devam etti: “Özelikle bu dönemde yapılan beslenme hataları olarak, sahura kalkamadan, gece yemek yiyerek yatmak, hızlı ve aşırı yemek yemek, sahurda posasız ve ağır besinlerin tüketimi, az su içilmesi ve fiziksel aktivite azlığı gösterilebilir. Sahura kalkmadan, gece yemek yiyerek yatmak durumunda uzun süre aç kalınarak vücut ‘kıtlık’ durumuna sokulmaktadır. Kıtlığa giren vücutta yağ, su ve kas kaybı ve bazal metabolizma hızında yavaşlama olmakta, ayrıca alınan her besin vücutta yağ olarak depolanmaktadır. Ramazan ayında uzun süreli açlık sonunda kan şekerinin düşmesi sonucu çoğu kez hızlı ve fazla miktarda besin tüketilir. Hızlı besin tüketimi mide asidinin yemek borusuna kaçması olarak tanımlanan reflüye ve kabızlık gibi sağlık problemlerine neden olabilir. Reflüyü önlemek için kahve, kakao, çikolata gibi aşırı kafein alımından kaçınmak, yağlı yiyeceklerden uzak durmak ve yemeği yer yemez yatmamak gerekir. Bunun dışında kabızlık problemi çekenler için posalı besinlerin daha fazla tüketilmesi önerilir. Bunun için de meyve ve sebze tüketiminin artırılması, ekmek olarak kepek veya çavdar ekmeğinin kullanılması ve özellikle su tüketiminin artırılması gerekir.” diye konuştu.
“İftarda ise çorbayla başlanıp 10-15 dakika ara verildikten sonra, ana yemeğe geçilmelidir” diyen Alpaydın, şu önerilerde bulundu: “Ramazan ayında oruç tutarken beslenmeye daha çok özen gösterilmeli ve yağlı yiyeceklerden kaçınılmalı. Yemeklerin ağır olmamasına, az yağlı olmasına ve yağda kızartılmadan yapılmış yiyeceklerin seçilmesine, sık aralıklarla az yemek tüketilmesine dikkat edilmeli.
Sahurda posasız ve ağır besinlerin tüketiminden kaçınılmalıdır. Sahurda hafif bir kahvaltı yapılmalı, şeker içeren basit karbonhidratlar kan şekerinin aniden düşmesine neden olduğu için tercih edilmemelidir. Protein içeren besinler süt, yumurta, peynir gibi, uzun süre tok tutucu özelliğinden dolayı tercih edilmelidir. Tuzlu ve salamura besinler, susamaya neden olacağından tüketilmemelidir. Az su içilmesi Ramazan ayında gözlenebilen en önemli beslenme yanlışlarındandır. Özelikle yemekten önce sıvı almaya özen gösterilmelidir. Gün boyunca kaybedilen sıvı miktarı oldukça fazladır ve bunun yerine konması gerekmektedir. Sıvı olarak limonata, taze sıkılmış meyve suyu, komposto tüketilebilir.
Çay ve kahve, diüretik etkileri nedeniyle kısıtlı olarak tüketilmelidir. Fiziksel aktivite azlığı; uzun süreli aç kalmak, hareket azlığı bazal metabolizma hızının yavaşlaması ve vücudun susuz kalması kilo alımına neden olmaktadır. Bu nedenle ramazan ayı boyunca hafif yürüyüşler tercih edilmelidir. Çok ağır sporlar su kaybına neden olduğu için bu dönemde tercih edilmemelidir.”
Alpaydın, Ramazan ayı için öğünlerde yemek menüleri konusunda şu örnekleri verdi:
SAHUR:
• 1- 2 dilim ekmek ya da pide 2/5 pide ekmek
• 1- 2 dilim peynir ya da 1 adet yumurta
• 5- 6 adet tuzsuz zeytin veya 1adet ceviz
• Domates, salatalık
• Meyve ya da 1-2 çay kaşığı bal veya reçel
veya
• 1 kâse çorba
• 1 kâse yoğurt
• 1 porsiyon etli sebze ya da et yemeği
• 1dilim ekmek
• Domates, salatalık
İFTAR:
• 1 -2 adet zeytin ya da hurma veya peynir
• 1 kâse çorba
• 1 porsiyon et yemeği ya da etli sebze yemeği
• Salata (az yağlı)
• 2 -3 dilim ekmek ya da pilav veya makarna veya 1 dilim börek
Ara Öğün
• 2 adet meyve + 1 su bardağı süt ya da yoğurt
Veya
• 1 kâse meyve kompostosu + gece yatarken süt.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Alpaydın,ayında, öğün sayısı ve gün boyu aç kalınarak düzenli beslenme biçiminin farklılaşması sonucu metabolizma hızında yavaşlamalar ve buna bağlı aşırı kilo alımının ortaya çıkma olasılığı bulunduğuna da dikkat çekti.
Kronik hastalıkları olan bireylerin, doktora danışmadan oruç tutmaması gerektiğini belirten Alpaydın, oruç tutmak isteyenlerin diyetisyene başvurarak beslenme programları oluşturabileceklerini söyledi.
Ramazan ayında iftar ve sahur arasına ‘ara öğün’ katılarak öğün sayısının 3 olarak tutulmaya çalışılmasını öneren Alpaydın, şöyle devam etti: “Özelikle bu dönemde yapılan beslenme hataları olarak, sahura kalkamadan, gece yemek yiyerek yatmak, hızlı ve aşırı yemek yemek, sahurda posasız ve ağır besinlerin tüketimi, az su içilmesi ve fiziksel aktivite azlığı gösterilebilir. Sahura kalkmadan, gece yemek yiyerek yatmak durumunda uzun süre aç kalınarak vücut ‘kıtlık’ durumuna sokulmaktadır. Kıtlığa giren vücutta yağ, su ve kas kaybı ve bazal metabolizma hızında yavaşlama olmakta, ayrıca alınan her besin vücutta yağ olarak depolanmaktadır. Ramazan ayında uzun süreli açlık sonunda kan şekerinin düşmesi sonucu çoğu kez hızlı ve fazla miktarda besin tüketilir. Hızlı besin tüketimi mide asidinin yemek borusuna kaçması olarak tanımlanan reflüye ve kabızlık gibi sağlık problemlerine neden olabilir. Reflüyü önlemek için kahve, kakao, çikolata gibi aşırı kafein alımından kaçınmak, yağlı yiyeceklerden uzak durmak ve yemeği yer yemez yatmamak gerekir. Bunun dışında kabızlık problemi çekenler için posalı besinlerin daha fazla tüketilmesi önerilir. Bunun için de meyve ve sebze tüketiminin artırılması, ekmek olarak kepek veya çavdar ekmeğinin kullanılması ve özellikle su tüketiminin artırılması gerekir.” diye konuştu.
“İftarda ise çorbayla başlanıp 10-15 dakika ara verildikten sonra, ana yemeğe geçilmelidir” diyen Alpaydın, şu önerilerde bulundu: “Ramazan ayında oruç tutarken beslenmeye daha çok özen gösterilmeli ve yağlı yiyeceklerden kaçınılmalı. Yemeklerin ağır olmamasına, az yağlı olmasına ve yağda kızartılmadan yapılmış yiyeceklerin seçilmesine, sık aralıklarla az yemek tüketilmesine dikkat edilmeli.
Sahurda posasız ve ağır besinlerin tüketiminden kaçınılmalıdır. Sahurda hafif bir kahvaltı yapılmalı, şeker içeren basit karbonhidratlar kan şekerinin aniden düşmesine neden olduğu için tercih edilmemelidir. Protein içeren besinler süt, yumurta, peynir gibi, uzun süre tok tutucu özelliğinden dolayı tercih edilmelidir. Tuzlu ve salamura besinler, susamaya neden olacağından tüketilmemelidir. Az su içilmesi Ramazan ayında gözlenebilen en önemli beslenme yanlışlarındandır. Özelikle yemekten önce sıvı almaya özen gösterilmelidir. Gün boyunca kaybedilen sıvı miktarı oldukça fazladır ve bunun yerine konması gerekmektedir. Sıvı olarak limonata, taze sıkılmış meyve suyu, komposto tüketilebilir.
Çay ve kahve, diüretik etkileri nedeniyle kısıtlı olarak tüketilmelidir. Fiziksel aktivite azlığı; uzun süreli aç kalmak, hareket azlığı bazal metabolizma hızının yavaşlaması ve vücudun susuz kalması kilo alımına neden olmaktadır. Bu nedenle ramazan ayı boyunca hafif yürüyüşler tercih edilmelidir. Çok ağır sporlar su kaybına neden olduğu için bu dönemde tercih edilmemelidir.”
Alpaydın, Ramazan ayı için öğünlerde yemek menüleri konusunda şu örnekleri verdi:
SAHUR:
• 1- 2 dilim ekmek ya da pide 2/5 pide ekmek
• 1- 2 dilim peynir ya da 1 adet yumurta
• 5- 6 adet tuzsuz zeytin veya 1adet ceviz
• Domates, salatalık
• Meyve ya da 1-2 çay kaşığı bal veya reçel
veya
• 1 kâse çorba
• 1 kâse yoğurt
• 1 porsiyon etli sebze ya da et yemeği
• 1dilim ekmek
• Domates, salatalık
İFTAR:
• 1 -2 adet zeytin ya da hurma veya peynir
• 1 kâse çorba
• 1 porsiyon et yemeği ya da etli sebze yemeği
• Salata (az yağlı)
• 2 -3 dilim ekmek ya da pilav veya makarna veya 1 dilim börek
Ara Öğün
• 2 adet meyve + 1 su bardağı süt ya da yoğurt
Veya
• 1 kâse meyve kompostosu + gece yatarken süt.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Hazımsızlığa ve Reflüye Son
Mide ekşimesi, mide yanması gibi hazımsızlık ve mide problemlerinize deva olacak tarifleri Ender Saraç veriyor..
Birçoğumuz yemekten ya çok tok ya da çok aç kalkıyoruz değil mi? Dengeyi tutturmak oldukça zor. Özellikle yemeği fazla kaçırdığımızda üstüne bir de hazımsızlık yaşıyoruz. Peki, bu problemi yaşamamak için ne yapmalı? Beslenme Uzmanı Ender Saraç, fazla yemek kaçamaklarının vücuda ağır bir fatura olarak dönmesine engel olacak bazı pratik önerilerde bulundu.
“Öncelikle yemeğinizi ya karbonhidrat ya da hayvansal protein ağırlıklı olarak seçin” diyen Beslenme Uzmanı Ender Saraç, menü örnekleri verdi.
Hayvansal ağırlıklı menüye örnekler
*Bol Tavuk + yeşil salata + sebze + 1 ara sıcak + 1 meze + çok az ekmek veya pirinç.
*Izgara et + çorba + çoban salata + 1 ara sıcak + közde biber çok az ekmek veya patates veya pide.
*2 orta boy balık + kalamar + salata + közde biber + patlıcan salata + 1 – 2 dilim ekmek.
*Bol hindi + çoban salata + patlıcan salata + zeytinyağlı sebze + az pilav.
*2 yumurtadan, taze kaşarlı omlet + yeşil salata + közde biber + zeytinyağlı sebze + çok az ekmek.
Karbonhidrat ağırlıklı menüye örnekler
*Ispanaklı kol böreği + çorba + zeytinyağlı + sütlü tatlı
*Pilav + (etsiz) kuru fasulye veya nohut veya mercimek + yeşil salata + turşu + komposto
*Makarna yanına sebze veya mantar + salata + sütlü tatlı
*Risotto (sebzeli veya mantarlı) + çorba + salata + sütlü tatlı
*(Sebzeli, mantarlı) pide veya pizza + salata + zeytinyağlı + sütlü tatlı
DÜŞÜK KALORİLİ MEYVE ERİK İLE SİNDİRİMİ KOLAYLAŞTIRAN TARÇIN BU KOMPOSTODA BULUŞTU. TARİFİ İÇİN TIKLAYIN!
Ender Saraç’tan beslenme önerileri
1- Restorana veya eve davetliyseniz, iştahınızı yemeğe saklayın. Önünüze ikram edilen tulum peynirleri, ekmek, tereyağ gibi yiyeceklerde hayvansal – karbonhidrat ayırımını (tereyağ – peynir ile pide – ekmek gibi) bozarız ve aç olduğumuz için ölçüsüzce ve hızlı olarak yeriz, sonra da bu yediğimizi unutur ve saymayız. Doya doya esas ve sıcak yemeği yiyin ama ön ikramları bir lokma tadarak geçiştirin.
2- Sadece hafta sonunda alkol alanlar için yemekten önce 1 kadeh, yemeğin sonuna doğru da 2 kadeh almak, yavaş yavaş içmek, aşırı soğuk içmemek önemlidir. Tatlıyla alkolü peşpeşe tüketmek, alkolü rekabet konusu yapmak akıllıca değildir.
3- Yemekten sonra veya eve dönünce peşpeşe 2 – 3 fincan yeşil çay + rezene çayını şekersiz için.
4- Bildiğimiz sıcak – kaynarımsı suyu, katıksız olarak sadece 1 – 2 adet tane karanfil ve ince bir dilim limonla ayrıca bitki çayına ek olarak içmek, hızlı sindirime yardımcı olur. Hem barsakları hem de böbrekleri çalıştırır ayrıca alkol almış olanların kandaki alkol düzeyini düşürmeye başlar ve kendini daha kolay arındırır.
5- Yemek sonrası sindirimi kolaylaştırıcı özel baharat karışımını deneyin: 1 tatlı kaşığı kişniş veya kişniş şekeri, 1 tatlı kaşığı rezene tohumu, 1 çay kaşığı çekirdek kakülenün iç çekirdekleri, 5 – 6 adet tane karanfil varsa 1 tatlı kaşığı beyaz kaya şekeri – kırılmış. Bu karışım ağır yenen bir yemekten sonrası 1 – 2 tatlı kaşığı kadar ağza alınır, çiğnenir. Sadece karanfiller yutulmaz, geri kalan kısmı da yavaş yavaş yutulur. Gazı söktürür, mideyi rahatlatır, sindirimi kolaylaştırır.
6- Özellikle fazla acılı yemeklerden sonra taze naneyi 5 – 6 yaprak çiğnemek ve üstüne de bir fincan sıcak su içmek, yukarıdaki maddelerden hiçbirini yapamıyorsanız yararlıdır.
7- Ağır sofralarda, kimyon ve az zencefil ayrıca karabiber, tarçın, kaküle, rezene, havlıcan sindirimi kolaylaştırır. Hiçbir baharatı aşırı tüketmeyin.
8- Varsa biraz rezene yağı ile yoksa susam yağı veya zeytinyağı ile karna saat dönüşü yönünde 10 dk. masaj yapmak hem gazın çıkmasına hem de barsak hareketlerinin hızlanmasına yardımcı olur.
9- Hafif yürüyüş ve derince temiz havayı içimize çekmek, kapalı ortamın getirdiği sigara dumanı, kirli havanın olumsuz sindirim etkilerini dengeler. Asla ağır bir yemekten sonra hemen yatmayın. .Kaynak.7gunsaglik.com .,
Birçoğumuz yemekten ya çok tok ya da çok aç kalkıyoruz değil mi? Dengeyi tutturmak oldukça zor. Özellikle yemeği fazla kaçırdığımızda üstüne bir de hazımsızlık yaşıyoruz. Peki, bu problemi yaşamamak için ne yapmalı? Beslenme Uzmanı Ender Saraç, fazla yemek kaçamaklarının vücuda ağır bir fatura olarak dönmesine engel olacak bazı pratik önerilerde bulundu.
“Öncelikle yemeğinizi ya karbonhidrat ya da hayvansal protein ağırlıklı olarak seçin” diyen Beslenme Uzmanı Ender Saraç, menü örnekleri verdi.
Hayvansal ağırlıklı menüye örnekler
*Bol Tavuk + yeşil salata + sebze + 1 ara sıcak + 1 meze + çok az ekmek veya pirinç.
*Izgara et + çorba + çoban salata + 1 ara sıcak + közde biber çok az ekmek veya patates veya pide.
*2 orta boy balık + kalamar + salata + közde biber + patlıcan salata + 1 – 2 dilim ekmek.
*Bol hindi + çoban salata + patlıcan salata + zeytinyağlı sebze + az pilav.
*2 yumurtadan, taze kaşarlı omlet + yeşil salata + közde biber + zeytinyağlı sebze + çok az ekmek.
Karbonhidrat ağırlıklı menüye örnekler
*Ispanaklı kol böreği + çorba + zeytinyağlı + sütlü tatlı
*Pilav + (etsiz) kuru fasulye veya nohut veya mercimek + yeşil salata + turşu + komposto
*Makarna yanına sebze veya mantar + salata + sütlü tatlı
*Risotto (sebzeli veya mantarlı) + çorba + salata + sütlü tatlı
*(Sebzeli, mantarlı) pide veya pizza + salata + zeytinyağlı + sütlü tatlı
DÜŞÜK KALORİLİ MEYVE ERİK İLE SİNDİRİMİ KOLAYLAŞTIRAN TARÇIN BU KOMPOSTODA BULUŞTU. TARİFİ İÇİN TIKLAYIN!
Ender Saraç’tan beslenme önerileri
1- Restorana veya eve davetliyseniz, iştahınızı yemeğe saklayın. Önünüze ikram edilen tulum peynirleri, ekmek, tereyağ gibi yiyeceklerde hayvansal – karbonhidrat ayırımını (tereyağ – peynir ile pide – ekmek gibi) bozarız ve aç olduğumuz için ölçüsüzce ve hızlı olarak yeriz, sonra da bu yediğimizi unutur ve saymayız. Doya doya esas ve sıcak yemeği yiyin ama ön ikramları bir lokma tadarak geçiştirin.
2- Sadece hafta sonunda alkol alanlar için yemekten önce 1 kadeh, yemeğin sonuna doğru da 2 kadeh almak, yavaş yavaş içmek, aşırı soğuk içmemek önemlidir. Tatlıyla alkolü peşpeşe tüketmek, alkolü rekabet konusu yapmak akıllıca değildir.
3- Yemekten sonra veya eve dönünce peşpeşe 2 – 3 fincan yeşil çay + rezene çayını şekersiz için.
4- Bildiğimiz sıcak – kaynarımsı suyu, katıksız olarak sadece 1 – 2 adet tane karanfil ve ince bir dilim limonla ayrıca bitki çayına ek olarak içmek, hızlı sindirime yardımcı olur. Hem barsakları hem de böbrekleri çalıştırır ayrıca alkol almış olanların kandaki alkol düzeyini düşürmeye başlar ve kendini daha kolay arındırır.
5- Yemek sonrası sindirimi kolaylaştırıcı özel baharat karışımını deneyin: 1 tatlı kaşığı kişniş veya kişniş şekeri, 1 tatlı kaşığı rezene tohumu, 1 çay kaşığı çekirdek kakülenün iç çekirdekleri, 5 – 6 adet tane karanfil varsa 1 tatlı kaşığı beyaz kaya şekeri – kırılmış. Bu karışım ağır yenen bir yemekten sonrası 1 – 2 tatlı kaşığı kadar ağza alınır, çiğnenir. Sadece karanfiller yutulmaz, geri kalan kısmı da yavaş yavaş yutulur. Gazı söktürür, mideyi rahatlatır, sindirimi kolaylaştırır.
6- Özellikle fazla acılı yemeklerden sonra taze naneyi 5 – 6 yaprak çiğnemek ve üstüne de bir fincan sıcak su içmek, yukarıdaki maddelerden hiçbirini yapamıyorsanız yararlıdır.
7- Ağır sofralarda, kimyon ve az zencefil ayrıca karabiber, tarçın, kaküle, rezene, havlıcan sindirimi kolaylaştırır. Hiçbir baharatı aşırı tüketmeyin.
8- Varsa biraz rezene yağı ile yoksa susam yağı veya zeytinyağı ile karna saat dönüşü yönünde 10 dk. masaj yapmak hem gazın çıkmasına hem de barsak hareketlerinin hızlanmasına yardımcı olur.
9- Hafif yürüyüş ve derince temiz havayı içimize çekmek, kapalı ortamın getirdiği sigara dumanı, kirli havanın olumsuz sindirim etkilerini dengeler. Asla ağır bir yemekten sonra hemen yatmayın. .Kaynak.7gunsaglik.com .,
Drew Barrymore’den Kadınlara Güzellik Önerileri
Birçok kadının rol model olarak beğenip takip ettiği ünlü aktris Drew Barrymore, kadınlara güzellik ve makyaj önerileri verdi.
Patlıcan moru renginin bu sezon önemini vurgulayan genç ve güzel oyuncu, bu rengin tüm tonlarını yüz makyajında öneriyor. Mürdüm, çilek, pembe, fuşya, mor, patlıcan ve daha fazla tonla ışıldayın.
İşte markalara göre makyaj önerileri ve 2014’ün ilk makyaj modası tavsiyeleri…
www.walmart.com dan çilek ve leylak tonlarında A Lot Creme Göz Farı sadece 8 Dolar.
Kremsi dokusu ile topaklanmaya son. Daha seksi, güzel ve kalıcı görünümü çilek leylak tonlarında yakalayın tüm gece ışıldayın. Krem lavanta rengi göz farıyla ayrıca gölge yapabilir, patlıcan moruyla kuyruk ve uç gölgelerinizi tamamlayabilirsiniz. Dumanlı bir göz makyajı yapın. Chubby Flower Eyes serisinden aynı fiyata hoş farlar bulabilirsiniz. Gözün iç köşesinden iç kısımlarına lacivert kalem ve far uygulayın.
Massive Midnight serisinin mavileri ve mavi tonları harika bir etki yaratıyor. Bu serinin Clinique Chubby Stick Shadow Tint for Eyes modelini mutlaka alın ve rahatça kullanın. Sadece 17 Dolar. Üst ve alt kirpiklere patlıcan moru veya lacivert rimel harika durur. Eyelinerı da bu tonlarda seçin. Siyah maskarayı 2 kat uygulayın.
Yanaklara elmacıkları vurgulayacak biçimde kremsi erik rengi bir allık uygulayın. Sadece 10 Dolara Flower Kiss Me Twice Lip & Cheek Chubby in Raisin the Roof serisini mutlaka deneyin. Erik renginin her tonu dudak ve yanaklarda moda.
31 Dolara ise çilek ve kırmızı tonlarında rujunuzla makyajı tamamlayın. Cruise Dior Addict Extreme Ruj, C. Dior markasının favorisi. Mineralli yapısıyla muhteşem çilek dudaklara kavuşun.
Kaynak.7gunsaglik
Patlıcan moru renginin bu sezon önemini vurgulayan genç ve güzel oyuncu, bu rengin tüm tonlarını yüz makyajında öneriyor. Mürdüm, çilek, pembe, fuşya, mor, patlıcan ve daha fazla tonla ışıldayın.
İşte markalara göre makyaj önerileri ve 2014’ün ilk makyaj modası tavsiyeleri…
www.walmart.com dan çilek ve leylak tonlarında A Lot Creme Göz Farı sadece 8 Dolar.
Kremsi dokusu ile topaklanmaya son. Daha seksi, güzel ve kalıcı görünümü çilek leylak tonlarında yakalayın tüm gece ışıldayın. Krem lavanta rengi göz farıyla ayrıca gölge yapabilir, patlıcan moruyla kuyruk ve uç gölgelerinizi tamamlayabilirsiniz. Dumanlı bir göz makyajı yapın. Chubby Flower Eyes serisinden aynı fiyata hoş farlar bulabilirsiniz. Gözün iç köşesinden iç kısımlarına lacivert kalem ve far uygulayın.
Massive Midnight serisinin mavileri ve mavi tonları harika bir etki yaratıyor. Bu serinin Clinique Chubby Stick Shadow Tint for Eyes modelini mutlaka alın ve rahatça kullanın. Sadece 17 Dolar. Üst ve alt kirpiklere patlıcan moru veya lacivert rimel harika durur. Eyelinerı da bu tonlarda seçin. Siyah maskarayı 2 kat uygulayın.
Yanaklara elmacıkları vurgulayacak biçimde kremsi erik rengi bir allık uygulayın. Sadece 10 Dolara Flower Kiss Me Twice Lip & Cheek Chubby in Raisin the Roof serisini mutlaka deneyin. Erik renginin her tonu dudak ve yanaklarda moda.
31 Dolara ise çilek ve kırmızı tonlarında rujunuzla makyajı tamamlayın. Cruise Dior Addict Extreme Ruj, C. Dior markasının favorisi. Mineralli yapısıyla muhteşem çilek dudaklara kavuşun.
Kaynak.7gunsaglik
Hipoglisemi Ve Diyabet Hakkında Bilmedikleriniz
Vücudumuzda yeterli sayıda glikoz yani şeker olmadığı zaman hücreler yakıt olarak kullanmak üzere çaresiz kalır, hipoglizemi yani kandaki düşük şeker oranı hastalığı ortaya çıkar. Farklı faktörleri ve nedenleri de olabilir. Kullanılan ilaçlar ve yanlış beslenme de hipoglisemi sebebidir.
Hipoglisemi Belirtileri
Çoğu kişide kan şekeri değeri 70 mg/dl dir. Daha düşük olduğunda bu durum ortaya çıkar. Diyabetli kişilerde hipoglisemi belirtileri farklı olabilir:
Karışıklık
Baş dönmesi
Şüphecilik
Açlık
Baş ağrısı
Sinirlilik
Kalp ritminde bozukluk
Soluk cilt
Terleme
Titreme
Zayıflık
Kaygı.
Tedavi edilmezse daha ciddi olan şu belirtiler ortaya çıkacaktır:
Baş ağrısı
Sinirli hissetmek
Zayıf koordinasyon
Konsantrasyon eksikliği
Ağız ve dide uyuşma
Kabuslar ya da kötü rüyalar
Koma.
Diyabet ilaçları hipoglisemiyle bağlıdır. Ağızdan alınan ilaçlar düşük kan şekerine neden olabilir. Bunlar, sülfonilüreler, meglitinitler, alfa-glukozidaz inhibitörleri, biguanidler ve thiazolidinedionlardır. Düşük kan şekerine neden olabilen diğer diyabet ilaçları şunlardır: glimepirid (Amaryl), Nateglinid (Starlix), Prandin (replaglinide) ve sitagliptin (Januvia). Alkol ve aspirin de diğer etkenlerdir.
Karbonhidrat fazla tüketilirse kan şekeri yine düşer. Basit şeker alımı düşürülmelidir.
Karbonhidrat tüketimini azaltın. Eczaneden glukoz tabletleri alabilirsiniz. Şekersiz sakız çiğneyin. Yarım bardak meyve suyu için. 1 su bardağı yağsız süt için. Yarım bardak şekersiz bir içecek için. 1 yemek kaşığı bal, 1 yemek kaşığı sofra şekeri ve mısır şurubu tüketin.
Kan şekerinizi düzenli olarak ölçün. Normal seviyeye gelene dek bunları uygulayın. Çok fazla aç kalmayın, sıvı bolca tüketin. Peynirli kraker ve fıstık ezmesi aralarda idealdir..Kaynak.7gunsaglik.com,
Hipoglisemi Belirtileri
Çoğu kişide kan şekeri değeri 70 mg/dl dir. Daha düşük olduğunda bu durum ortaya çıkar. Diyabetli kişilerde hipoglisemi belirtileri farklı olabilir:
Karışıklık
Baş dönmesi
Şüphecilik
Açlık
Baş ağrısı
Sinirlilik
Kalp ritminde bozukluk
Soluk cilt
Terleme
Titreme
Zayıflık
Kaygı.
Tedavi edilmezse daha ciddi olan şu belirtiler ortaya çıkacaktır:
Baş ağrısı
Sinirli hissetmek
Zayıf koordinasyon
Konsantrasyon eksikliği
Ağız ve dide uyuşma
Kabuslar ya da kötü rüyalar
Koma.
Diyabet ilaçları hipoglisemiyle bağlıdır. Ağızdan alınan ilaçlar düşük kan şekerine neden olabilir. Bunlar, sülfonilüreler, meglitinitler, alfa-glukozidaz inhibitörleri, biguanidler ve thiazolidinedionlardır. Düşük kan şekerine neden olabilen diğer diyabet ilaçları şunlardır: glimepirid (Amaryl), Nateglinid (Starlix), Prandin (replaglinide) ve sitagliptin (Januvia). Alkol ve aspirin de diğer etkenlerdir.
Karbonhidrat fazla tüketilirse kan şekeri yine düşer. Basit şeker alımı düşürülmelidir.
Karbonhidrat tüketimini azaltın. Eczaneden glukoz tabletleri alabilirsiniz. Şekersiz sakız çiğneyin. Yarım bardak meyve suyu için. 1 su bardağı yağsız süt için. Yarım bardak şekersiz bir içecek için. 1 yemek kaşığı bal, 1 yemek kaşığı sofra şekeri ve mısır şurubu tüketin.
Kan şekerinizi düzenli olarak ölçün. Normal seviyeye gelene dek bunları uygulayın. Çok fazla aç kalmayın, sıvı bolca tüketin. Peynirli kraker ve fıstık ezmesi aralarda idealdir..Kaynak.7gunsaglik.com,
Kalçalarınız Hakkında Büyüleyici Gerçekler
Kalça, basen ve popo. Hepsi aynı sonuçta ve kadınların ortak ilgi konusu. Kalçalarımız hakkında bilmemiz gereken 8 önemli şey nedir?
Popomuzun yani kalçalarımızın övülmesini seviyoruz. Estetik anlamda güzel olduklarını bilmek tatmin edici bir duygudur kadınların hoşuna gider. Düzgün ve hoş duran kalçalar takdir ister.
Büyük kalçalara sahip olmak bilinenin aksine sağlıklı olabilir. Popo ve uyluk bölgesindeki yağlanma karın bölgesindeki yağlanmadan daha az risklidir. Kalp hastalıkları karın ve göğüs bölgesinin kapsamına girer. Popo yağları kalp sorunlarından koruyabilir bile.
Popo ve basen şekillendiriciler, tayt, korse, çeşitli ürünlerin üretilmesi için kalçalar vesile olmuştur. Açık renk pantolonlar üretilirken popo şekillendiricileri kullanan kadınlar rahatça mini ve dar giyinmeye başlamıştır.
Bu bölgedeki yağlanmalara karşı özel kalça sıkılaştırma, eritme ve şekillendirme masaj aletleri, spor aletleri ve özel egzersiz önerileri ortaya çıkmıştır.
Erkekler kadında estetik ve güzellik arıyor ve ilk olarak popo kısmına baktıklarını biliyor muydunuz? Kalça implantı, plastik cerrahi adımları bu alanda iyice gelişmiştir. Popo egzersizleri son yılda büyük oranda revaçtaydı. Kadın da erkek de kalça güzelliğine önem veriyor ve en sık yapılan spor ve egzersiz de kalça konusu üzerine oluyor.
Kaynak.7gunsaglik
Popomuzun yani kalçalarımızın övülmesini seviyoruz. Estetik anlamda güzel olduklarını bilmek tatmin edici bir duygudur kadınların hoşuna gider. Düzgün ve hoş duran kalçalar takdir ister.
Büyük kalçalara sahip olmak bilinenin aksine sağlıklı olabilir. Popo ve uyluk bölgesindeki yağlanma karın bölgesindeki yağlanmadan daha az risklidir. Kalp hastalıkları karın ve göğüs bölgesinin kapsamına girer. Popo yağları kalp sorunlarından koruyabilir bile.
Popo ve basen şekillendiriciler, tayt, korse, çeşitli ürünlerin üretilmesi için kalçalar vesile olmuştur. Açık renk pantolonlar üretilirken popo şekillendiricileri kullanan kadınlar rahatça mini ve dar giyinmeye başlamıştır.
Bu bölgedeki yağlanmalara karşı özel kalça sıkılaştırma, eritme ve şekillendirme masaj aletleri, spor aletleri ve özel egzersiz önerileri ortaya çıkmıştır.
Erkekler kadında estetik ve güzellik arıyor ve ilk olarak popo kısmına baktıklarını biliyor muydunuz? Kalça implantı, plastik cerrahi adımları bu alanda iyice gelişmiştir. Popo egzersizleri son yılda büyük oranda revaçtaydı. Kadın da erkek de kalça güzelliğine önem veriyor ve en sık yapılan spor ve egzersiz de kalça konusu üzerine oluyor.
Kaynak.7gunsaglik
Duruş Bozukluğu Nasıl Önlenir?
Özellikle küçük yaşlarda başlayan oturma ve duruş bozuklukları ileride ciddi sorunlarla karşımıza çıkabilir.
Fizyoterapist Nurcan Çelik, erken çocukluk döneminde uzun süre aynı pozisyonda oturan çocuklarda, duruş bozukluğu başta olmak üzere birtakım sıkıntıların yaşanabileceğini söyledi.
Çelik, omurgada oluşan statik yüklenmelerin anatomik yapının bozulmasına ve bir takım duruş bozukluklarına yol açtığını dile getirdi.
Özellikle okul çağında ortaya çıkan bu durumun bazen ebeveynler bazen de öğretmenler tarafından tespit edilebildiğine işaret eden Çelik şunları kaydetti:
"Erken çocukluk çağı her ne kadar hareketli geçse de takip eden okul dönemi en az 45 dakika boyunca bireyi oturmaya zorlayan ve ağır çanta taşıma gibi omurgayı statik yüklenmeler altında bırakan bir dönemdir. Artık yerçekimi avantaj olmaktan çıkmış omurga sağlığı için düşman bir etken haline gelmiştir. Omurgada oluşan bu statik yüklenmeler anatomik yapının bozulmasına ve birtakım duruş bozukluklarına yol açar. Bu tür durumlarda ‘Dik dur, omuzlarını geri al, kambur durma’ gibi ihtarlarla duruş düzeltilmeye çalışılır. Çoğu zaman da bunun geçici olduğu okul bitince kendiliğinden düzeleceği düşünülebilir. Ama bu son derece yanlış bir yaklaşımdır."
"Sağlıklı bir nesil için sağlıklı bir duruş şart"
" ‘Ağaç yaş iken eğilir’ sözü aynıyla göz önüne alınırsa geri dönüşü olmayan bir yanlış postürle bireyler yetişkinlik dönemine giriş yaparlar" diyen Çelik, sağlıklı bir nesil için sağlıklı bir duruşun şart olduğunu vurguladı.
Doğru duruş nedir?
Fizyoterapist Nurcan Çelik,, bu soruya şu cevabı verdi:
"Doğru duruş; vücudun bölümlerinin, birbirleriyle ve bir bütün halinde uyumlu olma halidir. Doğru bir duruş sayesinde; kas-iskelet sistemi daha verimli çalışır. Vücuttaki diğer yapılar zorlanmadan çalışma imkanı bulur. Akciğerlerde daha bol oksijen inspire edilir ve beynin ve vücudun daha zinde olması sağlanır."
Okul çağında duruş bozukluğuna sebep olan faktörler
Okul çağında duruş bozukluğuna sebep olan faktörleri ise Fizyoterapist Çelik, şöyle sıraladı:
"Oturma şekli; bel ve sırt desteği olmadan gevşek postürde ve uzun süreli oturma. Çanta taşıma; ağır çanta, tek taraflı kullanım. Kasların yeterli kuvvet ve esneklikte olmaması. Hareketsiz yaşam ve beraberinde gelen kilo artışı. Ergenliğe eşlik eden psikososyal durumlar. Yanlış ayakkabı seçimi. Hızlı büyümeyle vücutta oluşan kas-kemik dengesizlikleri."
Okul çağında en sık karşımıza çıkan duruş bozuklukları arasında, kamburluk, omurga eğriliği, hiperlordoz ve boyun düzleşmesi olduğunu belirten Çelik, ebeveynlerin, çocuklarında erken fark ettikleri kötü bir duruş olması halinde bir fizyoterapiste danışılması gerektiğini kaydetti.
Doğru bir duruş için ne yapılmalı?
Sağlıkla ilgili risk içeren durumlarda hekim gözetiminde takip ve tedavi gerektirdiğine dikkat çeken Çelik, şunları dile getirdi:
"Çanta seçimi yaparken hafif ve çift askılı omuz çantaları tercih edilmeli. Doğru oturma modelinin öğretilmesi (baş ve omuzlar dik sırt ve göğüs kafesi rahat, bel kavisi desteklenmiş dengeli oturuş). Okulda buna yönelik düzenlemeler; sıra yüksekliği, oturma yüksekliği, boya uygun sınıf yerleşimi. Evde düzenlemeler. Doğru ayakkabı seçimi. Bilgisayarın sağlıklı kullanımı, ergonomik ilaveler. Var olan duruş bozukluğunu düzeltmeye yönelik egzersizler. Oluşması muhtemel duruş bozukluklarını önlemeye yönelik egzersizler. İleri duruş bozukluklarında hekimle beraber takip ve tedavi amaçlı egzersizler. ‘Okulda ve evde kullanılabilecek ergonomik sandalyeler, doğru oturuş için destek ürünleri ve duruş bozukluğuna yönelik giysi, korse, bant ve ortezler’ gibi yardımcı ürünler kullanılabilir."
Kaynak.7gunsaglik
Fizyoterapist Nurcan Çelik, erken çocukluk döneminde uzun süre aynı pozisyonda oturan çocuklarda, duruş bozukluğu başta olmak üzere birtakım sıkıntıların yaşanabileceğini söyledi.
Çelik, omurgada oluşan statik yüklenmelerin anatomik yapının bozulmasına ve bir takım duruş bozukluklarına yol açtığını dile getirdi.
Özellikle okul çağında ortaya çıkan bu durumun bazen ebeveynler bazen de öğretmenler tarafından tespit edilebildiğine işaret eden Çelik şunları kaydetti:
"Erken çocukluk çağı her ne kadar hareketli geçse de takip eden okul dönemi en az 45 dakika boyunca bireyi oturmaya zorlayan ve ağır çanta taşıma gibi omurgayı statik yüklenmeler altında bırakan bir dönemdir. Artık yerçekimi avantaj olmaktan çıkmış omurga sağlığı için düşman bir etken haline gelmiştir. Omurgada oluşan bu statik yüklenmeler anatomik yapının bozulmasına ve birtakım duruş bozukluklarına yol açar. Bu tür durumlarda ‘Dik dur, omuzlarını geri al, kambur durma’ gibi ihtarlarla duruş düzeltilmeye çalışılır. Çoğu zaman da bunun geçici olduğu okul bitince kendiliğinden düzeleceği düşünülebilir. Ama bu son derece yanlış bir yaklaşımdır."
"Sağlıklı bir nesil için sağlıklı bir duruş şart"
" ‘Ağaç yaş iken eğilir’ sözü aynıyla göz önüne alınırsa geri dönüşü olmayan bir yanlış postürle bireyler yetişkinlik dönemine giriş yaparlar" diyen Çelik, sağlıklı bir nesil için sağlıklı bir duruşun şart olduğunu vurguladı.
Doğru duruş nedir?
Fizyoterapist Nurcan Çelik,, bu soruya şu cevabı verdi:
"Doğru duruş; vücudun bölümlerinin, birbirleriyle ve bir bütün halinde uyumlu olma halidir. Doğru bir duruş sayesinde; kas-iskelet sistemi daha verimli çalışır. Vücuttaki diğer yapılar zorlanmadan çalışma imkanı bulur. Akciğerlerde daha bol oksijen inspire edilir ve beynin ve vücudun daha zinde olması sağlanır."
Okul çağında duruş bozukluğuna sebep olan faktörler
Okul çağında duruş bozukluğuna sebep olan faktörleri ise Fizyoterapist Çelik, şöyle sıraladı:
"Oturma şekli; bel ve sırt desteği olmadan gevşek postürde ve uzun süreli oturma. Çanta taşıma; ağır çanta, tek taraflı kullanım. Kasların yeterli kuvvet ve esneklikte olmaması. Hareketsiz yaşam ve beraberinde gelen kilo artışı. Ergenliğe eşlik eden psikososyal durumlar. Yanlış ayakkabı seçimi. Hızlı büyümeyle vücutta oluşan kas-kemik dengesizlikleri."
Okul çağında en sık karşımıza çıkan duruş bozuklukları arasında, kamburluk, omurga eğriliği, hiperlordoz ve boyun düzleşmesi olduğunu belirten Çelik, ebeveynlerin, çocuklarında erken fark ettikleri kötü bir duruş olması halinde bir fizyoterapiste danışılması gerektiğini kaydetti.
Doğru bir duruş için ne yapılmalı?
Sağlıkla ilgili risk içeren durumlarda hekim gözetiminde takip ve tedavi gerektirdiğine dikkat çeken Çelik, şunları dile getirdi:
"Çanta seçimi yaparken hafif ve çift askılı omuz çantaları tercih edilmeli. Doğru oturma modelinin öğretilmesi (baş ve omuzlar dik sırt ve göğüs kafesi rahat, bel kavisi desteklenmiş dengeli oturuş). Okulda buna yönelik düzenlemeler; sıra yüksekliği, oturma yüksekliği, boya uygun sınıf yerleşimi. Evde düzenlemeler. Doğru ayakkabı seçimi. Bilgisayarın sağlıklı kullanımı, ergonomik ilaveler. Var olan duruş bozukluğunu düzeltmeye yönelik egzersizler. Oluşması muhtemel duruş bozukluklarını önlemeye yönelik egzersizler. İleri duruş bozukluklarında hekimle beraber takip ve tedavi amaçlı egzersizler. ‘Okulda ve evde kullanılabilecek ergonomik sandalyeler, doğru oturuş için destek ürünleri ve duruş bozukluğuna yönelik giysi, korse, bant ve ortezler’ gibi yardımcı ürünler kullanılabilir."
Kaynak.7gunsaglik
Fibromiyalji Belirtileri ve Tedavisi
Hep yorgun ve ağrılı mı hissediyorsunuz? Enerjiniz yok ve hareket bile etmemek istiyorsunuz. Fibromiyalji olabilirsiniz.. Fibromiyalji nedir, tedavisi mümkün mü?
Hiç çalışmadığınız günlerde bile kendinizi sürekli yorgun hissediyor, her yeriniz ağrıyorsa, vücudunuzdan tüm enerji çekiliyor, kol ve bacaklarınızda derman kalmıyorsa, siz de fibromiyalji hastası olabilirsiniz. Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa tıpta, yumuşak doku romatizması olarak tanımlanan, kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha fazla görülen sinsi hastalık hakkında önemli bilgiler verdi.
Ağrı ve yorgunluk şikayetleriyle aylarca hatta yıllarca tanı konulamadığı için doktor doktor dolaşan, çevreleri tarafından ‘hastalık hastası’ olarak damgalanan birçok kişi aslında fibromiyalji hastası.
Fibromiyalji depresyon, sabah sertliği, karında kramp, yorgunluk ve uyku bozukluklarının da eşlik ettiği, eklem, kas ve yumuşak dokuda ağrıya sebep olan bir hastalıktır. Fibromiyalji 2 çeşit olarak sınıflandırılabilir. Birinci tip daha sık görülür ve sebebi bilinmez. İkinci tip ise spesifik; yaralanma ve cerrahi sonrası gelişir. Genetik faktörler de etkilidir. Aile öyküsü olanlarda daha sık görülür.
Fibromiyaljili hastalarının en az 2/3’ü her yerlerinin ağrıdığını söyler. Hastaların çoğunlukla yaygın vücut ağrısı olmasına karşın, ana odak bir veya iki bölgedir. Ağrı yanıcı, zonklayıcı ya da sabit olabilir. Sıklıkla sabahları daha kötüdür, gün içerisinde iyiye gider ve geceleri yeniden kötüleşir. Bir diğer belirti uyku bozukluğudur. Bu hastaların 1/3’ünde büyüme hormonu salgısı azdır. Uyku düzensizliğinin en büyük nedenlerinden biri budur. Hastaların % 60-90’ında kötü uyku vardır. Ağrı şiddetine bakmaksızın, hastaların büyük kısmı uykuya dalmada ve uykuyu sürdürmekte zorluk çekerler, sık uyanırlar ve sabah dinlenmemiş olarak kalkarlar. Dinlendirmeyen uyku fibromiyaljinin temel özelliklerindendir. Tipik olarak uyku hafif ve huzursuzdur. En göze çarpan özelliklerinden biri de yorgunluktur. Şiddeti değişiklik gösterir. Hastanın günlük yaşam aktivitelerini kısıtlar.
18 hassas nokta
Fibromiyalji hastalarında bazı duyarlı noktalar vardır. Bu noktalardaki ağrı, tanıyı koyduran en önemli kriterdir. Duyarlı noktalar, boyun, omuz, üst göğüs ve bel bölgesinde kümelenir. Toplamda 18 duyarlı nokta bulunur. Hastalığa baş dönmesi, migren, soğuk intoleransı, sık idrara çıkma, karpal tünel sendromu, çene ağrısı, deri duyarlılığı gibi farklı patolojiler eşlik edebilir. Tanı koyulması için 18 hassas noktanın en az 11’inde ağrı tespit edilmelidir.
Nasıl tedavi edilir?
Atakların şiddeti ve sıklığının kontrol altına alınabildiğini belirten Dr. Fzt. Gamze Şenbursa, fibromiyaljinin klinik seyri ve tedavi yöntemleri hakkında şunları söyledi:
“Fibromiyalji tedavisinde asıl amaç ağrı – spazm- ağrı halkasının kırılmasıdır. Manuel olarak dokulara yapılan gevşetme ve spazmı çözmeye yönelik uygulamalar, yumuşak dokuların hareketinin artmasına yüzeysel kan akışının artmasına ve ağrının azalmasına yardımcı olur.
Omurgaya yönelik yapılan manuel uygulamalar, dokuları ve organları destekleyen, bağlayan ya da ayıran dokunun hareketini artırır. Ağrıya duyarlı yapılar üzerindeki basıncı azaltır ve doku sıvılarını harekete geçirir. Omurgada eklem aralığında artışa yol açarak kas spazmını azaltır ve endorfin salınımına neden olur. Tutuk ve ağrılı eklemleri serbestleştirir adezyonları açar ve hareketliliği artırarak ağrıyı azaltır.
Meditasyon, yoga, hipnoz gibi gevşeme eğitimleri tedavi sürecinde etkindir. Kişiye ergonomik eğitim verilerek, uyku ve çalışma pozisyonları düzenlenir. Kişinin egzersiz eğitiminde büyük önem arz eder.
Şeker, kafein ve alkole dikkat!
Fibromiyalji hastalarında beslenme de önemlidir. Stresi yok etmeye, vücuttaki toksinleri temizlemeye ve bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olur. Bu hastaların özellikle şeker, kafein ve alkol tüketiminde dikkatli olmaları gerekmekir. Bazı araştırmalara göre magnezyum takviyesi fibromiyaljili hastalarının semptomlarını azaltmaya yardımcıdır.
Kaynak.7gunsaglik
Hiç çalışmadığınız günlerde bile kendinizi sürekli yorgun hissediyor, her yeriniz ağrıyorsa, vücudunuzdan tüm enerji çekiliyor, kol ve bacaklarınızda derman kalmıyorsa, siz de fibromiyalji hastası olabilirsiniz. Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa tıpta, yumuşak doku romatizması olarak tanımlanan, kadınlarda erkeklere göre 7 kat daha fazla görülen sinsi hastalık hakkında önemli bilgiler verdi.
Ağrı ve yorgunluk şikayetleriyle aylarca hatta yıllarca tanı konulamadığı için doktor doktor dolaşan, çevreleri tarafından ‘hastalık hastası’ olarak damgalanan birçok kişi aslında fibromiyalji hastası.
Fibromiyalji depresyon, sabah sertliği, karında kramp, yorgunluk ve uyku bozukluklarının da eşlik ettiği, eklem, kas ve yumuşak dokuda ağrıya sebep olan bir hastalıktır. Fibromiyalji 2 çeşit olarak sınıflandırılabilir. Birinci tip daha sık görülür ve sebebi bilinmez. İkinci tip ise spesifik; yaralanma ve cerrahi sonrası gelişir. Genetik faktörler de etkilidir. Aile öyküsü olanlarda daha sık görülür.
Fibromiyaljili hastalarının en az 2/3’ü her yerlerinin ağrıdığını söyler. Hastaların çoğunlukla yaygın vücut ağrısı olmasına karşın, ana odak bir veya iki bölgedir. Ağrı yanıcı, zonklayıcı ya da sabit olabilir. Sıklıkla sabahları daha kötüdür, gün içerisinde iyiye gider ve geceleri yeniden kötüleşir. Bir diğer belirti uyku bozukluğudur. Bu hastaların 1/3’ünde büyüme hormonu salgısı azdır. Uyku düzensizliğinin en büyük nedenlerinden biri budur. Hastaların % 60-90’ında kötü uyku vardır. Ağrı şiddetine bakmaksızın, hastaların büyük kısmı uykuya dalmada ve uykuyu sürdürmekte zorluk çekerler, sık uyanırlar ve sabah dinlenmemiş olarak kalkarlar. Dinlendirmeyen uyku fibromiyaljinin temel özelliklerindendir. Tipik olarak uyku hafif ve huzursuzdur. En göze çarpan özelliklerinden biri de yorgunluktur. Şiddeti değişiklik gösterir. Hastanın günlük yaşam aktivitelerini kısıtlar.
18 hassas nokta
Fibromiyalji hastalarında bazı duyarlı noktalar vardır. Bu noktalardaki ağrı, tanıyı koyduran en önemli kriterdir. Duyarlı noktalar, boyun, omuz, üst göğüs ve bel bölgesinde kümelenir. Toplamda 18 duyarlı nokta bulunur. Hastalığa baş dönmesi, migren, soğuk intoleransı, sık idrara çıkma, karpal tünel sendromu, çene ağrısı, deri duyarlılığı gibi farklı patolojiler eşlik edebilir. Tanı koyulması için 18 hassas noktanın en az 11’inde ağrı tespit edilmelidir.
Nasıl tedavi edilir?
Atakların şiddeti ve sıklığının kontrol altına alınabildiğini belirten Dr. Fzt. Gamze Şenbursa, fibromiyaljinin klinik seyri ve tedavi yöntemleri hakkında şunları söyledi:
“Fibromiyalji tedavisinde asıl amaç ağrı – spazm- ağrı halkasının kırılmasıdır. Manuel olarak dokulara yapılan gevşetme ve spazmı çözmeye yönelik uygulamalar, yumuşak dokuların hareketinin artmasına yüzeysel kan akışının artmasına ve ağrının azalmasına yardımcı olur.
Omurgaya yönelik yapılan manuel uygulamalar, dokuları ve organları destekleyen, bağlayan ya da ayıran dokunun hareketini artırır. Ağrıya duyarlı yapılar üzerindeki basıncı azaltır ve doku sıvılarını harekete geçirir. Omurgada eklem aralığında artışa yol açarak kas spazmını azaltır ve endorfin salınımına neden olur. Tutuk ve ağrılı eklemleri serbestleştirir adezyonları açar ve hareketliliği artırarak ağrıyı azaltır.
Meditasyon, yoga, hipnoz gibi gevşeme eğitimleri tedavi sürecinde etkindir. Kişiye ergonomik eğitim verilerek, uyku ve çalışma pozisyonları düzenlenir. Kişinin egzersiz eğitiminde büyük önem arz eder.
Şeker, kafein ve alkole dikkat!
Fibromiyalji hastalarında beslenme de önemlidir. Stresi yok etmeye, vücuttaki toksinleri temizlemeye ve bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olur. Bu hastaların özellikle şeker, kafein ve alkol tüketiminde dikkatli olmaları gerekmekir. Bazı araştırmalara göre magnezyum takviyesi fibromiyaljili hastalarının semptomlarını azaltmaya yardımcıdır.
Kaynak.7gunsaglik
Jakson Epilepsisi nedir? tedavisi ne iyi gelir geniş bilgi
AKSON EPİLEPSİSİ: Bilindiği gibi kasların hareketlerini, kasdmaiarını sağlayan beyin merkezlerine “Motor merkezleri” denilmektedir. Bu merkezler esas olarak frontal lobun presentral girus denden bölgesinde toplanmışlardır. Örneğin el, kol, ayak, bacak, yüz kaslarının kasılmasını sağlayan motor merkezler, presentral girusun belli bölgelerine yerleşmişlerdir. Bu motor merkezlerin birinde başlayan epüeptik boşalımlar komşu motor merkezlere yaydabilir. Böylece motor merkezlerin epdepsi boşalımı yaratmaları sonucu ortaya çıkan kas kasdmaları biçimindeki sara nöbeti, komşu motor merkezlerin de etkdenmesiyle daha çok sayıdaki kası kasdmava yöneltir. Örneğin kol kaslarının kasılmasıyla ilgili motor merkezden kaynaklanan bir epilepsi nöbeti sırasında, yalnız kol kasları kasılır. Eğer bu epileptik boşalım, komşu bir motor merkeze, örneğin yüz kaslarıyla ilgili motor merkezine yayılırsa, sara nöbeti sırasında hem kol hem de yüz kasları kasılmaya başlar. Motor merkezlerden birinden kaynaklanan bir epilepsi boşalımının komşu motor merkezlere yayılmasıyla ortaya çıkan epilepsi nöbetine “Jackson epilepsisi” denir.
Bilindiği gibi bir beyin yarıküresindeki motor merkezler (bu merkezler presentral girusun korteks tabakasında (beyin kabuğu) bulunur} , karşı taraftaki beden yarısının kas kasılmalarından sorumludur, fakson tipi odaksal epilepsi nöbetleri de genellikle beyin tümörü, nedbe dokusu, beyin zedelenmesi gibi ikincil nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu nöbetler sırasında hasta bilincini kaybetmeyebilir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Bilindiği gibi bir beyin yarıküresindeki motor merkezler (bu merkezler presentral girusun korteks tabakasında (beyin kabuğu) bulunur} , karşı taraftaki beden yarısının kas kasılmalarından sorumludur, fakson tipi odaksal epilepsi nöbetleri de genellikle beyin tümörü, nedbe dokusu, beyin zedelenmesi gibi ikincil nedenlerden kaynaklanmaktadır. Bu nöbetler sırasında hasta bilincini kaybetmeyebilir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Fosfolipit yapıdaki omega 3 desteğinden en çok faydalanacak dokular hangileridir?
Profesör JACQUES FANNI : Fosfolipidler insandaki evrensel hücre bileşenleri olduğundan, Vectomega’nın fosfolipit yapıdaki omega 3 katkısından tüm dokuların faydalanacağını düşünüyoruz ama en çok yararlanacak dokular, fosfolipidlerin metabolizasyonunu izlersek, sindirim kanalının iç yüzeyini kaplayan hücreler (enterositler), karaciğer hücreleri (hepatositler), kalp kası ve damar hücreleri, meme dokusu ve son olarak da sinir hücreleri (beyin, omurilik, görme ve işitme sistemi dahil sinirler) olacağını söyleyebiliriz. Ayrıca, inflamatuar durumların (romatizmal hastalıklar gibi – Ç.N.) metabolik kontrolü üzerine etkileri olduğunu da unutmayalım..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Mide Operasyonu İle 20 Kilo Verdi
Samsun’da yaşayan hastaya mide ameliyatı yapıldı ve boru haline gelen midesi ile hasta 9 günde 20 kilo verdi..
Samsun’da, 6 yıldır yatağa bağımlı yaşayan 210 kilo ağırlığındaki 49 yaşındaki Metin Elibol, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan mide küçültme ameliyatının ardından 9 günde 20 kilo verdi. Elibol’un ameliyatını gerçekleştiren Prof Dr. Kenan Erzurumlu, Elibol’un midesinin yüzde 70′nin alınarak küçültüldüğünü belirterek, "Hastamızın midesini bir boru haline getirdik, daha az gıda tüketip, doymasını sağladık. Bir yıl içinde 80 kilo vermesini bekliyoruz" dedi.
Havza ilçesinde oturan 4 çocuk babası Metin Elibol, aşırı kilosu nedeniyle 6 yıldır yataktan kalkamadı. Uyguladığı diyet programlarına rağmen bir türlü kilo veremeyen Elibol, son olarak Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Erzurumlu’ya başvurdu.
Prof. Dr. Erzurumlu, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Özbalcı, Yrd. Doç. Dr. Kağan Karabulut ve ekibi tarafından yapılan operasyonla Elibol’un midesinin yüzde 70′i alınarak küçültüldü.
MİDESİ BORU HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Ameliyatın yaklaşık 2 saat sürdüğünü söyleyen Prof. Dr. Erzurumlu, "Hastamızın midesini bir boru haline getirdik. Bu sayede iştahını kestik ve daha az gıda tüketerek çabuk doymasını sağladık. Ameliyatın ardından 9 günde 210 kilodan 190 kiloya düştü. Bir yıl içerisinde yapacağı diyetle birlikte 80 kilogram vermesini tahmin ediyoruz. Şu an sağlık durumu gayet iyi" dedi.
Yrd. Doç. Dr. Selçuk Özbalcı da, hastanın hastaneye ilk geldiğinde hareket edemez halde olduğunu söyleyerek, "Ameliyat öncesinde çok kötü durumdaydı. Ağırlığını tartmak için bile çok zorlandık. Ameliyat sonrasında hemen kilo vermeye ve ayağa kalkıp hareket etmeye de başladı" diye konuştu.
1 DİLİM EKMEKLE DOYUYORUM
Son 6 yılda çok kilo aldığını ve yatalak hale geldiğini anlatan Metin Elibol ise, "Diyet yaptım ama kilo veremedim. Bir öğünde 1.5 – 2 ekmek yiyordum. Aşırı kilolarım nedeniyle bunalıma girdim. İntihar etmeyi bile düşündüm. Ameliyat oldum, şimdi 1 dilim ekmekle doyuyorum. Kilo vermeye de başladım. Adeta hayata yeniden döndüm" dedi..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Samsun’da, 6 yıldır yatağa bağımlı yaşayan 210 kilo ağırlığındaki 49 yaşındaki Metin Elibol, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde yapılan mide küçültme ameliyatının ardından 9 günde 20 kilo verdi. Elibol’un ameliyatını gerçekleştiren Prof Dr. Kenan Erzurumlu, Elibol’un midesinin yüzde 70′nin alınarak küçültüldüğünü belirterek, "Hastamızın midesini bir boru haline getirdik, daha az gıda tüketip, doymasını sağladık. Bir yıl içinde 80 kilo vermesini bekliyoruz" dedi.
Havza ilçesinde oturan 4 çocuk babası Metin Elibol, aşırı kilosu nedeniyle 6 yıldır yataktan kalkamadı. Uyguladığı diyet programlarına rağmen bir türlü kilo veremeyen Elibol, son olarak Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Erzurumlu’ya başvurdu.
Prof. Dr. Erzurumlu, Yrd. Doç. Dr. Selçuk Özbalcı, Yrd. Doç. Dr. Kağan Karabulut ve ekibi tarafından yapılan operasyonla Elibol’un midesinin yüzde 70′i alınarak küçültüldü.
MİDESİ BORU HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Ameliyatın yaklaşık 2 saat sürdüğünü söyleyen Prof. Dr. Erzurumlu, "Hastamızın midesini bir boru haline getirdik. Bu sayede iştahını kestik ve daha az gıda tüketerek çabuk doymasını sağladık. Ameliyatın ardından 9 günde 210 kilodan 190 kiloya düştü. Bir yıl içerisinde yapacağı diyetle birlikte 80 kilogram vermesini tahmin ediyoruz. Şu an sağlık durumu gayet iyi" dedi.
Yrd. Doç. Dr. Selçuk Özbalcı da, hastanın hastaneye ilk geldiğinde hareket edemez halde olduğunu söyleyerek, "Ameliyat öncesinde çok kötü durumdaydı. Ağırlığını tartmak için bile çok zorlandık. Ameliyat sonrasında hemen kilo vermeye ve ayağa kalkıp hareket etmeye de başladı" diye konuştu.
1 DİLİM EKMEKLE DOYUYORUM
Son 6 yılda çok kilo aldığını ve yatalak hale geldiğini anlatan Metin Elibol ise, "Diyet yaptım ama kilo veremedim. Bir öğünde 1.5 – 2 ekmek yiyordum. Aşırı kilolarım nedeniyle bunalıma girdim. İntihar etmeyi bile düşündüm. Ameliyat oldum, şimdi 1 dilim ekmekle doyuyorum. Kilo vermeye de başladım. Adeta hayata yeniden döndüm" dedi..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Çocuklarda İdrar Yolu EnfeksiyonlarI
Altını ıslatan çocuklar böbrek hastası olabilir. Çocuklarda görülen tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları böbrek yetmezliğine sebep olabilir. İşte belirtiler ve ayrıntılar..
Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi Organ Nakli Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hamdi Karakayalı; çocuklarda görülen böbrek hastalıklarını anlattı:
Erken tanı, böbrek sağlığında ne kadar önemli?
Çocuklarda böbrek hastalıklarının tanısını erken koymak, böbreklerin zarar görmesini ve böbrek yetmezliğine gidişi büyük ölçüde engeller. Bazı bebeklerin böbrekleri anne karnında hiç gelişmemiş veya yapısı bozuk olabilir. Gebeliğin üçüncü ayından itibaren ultrasonla böbrek sorunu fark edilebilir.
Çocuklardaki idrar yolu enfeksiyonları ciddiye alınmalı mı?
Enfeksiyon, idrar kesesinde sınırlı kalabilir veya böbreklere kadar yayılıp nefrite çevirebilir. Enfeksiyon; sık idrar yapma, idrar yaparken yanma ve hafif ateşle ortaya çıkar. Üst idrar yollarının enfeksiyonunda ateş daha yüksektir, böğür ağrısı da gözlenebilir. Böbreklerde veya idrar yollarında kist, taş, darlık gibi sorunlar ya da mesanenin çalışmasında bozukluk söz konusu ise enfeksiyon riski artar. Tekrarlayan idrar yapma şikayetleri ciddiye alınmalıdır.
BADEMCİK SAĞLIKLI OLMALI
Çocukları böbrek hastalıklarından korumak mümkün müdür?
Böbrek hastalıklarının bir kısmı, alınacak tedbirlerle tamamen önlenebilir. Örneğin; bademcik iltihaplarının önüne geçmek, akut nefritin ortaya çıkmasını engelleyebilir. Ancak yapı bozukluklarını, kronik nefritleri tamamen önlemek mümkün değildir. Yine de erken tanı ile hastalığın ilerlemesi durdurulabilir.
Çocuklarda kronik böbrek yetmezliği oluşabilir mi?
Ne yazık ki, evet! Doğuştan olan böbrek ve idrar yolu hastalıklarının, böbrek taşlarının, kronik nefritlerin ya da tekrarlayan enfeksiyonların sonucunda; çocukların da böbrekleri zarar görebilir. Hastalığın ileri safhasında diyaliz tedavisi veya böbrek nakli yapılması gerekir.
ÖMÜRLERİ ARTIYOR
Çocuklara da böbrek nakli yapılabilir yani?
Böbrek yetersizliği olan çocuklar için en iyi tedavi şekli böbrek naklidir. Enfeksiyonu veya tümöral hastalığı olmayan tüm çocuklar böbrek nakli için uygundur. Diyaliz tedavisine başlanmadan naklin yapılması; çocuğun büyümesinin geri kalmaması, sosyal ve psikolojik gelişiminin sağlanması ve hormonal dengelerinin korunması açısından büyük önem taşıyor. Nakil sayesinde hastaya sağlanan yaşam süresi, diyalize göre üç kat daha uzundur. Nakil sonrası, sıvı alımındaki kısıtlamalar ortadan kalkıyor, çocuklar yaşıtları ile aynı şeyleri yeme, içme, oynama, tatile gitme gibi haklarını yeniden kazanıyorlar.
VERİCİLERİN YÜZDE 63′Ü ANNE, YÜZDE 30′U BABA
Kaç çeşit nefrit var?
Akut nefrite, çocuklarda sık rastlanır. Bademcik ve cilt enfeksiyonlarından sonra görülür. Kronik nefritler ise, bazen hiç belirti göstermeden sinsi bir şekilde başlar. Nefrit dışında; Akdeniz Ateşi, Hemolitik Üremik Sendrom, diyabet ve lupus gibi bazı hastalıklar da kronik böbrek hastalığına neden olur.
Çocuklara kimler böbrek verebilir?
Bağışta bulunan kişi çocukluk yaş grubunda ise, bu organların çocuk hastalarda kullanılma önceliği vardır. Bu durumda organın büyüklüğü ile ilgili sorun ortadan kalkmış olur. Ancak organ bağışının çok az olduğu ülkemizde; canlı donörler kullanılıyor. Mevcut yasalarımız dördüncü dereceye kadar olan akrabalarının organ donörü olmasına izin veriyor. Akrabalık bağının olmadığı durumlarda ise etik kurulun onayı alınıyor. Böbrek nakilli çocuklara bakıldığında; yüzde 90 canlı donörlerin kullanıldığı görülüyor. Donörlerin yaklaşık yüzde 63′ünü anneler, yüzde 30′unu da babalar oluşturuyor. Yüzde 6′sı ise diğer akrabalar.
BU BELİRTİLER VARSA İHMAL ETMEYİN!
Genel olarak çocuklarda böbrek hastalıklarının belirtileri nelerdir?
İştahsızlık
Halsizlik
Tekrarlayan kusmalar
Kilo alımının ve büyümenin durması
Soluk renk
Ateş
Kırmızı-kahverengi idrar
Göz kapaklarında, yüzde ve bacaklarda şişlik
Karın ve böğür ağrısı
İdrar yaparken yanma
Sık idrara çıkma
Tuvalete yetişememe ve idrar kaçırma
İdrarı fışkırtamama ve damla damla idrar yapma
Çok su içip çok idrar yapma
İdrar miktarının aniden azalması
AKRABA EVLİLİKLERİ BÖBREĞİ ETKİLİYOR
Ülkemizde, çocuklarda görülen kronik böbrek yetmezliğinin en önemli nedeni nedir?
Akraba evliliğinin sık olduğu bölgelerde, bu sorunla daha çok karşılaşılır. Aynı aile içinde birden fazla çocukta, aynı sorun ortaya çıkabilir. İki kardeşte de kronik böbrek yetmezliği varsa; donör adayının kan grubu, böbrek yapısı gibi özelliklerine hangi çocuk daha uygun ise, onun nakil olmasına karar verilir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Özel Gaziosmanpaşa Hastanesi Organ Nakli Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hamdi Karakayalı; çocuklarda görülen böbrek hastalıklarını anlattı:
Erken tanı, böbrek sağlığında ne kadar önemli?
Çocuklarda böbrek hastalıklarının tanısını erken koymak, böbreklerin zarar görmesini ve böbrek yetmezliğine gidişi büyük ölçüde engeller. Bazı bebeklerin böbrekleri anne karnında hiç gelişmemiş veya yapısı bozuk olabilir. Gebeliğin üçüncü ayından itibaren ultrasonla böbrek sorunu fark edilebilir.
Çocuklardaki idrar yolu enfeksiyonları ciddiye alınmalı mı?
Enfeksiyon, idrar kesesinde sınırlı kalabilir veya böbreklere kadar yayılıp nefrite çevirebilir. Enfeksiyon; sık idrar yapma, idrar yaparken yanma ve hafif ateşle ortaya çıkar. Üst idrar yollarının enfeksiyonunda ateş daha yüksektir, böğür ağrısı da gözlenebilir. Böbreklerde veya idrar yollarında kist, taş, darlık gibi sorunlar ya da mesanenin çalışmasında bozukluk söz konusu ise enfeksiyon riski artar. Tekrarlayan idrar yapma şikayetleri ciddiye alınmalıdır.
BADEMCİK SAĞLIKLI OLMALI
Çocukları böbrek hastalıklarından korumak mümkün müdür?
Böbrek hastalıklarının bir kısmı, alınacak tedbirlerle tamamen önlenebilir. Örneğin; bademcik iltihaplarının önüne geçmek, akut nefritin ortaya çıkmasını engelleyebilir. Ancak yapı bozukluklarını, kronik nefritleri tamamen önlemek mümkün değildir. Yine de erken tanı ile hastalığın ilerlemesi durdurulabilir.
Çocuklarda kronik böbrek yetmezliği oluşabilir mi?
Ne yazık ki, evet! Doğuştan olan böbrek ve idrar yolu hastalıklarının, böbrek taşlarının, kronik nefritlerin ya da tekrarlayan enfeksiyonların sonucunda; çocukların da böbrekleri zarar görebilir. Hastalığın ileri safhasında diyaliz tedavisi veya böbrek nakli yapılması gerekir.
ÖMÜRLERİ ARTIYOR
Çocuklara da böbrek nakli yapılabilir yani?
Böbrek yetersizliği olan çocuklar için en iyi tedavi şekli böbrek naklidir. Enfeksiyonu veya tümöral hastalığı olmayan tüm çocuklar böbrek nakli için uygundur. Diyaliz tedavisine başlanmadan naklin yapılması; çocuğun büyümesinin geri kalmaması, sosyal ve psikolojik gelişiminin sağlanması ve hormonal dengelerinin korunması açısından büyük önem taşıyor. Nakil sayesinde hastaya sağlanan yaşam süresi, diyalize göre üç kat daha uzundur. Nakil sonrası, sıvı alımındaki kısıtlamalar ortadan kalkıyor, çocuklar yaşıtları ile aynı şeyleri yeme, içme, oynama, tatile gitme gibi haklarını yeniden kazanıyorlar.
VERİCİLERİN YÜZDE 63′Ü ANNE, YÜZDE 30′U BABA
Kaç çeşit nefrit var?
Akut nefrite, çocuklarda sık rastlanır. Bademcik ve cilt enfeksiyonlarından sonra görülür. Kronik nefritler ise, bazen hiç belirti göstermeden sinsi bir şekilde başlar. Nefrit dışında; Akdeniz Ateşi, Hemolitik Üremik Sendrom, diyabet ve lupus gibi bazı hastalıklar da kronik böbrek hastalığına neden olur.
Çocuklara kimler böbrek verebilir?
Bağışta bulunan kişi çocukluk yaş grubunda ise, bu organların çocuk hastalarda kullanılma önceliği vardır. Bu durumda organın büyüklüğü ile ilgili sorun ortadan kalkmış olur. Ancak organ bağışının çok az olduğu ülkemizde; canlı donörler kullanılıyor. Mevcut yasalarımız dördüncü dereceye kadar olan akrabalarının organ donörü olmasına izin veriyor. Akrabalık bağının olmadığı durumlarda ise etik kurulun onayı alınıyor. Böbrek nakilli çocuklara bakıldığında; yüzde 90 canlı donörlerin kullanıldığı görülüyor. Donörlerin yaklaşık yüzde 63′ünü anneler, yüzde 30′unu da babalar oluşturuyor. Yüzde 6′sı ise diğer akrabalar.
BU BELİRTİLER VARSA İHMAL ETMEYİN!
Genel olarak çocuklarda böbrek hastalıklarının belirtileri nelerdir?
İştahsızlık
Halsizlik
Tekrarlayan kusmalar
Kilo alımının ve büyümenin durması
Soluk renk
Ateş
Kırmızı-kahverengi idrar
Göz kapaklarında, yüzde ve bacaklarda şişlik
Karın ve böğür ağrısı
İdrar yaparken yanma
Sık idrara çıkma
Tuvalete yetişememe ve idrar kaçırma
İdrarı fışkırtamama ve damla damla idrar yapma
Çok su içip çok idrar yapma
İdrar miktarının aniden azalması
AKRABA EVLİLİKLERİ BÖBREĞİ ETKİLİYOR
Ülkemizde, çocuklarda görülen kronik böbrek yetmezliğinin en önemli nedeni nedir?
Akraba evliliğinin sık olduğu bölgelerde, bu sorunla daha çok karşılaşılır. Aynı aile içinde birden fazla çocukta, aynı sorun ortaya çıkabilir. İki kardeşte de kronik böbrek yetmezliği varsa; donör adayının kan grubu, böbrek yapısı gibi özelliklerine hangi çocuk daha uygun ise, onun nakil olmasına karar verilir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Kalp Tarama Testlerinde Kullanılan Yöntemler
ABD’de tıp merkezlerinde yapılan araştırmaya göre çoğu insan gereksiz yere ekokardiyografi (EKO) testine tabi tutuluyor.
Kalbin işleyişini ortaya koyan invaziv olmayan bu ultrason testleri güvenli fakat çoğu hastada tedavide bir değişiklik sağlamıyor. Bu teknik klinik anlamda yararlı değil. Kardiyolog doçentlerin söylemine göre kurallara uygun olan EKO testleri tedavide rol oynamıyor. Yapılan hastaneye ve merkeze göre 100 ila 1000 dolar arasında maliyeti değişiyor. Kalp görüntüleme hizmetleri tıp merkezlerinde sıkça tercih ediliyor. Bir gözleme göre EKO yapılan hastaların yarısında tedavi sürecinde bir değişim ve ilerleme gözlemlenmemiştir. Kalp yetmezliği gibi hastalıklar için yaygın olarak kullanılan bu yöntemi doktorlar hastalarından uygulamasını istiyor. Bu bir tanı testidir ve hastanın durumunu etkilemez. Bilinçli hastalarla doktorları arasında verimli bir etkileşim olacaktır. Neler olup bittiğini sormak araştırmak bilmek gerekir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Kalbin işleyişini ortaya koyan invaziv olmayan bu ultrason testleri güvenli fakat çoğu hastada tedavide bir değişiklik sağlamıyor. Bu teknik klinik anlamda yararlı değil. Kardiyolog doçentlerin söylemine göre kurallara uygun olan EKO testleri tedavide rol oynamıyor. Yapılan hastaneye ve merkeze göre 100 ila 1000 dolar arasında maliyeti değişiyor. Kalp görüntüleme hizmetleri tıp merkezlerinde sıkça tercih ediliyor. Bir gözleme göre EKO yapılan hastaların yarısında tedavi sürecinde bir değişim ve ilerleme gözlemlenmemiştir. Kalp yetmezliği gibi hastalıklar için yaygın olarak kullanılan bu yöntemi doktorlar hastalarından uygulamasını istiyor. Bu bir tanı testidir ve hastanın durumunu etkilemez. Bilinçli hastalarla doktorları arasında verimli bir etkileşim olacaktır. Neler olup bittiğini sormak araştırmak bilmek gerekir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Sivilce Savaşını Nasıl Kazanırsınız?
Sivilce de aynı ÖSS gibi! Her gencin korkulu rüyası! Yoksa sen, onunla başı dertte olanın yalnızca kendin olduğunu mu düşünüyordun? Öyleyse çevrene bir bak! Ne kadar çok kişi sivilcelerinin kendini çirkinleştirdiğini düşünüyor ve ayna karşısına geçip yüzünü buruşturarak onları sıkıyor, biliyor musun? Eğer sen de sivilcelerin yüzünden acı çekiyor, stres yapıyor ve onları sıkma isteğini içinden atamıyorsan, bu yazı tam senlik! Çünkü onunla savaşmak istiyorsan, önce düşmanını iyi tanımalısın!
Sivilce nedir?
Tıpta akne olarak adlandırılan sivilce deride bulunan kıl kökü ve yağ bezlerinin bir hastalığı. Kıl kökleri içerisine açılan yağ bezlerinin fazla miktarda yağ salgılaması nedeni ile, keratin ve sebumdan oluşan bir tıkaç oluşuyor. Kıl köklerinin tıkanması ve burada bulunan mikroorganizmaların etkisi ile akne ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle, başımıza bela olan sivilceler oluşuyor. Aknenin temelinde siyah ve beyaz nokta diye adlandırılan kapalı noktalar var. Bu noktalar, bakteriler nedeniyle kırmızılaşarak iltihaplı sivilceleri meydana getiriyor. En ileri seviyesinde ise kolay sıkılmayan, nodul ve kistler oluşuyor.
Neden bu yaşta? Di’ mi ama? Neden en güzel, en heyecanlı yaşlarımızda çıkıyorlar ki? Şöyle 40 yaşımıza geldiğimizde çıksalar ne olur sanki:) Ama tabii dünyadaki her şeyin bir düzeni var! Sivilcelerin ergenlik döneminde sık görülmesinin nedeni, bu yaşlarda yaşadığımız hormonal değişiklikler. Bu değişikliğe bağlı olarak vücudumuzda erkeklik hormonu, yani androjen hormonu denilen birtakım hormonlar artıyor. Bu hormonlar yağ salgısını çoğaltıyor. Derimizdeki bu yağ salgısı artınca da sivilceler oluşuyor.
Genetikle ilgili mi? Evet! Eğer ailende ve birinci derece akrabalarında akne problemi yaşayanların sayısı çoksa, bu sorunun sende görülme olasılığı bir hayli yüksek.
Stresle sivilce doğru orantılı mı? Stres, sivilce oluşmasına neden olmuyor, fakat oluşacak olan sivilcenin çıkmasını kolaylaştırıyor! Eğer cildinde sivilce oluşumuna bir yatkınlık varsa, özellikle stresli dönemlerinde bunların çoğaldığını görebilirsin.
Sadece yüzde mi çıkar? Hayır. Akneler sadece yüzde değil, vücutta da görülebilir. Vücutta oluşanlar, özellikle yaz aylarında şiddetlenebilirler. Çünkü kullandığımız koruyucu ya da kremler sivilce oluşum süresini hızlandırabilir.
Sivilceleri sıkmalı mı? Kesinlikle hayır! Eğer sivilcelerle sürekli oynar ya da onları sıkarsan, mikrobu diğer bölgelere de dağıtırsın ve sivilcelerin çoğalmasına davetiye çıkartmış olursun. Ayrıca bu, yüzünde sivilce izlerinin kalmasına da neden olabilir.
Ne zaman doktora gitmeli? Sivilcelerinden çok sıkıldıysan ve artık pürüzsüz bir cildin olsun istiyorsan, mutlaka bir cildiye uzmanına gitmelisin. Bunun için sivilcelerinin şiddetlenmesini bekleme, hafif olduğunda da dermatoloğa başvurup senin için uygun olan bir tedavi yöntemini seçebilirsin.
Nasıl tedavi ediliyor?
• Aknelerin şiddeti hafifse sana uygun kremleri kullanabilirsin. • Akne tedavisinde, dışarıdan sürülen ilaçlarla, bir de bunlar yeterli olmadığında kullanılan haplar var. Sürülen ilaçlar, siyah noktaların oluşmasını önleyerek cildin soyulmasını sağlıyor. Böylece tıkaçlar yavaş yavaş açılarak temizlenmeye başlıyor. • Akne tedavisi sabır gerektiriyor. Tedaviye başlandığında tıkaçlar açıldığı için sivilceler daha fazla yoğunlaşıyor. Bunun nedeni, siyah ve beyaz noktaların temizleniyor olması. Yani cilt, içinde kalan tüm mikrobu dışarıya atıyor. Bu dönemde pes edip tedaviyi bırakırsan, tüm emeklerin boşa çıkmış oluyor. Cildin iyileştikten sonra sivilcelerin yeniden oluşmaması için ise, tedaviye bir süre daha devam etmelisin. Bu tedavinin uygulama süresi, 4–6 ay arası. • Sivilce probleminin sebebi sadece yağ bezleriyle ilgili değilse ve hormonal bir sorun varsa, erkeklik hormonunu azaltıcı tedaviler uygulanıyor. Bunu anlamak için de bazı kan testleri yapılıyor.
Mit mi, gerçek mi?
Herkes başka bir şey söylüyor! Sen de kime inanacağını şaşırdıysan, gel doğruları birlikte öğrenelim…
Mit: “Çikotala yemek sivilcelerin çoğalmasına sebep olur”
Gerçek: Gıdaların sivilceyi tetikleyip tetiklemediği henüz kanıtlanmış değil. Ama bir gerçek var ki, diyet yapıp çikolatadan uzak dursan da, sivilcelerinin tamamen geçmesi mümkün değil. Çünkü derinin yağlanması, tamamen hormonal faktörlerle ilgili.
Mit: “Güneş, sivilcelere iyi gelir”
Bu konuda da kesin veriler yok. Güneş, sivilcenin temelini oluşturan beyaz ve siyah noktaların azalmasını sağlamıyor, bazı sivilcelerde kuruma etkisi yapıyor. Ama bazı durumlarda da güneş akneleri çoğaltabiliyor.
Mit: “Adet döneminde yüzümüzde sivilceler çıkar”
Gerçek: Regl döneminde yaşadığımız hormonal değişiklikler nedeniyle vücudumuzun çeşitli yerlerinde sivilceler çıkıyor. Adet dönemi bittiğinde, hormonlarımız normale dönüyor ve sivilceler de ortadan kalkıyor..Kaynak. .,
Sivilce nedir?
Tıpta akne olarak adlandırılan sivilce deride bulunan kıl kökü ve yağ bezlerinin bir hastalığı. Kıl kökleri içerisine açılan yağ bezlerinin fazla miktarda yağ salgılaması nedeni ile, keratin ve sebumdan oluşan bir tıkaç oluşuyor. Kıl köklerinin tıkanması ve burada bulunan mikroorganizmaların etkisi ile akne ortaya çıkıyor. Başka bir deyişle, başımıza bela olan sivilceler oluşuyor. Aknenin temelinde siyah ve beyaz nokta diye adlandırılan kapalı noktalar var. Bu noktalar, bakteriler nedeniyle kırmızılaşarak iltihaplı sivilceleri meydana getiriyor. En ileri seviyesinde ise kolay sıkılmayan, nodul ve kistler oluşuyor.
Neden bu yaşta? Di’ mi ama? Neden en güzel, en heyecanlı yaşlarımızda çıkıyorlar ki? Şöyle 40 yaşımıza geldiğimizde çıksalar ne olur sanki:) Ama tabii dünyadaki her şeyin bir düzeni var! Sivilcelerin ergenlik döneminde sık görülmesinin nedeni, bu yaşlarda yaşadığımız hormonal değişiklikler. Bu değişikliğe bağlı olarak vücudumuzda erkeklik hormonu, yani androjen hormonu denilen birtakım hormonlar artıyor. Bu hormonlar yağ salgısını çoğaltıyor. Derimizdeki bu yağ salgısı artınca da sivilceler oluşuyor.
Genetikle ilgili mi? Evet! Eğer ailende ve birinci derece akrabalarında akne problemi yaşayanların sayısı çoksa, bu sorunun sende görülme olasılığı bir hayli yüksek.
Stresle sivilce doğru orantılı mı? Stres, sivilce oluşmasına neden olmuyor, fakat oluşacak olan sivilcenin çıkmasını kolaylaştırıyor! Eğer cildinde sivilce oluşumuna bir yatkınlık varsa, özellikle stresli dönemlerinde bunların çoğaldığını görebilirsin.
Sadece yüzde mi çıkar? Hayır. Akneler sadece yüzde değil, vücutta da görülebilir. Vücutta oluşanlar, özellikle yaz aylarında şiddetlenebilirler. Çünkü kullandığımız koruyucu ya da kremler sivilce oluşum süresini hızlandırabilir.
Sivilceleri sıkmalı mı? Kesinlikle hayır! Eğer sivilcelerle sürekli oynar ya da onları sıkarsan, mikrobu diğer bölgelere de dağıtırsın ve sivilcelerin çoğalmasına davetiye çıkartmış olursun. Ayrıca bu, yüzünde sivilce izlerinin kalmasına da neden olabilir.
Ne zaman doktora gitmeli? Sivilcelerinden çok sıkıldıysan ve artık pürüzsüz bir cildin olsun istiyorsan, mutlaka bir cildiye uzmanına gitmelisin. Bunun için sivilcelerinin şiddetlenmesini bekleme, hafif olduğunda da dermatoloğa başvurup senin için uygun olan bir tedavi yöntemini seçebilirsin.
Nasıl tedavi ediliyor?
• Aknelerin şiddeti hafifse sana uygun kremleri kullanabilirsin. • Akne tedavisinde, dışarıdan sürülen ilaçlarla, bir de bunlar yeterli olmadığında kullanılan haplar var. Sürülen ilaçlar, siyah noktaların oluşmasını önleyerek cildin soyulmasını sağlıyor. Böylece tıkaçlar yavaş yavaş açılarak temizlenmeye başlıyor. • Akne tedavisi sabır gerektiriyor. Tedaviye başlandığında tıkaçlar açıldığı için sivilceler daha fazla yoğunlaşıyor. Bunun nedeni, siyah ve beyaz noktaların temizleniyor olması. Yani cilt, içinde kalan tüm mikrobu dışarıya atıyor. Bu dönemde pes edip tedaviyi bırakırsan, tüm emeklerin boşa çıkmış oluyor. Cildin iyileştikten sonra sivilcelerin yeniden oluşmaması için ise, tedaviye bir süre daha devam etmelisin. Bu tedavinin uygulama süresi, 4–6 ay arası. • Sivilce probleminin sebebi sadece yağ bezleriyle ilgili değilse ve hormonal bir sorun varsa, erkeklik hormonunu azaltıcı tedaviler uygulanıyor. Bunu anlamak için de bazı kan testleri yapılıyor.
Mit mi, gerçek mi?
Herkes başka bir şey söylüyor! Sen de kime inanacağını şaşırdıysan, gel doğruları birlikte öğrenelim…
Mit: “Çikotala yemek sivilcelerin çoğalmasına sebep olur”
Gerçek: Gıdaların sivilceyi tetikleyip tetiklemediği henüz kanıtlanmış değil. Ama bir gerçek var ki, diyet yapıp çikolatadan uzak dursan da, sivilcelerinin tamamen geçmesi mümkün değil. Çünkü derinin yağlanması, tamamen hormonal faktörlerle ilgili.
Mit: “Güneş, sivilcelere iyi gelir”
Bu konuda da kesin veriler yok. Güneş, sivilcenin temelini oluşturan beyaz ve siyah noktaların azalmasını sağlamıyor, bazı sivilcelerde kuruma etkisi yapıyor. Ama bazı durumlarda da güneş akneleri çoğaltabiliyor.
Mit: “Adet döneminde yüzümüzde sivilceler çıkar”
Gerçek: Regl döneminde yaşadığımız hormonal değişiklikler nedeniyle vücudumuzun çeşitli yerlerinde sivilceler çıkıyor. Adet dönemi bittiğinde, hormonlarımız normale dönüyor ve sivilceler de ortadan kalkıyor..Kaynak. .,
Vücudunuz Kronik Olarak Susuz Mu Kalıyor?
İster inanın ister inanmayın birçoğumuzun vücudu kronik olarak susuz kalmaktadır. Vücudumuz kronik susuzluğa zaman içerisinde alıştığı için susuzluğa karşı gösterdiğimiz tepkiler azalır ve daha nadir olarak su içme gereksinimi duyarız. Bu durum zaman içerisinde önemli bir sorun haline gelebilir.
Vücudumuzdaki sıvılardan en önemlisi kandır. Kan besin değerlerinin, oksijenin ve vücut için gerekli maddelerin atardamarlar yolu ile dokulara ulaşmasını sağlar. Aynı kan karbon dioksit ve atıkları da taşımaktadır. Peki, bu noktada suyun önemi nedir? Su kan hacminin yaklaşık olarak %83’ünü oluşturmaktadır. Bu nedenle susuzluk genel sağlığınız için önemli bir tehlike olabilir. Vücudunuzun susuz işlemeye çalışması bir arabanın benzinsiz çalışmasına benzer.
Kronik susuzluğun çözümü oldukça basittir: Düzenli olarak su tüketmek. Bununla birlikte suyun hangi kaynaklardan geldiği de önemlidir. Şişe su sağlıklı su tüketmenin bir yolu iken filtreli musluk suları da oldukça sağlıklıdır. Evinize bir su filtreleme aleti alarak musluk suyunu güveli bir şekilde tüketebilirsiniz. Musluk suları filtreleme yöntemi sayesinde karbon filtreler ile temizlenir ve en sağlıklı su tüketme yollarından bir tanesidir. Eğer suyunuzun sizin için hala güvenli olmadığını düşünüyorsanız şişe su tüketebilirsiniz.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Vücudumuzdaki sıvılardan en önemlisi kandır. Kan besin değerlerinin, oksijenin ve vücut için gerekli maddelerin atardamarlar yolu ile dokulara ulaşmasını sağlar. Aynı kan karbon dioksit ve atıkları da taşımaktadır. Peki, bu noktada suyun önemi nedir? Su kan hacminin yaklaşık olarak %83’ünü oluşturmaktadır. Bu nedenle susuzluk genel sağlığınız için önemli bir tehlike olabilir. Vücudunuzun susuz işlemeye çalışması bir arabanın benzinsiz çalışmasına benzer.
Kronik susuzluğun çözümü oldukça basittir: Düzenli olarak su tüketmek. Bununla birlikte suyun hangi kaynaklardan geldiği de önemlidir. Şişe su sağlıklı su tüketmenin bir yolu iken filtreli musluk suları da oldukça sağlıklıdır. Evinize bir su filtreleme aleti alarak musluk suyunu güveli bir şekilde tüketebilirsiniz. Musluk suları filtreleme yöntemi sayesinde karbon filtreler ile temizlenir ve en sağlıklı su tüketme yollarından bir tanesidir. Eğer suyunuzun sizin için hala güvenli olmadığını düşünüyorsanız şişe su tüketebilirsiniz.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Otonomik Disrefleksi Nedir, Belirtileri ve Tedavisi
Lezyon seviyesi altındaki ağrılı ve dokunma ile ilgili uyaranlar sonucu iç organlardan damarlara bol miktarda kan akışı olması durumudur. T6 ve daha yukarı seviyeli omurilik lezyonlarında görülür.
Belli Başlı Belirtileri
İdrar kaçırma,
Terleme ve soluk ten,
Ciltte kızarıklık,
Mavi renkli cilt,
Ciltte renk değişikliği,
Nabız değişimi,
Baş ağrısı,
Anksiyete,
Ateş, Kabızlık, İshal,
Yüksek tansiyon,
Spazm, kan basıncında artış,
idrarda aciliyet veya duraksama,
Yavaş veya hızlı nabız,
Gece altına kaçırma.
Nedenleri
Otonomik hiperrefleksi,
Spinal kord hasarı.
Testler
Geçmiş hastalık taraması ve fiziksel muayene,
Göğüs ve omurga MR’ı,
Omurga Torokolomber röntgeni,
MR,
Spinal X-Ray.
Tedavisi
Fizik tedavi,
Fiili tedavi,
Konuşma terapisi,
Dinlenme tedavisi.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Belli Başlı Belirtileri
İdrar kaçırma,
Terleme ve soluk ten,
Ciltte kızarıklık,
Mavi renkli cilt,
Ciltte renk değişikliği,
Nabız değişimi,
Baş ağrısı,
Anksiyete,
Ateş, Kabızlık, İshal,
Yüksek tansiyon,
Spazm, kan basıncında artış,
idrarda aciliyet veya duraksama,
Yavaş veya hızlı nabız,
Gece altına kaçırma.
Nedenleri
Otonomik hiperrefleksi,
Spinal kord hasarı.
Testler
Geçmiş hastalık taraması ve fiziksel muayene,
Göğüs ve omurga MR’ı,
Omurga Torokolomber röntgeni,
MR,
Spinal X-Ray.
Tedavisi
Fizik tedavi,
Fiili tedavi,
Konuşma terapisi,
Dinlenme tedavisi.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Bipolar Rahatsızlığı Kontrol Etmenin 9 Yolu
1.İlaçlarınızı alın. Doktorunuz tarafından verilen reçeteli ilaçlarınızı aksatmadan düzenli olarak alın. Bipolar bozukluk belirtileri ruh hali dengeleyici ilaçları kullanarak geçirilir. karbamazepin veya lityum bileşenlerini içerir.
2.Günlük egzersizlerinizi yapın. 30 dakikalık bir fiziksel aktivite, ruh halini kontrol etmeye yardımcı olur ve ılımlı olmanızı sağlar.
3.Dengeli beslenin. Size gerekli olan tüm besinleri aldığınızdan emin olun. Düzenli saatlerde yemek yemek günlük rutini oturtmak stresi azaltmaya yarar.
4.Seyahatlerinizi doktorunuza danışın. Yoğunsunuz ve çok seyahat ediyorsunuz. Önce doktora hangi zamanların doğru olduğunu sorun ve bu zamanlar dışında seyahat etmeyin. İlaç programınız bozulabilir ya da manik atağı tetikleyebilir.
5.Her gece aynı saatlerde uyuyun. Ayrıca uyku saatleriniz aynı sayıda kalsın. Mesela her akşam 11’de yatın. 8 saat uyuyun. Manik ve depresif nöbetleri azaltır.
6.Alkol ve uyuşturucudan uzak durun. Sinir bozukluğu ve ruh hali değişikliklerine neden olur. Ayrıca depresyon ilaçlarıyla birlikte alındığında ölüme kadar götürebilir.
7.İş yerinde ve evdeki stresi azaltın. İş yerinde iş saatlerinizi normal aralıklarda tutmaya çalışın. Fazlasına ataklar başlayacaktır. Bazı zamanlar kendinize mola verin ve psikolojik yardım alabilirsiniz.
8.Kafein ve nikotini sınırlandırın. Bu uyarıcılar harekete geçer ve belirtileri daha da kötüleştirebilir. Artı, çok fazla kafein uyku alışkanlıklarını da değiştirir.
9.Acilen tedavi olun. Belirtileri yönetmek ve hayatınıza müdahale etmesini durdurmak için gereklidir. Erken veya geç diye bir şey yoktur. Profesyonel yardım almak neyi ne zaman yapmanız gerektiğini size gösterir.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
2.Günlük egzersizlerinizi yapın. 30 dakikalık bir fiziksel aktivite, ruh halini kontrol etmeye yardımcı olur ve ılımlı olmanızı sağlar.
3.Dengeli beslenin. Size gerekli olan tüm besinleri aldığınızdan emin olun. Düzenli saatlerde yemek yemek günlük rutini oturtmak stresi azaltmaya yarar.
4.Seyahatlerinizi doktorunuza danışın. Yoğunsunuz ve çok seyahat ediyorsunuz. Önce doktora hangi zamanların doğru olduğunu sorun ve bu zamanlar dışında seyahat etmeyin. İlaç programınız bozulabilir ya da manik atağı tetikleyebilir.
5.Her gece aynı saatlerde uyuyun. Ayrıca uyku saatleriniz aynı sayıda kalsın. Mesela her akşam 11’de yatın. 8 saat uyuyun. Manik ve depresif nöbetleri azaltır.
6.Alkol ve uyuşturucudan uzak durun. Sinir bozukluğu ve ruh hali değişikliklerine neden olur. Ayrıca depresyon ilaçlarıyla birlikte alındığında ölüme kadar götürebilir.
7.İş yerinde ve evdeki stresi azaltın. İş yerinde iş saatlerinizi normal aralıklarda tutmaya çalışın. Fazlasına ataklar başlayacaktır. Bazı zamanlar kendinize mola verin ve psikolojik yardım alabilirsiniz.
8.Kafein ve nikotini sınırlandırın. Bu uyarıcılar harekete geçer ve belirtileri daha da kötüleştirebilir. Artı, çok fazla kafein uyku alışkanlıklarını da değiştirir.
9.Acilen tedavi olun. Belirtileri yönetmek ve hayatınıza müdahale etmesini durdurmak için gereklidir. Erken veya geç diye bir şey yoktur. Profesyonel yardım almak neyi ne zaman yapmanız gerektiğini size gösterir.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Enfeksiyona İyi Gelen Yiyecek
Tavuk çorbası enfeksiyonla savaşıyor. Enfeksiyon hastasıysanız veya şüpheliyseniz tavuk çorbasını haftada bir kaç kez tüketebilirsiniz.
Tavuk çorbasında bulunan ve “karnosin” adıyla anılan bir madde enfeksiyonla ilk aşamasındayken savaşıyor. Ancak Epoch Times’ın bildirdiğine göre bu maddenin vücutta sürekli bulunması gerekiyor.
10 yıldan fazla bir zaman önce Dr. Stephen Rennard tavuk çorbasının iyileştirici özelliğinden bahsetmişti. Çorbanın üst solunum yolu enfeksiyonlarına iyi geldiğini kanıtlamıştı. Nebraska Üniversitesi’nden bilim adamları soğuk algınlığı şikayeti olan hastalar üzerinde bir deney gerçekleştirdi. Gönüllülerin bir bölümüne soğuk su, bir bölümüne sıcak su ve diğerlerine de tavuk çorbası verildi.
Sıcak içeceklerin solunum yollarındaki mukusun akışını hızlandırdığı ve solunum yolunu temizlediği bilinmekteydi. Ancak tavuk çorbasının sıcak sudan daha etkili olduğu görüldü. Ayrıca tavuk çorbasındaki mineral ve vitaminler iltihaba karşı da oldukça etkili.
Kaynak.7gunsaglik
Tavuk çorbasında bulunan ve “karnosin” adıyla anılan bir madde enfeksiyonla ilk aşamasındayken savaşıyor. Ancak Epoch Times’ın bildirdiğine göre bu maddenin vücutta sürekli bulunması gerekiyor.
10 yıldan fazla bir zaman önce Dr. Stephen Rennard tavuk çorbasının iyileştirici özelliğinden bahsetmişti. Çorbanın üst solunum yolu enfeksiyonlarına iyi geldiğini kanıtlamıştı. Nebraska Üniversitesi’nden bilim adamları soğuk algınlığı şikayeti olan hastalar üzerinde bir deney gerçekleştirdi. Gönüllülerin bir bölümüne soğuk su, bir bölümüne sıcak su ve diğerlerine de tavuk çorbası verildi.
Sıcak içeceklerin solunum yollarındaki mukusun akışını hızlandırdığı ve solunum yolunu temizlediği bilinmekteydi. Ancak tavuk çorbasının sıcak sudan daha etkili olduğu görüldü. Ayrıca tavuk çorbasındaki mineral ve vitaminler iltihaba karşı da oldukça etkili.
Kaynak.7gunsaglik
İlk Regl Olma Yaşı Hakkında
İNGİLTERE’de yapılan bir araştırma, kızların ilk defa adet gördüğü yaşın, beslenme ve diğer çevre faktörlerinden çok, genetik faktörlerle ilgili olduğunu ortaya koydu. Londra Üniversitesi Kanser Araştırmaları Enstitüsü’nün çalışmasına göre bir kızın âdet görme yaşında yüzde 57 oranında etkili olan faktör, ailesindeki kadınların âdet görmeye başladığı yaş…
26 bin kadının verilerinin incelendiği araştırmaya göre kızların âdet görmeyaşında kız kardeşlerinin, teyze ve halaları gibi kadın akrabalarının da âdet görme yaşı etkili oluyor. Kızların çoğu annelerinin âdet görmeye başladığı yaştan üç ay sonra adet görmeye başlıyor.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
26 bin kadının verilerinin incelendiği araştırmaya göre kızların âdet görmeyaşında kız kardeşlerinin, teyze ve halaları gibi kadın akrabalarının da âdet görme yaşı etkili oluyor. Kızların çoğu annelerinin âdet görmeye başladığı yaştan üç ay sonra adet görmeye başlıyor.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Enfeksiyon Riski İçin Dikkatli Hapşurun
Enfeksiyon ve mikrop her yerden bulaşabilir. Özellikle kış aylarında dikkat etmemiz gerekenlerden biri dikkatli hapşırmak çünkü bulaşabilir.
Kapı kolları, bilgisayar klavyesi, cep telefonu, televizyon uzaktan kumandaları, sandalye, masa ve sıralar grip virüsü taşıyor.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Behice Kurtaran, kış aylarının gelmesiyle birlikte grip ve benzeri rahatsızlıkların önemli derecede artığına dikkat çekti.
Doç. Dr. Kurtaran, hapşırırken ya da öksürürken ağzımızı elimizle kapatmamızın yanlış olduğunu, mendil ya da mendil yoksa kolumuzun iç kısmıyla kapatmamız gerektiğine dikkat çekti. Her gün ellediğimiz kapı kolları, bilgisayar klavyesi, cep telefonu, sandalye ve masaların grip virüsü taşıdığını söyledi.
Gribin virüslerin yol açtığı bir üst solunum yolu hastalığı olduğunu, ateş ve halsizlikle seyrettiğini belirten Doç. Dr. Kurtaran, ancak diğer virüslerin yaptığı üst solunum yolu enfeksiyonlarına da toplumda grip denildiğini söyledi.
Bu durum hastalığın diğer üst solunum yolu enfeksiyonları ile karışmasına neden olduğunu ifade eden Kurtaran, 5 günden fazla süren, 38°C ve üstü ateş, koyu, iltihaplı balgam, zor nefes alma veya nefes darlığı, bilinç bulanıklığı, ishal ve kusma durumda özellikle çocuklarda doktora başvurmak gerektiğine dikkat çekti.
BEBEK, ÇOCUKLAR VE YAŞLILARDA ÖLDÜRÜCÜ OLABİLİYOR
Gribin, havaların soğuduğu, nem miktarının düştüğü dönemlerde görülme sıklığının arttığını, sonbahar sonundan ilkbahar başına kadar sık görüldüğünü belirten Kurtaran, "Havaların çok soğuduğu dönemlerde kalabalık ve havalandırmanın iyi olmadığı kapalı alanların kullanılması hastalığı mevsimsel yapan önemli bir çevresel etkendir. Tüm dünyada ve her yaşta görülebilir. Ancak bebek ve çocuklar ile yaşlılarda daha öldürücü seyretmektedir. Kişilerin kronik hastalıklarının olması sigara kullanımı ve gebelik hastaneye yatış ve ölüm olaylarında risk faktörleri arasındadır" dedi.
Hastalığın bulaşıcı olduğu dönem semptomların başlamasından önceki 24 saat ve sonraki 5 günlük dönem olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Kurtaran, grip salgınlarında erişkinlerin yaklaşık 10’da 1’i çocukların ise 3’te 1’inin etkilendiğini söyledi. Titreme ile yükselen ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ağrısı, diyare, vücut ağrısının hastaların çoğunda görülen belirtiler olduğunu ifade eden Doç.Dr. Kurtaran, bazı durumlarda ise zatüree (pnömoni), kalp iltihapları, beyin iltihabı gibi ağır belirtiler ile seyredebildiğine dikkat çekti.
KAPI KOLLARI, BİLGİSAYAR KLAVYELERİ GRİP VİRÜSÜ TAŞIYOR
Grip virüsünün, öksürme, hapşırma ile etrafa saçılan küçük damlacıklar yoluyla bulaştığını önemle vurgulayan Kurtaran, öksürük ya da hapşırık sırasında ağzın ellerle kapatıldığında, mikropların ellere, ellerden de dokunulan çeşitli yüzeylere bulaştığını söyledi. İnsanların bu yüzeylere elle temas ederek virüsü aldığını belirten Kurtaran, "İnsanlar ellerini ağızlarına, burunlarına ve gözlerine temas ettirerek hastalık etkenini alırlar. Günlük yaşamımızda sık dokunduğumuz canlı grip virüslerinin bulunabileceği yüzeyler kapı kolları, bilgisayar klavyesi, cep telefonu ya da kablolu telefon ahizeleri, televizyon uzaktan kumandaları, sandalye, masa ve sıralar, kalem, kitap ve defter vb. yüzeylerdir" dedi.
SINIFLAR SIK SIK HAVALANDIRILMALI
Doç.Dr. Kurtaran, grip hastalığından nasıl korunulacağını ise şöyle sıraladı:
1. Okulda bulunulan ortam, sınıflar, öğretmen odaları ve diğer odalar, hava akımını sağlayacak şekilde sık sık havalandırılmalı.
2. İnsanlarla tokalaşma sonrasında, ellerin bütün yüzeyleri ve parmak araları su ve sabun ile iyice köpürterek yıkanılmalı. Yıkama süresi en az 20 – 30 saniye olmalıdır. Eller yıkandıktan sonra, tek kullanımlık kâğıt havlu ile kurulanıp, musluk bu havlu ile kapatılmalı ve havlu çöp kutusuna atılmalı.
3. Su bulunmadığı durumlarda alkol bazlı el dezenfektanlarını da el temizliği için kullanılabilir. El dezenfektanları kullanılırken, eller kuruyuncaya kadar ovulmalı.
TOKALAŞMA VE KUCAKLAŞMAYA ARA VERİN
4. Hasta olduğu bilinen kişilerle arada mesafe bulundurmaya dikkat edilmeli. Tokalaşma ve kucaklaşma gibi yakın temasa bir süre ara verilmeli. Hasta kişilere çok gerekmedikçe ziyarette bulunulmamalı.
5. Alışveriş merkezleri, tiyatro, sinema, spor salonu gibi kapalı alanlar ve çok kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınılmalı.
6. Hasta olan kişi mümkün ise evden çıkmamalı, beslenmesine dikkat ederek, dengeli beslenip, bol sıvı kullanarak ve odanın havalandırılmasına dikkat ederek hastalık ile mücadele etmelidir.
ÖKSÜRÜRKEN AĞZINIZI MENDİLLE KAPATIN
7. Öksürme ya da hapşırma durumunda ağız ve burun tek kullanımlık kağıt mendil ya da mendil yoksa kolun iç kısmı ile kapatılmalıdır. Kâğıt mendil bir kez kullanıldıktan sonra çöp kutusuna atılmalı ve eller yıkanmalıdır.
8. Hijyen kurallarına ek olarak, hasta olmayan insanlara hastalığı bulaştırmamak için diğer bireyler ile arasındaki mesafe sınırlandırılmalı ve maske kullanılmalıdır. Dışarı çıkılması çok gerekliyse yine maske kullanılmalıdır.
KİŞİSEL EŞYALARINIZI PAYLAŞMAYIN
9. Kişisel eşyalar (havlu, diş fırçası, çatal, kaşık, nevresim, çarşaf vb.) başka kişilerle paylaşılmamalı ve Elle dokunulan eşyalar deterjan veya 1/10 oranında sulandırılmış çamaşır suyu ile silinmelidir. Hastalıktan korunmada en önemli uygulama, elleri yıkamaktır. Aynı zamanda doktor tarafından önerilmemiş ilaç kullanılmamalıdır."
GRİP AŞISININ ÖNEMİ
Sık değişim gösteren grip virüsüne karşı doğal bağışıklığımızın bulunmadığını belirten Doç.Dr.Kurtaran, grip aşısını bu nedenle yıllık olarak önerildiğini söyledi. Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri, öğretmenler, gebeler, sağlık personeli, asker ve polisler, 6 ay-24 yaş arasındaki kişiler, itfaiye, ulaşım, elektrik, doğalgaz hizmetleri gibi kritik birimlerde çalışanların, diyabet, kronik akciğer, böbrek hastalığı, bağışıklık sisteminin baskılandığı durumları olan kişilerin grip aşısı olması gerektiğini kaydetti.
Kaynak.7gunsaglik
Kapı kolları, bilgisayar klavyesi, cep telefonu, televizyon uzaktan kumandaları, sandalye, masa ve sıralar grip virüsü taşıyor.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Balcalı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Behice Kurtaran, kış aylarının gelmesiyle birlikte grip ve benzeri rahatsızlıkların önemli derecede artığına dikkat çekti.
Doç. Dr. Kurtaran, hapşırırken ya da öksürürken ağzımızı elimizle kapatmamızın yanlış olduğunu, mendil ya da mendil yoksa kolumuzun iç kısmıyla kapatmamız gerektiğine dikkat çekti. Her gün ellediğimiz kapı kolları, bilgisayar klavyesi, cep telefonu, sandalye ve masaların grip virüsü taşıdığını söyledi.
Gribin virüslerin yol açtığı bir üst solunum yolu hastalığı olduğunu, ateş ve halsizlikle seyrettiğini belirten Doç. Dr. Kurtaran, ancak diğer virüslerin yaptığı üst solunum yolu enfeksiyonlarına da toplumda grip denildiğini söyledi.
Bu durum hastalığın diğer üst solunum yolu enfeksiyonları ile karışmasına neden olduğunu ifade eden Kurtaran, 5 günden fazla süren, 38°C ve üstü ateş, koyu, iltihaplı balgam, zor nefes alma veya nefes darlığı, bilinç bulanıklığı, ishal ve kusma durumda özellikle çocuklarda doktora başvurmak gerektiğine dikkat çekti.
BEBEK, ÇOCUKLAR VE YAŞLILARDA ÖLDÜRÜCÜ OLABİLİYOR
Gribin, havaların soğuduğu, nem miktarının düştüğü dönemlerde görülme sıklığının arttığını, sonbahar sonundan ilkbahar başına kadar sık görüldüğünü belirten Kurtaran, "Havaların çok soğuduğu dönemlerde kalabalık ve havalandırmanın iyi olmadığı kapalı alanların kullanılması hastalığı mevsimsel yapan önemli bir çevresel etkendir. Tüm dünyada ve her yaşta görülebilir. Ancak bebek ve çocuklar ile yaşlılarda daha öldürücü seyretmektedir. Kişilerin kronik hastalıklarının olması sigara kullanımı ve gebelik hastaneye yatış ve ölüm olaylarında risk faktörleri arasındadır" dedi.
Hastalığın bulaşıcı olduğu dönem semptomların başlamasından önceki 24 saat ve sonraki 5 günlük dönem olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Kurtaran, grip salgınlarında erişkinlerin yaklaşık 10’da 1’i çocukların ise 3’te 1’inin etkilendiğini söyledi. Titreme ile yükselen ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ağrısı, diyare, vücut ağrısının hastaların çoğunda görülen belirtiler olduğunu ifade eden Doç.Dr. Kurtaran, bazı durumlarda ise zatüree (pnömoni), kalp iltihapları, beyin iltihabı gibi ağır belirtiler ile seyredebildiğine dikkat çekti.
KAPI KOLLARI, BİLGİSAYAR KLAVYELERİ GRİP VİRÜSÜ TAŞIYOR
Grip virüsünün, öksürme, hapşırma ile etrafa saçılan küçük damlacıklar yoluyla bulaştığını önemle vurgulayan Kurtaran, öksürük ya da hapşırık sırasında ağzın ellerle kapatıldığında, mikropların ellere, ellerden de dokunulan çeşitli yüzeylere bulaştığını söyledi. İnsanların bu yüzeylere elle temas ederek virüsü aldığını belirten Kurtaran, "İnsanlar ellerini ağızlarına, burunlarına ve gözlerine temas ettirerek hastalık etkenini alırlar. Günlük yaşamımızda sık dokunduğumuz canlı grip virüslerinin bulunabileceği yüzeyler kapı kolları, bilgisayar klavyesi, cep telefonu ya da kablolu telefon ahizeleri, televizyon uzaktan kumandaları, sandalye, masa ve sıralar, kalem, kitap ve defter vb. yüzeylerdir" dedi.
SINIFLAR SIK SIK HAVALANDIRILMALI
Doç.Dr. Kurtaran, grip hastalığından nasıl korunulacağını ise şöyle sıraladı:
1. Okulda bulunulan ortam, sınıflar, öğretmen odaları ve diğer odalar, hava akımını sağlayacak şekilde sık sık havalandırılmalı.
2. İnsanlarla tokalaşma sonrasında, ellerin bütün yüzeyleri ve parmak araları su ve sabun ile iyice köpürterek yıkanılmalı. Yıkama süresi en az 20 – 30 saniye olmalıdır. Eller yıkandıktan sonra, tek kullanımlık kâğıt havlu ile kurulanıp, musluk bu havlu ile kapatılmalı ve havlu çöp kutusuna atılmalı.
3. Su bulunmadığı durumlarda alkol bazlı el dezenfektanlarını da el temizliği için kullanılabilir. El dezenfektanları kullanılırken, eller kuruyuncaya kadar ovulmalı.
TOKALAŞMA VE KUCAKLAŞMAYA ARA VERİN
4. Hasta olduğu bilinen kişilerle arada mesafe bulundurmaya dikkat edilmeli. Tokalaşma ve kucaklaşma gibi yakın temasa bir süre ara verilmeli. Hasta kişilere çok gerekmedikçe ziyarette bulunulmamalı.
5. Alışveriş merkezleri, tiyatro, sinema, spor salonu gibi kapalı alanlar ve çok kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınılmalı.
6. Hasta olan kişi mümkün ise evden çıkmamalı, beslenmesine dikkat ederek, dengeli beslenip, bol sıvı kullanarak ve odanın havalandırılmasına dikkat ederek hastalık ile mücadele etmelidir.
ÖKSÜRÜRKEN AĞZINIZI MENDİLLE KAPATIN
7. Öksürme ya da hapşırma durumunda ağız ve burun tek kullanımlık kağıt mendil ya da mendil yoksa kolun iç kısmı ile kapatılmalıdır. Kâğıt mendil bir kez kullanıldıktan sonra çöp kutusuna atılmalı ve eller yıkanmalıdır.
8. Hijyen kurallarına ek olarak, hasta olmayan insanlara hastalığı bulaştırmamak için diğer bireyler ile arasındaki mesafe sınırlandırılmalı ve maske kullanılmalıdır. Dışarı çıkılması çok gerekliyse yine maske kullanılmalıdır.
KİŞİSEL EŞYALARINIZI PAYLAŞMAYIN
9. Kişisel eşyalar (havlu, diş fırçası, çatal, kaşık, nevresim, çarşaf vb.) başka kişilerle paylaşılmamalı ve Elle dokunulan eşyalar deterjan veya 1/10 oranında sulandırılmış çamaşır suyu ile silinmelidir. Hastalıktan korunmada en önemli uygulama, elleri yıkamaktır. Aynı zamanda doktor tarafından önerilmemiş ilaç kullanılmamalıdır."
GRİP AŞISININ ÖNEMİ
Sık değişim gösteren grip virüsüne karşı doğal bağışıklığımızın bulunmadığını belirten Doç.Dr.Kurtaran, grip aşısını bu nedenle yıllık olarak önerildiğini söyledi. Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencileri, öğretmenler, gebeler, sağlık personeli, asker ve polisler, 6 ay-24 yaş arasındaki kişiler, itfaiye, ulaşım, elektrik, doğalgaz hizmetleri gibi kritik birimlerde çalışanların, diyabet, kronik akciğer, böbrek hastalığı, bağışıklık sisteminin baskılandığı durumları olan kişilerin grip aşısı olması gerektiğini kaydetti.
Kaynak.7gunsaglik
Kalorileri Yakmanın Etkili Yolları
Kilo vermek ve formda kalmak için gün içinde aldığınız kalorileri yakmanız gerekir. Kilo vermek için tükettiğinizden daha fazla kaloriyi; kilonuzu korumak için de aldığınız kalori miktarını yakmalısınız. Kalori yakımını daha etkili bir hale getirmek için ayrıca aşağıdaki yolları da uygulamalısınız:
1. Haftada 4 ya da 6 kez en az 20 dakika kardiyovasküler egzersiz yapın.
2. Ağırlık kaldırın. Kas kütleniz ne kadar fazlaysa o kadar fazla kalori yakarsınız. Bunun nedeni kasların yağlardan daha fazla kaloriye ihtiyaç duymasıdır. Haftada 2 ya da 4 kez ağırlık kaldırın.
3. Günlük egzersizinizi 2 aşamaya bölün. Egzersizden sonra vücudunuz daha yüksek bir seviyede kalori yakar. Eğer günde 2 aşamalı egzersiz yaparsanız, kalori yakma seviyenizi 2 katına çıkarabilirsiniz.
4. Egzersiz aralarında ara idmanlar yapın. Sabit bir hızda 30 dakika yürüyüş yapmak yerine yürüyüş aralarına kısa ve hızlı tempoda yürüyüşler ekleyin.
5. Protein tüketimini artırın. Protein kas oluşumuna yardımcı olur. Bu da metabolizmanızı hızlandırmanıza dolayısıyla da daha fazla kalorinin yakılmasına yardımcı olur.
6. Kahvaltı yapın. Sabah kalktığınızda metabolik hızınız en yavaş seviyededir. Kahvaltı yaptığınızda, metabolizmanız yüksek bir şekilde hızlanır.
7. Gün boyunca küçük öğünler yiyin. Her yemek yediğinizde, vücudunuzu uyandırır ve onu hazma hazır hale getirirsiniz. 3 büyük öğün yerine daha küçük öğünler yerseniz, metabolizmanızı daha fazla harekete geçirirsiniz. Bu da daha fazla kalori yakmanıza yardımcı olur. Öğünlerinizin sayısını artırdığınızda aynı kalori miktarını almaya dikkat edin. Öğünlerinizin sayısını artırarak daha fazla kalori almamalı, sadece aynı miktarı küçük porsiyonlarla almalısınız.
8. Su için. Vücudunuz susuz kalırsa, kalori yakılması da yavaşlar. Günde en az 2 litre su içmeye çalışın (eğer egzersiz yapıyorsanız daha fazla içmelisiniz).
9. Bol sebze ve meyve yiyin. İşlenmiş gıdalardan uzak durmalısınız, çünkü bu gıdalarda bol miktarda saklı yağ ve şeker bulunmaktadır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
1. Haftada 4 ya da 6 kez en az 20 dakika kardiyovasküler egzersiz yapın.
2. Ağırlık kaldırın. Kas kütleniz ne kadar fazlaysa o kadar fazla kalori yakarsınız. Bunun nedeni kasların yağlardan daha fazla kaloriye ihtiyaç duymasıdır. Haftada 2 ya da 4 kez ağırlık kaldırın.
3. Günlük egzersizinizi 2 aşamaya bölün. Egzersizden sonra vücudunuz daha yüksek bir seviyede kalori yakar. Eğer günde 2 aşamalı egzersiz yaparsanız, kalori yakma seviyenizi 2 katına çıkarabilirsiniz.
4. Egzersiz aralarında ara idmanlar yapın. Sabit bir hızda 30 dakika yürüyüş yapmak yerine yürüyüş aralarına kısa ve hızlı tempoda yürüyüşler ekleyin.
5. Protein tüketimini artırın. Protein kas oluşumuna yardımcı olur. Bu da metabolizmanızı hızlandırmanıza dolayısıyla da daha fazla kalorinin yakılmasına yardımcı olur.
6. Kahvaltı yapın. Sabah kalktığınızda metabolik hızınız en yavaş seviyededir. Kahvaltı yaptığınızda, metabolizmanız yüksek bir şekilde hızlanır.
7. Gün boyunca küçük öğünler yiyin. Her yemek yediğinizde, vücudunuzu uyandırır ve onu hazma hazır hale getirirsiniz. 3 büyük öğün yerine daha küçük öğünler yerseniz, metabolizmanızı daha fazla harekete geçirirsiniz. Bu da daha fazla kalori yakmanıza yardımcı olur. Öğünlerinizin sayısını artırdığınızda aynı kalori miktarını almaya dikkat edin. Öğünlerinizin sayısını artırarak daha fazla kalori almamalı, sadece aynı miktarı küçük porsiyonlarla almalısınız.
8. Su için. Vücudunuz susuz kalırsa, kalori yakılması da yavaşlar. Günde en az 2 litre su içmeye çalışın (eğer egzersiz yapıyorsanız daha fazla içmelisiniz).
9. Bol sebze ve meyve yiyin. İşlenmiş gıdalardan uzak durmalısınız, çünkü bu gıdalarda bol miktarda saklı yağ ve şeker bulunmaktadır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Her Durumda Panik Gereksiz
Tedaviye rağmen devam eden ve tekrarlayan ateş sendromu PFAPA hastalığı var. Ama aileler her ateşlenmeyi enfeksiyon sanabiliyor.
Çocuklarda ritmik olarak tekrarlayan, tedaviye rağmen devam eden, tekrarlayan ateş sendromlarından en sık görülen PFAPA Sendromunu, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fazlı Yılmazer anlattı.
Çocuklarda tekrarlayan ateşlerin en sık nedenlerinin kulak iltihaplanmaları, boğaz ve idrar yolu enfeksiyonları olduğunu dile getiren Dr. Yılmazer; “Bir çocuk bir yıl boyunca 7-8 defa üst solunum yolu enfeksiyonu geçirebilir. Kreş ve anaokulu döneminde bu enfeksiyon sayısı 10-12’yi bulabilir. Ancak ritmik olarak tekrarlayan ve tedaviye rağmen ateşin uzun süre devam ettiği durumlarda tekrarlayan ateş sendromlarını unutmamak gerekir.”
PFAPA Sendromu
Tekrarlayan ateş sendromlarının hepsinin özünde ateşe neden olan mikrobik bir durum olmaksızın vücut, sanki bir mikropla karşılaşmış gibi tepki verir. Bu nedenle sıklıkla boğaz veya barsak enfeksiyonu gibi tanılar alarak yoğun antibiyotik ve ateş düşürücü ilaç kullanırlar. Ancak yoğun tedaviye rağmen hastalık bulguları 3-10 gün arasında devam eder ve sonunda düzelir. Her seferinde aynı tablo tekrarlanır ve hastalar zaman zaman bademcik veya apandisit ameliyatı olurlar. Tekrarlayan ateşlerin en sık görülenlerinden birisi PFAPA sendromudur. 3-7 gün süren ateş ataklarının beraberinde ağız içinde aftlar, boğaz iltihabı ve boyunda beze şişmeleri ile kendini gösterir. Bazı vakalarda tabloya baş ağrısı ve karın ağrısı da eşlik edebilir. 38-41ºC arasında değişen ateşin ne zaman geleceği aileler tarafından aşağı yukarı tahmin edilebilir.
Bu belirtilere dikkat!
• Çocuğunuzun ateşi 3-7 gün (ortalama 5 gün) sürüyor ve aniden düşüyorsa,
• Ateşin yanı sıra karın ağrısı, bulantı, kusma, terleme, titreme, kas-kemik ve eklem ağrıları da varsa,
• Boynundaki bezeler iki taraflı şişiyorsa,
• Karaciğer ve dalağında büyüme oluştuysa,
• Ağız içinde aftlar oluştuysa (Bu aftlar genelde ağrısızdır ve çabuk iyileşir.
• Ateşi ani düşme eğiliminde olup ateş düşünce genel durumu çabuk düzeliyorsa ve ataklar arasında da tamamen normalse çocuğunuzda PFAPA sendromu olabilir.
4-8 yıl içinde kendiliğinden iyileşme görülür
PFAPA sendromunda sık atak olmasına rağmen çocuğun gelişimi ve büyümesi etkilenmez. Kan testlerinde hastada ciddi iltihabı düşündüren bulgularda yükselme söz konusudur. Ancak gerek boğaz kültürlerinde gerekse diğer materyallerde mikrop tespit edilemez. PFAPA sendromunun en önemli özelliği, yaş büyüdükçe atak aralarının açılması ve 4-8 yıl içinde kendiliğinden iyileşme görülmesidir.
PFAPA sendromu tanısı koyulan hastalara ateşli atak başlangıcında kortizon tedavisi verilerek hastalık hızlıca kontrol altına alınır. Bu tedavi ile çoğu zaman ataklar arası süre de açılır. Kortizon tedavisi ile kontrol altına alınamayan vakalarda geniz eti ve bademcik ameliyatları da önerilir. Ateşin ritmik olarak tekrarladığı durumlarda tekrarlayan ateş sendromları düşünülerek gerekli araştırmanın yapılması, tedavinin ondan sonra planlanması gerekir.
Kaynak.7gunsaglik
Çocuklarda ritmik olarak tekrarlayan, tedaviye rağmen devam eden, tekrarlayan ateş sendromlarından en sık görülen PFAPA Sendromunu, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Fazlı Yılmazer anlattı.
Çocuklarda tekrarlayan ateşlerin en sık nedenlerinin kulak iltihaplanmaları, boğaz ve idrar yolu enfeksiyonları olduğunu dile getiren Dr. Yılmazer; “Bir çocuk bir yıl boyunca 7-8 defa üst solunum yolu enfeksiyonu geçirebilir. Kreş ve anaokulu döneminde bu enfeksiyon sayısı 10-12’yi bulabilir. Ancak ritmik olarak tekrarlayan ve tedaviye rağmen ateşin uzun süre devam ettiği durumlarda tekrarlayan ateş sendromlarını unutmamak gerekir.”
PFAPA Sendromu
Tekrarlayan ateş sendromlarının hepsinin özünde ateşe neden olan mikrobik bir durum olmaksızın vücut, sanki bir mikropla karşılaşmış gibi tepki verir. Bu nedenle sıklıkla boğaz veya barsak enfeksiyonu gibi tanılar alarak yoğun antibiyotik ve ateş düşürücü ilaç kullanırlar. Ancak yoğun tedaviye rağmen hastalık bulguları 3-10 gün arasında devam eder ve sonunda düzelir. Her seferinde aynı tablo tekrarlanır ve hastalar zaman zaman bademcik veya apandisit ameliyatı olurlar. Tekrarlayan ateşlerin en sık görülenlerinden birisi PFAPA sendromudur. 3-7 gün süren ateş ataklarının beraberinde ağız içinde aftlar, boğaz iltihabı ve boyunda beze şişmeleri ile kendini gösterir. Bazı vakalarda tabloya baş ağrısı ve karın ağrısı da eşlik edebilir. 38-41ºC arasında değişen ateşin ne zaman geleceği aileler tarafından aşağı yukarı tahmin edilebilir.
Bu belirtilere dikkat!
• Çocuğunuzun ateşi 3-7 gün (ortalama 5 gün) sürüyor ve aniden düşüyorsa,
• Ateşin yanı sıra karın ağrısı, bulantı, kusma, terleme, titreme, kas-kemik ve eklem ağrıları da varsa,
• Boynundaki bezeler iki taraflı şişiyorsa,
• Karaciğer ve dalağında büyüme oluştuysa,
• Ağız içinde aftlar oluştuysa (Bu aftlar genelde ağrısızdır ve çabuk iyileşir.
• Ateşi ani düşme eğiliminde olup ateş düşünce genel durumu çabuk düzeliyorsa ve ataklar arasında da tamamen normalse çocuğunuzda PFAPA sendromu olabilir.
4-8 yıl içinde kendiliğinden iyileşme görülür
PFAPA sendromunda sık atak olmasına rağmen çocuğun gelişimi ve büyümesi etkilenmez. Kan testlerinde hastada ciddi iltihabı düşündüren bulgularda yükselme söz konusudur. Ancak gerek boğaz kültürlerinde gerekse diğer materyallerde mikrop tespit edilemez. PFAPA sendromunun en önemli özelliği, yaş büyüdükçe atak aralarının açılması ve 4-8 yıl içinde kendiliğinden iyileşme görülmesidir.
PFAPA sendromu tanısı koyulan hastalara ateşli atak başlangıcında kortizon tedavisi verilerek hastalık hızlıca kontrol altına alınır. Bu tedavi ile çoğu zaman ataklar arası süre de açılır. Kortizon tedavisi ile kontrol altına alınamayan vakalarda geniz eti ve bademcik ameliyatları da önerilir. Ateşin ritmik olarak tekrarladığı durumlarda tekrarlayan ateş sendromları düşünülerek gerekli araştırmanın yapılması, tedavinin ondan sonra planlanması gerekir.
Kaynak.7gunsaglik
Adet Öncesi Sendrom Hakkında – Dr. Mete Bostancı
Her ayın belli günlerinde işgücü kaybına ve yaşam kalitesinin bozulmasına neden olan adet ağrıları; diğer adıyla Premenstrual Sendrom, birçok kadının ortak sorunu. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak kendini gösteren PMS’nin 150 farklı çeşidi bulunuyor.
Premenstrual Sendrom, kadınlarda adetin ikinci yarısında fiziksel ve davranışsal belirtilerle kendini gösteren, hafif ve orta şiddette ağrılara verilen isim. Bu hastalık kadınların hem iş hem de kişisel ilişkilerini çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Dr. Mete Bostancı, kadınların yaşam kalitelerini etkileyen bu hastalıkla ilgili merak edilenleri anlattı.
Op. Dr. Mete Bostancı, PMS’nin sıklığı ile ilgili farklı çalışmalar olmasına rağmen, bu sendromun genellikle adet gören kadınların %30 – %80’inde görüldüğünü belirtti. Başlangıç yaşı 26 olan sendromdan, doğum yapmamış kadınların daha fazla etkilendiklerini de sözlerine ekledi.
PMS’nin çok sayıda bedensel ve ruhsal şikayete de yol açtığını belirten Op. Dr. Mete Bostancı, en sık karşılaşılan şikâyetlerin karında şişkinlik, göğüslerde gerginlik ve baş ağrısı olduğunu ekledi. Op. Dr. Mete Bostancı “Ayrıca, kilo artışı hissi, sıvı tutulumu, iştahta artış, ciltte sivilcelerin ortaya çıkması gibi değişiklikler ile barsak hareketlerinde de değişimler görülebiliyor. Psikolojik şikâyetler ise halsizlikten duyarlılık artışına, gerginlikten anksiyeteye, kadar farklılık gösterebiliyor” dedi.
PMS’nin çok daha ağır seyreden formunun ise Premenstrual Disforik Hastalık (PMDD) olarak tanımlandığını belirten Op. Dr. Mete Bostancı, PMDD gibi ciddi semptomların ise 18 – 48 yaşlar arasında ve kadınların %3 – %8’inde görüldüğünü sözlerine ekledi.
Tedavide karbonhidrat alımını artıran ve düşük yağlı vejetaryen diyetlerin, günlük kalsiyum alımı, B6 kullanımının denenebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mete Bostancı; “Hastaları genel sağlık nedenleri de düşünülerek, haftada 2 – 3 kez egzersiz yapmaları konusunda uyarıyoruz. İlaç tedavileri ise hastanın şikayetlerine göre değişiyor. İdrar söktürücüler düşük dozlarda ve potasyum tutucu nitelikte seçiliyor. Hastaların öyküsünde psikiyatrik bozukluklar varsa psikoterapi de tedavi yöntemi olarak denenebiliyor. Ancak PMS için en etkili tedavi, depresyonu önleyen antidepresan ilaçlarla gerçekleşiyor” dedi.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Premenstrual Sendrom, kadınlarda adetin ikinci yarısında fiziksel ve davranışsal belirtilerle kendini gösteren, hafif ve orta şiddette ağrılara verilen isim. Bu hastalık kadınların hem iş hem de kişisel ilişkilerini çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Operatör Dr. Mete Bostancı, kadınların yaşam kalitelerini etkileyen bu hastalıkla ilgili merak edilenleri anlattı.
Op. Dr. Mete Bostancı, PMS’nin sıklığı ile ilgili farklı çalışmalar olmasına rağmen, bu sendromun genellikle adet gören kadınların %30 – %80’inde görüldüğünü belirtti. Başlangıç yaşı 26 olan sendromdan, doğum yapmamış kadınların daha fazla etkilendiklerini de sözlerine ekledi.
PMS’nin çok sayıda bedensel ve ruhsal şikayete de yol açtığını belirten Op. Dr. Mete Bostancı, en sık karşılaşılan şikâyetlerin karında şişkinlik, göğüslerde gerginlik ve baş ağrısı olduğunu ekledi. Op. Dr. Mete Bostancı “Ayrıca, kilo artışı hissi, sıvı tutulumu, iştahta artış, ciltte sivilcelerin ortaya çıkması gibi değişiklikler ile barsak hareketlerinde de değişimler görülebiliyor. Psikolojik şikâyetler ise halsizlikten duyarlılık artışına, gerginlikten anksiyeteye, kadar farklılık gösterebiliyor” dedi.
PMS’nin çok daha ağır seyreden formunun ise Premenstrual Disforik Hastalık (PMDD) olarak tanımlandığını belirten Op. Dr. Mete Bostancı, PMDD gibi ciddi semptomların ise 18 – 48 yaşlar arasında ve kadınların %3 – %8’inde görüldüğünü sözlerine ekledi.
Tedavide karbonhidrat alımını artıran ve düşük yağlı vejetaryen diyetlerin, günlük kalsiyum alımı, B6 kullanımının denenebildiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Mete Bostancı; “Hastaları genel sağlık nedenleri de düşünülerek, haftada 2 – 3 kez egzersiz yapmaları konusunda uyarıyoruz. İlaç tedavileri ise hastanın şikayetlerine göre değişiyor. İdrar söktürücüler düşük dozlarda ve potasyum tutucu nitelikte seçiliyor. Hastaların öyküsünde psikiyatrik bozukluklar varsa psikoterapi de tedavi yöntemi olarak denenebiliyor. Ancak PMS için en etkili tedavi, depresyonu önleyen antidepresan ilaçlarla gerçekleşiyor” dedi.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Gripte Ballı Limon Etkisi
Grip ve solunum yolu enfeksiyon hastalıklarına birebir olan bal ve limon ikilisini karıştırarak deneyin. Çayını demleyip içebilirsiniz..
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Mediko Sosyal İç Hastalıkları Bölümü'nden Uzm. Dr. Berna Gürsel, gereksiz ilaç kullanımının tehlikeli sonuçlar doğuracağını, kolay atlatılabilecek hastalıkları dinlenerek ve doğal yiyeceklerle geçirmenin mümkün olduğunu belirtti.
Uzm. Dr. Gürsel, grip ve soğuk algınlığı için bir limonun suyuyla bir tatlı kaşığı balı bir bardak ılık suyla karıştırıp içmeyi tavsiye etti. Gürsel, "Turunçgiller ailesine mensup limon, iyi bir C vitamini deposudur. Bunun yanında A, B1, B2 ve B3 vitaminlerini de bol miktarda barındırır. Ayrıca damar sertliği ve enfeksiyonlarına karşı koruyucudur. Kan dolaşımını da düzenler. Sabahları aç karına yarım bardak suyla karıştırılarak içilen limon suyu, aşırı asitlerin tahriş ettiği mide mukozasını yatıştırır. Tuzlu suyla karıştırılıp içilirse karaciğeri, sindirimi ve kalp atışlarını düzenler. Yüksek tansiyon hastaları için sakıncalı olabileceğinden kullanmamaları uygun olur." dedi.. .Kaynak.7gunsaglik
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Mediko Sosyal İç Hastalıkları Bölümü'nden Uzm. Dr. Berna Gürsel, gereksiz ilaç kullanımının tehlikeli sonuçlar doğuracağını, kolay atlatılabilecek hastalıkları dinlenerek ve doğal yiyeceklerle geçirmenin mümkün olduğunu belirtti.
Uzm. Dr. Gürsel, grip ve soğuk algınlığı için bir limonun suyuyla bir tatlı kaşığı balı bir bardak ılık suyla karıştırıp içmeyi tavsiye etti. Gürsel, "Turunçgiller ailesine mensup limon, iyi bir C vitamini deposudur. Bunun yanında A, B1, B2 ve B3 vitaminlerini de bol miktarda barındırır. Ayrıca damar sertliği ve enfeksiyonlarına karşı koruyucudur. Kan dolaşımını da düzenler. Sabahları aç karına yarım bardak suyla karıştırılarak içilen limon suyu, aşırı asitlerin tahriş ettiği mide mukozasını yatıştırır. Tuzlu suyla karıştırılıp içilirse karaciğeri, sindirimi ve kalp atışlarını düzenler. Yüksek tansiyon hastaları için sakıncalı olabileceğinden kullanmamaları uygun olur." dedi.. .Kaynak.7gunsaglik
Anatomik Yapımız Bozulmadan Hareket Edelim
Nedeni belli olmayan ağrılarınız, şikayetleriniz veya duruş bozukluğu gibi sıkıntılarınız varsa, uzun süredir ayakta veya oturarak çalışıyor olabilirsiniz.
Uzun süre oturarak ya da ayakta çalışmanın çeşitli ağrıların yanı sıra ciddi sağlık problemlerine de yol açabileceği bildirildi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Temel Tıp Bölümü Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kalaycıoğlu, insan vücudunun düzenli aralıklarla hareket etmesi ve dinlenmesi gereken bir mekanizma olduğunu söyledi.
Uzun süre oturmanın ya da ayakta durmanın bazı sağlık problemlerini ortaya çıkarabileceğini belirten Kalaycıoğlu, “Uzun süreli ayakta durmak veya tam tersi oturmak anatomik yapımızı bozucu etkiler oluşturabiliyor. Günümüzde en büyük problemlerden biri masa başında uzun süre çalışmak. Bu durumda olan kişiler, 'boynum, sırtım ağrıyor, kollarım uyuşuyor' gibi şikayetlerde bulunuyor” dedi.
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, insan omurgasının belli eğrilikleri olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
“Boyunda ve belde öne, sırtta ise arkaya doğru eğrilik bulunmaktadır. Bu yapıyla sürekli olarak oturduğumuzu düşünürsek, kaslar bir dönem sonra normal fonksiyonlarını göremez hale geliyor ve problem oluşturmaya başlıyor. Özellikle boyundaki omurlarımız sıkışıyor ve aradan çıkan sinirleri de sıkıştırıyor. Buna bağlı olarak da kollarda uyuşmalar oluyor. Bu bir boyun düzleşmesi sorunudur. Uzun süre özellikle bilgisayara bakıldığı veya masada çalışıldığı zaman boyun düzleşmesi ortaya çıkıyor. Boyun düzleşmesi anatomik pozisyonu bozduğu için sinirlerde sıkışmalar, ağrılar ve sızılar olabiliyor. Sadece sinirlerin sıkışması değil, buradaki kasların hareketsiz ve gerginliği dolayısıyla kaslar sertleşmeye başlıyor ve kemikleşmeye kadar gidebilecek tablolar oluşabiliyor.”
SAAT BAŞI 5 DAKİKA ESNEME HAREKETİ YAPILMALI
Biraz daha öne doğru eğilerek, hareketsiz ve aynı pozisyonda oturmanın belde de aynı problemleri ortaya çıkarabileceğini anlatan Prof. Dr. Kalaycıoğlu, şunları kaydetti:
“Bu sefer de beldeki kaslar geriliyor ve bunları gevşetme şansı olmadığı için fibromiyozit, yani halk arasında kulunç diye tabir edilen tablolar oluşmaya başlıyor. Bunlar baştan başlayıp, kuyruk sokumuna kadar vuran ağrılar oluşturabiliyor. Beldeki mevcut eğrilik bir süre sonra düzleşmeye başlıyor, dolayısıyla bu düzleşme sonucunda belde de sıkışmalar, kas gerilmeleri oluyor. Bu da hem kas hem de kemiğin sinirleri sıkıştırmasıyla ilgili ağrılar oluşturabiliyor. Arada kalkıp esneme ihtiyacı duymamazın sebebi de kaslarımızın rahatlama isteğinden kaynaklanıyor. Masa başında çalışan kişinin saatte bir kalkıp, 5 dakika esneme hareketlerini yapması gerekiyor.”
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, uzun süre ayakta çalışmak durumunda olanlarda ise ayak ve bel ağrıları görüldüğünü belirterek, “Hareket ederek ayakta durulduğunda, hareketsiz durulduğundaki kadar çok ağrı oluşmuyor. Bunun sebebi ise bacak bölgesindeki kaslarımızın çalışıyor olması ve bir miktar dolaşıma faydasının bulunması. Çok uzun süre ayakta durduğumuzda yer çekimi nedeniyle kan aşağıya doğru göllenmeye başlıyor ve aşağıdaki damarlarda yığılım yapıyor. Böylece kan miktarı arttıkça, damarlarda genişlemeye bağlı olarak varis oluşuyor” dedi.
"SAĞLIK İÇİN DÜZENLİ SPOR YAPMAK ÖNEMLİ"
Sürekli ayakta duran kişinin saat başı 5-10 dakika ayaklarını dinlendirmesinin ideal olduğuna dikkati çeken Kalaycıoğlu, şunları kaydetti:
“Kişinin yattığında ayağının altına destek koyarak, ayaklarını kalp seviyesinde tutması, bu durumu nispeten azaltabilir. Kişi ağrı hissetmese dahi bunları mutlaka yapmalı. Varisle ilgili bir sürü problemler ortaya çıkabiliyor. Dolaşımı bozulmuş olan kan damarda birikince pıhtılaşma başlayabilir ve hiç olmadık zamanda damardaki pıhtı kopup, gidip küçük bir damarı tıkayabilir. Bu hayati önem taşıyan bir damar olabilir ve ölüme kadar varabilecek sorunlar ortaya çıkabilir. Bu kişilerin arada bir oturup bacaklarını hiç değilse kasarak, kaslarını gererek içerideki kanı bir miktar pompalamaları, biraz hareket etmeleri ve arada bir dinlenmeleri gerekiyor.”
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, herkese istikrarlı sağlık için düzenli spor yapmaları tavsiyesinde bulunarak, “Kasılmış kasları gevşetmek, iş görmeyen ve gevşemiş kasları bir miktar kasabilmek için vücudun bütün kaslarını fizyolojik koşullar içinde çalıştırabilmek için spor yapmayı öneriyorum. Koltuğun şekli, masanın yüksekliği, kişinin boy ölçüsüne göre ayarlanmalı. Kişi çalışırken fizyolojik olarak rahatlayacağı ergonomiyi sağlayarak, oluşabilecek problemleri bir nebze engelleyebilir” diye konuştu.. .Kaynak.7gunsaglik
Uzun süre oturarak ya da ayakta çalışmanın çeşitli ağrıların yanı sıra ciddi sağlık problemlerine de yol açabileceği bildirildi.
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Tıp Fakültesi Temel Tıp Bölümü Anatomi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kalaycıoğlu, insan vücudunun düzenli aralıklarla hareket etmesi ve dinlenmesi gereken bir mekanizma olduğunu söyledi.
Uzun süre oturmanın ya da ayakta durmanın bazı sağlık problemlerini ortaya çıkarabileceğini belirten Kalaycıoğlu, “Uzun süreli ayakta durmak veya tam tersi oturmak anatomik yapımızı bozucu etkiler oluşturabiliyor. Günümüzde en büyük problemlerden biri masa başında uzun süre çalışmak. Bu durumda olan kişiler, 'boynum, sırtım ağrıyor, kollarım uyuşuyor' gibi şikayetlerde bulunuyor” dedi.
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, insan omurgasının belli eğrilikleri olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
“Boyunda ve belde öne, sırtta ise arkaya doğru eğrilik bulunmaktadır. Bu yapıyla sürekli olarak oturduğumuzu düşünürsek, kaslar bir dönem sonra normal fonksiyonlarını göremez hale geliyor ve problem oluşturmaya başlıyor. Özellikle boyundaki omurlarımız sıkışıyor ve aradan çıkan sinirleri de sıkıştırıyor. Buna bağlı olarak da kollarda uyuşmalar oluyor. Bu bir boyun düzleşmesi sorunudur. Uzun süre özellikle bilgisayara bakıldığı veya masada çalışıldığı zaman boyun düzleşmesi ortaya çıkıyor. Boyun düzleşmesi anatomik pozisyonu bozduğu için sinirlerde sıkışmalar, ağrılar ve sızılar olabiliyor. Sadece sinirlerin sıkışması değil, buradaki kasların hareketsiz ve gerginliği dolayısıyla kaslar sertleşmeye başlıyor ve kemikleşmeye kadar gidebilecek tablolar oluşabiliyor.”
SAAT BAŞI 5 DAKİKA ESNEME HAREKETİ YAPILMALI
Biraz daha öne doğru eğilerek, hareketsiz ve aynı pozisyonda oturmanın belde de aynı problemleri ortaya çıkarabileceğini anlatan Prof. Dr. Kalaycıoğlu, şunları kaydetti:
“Bu sefer de beldeki kaslar geriliyor ve bunları gevşetme şansı olmadığı için fibromiyozit, yani halk arasında kulunç diye tabir edilen tablolar oluşmaya başlıyor. Bunlar baştan başlayıp, kuyruk sokumuna kadar vuran ağrılar oluşturabiliyor. Beldeki mevcut eğrilik bir süre sonra düzleşmeye başlıyor, dolayısıyla bu düzleşme sonucunda belde de sıkışmalar, kas gerilmeleri oluyor. Bu da hem kas hem de kemiğin sinirleri sıkıştırmasıyla ilgili ağrılar oluşturabiliyor. Arada kalkıp esneme ihtiyacı duymamazın sebebi de kaslarımızın rahatlama isteğinden kaynaklanıyor. Masa başında çalışan kişinin saatte bir kalkıp, 5 dakika esneme hareketlerini yapması gerekiyor.”
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, uzun süre ayakta çalışmak durumunda olanlarda ise ayak ve bel ağrıları görüldüğünü belirterek, “Hareket ederek ayakta durulduğunda, hareketsiz durulduğundaki kadar çok ağrı oluşmuyor. Bunun sebebi ise bacak bölgesindeki kaslarımızın çalışıyor olması ve bir miktar dolaşıma faydasının bulunması. Çok uzun süre ayakta durduğumuzda yer çekimi nedeniyle kan aşağıya doğru göllenmeye başlıyor ve aşağıdaki damarlarda yığılım yapıyor. Böylece kan miktarı arttıkça, damarlarda genişlemeye bağlı olarak varis oluşuyor” dedi.
"SAĞLIK İÇİN DÜZENLİ SPOR YAPMAK ÖNEMLİ"
Sürekli ayakta duran kişinin saat başı 5-10 dakika ayaklarını dinlendirmesinin ideal olduğuna dikkati çeken Kalaycıoğlu, şunları kaydetti:
“Kişinin yattığında ayağının altına destek koyarak, ayaklarını kalp seviyesinde tutması, bu durumu nispeten azaltabilir. Kişi ağrı hissetmese dahi bunları mutlaka yapmalı. Varisle ilgili bir sürü problemler ortaya çıkabiliyor. Dolaşımı bozulmuş olan kan damarda birikince pıhtılaşma başlayabilir ve hiç olmadık zamanda damardaki pıhtı kopup, gidip küçük bir damarı tıkayabilir. Bu hayati önem taşıyan bir damar olabilir ve ölüme kadar varabilecek sorunlar ortaya çıkabilir. Bu kişilerin arada bir oturup bacaklarını hiç değilse kasarak, kaslarını gererek içerideki kanı bir miktar pompalamaları, biraz hareket etmeleri ve arada bir dinlenmeleri gerekiyor.”
Prof. Dr. Kalaycıoğlu, herkese istikrarlı sağlık için düzenli spor yapmaları tavsiyesinde bulunarak, “Kasılmış kasları gevşetmek, iş görmeyen ve gevşemiş kasları bir miktar kasabilmek için vücudun bütün kaslarını fizyolojik koşullar içinde çalıştırabilmek için spor yapmayı öneriyorum. Koltuğun şekli, masanın yüksekliği, kişinin boy ölçüsüne göre ayarlanmalı. Kişi çalışırken fizyolojik olarak rahatlayacağı ergonomiyi sağlayarak, oluşabilecek problemleri bir nebze engelleyebilir” diye konuştu.. .Kaynak.7gunsaglik
Erkeklerde Yağ Alma Operasyonu
Vücuttaki yağ oranı, yıllar geçtikçe artıyor ve bu yağlar ne yazık ki fiziksel egzersiz ve diyete karşı direnç gösteriyor. Hareketsiz yaşam sonucu vücutta biriken yağlar hem sağlık hem görüntü açısından erkeklerin de en büyük problemleri arasında yerini alıyor.
Genellikle yağ ve kalori bakımından yüksek gıdaları tercih eden erkeklerin de kadınlar kadar estetik operasyonlar için başvurduğunu açıklayan Estetik Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu bu konuda burun estetiği ve saç ekimi operasyonlarından sonra en çok tercih edilen işlemin yağ aldırma operasyonları olduğunu açıkladı.
YAĞ ALDIRMA İŞLEMİ ERKEKTE EN ÇOK GÖBEKTE UYGULANIYOR
"Erkeklerin yağlanma bölgeleri genellikle göbek deliği etrafı, karın ve her iki yanda bel bölgesiyle sınırlıdır. Bu yağların altında, en zayıf erkekte bile hatırı sayılır bir karın kası kütlesi vardır. Dolayısıyla bu ameliyatta amaç göbek bölgesindeki yağların mümkün olan en çoğunu almaktır.
Kadınlarda ise bütün yağları almak çok erkeksi ve kaslı bir görüntü yaratabileceği için genellikle daha az uygulanır."
Cosmotürk’te yer alan habere göre, Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, erkek derisinin kendini toparlama yeteneğinin kadınlara göre daha iyi olduğuna dikkat çekerek erkek hastaların bel simitlerini liposuction yöntemiyle tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu belirtti.
Erkeklerde, kilo almayla birlikte meme bölgesinde de büyüme veya sarkma meydana geldiğini söyleyen Kışlaoğlu, meme büyümesinin nedeninin yağlanma olması durumunda bu bozukluğun liposuction işlemiyle düzeltilebildiğini vurguladı.
OPERASYON VE SONRASI…
Bir kişiye liposuction yapılması için de en önemli kriterin derinin cinsi olduğunu vurgulayan Kışlaoğlu, “Yağ alma operasyonu, derinin kalitesine göre yapılır. İyi bir sonuç için derinin diri ve sıkı olması gerekir. O zaman kişi kendini hemen toparlar ama deri gevşemişse elastikiyeti kaybolmuşsa, problem yaratacak bir deriyse başka yöntemler uygulamak gerekir” diye konuştu.
Erol Kışlaoğlu vücudun belli bölgelerinde toplanan yağların vakum yardımıyla alınması yönteminin kolay bir operasyon olduğunu ama sonrasında kurallara uyulmazsa sonucun başarılı olamayacağını vurguladı. Oysa başarılı sonuç için hastanın kurallara uymasının önemine değinen Kışlaoğlu, Liposuction sorası iki ayın çok önemli olduğunun altını çizdi ve bu süreçte yapılması gerekenleri anlattı.
“Liposuction operasyonu ile yağları alınan kişiyi 24 saat denetim altında tutar sonra evine göndeririz. Hasta 48 saat sonra da normal hayatına döner. Liposuction’ı hastanın düşerek bir yerinin morarmasına benzetebiliriz. Nasıl morluğun iyileşip o bölgenin normale dönmesi için zaman geçmesi gerekiyorsa burada da durum aynıdır. Liposuction operasyonlarında bu süre iki aydır. Bu iki ay süresinde korse, ultrasonografik masajlar ve LPG cihazı ile vücudun forma girmesi sağlanır. Ayrıca kişiye özel bir diyet verilir. Tüm bunlara uyulduğunda sonuç başarılı olur.”
NORMAL HAYATA DÖNÜŞ
Erkeklerde bayanlara göre, yağ aldırma operasyonu sonrası iyileşme ve normal günlük aktiviteye dönüş şaşırtıcı derecede çabuk olur. Hastalar genellikle aynı gün veya ertesi gün normal yaşamlarına döner. Hastane veya klinikte kalmayı gerektirmez. Sıkı bir çorap veya korseyi yaklaşık 3-4 hafta süre ile giyerler ki bu işlem sonrası iyileşmeyi hızlandırmak için gereklidir. Ağrı yok denecek kadar azdır ve hastalar ancak liposuction yapılan yerlerine bastıklarında ezik, çürük ağrısı duyarlar. Bu bölgelerdeki fazla yağların alınmasıyla hastanın vücut hatları düzelir ve hasta daha estetik ve zayıflamış görünür.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Genellikle yağ ve kalori bakımından yüksek gıdaları tercih eden erkeklerin de kadınlar kadar estetik operasyonlar için başvurduğunu açıklayan Estetik Cerrahi uzmanı Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu bu konuda burun estetiği ve saç ekimi operasyonlarından sonra en çok tercih edilen işlemin yağ aldırma operasyonları olduğunu açıkladı.
YAĞ ALDIRMA İŞLEMİ ERKEKTE EN ÇOK GÖBEKTE UYGULANIYOR
"Erkeklerin yağlanma bölgeleri genellikle göbek deliği etrafı, karın ve her iki yanda bel bölgesiyle sınırlıdır. Bu yağların altında, en zayıf erkekte bile hatırı sayılır bir karın kası kütlesi vardır. Dolayısıyla bu ameliyatta amaç göbek bölgesindeki yağların mümkün olan en çoğunu almaktır.
Kadınlarda ise bütün yağları almak çok erkeksi ve kaslı bir görüntü yaratabileceği için genellikle daha az uygulanır."
Cosmotürk’te yer alan habere göre, Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu, erkek derisinin kendini toparlama yeteneğinin kadınlara göre daha iyi olduğuna dikkat çekerek erkek hastaların bel simitlerini liposuction yöntemiyle tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu belirtti.
Erkeklerde, kilo almayla birlikte meme bölgesinde de büyüme veya sarkma meydana geldiğini söyleyen Kışlaoğlu, meme büyümesinin nedeninin yağlanma olması durumunda bu bozukluğun liposuction işlemiyle düzeltilebildiğini vurguladı.
OPERASYON VE SONRASI…
Bir kişiye liposuction yapılması için de en önemli kriterin derinin cinsi olduğunu vurgulayan Kışlaoğlu, “Yağ alma operasyonu, derinin kalitesine göre yapılır. İyi bir sonuç için derinin diri ve sıkı olması gerekir. O zaman kişi kendini hemen toparlar ama deri gevşemişse elastikiyeti kaybolmuşsa, problem yaratacak bir deriyse başka yöntemler uygulamak gerekir” diye konuştu.
Erol Kışlaoğlu vücudun belli bölgelerinde toplanan yağların vakum yardımıyla alınması yönteminin kolay bir operasyon olduğunu ama sonrasında kurallara uyulmazsa sonucun başarılı olamayacağını vurguladı. Oysa başarılı sonuç için hastanın kurallara uymasının önemine değinen Kışlaoğlu, Liposuction sorası iki ayın çok önemli olduğunun altını çizdi ve bu süreçte yapılması gerekenleri anlattı.
“Liposuction operasyonu ile yağları alınan kişiyi 24 saat denetim altında tutar sonra evine göndeririz. Hasta 48 saat sonra da normal hayatına döner. Liposuction’ı hastanın düşerek bir yerinin morarmasına benzetebiliriz. Nasıl morluğun iyileşip o bölgenin normale dönmesi için zaman geçmesi gerekiyorsa burada da durum aynıdır. Liposuction operasyonlarında bu süre iki aydır. Bu iki ay süresinde korse, ultrasonografik masajlar ve LPG cihazı ile vücudun forma girmesi sağlanır. Ayrıca kişiye özel bir diyet verilir. Tüm bunlara uyulduğunda sonuç başarılı olur.”
NORMAL HAYATA DÖNÜŞ
Erkeklerde bayanlara göre, yağ aldırma operasyonu sonrası iyileşme ve normal günlük aktiviteye dönüş şaşırtıcı derecede çabuk olur. Hastalar genellikle aynı gün veya ertesi gün normal yaşamlarına döner. Hastane veya klinikte kalmayı gerektirmez. Sıkı bir çorap veya korseyi yaklaşık 3-4 hafta süre ile giyerler ki bu işlem sonrası iyileşmeyi hızlandırmak için gereklidir. Ağrı yok denecek kadar azdır ve hastalar ancak liposuction yapılan yerlerine bastıklarında ezik, çürük ağrısı duyarlar. Bu bölgelerdeki fazla yağların alınmasıyla hastanın vücut hatları düzelir ve hasta daha estetik ve zayıflamış görünür.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Anoreksiya Gebeliği Engellemeye Çözüm Değil
Anoreksiya nevroza hastası kadınlarda adet dönemleri ya düzenli olmuyor ya da bazıları hiç adet görmüyor, bu yüzden de hamile kalamıyorlar. Yalnız bir yeme problemi olan anoreksiya gebeliği tamamen önlemiyor. Düzenli adet görmüyor olsanız ya da adetleriniz kesilse bile gebe kalma riskiniz hala sürüyor.
Bu konuda doktorlara ve diğer sağlık görevlilerine danışabilir, gerekli bilgiyi edinebilirsiniz. Bilgi edinme ve tedavi sırasında doktorunuza ailenizdeki yeme bozuklukları geçmişinizden de bahsetmelisiniz. Ayrıca doğum öncesi kontollerinde yeme bozuklukları ve ailenizin beslenme geçmişinin bile etkilerini görebilirsiniz.
Amerika’da yapılan araştırmaya göre, anoreksik kadınlarda gebe kalma ve doğurma yaşı, normal gebeliklere göre daha düşük ve yine anoreksik kadınlarda çocuk aldırma bu rahatsızlığı yaşamayanlara kıyasla daha sıklıkla görülüyor. Yani, anoreksiya gebe kalmaya hiçbir zaman engel değil. Kulaktan dolma bilgilerle, kilo vermeye çalışarak, vücuda ihtiyaç duyduğu besinleri göndermeyerek adet dönemleriniz üstünde oynayabileceğiniz doğru. Ancak bu durum daha kötü sonuçlar yaratabiliyor ve siz bu sırada sağlığınızla da oynuyorsunuz. En iyisi adet dönemlerinizi düzenli bir şekilde yaşamak, hatta bu dönemlerde oluşan düzensizlikleri ciddiye alıp, doktorunuza başvurmak, çözümler aramaktır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Bu konuda doktorlara ve diğer sağlık görevlilerine danışabilir, gerekli bilgiyi edinebilirsiniz. Bilgi edinme ve tedavi sırasında doktorunuza ailenizdeki yeme bozuklukları geçmişinizden de bahsetmelisiniz. Ayrıca doğum öncesi kontollerinde yeme bozuklukları ve ailenizin beslenme geçmişinin bile etkilerini görebilirsiniz.
Amerika’da yapılan araştırmaya göre, anoreksik kadınlarda gebe kalma ve doğurma yaşı, normal gebeliklere göre daha düşük ve yine anoreksik kadınlarda çocuk aldırma bu rahatsızlığı yaşamayanlara kıyasla daha sıklıkla görülüyor. Yani, anoreksiya gebe kalmaya hiçbir zaman engel değil. Kulaktan dolma bilgilerle, kilo vermeye çalışarak, vücuda ihtiyaç duyduğu besinleri göndermeyerek adet dönemleriniz üstünde oynayabileceğiniz doğru. Ancak bu durum daha kötü sonuçlar yaratabiliyor ve siz bu sırada sağlığınızla da oynuyorsunuz. En iyisi adet dönemlerinizi düzenli bir şekilde yaşamak, hatta bu dönemlerde oluşan düzensizlikleri ciddiye alıp, doktorunuza başvurmak, çözümler aramaktır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Over Kanserinin Belirtileri ve Nedenleri
Her yıl her 70 kadından biri over (yumurtalık) kanserine yakalanmakta! Yumurta üreten ve hamileliğin oluşmasını sağlayan yumurtalıklar, yumurtalık kanseriyle büyük tehlike altına girmektedir.
Bu kanserin belirtileri başlangıç evresinde görülmez. Hastalığa yakalandığınızı fark ettiğinizde kanser, büyük bir bölgeye yayılmış olabilir. Bu kanserin yol açtığı ölüm oranı fark edilememekten dolayı git gide artmaktadır.
Yumurtalık Kanserinin Nedenleri
Daha önceden göğüs kanserine yakalanmış kişiler yumurtalık kanserine yakalanmada daha büyük risk taşımaktadırlar. Ayrıca yaşlı kadınların bu hastalığa yakalanma riskleri daha yüksektir. İstatistiklere göre, 35 ila 54 yaşları arasındaki kadınların %25’i yumurtalık kanserine bağlı olarak ölmektedir.
Aşırı kilolu genç kızların bile bu kanser türüne yakalanma riskleri vardır. Bunun yanında 5 yıl boyunca sürekli olarak östrojen hormonu alan kadınlar bu hastalığa yakalanabilmektedir. Bu kanser türü emziren ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda daha düşük oranlarda görülmektedir. Yumurtalık kanserinin 3 türü vardır: Epityal Kanser, Üreme Hücresi Tümörü ve Stromal veya Seks Kord Stromal Tümörü.
Semptomdaki Belirsizlikler
Yumurtalık kanserinin semptomlarında belirsizlik ortaya çıkabilir. Bu hastalık saptandığında, kanser hücreleri vücuda yayılmaya başlar. Başlangıç evresinde birkaç semptom ortaya çıksa bile bunlar diğer enfeksiyonların işareti olabilir.
Bu kanser türünün semptomlarından bazıları; karnın şişmesi, iştahsızlık, az yenilse bile tokluk hissi, karında ve belde ağrı. Bu belirtilerden dolayı yumurtalık kanseri, huzursuz bağırsak sendromu ile karıştırılabilmektedir.
Bu semptomların yanı sıra, reglde düzensizlik, kabızlık, hazımsızlık, açlık kaybı, huzursuzluk ve kusma da ortaya çıkabilir. Ayrıca üst karında ağırlık hissedilebilir. Kiloda inişler ve çıkışlar, idrarı kontrol edememe de diğer semptomlar arasındadır.
Eğer bu semptomların hepsi ya da birkaçı ortaya çıkmışsa, derhal muayene olmalısınız. Biyopsi ve sitolojiye girmelisiniz. Ayrıca birkaç kan testi de yaptırmalısınız.
Ameliyat Gerekli:
Yumurtalık kanserinin tek tedavi yolu ameliyattır. Ameliyattan önce veya sonra kemoterapi gerekir. 40 yaş üstü veya bazı temel testleri yaptırmamış kadınlar, bir jinekoloji uzmanına danışmalı ve gerekli testleri en kısa zamanda yaptırılmalıdır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Bu kanserin belirtileri başlangıç evresinde görülmez. Hastalığa yakalandığınızı fark ettiğinizde kanser, büyük bir bölgeye yayılmış olabilir. Bu kanserin yol açtığı ölüm oranı fark edilememekten dolayı git gide artmaktadır.
Yumurtalık Kanserinin Nedenleri
Daha önceden göğüs kanserine yakalanmış kişiler yumurtalık kanserine yakalanmada daha büyük risk taşımaktadırlar. Ayrıca yaşlı kadınların bu hastalığa yakalanma riskleri daha yüksektir. İstatistiklere göre, 35 ila 54 yaşları arasındaki kadınların %25’i yumurtalık kanserine bağlı olarak ölmektedir.
Aşırı kilolu genç kızların bile bu kanser türüne yakalanma riskleri vardır. Bunun yanında 5 yıl boyunca sürekli olarak östrojen hormonu alan kadınlar bu hastalığa yakalanabilmektedir. Bu kanser türü emziren ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda daha düşük oranlarda görülmektedir. Yumurtalık kanserinin 3 türü vardır: Epityal Kanser, Üreme Hücresi Tümörü ve Stromal veya Seks Kord Stromal Tümörü.
Semptomdaki Belirsizlikler
Yumurtalık kanserinin semptomlarında belirsizlik ortaya çıkabilir. Bu hastalık saptandığında, kanser hücreleri vücuda yayılmaya başlar. Başlangıç evresinde birkaç semptom ortaya çıksa bile bunlar diğer enfeksiyonların işareti olabilir.
Bu kanser türünün semptomlarından bazıları; karnın şişmesi, iştahsızlık, az yenilse bile tokluk hissi, karında ve belde ağrı. Bu belirtilerden dolayı yumurtalık kanseri, huzursuz bağırsak sendromu ile karıştırılabilmektedir.
Bu semptomların yanı sıra, reglde düzensizlik, kabızlık, hazımsızlık, açlık kaybı, huzursuzluk ve kusma da ortaya çıkabilir. Ayrıca üst karında ağırlık hissedilebilir. Kiloda inişler ve çıkışlar, idrarı kontrol edememe de diğer semptomlar arasındadır.
Eğer bu semptomların hepsi ya da birkaçı ortaya çıkmışsa, derhal muayene olmalısınız. Biyopsi ve sitolojiye girmelisiniz. Ayrıca birkaç kan testi de yaptırmalısınız.
Ameliyat Gerekli:
Yumurtalık kanserinin tek tedavi yolu ameliyattır. Ameliyattan önce veya sonra kemoterapi gerekir. 40 yaş üstü veya bazı temel testleri yaptırmamış kadınlar, bir jinekoloji uzmanına danışmalı ve gerekli testleri en kısa zamanda yaptırılmalıdır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)