İnançlı insanlar alkol, uyuşturucu ve sigara gibi bağımlılıklardan daha kolay kurtuluyor. Araştırmalara göre ibadet ve dini inanç bunu sağlıyor.
İnançlı olmak ve ibadet etmenin bağımlılıktan koruduğu belirlendi.
İngiliz bilim adamlarının yaptığı araştırma, inançlı olan ve ibadet edenlerde alkol ve uyuşturucu bağımlılığının daha az olduğunu gösterdi.
Araştırmaya katılan 7 bin 403 kişiden yüzde 35'i inançlı olduğunu ve ibadet ettiğini, yüzde 19'u inandığını, ancak ibadet etmediğini, yüzde 46'sı ise inançlı olmadığını belirtti.
Ruhsal sorunların sıklığının ateistlerde ve ibadet edenlerde benzer olduğu, ancak ibadet edenlerin alkol ve uyuşturucu tüketiminin büyük oranda ateistlerden az olduğu ortaya çıktı.
Bununla beraber, inançlı olan, ancak ibadet etmeyenlerin daha sık uyuşturucu ve alkol kullandığı, daha fazla yeme bozukluğu, endişe krizi ve fobileri olduğu ve ilaç tedavisi gördüğü vurgulandı.
Sonuçlarla ilgili olarak araştırmacılar, ibadet etmeden ruhani bir yaklaşımın ruhsal sıkıntı riskini artırabileceğine dikkati çekti. Araştırma, Uluslararası Tıp Dergisi'nde yayımlandı. Konuya ilişkin makale, Fransız “Le Figaro” gazetesinin internet sitesinde de yer alıyor.
İsrail'de birkaç yıl önce yapılan araştırma, ibadet yerlerine gitmenin, sosyalleşmenin artması nedeniyle Alzheimer riskini azaltabileceğini göstermişti.
ABD'de yapılan başka araştırmalar da ibadet ve iyi hissetme arasında bağlantı bulunduğunu ortaya koymuştu.. .Kaynak.7gunsaglik
Hidropol Havuzu Romatizmayı Geçirir Mi, Hayvanlarda Etkisi Nedir?
İngiltere’de romatizma hastası tavşanına hidropol havuzu terapisi yaptıran kişi 80 lira ödüyor. Peki bu havuz ne işe yarıyor?
İngiltere'de romatizma hastası olan Heidi adındaki tavşan sahibi tarafından haftada iki kez özel hidropol havuzuna götürülüyor.
Romatizma hastası hayvanlar için yapılan havuzun bir seansı ise 30 sterlin (81 TL).
Sahibi Amanda Williams, Heidi'nin iyileşmesi için onu hidroterapi havuzuna büyük bir mutlulukla götürdüğünü söyledi. Tıpkı suda bir ördek gibi yüzen Heidi'ye tabii ki boğulmaması için küçük köpekler için özel olarak dizayn edilmiş bir can yeleği de takılıyor.
Kulaklarının ıslanmasından pek hoşlanmayan Heidi'nin yine kulaklarını kapatması için kafasına bir saç bandı da takılıyor.. .Kaynak.7gunsaglik
İngiltere'de romatizma hastası olan Heidi adındaki tavşan sahibi tarafından haftada iki kez özel hidropol havuzuna götürülüyor.
Romatizma hastası hayvanlar için yapılan havuzun bir seansı ise 30 sterlin (81 TL).
Sahibi Amanda Williams, Heidi'nin iyileşmesi için onu hidroterapi havuzuna büyük bir mutlulukla götürdüğünü söyledi. Tıpkı suda bir ördek gibi yüzen Heidi'ye tabii ki boğulmaması için küçük köpekler için özel olarak dizayn edilmiş bir can yeleği de takılıyor.
Kulaklarının ıslanmasından pek hoşlanmayan Heidi'nin yine kulaklarını kapatması için kafasına bir saç bandı da takılıyor.. .Kaynak.7gunsaglik
Kanser Tüm Hızıyla Can Alıyor
Dünyada her yıl kansere yakalanan hasta sayısı artarken 2020 yılında bu sayının 17 milyona çıkacağı ve 7 milyon kişinin öleceği bildirildi.
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk , yakalandığı kemik kanseri hastalığı nedeniyle bir bacağı kesildikten sonra, kanser araştırmalarına destek vermek amacıyla koşan ve 22 yaşında hayatını kaybeden Kanadalı Terry Fox adına çeşitli etkinlikler düzenlediklerini ve buradan sağlanan gelirlerle kanser araştırmalarına katkı sağladıklarını anlattı.
Dernek olarak, 1994 yılından beri Kanada Büyükelçiliği ile işbirliği içinde çalışmalar yaptıklarını dile getiren Prof. Dr. Kutluk, “Buradan sağlanan mütevazi gelirlerle kanser araştırmalarına destek sağlıyoruz. Bugüne kadar 25 araştırmayı destekledik. Bunlar uluslararası dergilerde, kongrelerde sunulmuş, yayımlanmış araştırmalar. Kanser araştırmalarına verdiğimiz desteğin yanında ikinci amacımız ise kanser konusunda insanlarda farkındalık yaratmak, korunabilir, erken teşhis edilebilir bir hastalık olduğunu duyurmak” dedi.
Kanser hastalığının dünyada ciddi bir halk sağlığı problemi haline geldiğini ifade eden Tezer Kutluk, “Dünyada her yıl 12 milyon kişi kansere yakalanıyor, maalesef bunun 7 milyonu yaşamını yitiriyor. Eğer önlem alınmazsa 2020 yılında her yıl kansere yakalanan insan sayısı 17 milyona, kanserden ölen insanı sayısı ise 10 milyona ulaşacak. Yani kanserle alakalı dünyada ciddi bir tehlike var” görüşünü dile getirdi.
Kanser hastalığının görülme sıklığının her geçen gün artmasına rağmen, bilimsel olarak kanserin yenilebileceğinin gösterildiğini anlatan Kutluk, bilimsel verilerin topluma yaygınlaştırılması ve uygulanmasının sağlanmasının önemli olduğunu kaydetti.
“TÜRKİYE’DEKİ DURUM”
Türkiye de her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığını ifade eden Kutluk, sözlerine şöyle devam etti:
“Kanser hastalığına yakalanan insanlardan en az 50 bini hayatını kaybediyor. Kadınlarda en sık meme kanseri, erkeklerde ise akciğer kanseri görülüyor. Ama akciğer kanseri kadınlarda da sık görülmeye başlandı. Bunun nedeni tütün kullanımının artması. Ama Türkiye bu konuda güzel bir adım attı. Tüm medeni ülkelerde olduğu gibi, Türkiye de tütün yasaklarıyla insan ve toplum sağlığına ne kadar önem verdiğini gösterdi. Tütün kullanan ya da kullanmayan herkes, tütün yasaklarını önemsemeli. Çünkü insanlar yıllardır tütün kullandığı için, artık toplu ölümler meydana gelmeye başladı. Ama bu bir savaş olmadığı için, insanlar bunun farkına varamıyor. Ama biz bilim insanları bunları takip ediyoruz. Türkiye’de kanser teşhisi konulan 10 erkekten 4′ünün akciğer kanseri olduğu biliniyor. Kadınlarda da görülme oranı üst sırada, o nedenle tütün kullanımının azaltılması çok önemli.”
“İNSANLARIMIZI FAZLA TUZDAN KAÇINMAYA ÇAĞIRIYORUM”
Türkiye’de mide kanserinin de fazla görüldüğünü kaydeden Kutluk, bunun yeme alışkanlığıyla ilişkili olduğunu öngördüklerini söyledi. Normalde 5-6 gram olması gereken günlük tuz tüketiminin Türkiye’de bu rakamların çok üzerinde olduğunun bilindiğini ifade eden Kutluk, şöyle dedi:
“En azından bir kısmının tuz tüketimiyle alakalı olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle insanlarımızı fazla tuzdan kaçınmaya çağırıyorum. Tabii ki insanlar ihtiyacı olan tuzu alacak ancak fazlası zarar. Kanser bütün ülkeler için bir problem. Biz daha az korunuyoruz ya da daha çok korunuyoruz gibi bir durum söz konusu değil, tüm ülkelerin sorunu. Taramalarla meme, rahim kanseri, prostat ve kalın bağırsak kanserinin erken tanısı mümkün. Kanserden korkmuyoruz ama doğru ve erken mücadeleye başlarsak, bunu tarihe gömmek mümkün olacak.”.Kaynak.
Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Başkanı Prof. Dr. Tezer Kutluk , yakalandığı kemik kanseri hastalığı nedeniyle bir bacağı kesildikten sonra, kanser araştırmalarına destek vermek amacıyla koşan ve 22 yaşında hayatını kaybeden Kanadalı Terry Fox adına çeşitli etkinlikler düzenlediklerini ve buradan sağlanan gelirlerle kanser araştırmalarına katkı sağladıklarını anlattı.
Dernek olarak, 1994 yılından beri Kanada Büyükelçiliği ile işbirliği içinde çalışmalar yaptıklarını dile getiren Prof. Dr. Kutluk, “Buradan sağlanan mütevazi gelirlerle kanser araştırmalarına destek sağlıyoruz. Bugüne kadar 25 araştırmayı destekledik. Bunlar uluslararası dergilerde, kongrelerde sunulmuş, yayımlanmış araştırmalar. Kanser araştırmalarına verdiğimiz desteğin yanında ikinci amacımız ise kanser konusunda insanlarda farkındalık yaratmak, korunabilir, erken teşhis edilebilir bir hastalık olduğunu duyurmak” dedi.
Kanser hastalığının dünyada ciddi bir halk sağlığı problemi haline geldiğini ifade eden Tezer Kutluk, “Dünyada her yıl 12 milyon kişi kansere yakalanıyor, maalesef bunun 7 milyonu yaşamını yitiriyor. Eğer önlem alınmazsa 2020 yılında her yıl kansere yakalanan insan sayısı 17 milyona, kanserden ölen insanı sayısı ise 10 milyona ulaşacak. Yani kanserle alakalı dünyada ciddi bir tehlike var” görüşünü dile getirdi.
Kanser hastalığının görülme sıklığının her geçen gün artmasına rağmen, bilimsel olarak kanserin yenilebileceğinin gösterildiğini anlatan Kutluk, bilimsel verilerin topluma yaygınlaştırılması ve uygulanmasının sağlanmasının önemli olduğunu kaydetti.
“TÜRKİYE’DEKİ DURUM”
Türkiye de her yıl 150 bin kişinin kansere yakalandığını ifade eden Kutluk, sözlerine şöyle devam etti:
“Kanser hastalığına yakalanan insanlardan en az 50 bini hayatını kaybediyor. Kadınlarda en sık meme kanseri, erkeklerde ise akciğer kanseri görülüyor. Ama akciğer kanseri kadınlarda da sık görülmeye başlandı. Bunun nedeni tütün kullanımının artması. Ama Türkiye bu konuda güzel bir adım attı. Tüm medeni ülkelerde olduğu gibi, Türkiye de tütün yasaklarıyla insan ve toplum sağlığına ne kadar önem verdiğini gösterdi. Tütün kullanan ya da kullanmayan herkes, tütün yasaklarını önemsemeli. Çünkü insanlar yıllardır tütün kullandığı için, artık toplu ölümler meydana gelmeye başladı. Ama bu bir savaş olmadığı için, insanlar bunun farkına varamıyor. Ama biz bilim insanları bunları takip ediyoruz. Türkiye’de kanser teşhisi konulan 10 erkekten 4′ünün akciğer kanseri olduğu biliniyor. Kadınlarda da görülme oranı üst sırada, o nedenle tütün kullanımının azaltılması çok önemli.”
“İNSANLARIMIZI FAZLA TUZDAN KAÇINMAYA ÇAĞIRIYORUM”
Türkiye’de mide kanserinin de fazla görüldüğünü kaydeden Kutluk, bunun yeme alışkanlığıyla ilişkili olduğunu öngördüklerini söyledi. Normalde 5-6 gram olması gereken günlük tuz tüketiminin Türkiye’de bu rakamların çok üzerinde olduğunun bilindiğini ifade eden Kutluk, şöyle dedi:
“En azından bir kısmının tuz tüketimiyle alakalı olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle insanlarımızı fazla tuzdan kaçınmaya çağırıyorum. Tabii ki insanlar ihtiyacı olan tuzu alacak ancak fazlası zarar. Kanser bütün ülkeler için bir problem. Biz daha az korunuyoruz ya da daha çok korunuyoruz gibi bir durum söz konusu değil, tüm ülkelerin sorunu. Taramalarla meme, rahim kanseri, prostat ve kalın bağırsak kanserinin erken tanısı mümkün. Kanserden korkmuyoruz ama doğru ve erken mücadeleye başlarsak, bunu tarihe gömmek mümkün olacak.”.Kaynak.
Alerjik Nezleye Bilim Çare Buldu
Alerjik Nezle özellikle sonbahar ayların da ortaya çıkan bir hastalıktır.Bazı kişilerde gelip geçici olan bir durumken, bazılarında uzun süre devam eder.
Özellikle bu mevsim çok rastlanmasına karşın kimi hastalarda yıl boyunca süren ve ilaç tedavisi gerektiren alerjik nezlenin neden olduğu hapşırık, kaşıntı, şiddetli burun akıntısı gibi şikayetler artık birkaç dakikalık seanslarla uygulanan ışık tedavisi ile ağrısız bir şekilde ortadan kaldırılıyor.
alerjik-nezleye-bilim-care-buldu
KBB, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Teoman Dal, “Alerjik nezle özellikle çalışan ve aktif sosyal hayatı olan insanları perişan eden bir hastalık. Hayat kalitesini ciddi şekilde bozan ve hastaların sürekli ilaç ve sprey tedavisi kullanmalarını gerektiren bu problemden Rhinolight ile bir yıl boyunca hiç ilaç kullanmadan kurtulmak mümkün. Bahar alerjisinde iki hafta içinde 6 seans, tüm yıl devam eden alerjide ise bir ay içinde toplam 8 seans yapılan birkaç dakikalık Rhinolight uygulaması ile kaşıntı, akıntı, hapşuruk gibi her türlü alerji kökeni şikayet bir yıl süre ile başarı ile azaltılmakta ya da yok edilmektedir.” Dedi.
Her seansta iki ila üç dakika arasında değişen sürelerde uygulanan Rinolight tedavisinde, özel dalga boylarındaki ışınların karışımından oluşan bir ışık kullanılıyor ve burun delikleri yolu ile yapılan uygulama sırasında herhangi bir sıcaklık ya da ağrı hissi oluşmuyor. Rhinolight uygulaması dokularda herhangi bir kalıcı hasar oluşturmadığından alerji hastalarında hiçbir sorun oluşmadan uzun dönemler kullanılabiliyor.
Rhinolight’ın Etkileri :
• Mukozada alerjik reaksiyona bağlı histamin maddesi salınmasının engellenmesi,
• Histamin üreten mast hücrelerinin salgı yapmasının önlenmesi,
• Burun mukozasında T lenfosit ve eozinofil adı verilen hücrelerin miktarında azalma,
• Hastanın burun salgılarında ECP ve interlökin-5 gibi alerjik reaksiyonlarda artan maddelerin miktarının azalması.
Mevsimsel alerjisi olan hastalarda toplam 6, tüm yıl alerjisi olan hastalarda ise 8 seans olarak uygulanan ışık tedavisinde hastalar 3-4 seanstan sonra tedavinin olumlu etkisini belirgin olarak hissetmektedir. Işık tedavisinin beklenen etki süresi bir yıl olup bu sürenin sonunda tedavi tekrar uygulanabilmektedir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Özellikle bu mevsim çok rastlanmasına karşın kimi hastalarda yıl boyunca süren ve ilaç tedavisi gerektiren alerjik nezlenin neden olduğu hapşırık, kaşıntı, şiddetli burun akıntısı gibi şikayetler artık birkaç dakikalık seanslarla uygulanan ışık tedavisi ile ağrısız bir şekilde ortadan kaldırılıyor.
alerjik-nezleye-bilim-care-buldu
KBB, Baş ve Boyun Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Teoman Dal, “Alerjik nezle özellikle çalışan ve aktif sosyal hayatı olan insanları perişan eden bir hastalık. Hayat kalitesini ciddi şekilde bozan ve hastaların sürekli ilaç ve sprey tedavisi kullanmalarını gerektiren bu problemden Rhinolight ile bir yıl boyunca hiç ilaç kullanmadan kurtulmak mümkün. Bahar alerjisinde iki hafta içinde 6 seans, tüm yıl devam eden alerjide ise bir ay içinde toplam 8 seans yapılan birkaç dakikalık Rhinolight uygulaması ile kaşıntı, akıntı, hapşuruk gibi her türlü alerji kökeni şikayet bir yıl süre ile başarı ile azaltılmakta ya da yok edilmektedir.” Dedi.
Her seansta iki ila üç dakika arasında değişen sürelerde uygulanan Rinolight tedavisinde, özel dalga boylarındaki ışınların karışımından oluşan bir ışık kullanılıyor ve burun delikleri yolu ile yapılan uygulama sırasında herhangi bir sıcaklık ya da ağrı hissi oluşmuyor. Rhinolight uygulaması dokularda herhangi bir kalıcı hasar oluşturmadığından alerji hastalarında hiçbir sorun oluşmadan uzun dönemler kullanılabiliyor.
Rhinolight’ın Etkileri :
• Mukozada alerjik reaksiyona bağlı histamin maddesi salınmasının engellenmesi,
• Histamin üreten mast hücrelerinin salgı yapmasının önlenmesi,
• Burun mukozasında T lenfosit ve eozinofil adı verilen hücrelerin miktarında azalma,
• Hastanın burun salgılarında ECP ve interlökin-5 gibi alerjik reaksiyonlarda artan maddelerin miktarının azalması.
Mevsimsel alerjisi olan hastalarda toplam 6, tüm yıl alerjisi olan hastalarda ise 8 seans olarak uygulanan ışık tedavisinde hastalar 3-4 seanstan sonra tedavinin olumlu etkisini belirgin olarak hissetmektedir. Işık tedavisinin beklenen etki süresi bir yıl olup bu sürenin sonunda tedavi tekrar uygulanabilmektedir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Soğuk Algınlığından Korunmak İçin Yapılması Gerekenler
Kış mevsiminin yaklaştığı şu günlerde soğuk algınlığı artık kaçınılmaz oluyor.Kış aylarında özellikle Vitamin ağırlıklı meyvelerin tüketilmesi önemli bir etkendir.
· Bağışıklık sisteminizi güçlendirin.
· Dengeli beslenin. Meyve sebze ağırlıklı beslenin, fazla et tüketmeyin.
· Hastalık riski yüksekse bol bol C vitamini alın.
(Örneğin her gün 2 kivi, 1 greyfurt, 1 yeşil biber veya 2 kaşık lahana turşusu yemek gibi)
· Hareket edin ve soğuğa karşı vücudunuzun dayanıklı olmasını sağlayın. (Yüzmek, saunaya gitmek, soğuk duş almak, temiz havada yürüyüş yapmak, değişik spor faaliyetleri)
· Oda havasını iyileştirin. Hava nemlendiricileri kullanın veya saksı çiçeklerini temin edin. Odayı aşırı ısıtmayın, düzenli olarak havalandırın.
· Hava cereyanının oluşmamasına dikkat edin.
· Virüslerden korunun.
· Soğuk algınlığı dönemlerinden kalabalık ortamlarda, kapalı mekanlarda bulunmayın. Hasta insanlarla öpüşmeyin, 1.5 metreden fazla yaklaşmayın.
· Ellerinizi düzenli yıkayın.
· Çok kalın veya ince giysiler giymeyin. Havaya göre giyinin.
· Stres altındaki insanlar hastalanmaya daha elverişlidir. Her gün düzenli olarak dinlenin. Gevşeme egzersizleri yapın.Referans.7gunsaglik.com.tr
· Bağışıklık sisteminizi güçlendirin.
· Dengeli beslenin. Meyve sebze ağırlıklı beslenin, fazla et tüketmeyin.
· Hastalık riski yüksekse bol bol C vitamini alın.
(Örneğin her gün 2 kivi, 1 greyfurt, 1 yeşil biber veya 2 kaşık lahana turşusu yemek gibi)
· Hareket edin ve soğuğa karşı vücudunuzun dayanıklı olmasını sağlayın. (Yüzmek, saunaya gitmek, soğuk duş almak, temiz havada yürüyüş yapmak, değişik spor faaliyetleri)
· Oda havasını iyileştirin. Hava nemlendiricileri kullanın veya saksı çiçeklerini temin edin. Odayı aşırı ısıtmayın, düzenli olarak havalandırın.
· Hava cereyanının oluşmamasına dikkat edin.
· Virüslerden korunun.
· Soğuk algınlığı dönemlerinden kalabalık ortamlarda, kapalı mekanlarda bulunmayın. Hasta insanlarla öpüşmeyin, 1.5 metreden fazla yaklaşmayın.
· Ellerinizi düzenli yıkayın.
· Çok kalın veya ince giysiler giymeyin. Havaya göre giyinin.
· Stres altındaki insanlar hastalanmaya daha elverişlidir. Her gün düzenli olarak dinlenin. Gevşeme egzersizleri yapın.Referans.7gunsaglik.com.tr
Eller En Önemli Sorun
Uzmanlar, birçok hastalığın sebebi olan ellerin temizliği konusunda dikkatli olunmalı diyor ve uyarıda bulunuyorlar.
Havaların soğuması, kapalı mekanlarda fazla zaman geçirilmesi ve mikropların bu koşullarda daha kolay etkinleşmesinden kaynaklı yaygınlığı artan grip, nezle gibi üst solunum yolu hastalıklarından “doğru teknikle el yıkama” ile korunulabileceği bildirildi.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hilal Özcebe, AA muhabirine yaptığı açıklama, ellerin sık ve doğru yıkanmasının bulaşıcı hastalıklardan korunmak için temel yaklaşım olduğunu söyledi.
Gerek okulların açılması, gerekse havaların soğumasıyla birlikte solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığının arttığını ve kapalı mekanlarda geçirilen zamanın artmasının da etkisiyle bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığının arttığını ifade eden Özcebe, bu dönemde en sık nezle, grip, sarılık ve boğaz iltihabı gibi bulaşıcı hastalıklarla karşılaşıldığına işaret etti.
Prof. Dr. Özcebe, “olumsuz sonuçlara yol açabilen bu hastalıklardan korunmak için yapılabilecek en temel ve basit uygulamanın ellerin yıkanması” olduğuna dikkati çekerek, “Sağlığın korunması açısından bu denli önem taşımasına rağmen, ilköğretim çağında yapılan çalışmalarda, öğrencilerin, ‘tuvalet sonrası, yemek öncesi gibi’ gerekli durumlarda, ellerini yıkamadığı bilinmektedir. Ellerini yıkadığını belirtenler arasında ise kurallarına uygun yıkama davranışında eksiklikler bulunmaktadır” diye konuştu.
NASIL EL YIKANMALI?
“Tuvaletten çıktıktan sonra, yemek yemeden önce, öksürme ve hapşırmadan sonra ellerin akan suda sabunla 30 saniye süre yıkanması gerektiğini” ifade eden Özcebe, şu bilgileri verdi:
“Parmak araları, bilekler ve tırnak uçları mutlaka ovuşturularak yıkanmalı. Öksürme ve hapşırma sırasında ağız, el ya da kağıt mendille kapatılmalı. Öksürme ve hapşırma sonrasında elleri tekrar yıkamalı, kullanılan kağıt mendil çöpe atılmalı. Öksürme ve hapşırma sırasında eğer tükürük damlacıkları herhangi bir yüzeye sıçradıysa, bu yüzey de başka bir kağıt mendille silinmeli ve mendil çöpe atılmalı.”
Prof. Dr. Hilal Özcebe, ellerin yıkanması sırasında doğru uygulamanın çok önemli olduğunu dile getirerek, özellikle okullarda el yıkama konusunda gerekli altyapının tam olması, ortamın hijyen koşullarının sürekli olması gerektiğini vurguladı. Özcebe, “Bu konuda sorumluluk devlete aittir. Ulaşılabilir suyun sağlanması, el yıkama için ulaşılabilir mekanların varlığı, el yıkama sırasında kullanılacak temizlik maddesinin varlığı, el yıkama ile ilgili doğru bilgi ve davranışların öğrenilebileceği eğitim ortamının sağlanması bu sorumlulukların başında gelmektedir” dedi.
15 EKİM KÜRESEL EL YIKAMA GÜNÜ
El hijyeninin birçok hastalığın bulaşmasında koruyucu bir önlem olduğuna dikkati çekebilmek için 15 Ekim tarihi 2 yıldır “Küresel El Yıkama Günü” olarak kutlanıyor.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Eraksoy da yaptığı yazılı açıklamada, dernek olarak 2009-2010′da İstanbul‘da yapılacak ilk bilimsel toplantının “H1N1 Gribi ve El Yıkama” olarak belirlendiğini ifade ederek, bugünün “Türkiye’de de görülmesi beklenen domuz gribi salgınının önlenmesinde el yıkamanın önemine dikkat çekmek için iyi bir fırsat” olduğunu bildirdi.
Eraksoy, el yıkamanın sadece mevsimsel grip ve domuz gribi dışında özellikle hastane enfeksiyonlarından korunmada da hayati önem taşıdığını belirterek, “Bir hastanın muayenesini yaptığında elini yıkamak pek çok hekimin ihmal ettiği bir durum. Bu disiplinin kazandırılması gerekir” dedi..Kaynak..,
Havaların soğuması, kapalı mekanlarda fazla zaman geçirilmesi ve mikropların bu koşullarda daha kolay etkinleşmesinden kaynaklı yaygınlığı artan grip, nezle gibi üst solunum yolu hastalıklarından “doğru teknikle el yıkama” ile korunulabileceği bildirildi.
Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hilal Özcebe, AA muhabirine yaptığı açıklama, ellerin sık ve doğru yıkanmasının bulaşıcı hastalıklardan korunmak için temel yaklaşım olduğunu söyledi.
Gerek okulların açılması, gerekse havaların soğumasıyla birlikte solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığının arttığını ve kapalı mekanlarda geçirilen zamanın artmasının da etkisiyle bulaşıcı hastalıkların görülme sıklığının arttığını ifade eden Özcebe, bu dönemde en sık nezle, grip, sarılık ve boğaz iltihabı gibi bulaşıcı hastalıklarla karşılaşıldığına işaret etti.
Prof. Dr. Özcebe, “olumsuz sonuçlara yol açabilen bu hastalıklardan korunmak için yapılabilecek en temel ve basit uygulamanın ellerin yıkanması” olduğuna dikkati çekerek, “Sağlığın korunması açısından bu denli önem taşımasına rağmen, ilköğretim çağında yapılan çalışmalarda, öğrencilerin, ‘tuvalet sonrası, yemek öncesi gibi’ gerekli durumlarda, ellerini yıkamadığı bilinmektedir. Ellerini yıkadığını belirtenler arasında ise kurallarına uygun yıkama davranışında eksiklikler bulunmaktadır” diye konuştu.
NASIL EL YIKANMALI?
“Tuvaletten çıktıktan sonra, yemek yemeden önce, öksürme ve hapşırmadan sonra ellerin akan suda sabunla 30 saniye süre yıkanması gerektiğini” ifade eden Özcebe, şu bilgileri verdi:
“Parmak araları, bilekler ve tırnak uçları mutlaka ovuşturularak yıkanmalı. Öksürme ve hapşırma sırasında ağız, el ya da kağıt mendille kapatılmalı. Öksürme ve hapşırma sonrasında elleri tekrar yıkamalı, kullanılan kağıt mendil çöpe atılmalı. Öksürme ve hapşırma sırasında eğer tükürük damlacıkları herhangi bir yüzeye sıçradıysa, bu yüzey de başka bir kağıt mendille silinmeli ve mendil çöpe atılmalı.”
Prof. Dr. Hilal Özcebe, ellerin yıkanması sırasında doğru uygulamanın çok önemli olduğunu dile getirerek, özellikle okullarda el yıkama konusunda gerekli altyapının tam olması, ortamın hijyen koşullarının sürekli olması gerektiğini vurguladı. Özcebe, “Bu konuda sorumluluk devlete aittir. Ulaşılabilir suyun sağlanması, el yıkama için ulaşılabilir mekanların varlığı, el yıkama sırasında kullanılacak temizlik maddesinin varlığı, el yıkama ile ilgili doğru bilgi ve davranışların öğrenilebileceği eğitim ortamının sağlanması bu sorumlulukların başında gelmektedir” dedi.
15 EKİM KÜRESEL EL YIKAMA GÜNÜ
El hijyeninin birçok hastalığın bulaşmasında koruyucu bir önlem olduğuna dikkati çekebilmek için 15 Ekim tarihi 2 yıldır “Küresel El Yıkama Günü” olarak kutlanıyor.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları (KLİMİK) Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Haluk Eraksoy da yaptığı yazılı açıklamada, dernek olarak 2009-2010′da İstanbul‘da yapılacak ilk bilimsel toplantının “H1N1 Gribi ve El Yıkama” olarak belirlendiğini ifade ederek, bugünün “Türkiye’de de görülmesi beklenen domuz gribi salgınının önlenmesinde el yıkamanın önemine dikkat çekmek için iyi bir fırsat” olduğunu bildirdi.
Eraksoy, el yıkamanın sadece mevsimsel grip ve domuz gribi dışında özellikle hastane enfeksiyonlarından korunmada da hayati önem taşıdığını belirterek, “Bir hastanın muayenesini yaptığında elini yıkamak pek çok hekimin ihmal ettiği bir durum. Bu disiplinin kazandırılması gerekir” dedi..Kaynak..,
Dostunuzu Düşmanınızı Tanıyın
Her pazartesi başladığınız diyetlerin bir türlü sonu gelmiyorsa ya da yılın yarısını aç gezdiğiniz halde etrafta dolaşan incecik kadınlara kıskanç gözlerle bakmaya devam ediyorsanız bu işin içinde sadece yanlışlık değil aynı zamanda diyetinizi sabote edici etkenler var demektir.
Hayatınızın yarısı çikolatalara imrenerek bakmakla mı geçti ya da her tatlı yediğiniz bir gün için üç gün pişmanlık duyduğunuz halde yine de değil bir kilo bir gram bile vermiyorsanız bu duruma bir son vermenin vakti geldi demektir. Diyetlerinizin işe yaramadığını düşünerek beslenme düzeninizi değiştirmeden önce derinlemesine bir araştırma yapmalı yanlışın nerede olduğunu öğrenmelisiniz.
1. Hızlı yemek
Hızlı yemek yemek kilo almanıza neden olur bu nedenle yavaş yemelisiniz. Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beynin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına geliyor. Bu şekilde tat alma duyusu da tatmin oluyor. Böylece doyduğunuzu anlamanızla, yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalıyor.
2. Teknoloji
Diyetlerinizin bir işe yaramamasının en büyük etkenlerinden biri hareketsiz yaşamdır. Eskiden bir arkadaşınızla görüşmek için belki de 10 ya da 15 dakika yürürken şimdi sadece mailleşerek görüşmüş kadar oluyor ya da internet üzerinden sohbet edebiliyorsunuz. Böyle olunca da hareket yerine oturmayı seçiyorsunuz.
3. Tatlandırıcılar
Kilo almamak için sürekli şeker yerine tatlandırıcı kullanıyor olabilirsiniz. Fakat yapılan araştırmalar yapay tatlandırıcıların alınan doğal kalori alımı konusunda vücudu kandırdığını ve bu nedenle de daha fazla şeker kullanma isteğini ortaya çıkardığını gösteriyor.
4. Sebzeler
Sebzelerinizi ve salata malzemelerinizi iyi yıkadığınızdan emin olmalı ve organik olarak yetiştirilmiş olanları seçmelisiniz. Hormonlu sebze ve meyvelerden uzak durmalısınız.
5. Yağ oranı düşük yiyecekler
Yağ oranı yüksek ve düşük yiyecekler arasında aslında sanıldığı kadar çok fark yoktur. Yoğurt, süt ya da peynirde bu oran önemliyken yağ oranı düşük bir kek yemekle yağ oranı yüksek olanı yemek arasında hiçbir fark yoktur.
6. Stres
Beyin, vücutta enerjinin azaldığını fark eder etmez açlık hissetmemize yol açan kimyasal maddeler salgılar. Bu kimyasal maddeleri salgılayan kısmı, aynı zamanda duyguları da kontrol eder ve sıkıldığımız veya kendimizi kötü hissettiğimizde hemen buzdolabına koşmamızın başlıca sebebi de budur.
7. Öğün atlamak
Her yemek yediğinizde metabolik hızınız iki saat içinde yüzde 20 – 30 artar fakat öğünleri atlarsanız metabolizmanız yavaşlar. Özellikle de kahvaltı yapmamak en büyük problemdir ve gece boyunca yüzde 5 yavaşlayan metabolik hızınız bir daha yemek yiyene kadar aynı hızda kalır.
8. Meyve suları
Früktoz seviyesi yüksek olan meyve suları iştahınızı açar. Bu nedenle taze meyve suyu içmek ya da meyve yemek çok daha yararlıdır.
9. Toksinler
Karaciğer vücudun yağ yakan organıdır ve eğer alkol gibi toksinlerle doluysa yakma işlemi için daha yoğun çalışarak çok enerji harcar ve yorulur. Bu nedenle içki içerken yağ ya da şekeri çok fazla tüketmemeye dikkat etmelisiniz.
10. Salata
Diyet yaptığınız için salata yemeyi tercih edebilirsiniz fakat salatayı dışarıda yiyecekseniz soslu bir salata yememelisiniz. Çünkü özel soslarla yapılan bu salataların kalori bakımında bir hamburgerden çok da farkı yoktur.
11. Doğumgününüz
Kış mevsiminde doğduysanız baştan kaybetmiş olma ihtimaliniz yüksek çünkü yapılan araştırmalar kış bebeklerinin obeziteye daha yatkın olduklarını gösteriyor. Bunun sebebi ise daha yavaş çalışan bir metabolizmaya sahip olmaları.
12. Doğum kontrol
Kadınların en büyük sorunlarından biri de doğum kontrol yöntemleri nedeniyle alınan kilolardır. Özellikle doğum kontrol hapları bazı kadınlarda iştah açarlar.
13. Uyku düzeni
Yapılan araştırmalara göre geceleri dört saatten az uyuyan kişiler daha çok uyuyanlara oranla daha fazla kilo alırlar. Çünkü yorgun bir vücut, normal günde yakılan enerjiyi yakamaz ve metabolizması yavaşlar. Bunun için her gün uykunuzu düzenli almaya dikkat etmelisiniz.
14. Evlilik
Yeni evli çiftler hep evlendikten sonra kilo aldıklarından şikâyet ederler. Bunun nedeni ise birlikte bir yaşam paylaşma sonucu herşeyi aynı anda yapma isteğidir. Fakat sözkonusu yemek olunca bu yanlıştır eşinizle aynı miktarda ya da aynı şeyleri yemeden de mutlu bir evliliğe sahip olabilirsiniz.
15. Tiroid sorunu
Sürekli yorgun hissediyorsanız, kilo almaya başladıysanız ve sürekli üşüyorsanız tiroidiniz tembelleşmiş olabilir. Bu da metabolizmanızın daha yavaş çalışmasına neden olur. Bunun için bir uzmana başvurun ve balık, fındık gibi yararlı besinler almaya dikkat etmelisiniz..Kaynak. .,
Hayatınızın yarısı çikolatalara imrenerek bakmakla mı geçti ya da her tatlı yediğiniz bir gün için üç gün pişmanlık duyduğunuz halde yine de değil bir kilo bir gram bile vermiyorsanız bu duruma bir son vermenin vakti geldi demektir. Diyetlerinizin işe yaramadığını düşünerek beslenme düzeninizi değiştirmeden önce derinlemesine bir araştırma yapmalı yanlışın nerede olduğunu öğrenmelisiniz.
1. Hızlı yemek
Hızlı yemek yemek kilo almanıza neden olur bu nedenle yavaş yemelisiniz. Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beynin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına geliyor. Bu şekilde tat alma duyusu da tatmin oluyor. Böylece doyduğunuzu anlamanızla, yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalıyor.
2. Teknoloji
Diyetlerinizin bir işe yaramamasının en büyük etkenlerinden biri hareketsiz yaşamdır. Eskiden bir arkadaşınızla görüşmek için belki de 10 ya da 15 dakika yürürken şimdi sadece mailleşerek görüşmüş kadar oluyor ya da internet üzerinden sohbet edebiliyorsunuz. Böyle olunca da hareket yerine oturmayı seçiyorsunuz.
3. Tatlandırıcılar
Kilo almamak için sürekli şeker yerine tatlandırıcı kullanıyor olabilirsiniz. Fakat yapılan araştırmalar yapay tatlandırıcıların alınan doğal kalori alımı konusunda vücudu kandırdığını ve bu nedenle de daha fazla şeker kullanma isteğini ortaya çıkardığını gösteriyor.
4. Sebzeler
Sebzelerinizi ve salata malzemelerinizi iyi yıkadığınızdan emin olmalı ve organik olarak yetiştirilmiş olanları seçmelisiniz. Hormonlu sebze ve meyvelerden uzak durmalısınız.
5. Yağ oranı düşük yiyecekler
Yağ oranı yüksek ve düşük yiyecekler arasında aslında sanıldığı kadar çok fark yoktur. Yoğurt, süt ya da peynirde bu oran önemliyken yağ oranı düşük bir kek yemekle yağ oranı yüksek olanı yemek arasında hiçbir fark yoktur.
6. Stres
Beyin, vücutta enerjinin azaldığını fark eder etmez açlık hissetmemize yol açan kimyasal maddeler salgılar. Bu kimyasal maddeleri salgılayan kısmı, aynı zamanda duyguları da kontrol eder ve sıkıldığımız veya kendimizi kötü hissettiğimizde hemen buzdolabına koşmamızın başlıca sebebi de budur.
7. Öğün atlamak
Her yemek yediğinizde metabolik hızınız iki saat içinde yüzde 20 – 30 artar fakat öğünleri atlarsanız metabolizmanız yavaşlar. Özellikle de kahvaltı yapmamak en büyük problemdir ve gece boyunca yüzde 5 yavaşlayan metabolik hızınız bir daha yemek yiyene kadar aynı hızda kalır.
8. Meyve suları
Früktoz seviyesi yüksek olan meyve suları iştahınızı açar. Bu nedenle taze meyve suyu içmek ya da meyve yemek çok daha yararlıdır.
9. Toksinler
Karaciğer vücudun yağ yakan organıdır ve eğer alkol gibi toksinlerle doluysa yakma işlemi için daha yoğun çalışarak çok enerji harcar ve yorulur. Bu nedenle içki içerken yağ ya da şekeri çok fazla tüketmemeye dikkat etmelisiniz.
10. Salata
Diyet yaptığınız için salata yemeyi tercih edebilirsiniz fakat salatayı dışarıda yiyecekseniz soslu bir salata yememelisiniz. Çünkü özel soslarla yapılan bu salataların kalori bakımında bir hamburgerden çok da farkı yoktur.
11. Doğumgününüz
Kış mevsiminde doğduysanız baştan kaybetmiş olma ihtimaliniz yüksek çünkü yapılan araştırmalar kış bebeklerinin obeziteye daha yatkın olduklarını gösteriyor. Bunun sebebi ise daha yavaş çalışan bir metabolizmaya sahip olmaları.
12. Doğum kontrol
Kadınların en büyük sorunlarından biri de doğum kontrol yöntemleri nedeniyle alınan kilolardır. Özellikle doğum kontrol hapları bazı kadınlarda iştah açarlar.
13. Uyku düzeni
Yapılan araştırmalara göre geceleri dört saatten az uyuyan kişiler daha çok uyuyanlara oranla daha fazla kilo alırlar. Çünkü yorgun bir vücut, normal günde yakılan enerjiyi yakamaz ve metabolizması yavaşlar. Bunun için her gün uykunuzu düzenli almaya dikkat etmelisiniz.
14. Evlilik
Yeni evli çiftler hep evlendikten sonra kilo aldıklarından şikâyet ederler. Bunun nedeni ise birlikte bir yaşam paylaşma sonucu herşeyi aynı anda yapma isteğidir. Fakat sözkonusu yemek olunca bu yanlıştır eşinizle aynı miktarda ya da aynı şeyleri yemeden de mutlu bir evliliğe sahip olabilirsiniz.
15. Tiroid sorunu
Sürekli yorgun hissediyorsanız, kilo almaya başladıysanız ve sürekli üşüyorsanız tiroidiniz tembelleşmiş olabilir. Bu da metabolizmanızın daha yavaş çalışmasına neden olur. Bunun için bir uzmana başvurun ve balık, fındık gibi yararlı besinler almaya dikkat etmelisiniz..Kaynak. .,
Alerjik Rinitin En Belirgin Belirtisi
Mevsiminde olduğumuzdan hapşırma öksürük gibi belirtileri genelde grip nezle sanırız. Alerjik rinitin de belirtileri griple aynı..
Çok sık hapşırma, burun tıkanıklığı yada akıntısı, öksürük, gözlerde yaşarma gibi belirtilerle ortaya çıkan alerjik rinitin mevsimsel grip yada nezleyle karıştırılmaması konusunda uzmanlar uyarıyor. Hastanın, alerjik riniti önemsenmendiği takdirde ileride astım hastası olarak hayatını devam ettirme riski çok yüksektir.
Alerjik rinit konularında bilgi veren Çakmak Erdem Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Derya Sınayan Özellikle son yapılan çalışmalar endüstriyel ülkelerde allerji sıklığının %25-30 olduğu yönünde.,Bağışıklık sistemimiz, bizi enfeksyonlara ve dış ortamdaki zararlı maddelere karşı korur. Zararlı maddelerein vucudumuza girmesini engelleyen bariyer sistemlerimiz (deri burun ve ağız mukozamız vb) mevcuttur.
Allerjide zararlı maddeler bariyer sistemlerimiz tarafından zararsız kabul edilerek vücüdumuza alınırlar. Böylece vucudumuzda kaşıntı, kızarıklık, gözlerde yaşarma, burun tıkanıklığı burun akıntısı, öksürük, hapşırık, nefes darlığı gibi belirtilerin tümü veya bir kısmı ortaya çıkar. Bu durum etkilenen kişi için zarar verici olabilir. Fiziksel uyaranlar ve stres gibi bazı faktörler vücudumuzun bağışıklık ve bariyer sistemini zayıflattığından allerjik olayların oluşmasını kolaylaştırır.
Ergenlik dönemi ve erişkinlerde daha sık gözükmektedir
Allerjinin tipi yaşa bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bebeklik ve çocukluk döneminde besin allerjisi ve hassas cilt sıklıkla karşılaşılan allerji tipi iken, ergenlik dönemi ve erişkinlerde allerjik rinit ve allerjik astım daha sık karşılaştığımız allerji tipleridir. Allerji tek sebebe bağlı olarak gelişmez. Allerji gelişiminde birçok faktör rol oynar. Bu faktörler arasında en önemlileri genetik yatkınlık , allerjen maddeler ile erken dönemde karşılaşma, sigara ve hava kirliliğidir.
Allerjik hastalıkların şiddeti ve gidişi bireyseldir. Kişiden kişiye değişir ve bir çok faktör tarafından etkilenir. Duygusal stres ve sigara dumanı allerjik yanıtın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Anne babası allerjik olan çocukların allerjik olması olasılığı diğer çocuklara göre %60 daha fazladır. Burada koruma önlemleri ile çocuğun allerjik olması engellenebilir. Bu koruma önlemleri arasında hamilelik süresinde annenin sigaradan uzak durması, evdeki nem oranının azaltılması, ev tozu akarlarını azaltan hava filtreleri ve eleketrik süpürgeleri kullanılması, çocuğun ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi, yumurta balık bal gibi allerji potansiyeli yüksek yiyecekleri yaşamın ilk yılında verilmemesi, aşırı steril ortamdan kaçınılması gibi önlemler sayılabilir.
Ailesinde allerji öyküsü olan ve yukarda saydığımız belirtileri tüm yıl boyunca veya yılın belli dönemlerinde yaşayan insanlarda allerjiden şüphelenilir. Tanı doktor tarafından, iyi bir öykü ve gerektiğinde cilt allerji testleri, kan testi ve solunum testi ile hangi maddeye allerjinin olduğu kesinleşitirlir. Günümüzde en sık allerjiye neden olan maddeler polenler, ev tozu akarları, kedi tüyleri, nemli ortamda üreyen küfler, yumurta ve acılı baharatlı yiyeceklerdir.
Allerjik hastalıların en etkin tedavisi allerjenden uzaklaşmaktır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ilaç tedavisi ve hayatı tehdit eden allerjilerde ise allerjene karşı duyarsızlaştırma tedavileri denenebilir. Bu tedavi yönteminde alerjen vücuda girilerek orta düzeyde verilir bu sayede vücudun bu alerjene karşı verdiği tepki azaltılmaya çalışılır.“ .Kaynak.7gunsaglik
Çok sık hapşırma, burun tıkanıklığı yada akıntısı, öksürük, gözlerde yaşarma gibi belirtilerle ortaya çıkan alerjik rinitin mevsimsel grip yada nezleyle karıştırılmaması konusunda uzmanlar uyarıyor. Hastanın, alerjik riniti önemsenmendiği takdirde ileride astım hastası olarak hayatını devam ettirme riski çok yüksektir.
Alerjik rinit konularında bilgi veren Çakmak Erdem Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Derya Sınayan Özellikle son yapılan çalışmalar endüstriyel ülkelerde allerji sıklığının %25-30 olduğu yönünde.,Bağışıklık sistemimiz, bizi enfeksyonlara ve dış ortamdaki zararlı maddelere karşı korur. Zararlı maddelerein vucudumuza girmesini engelleyen bariyer sistemlerimiz (deri burun ve ağız mukozamız vb) mevcuttur.
Allerjide zararlı maddeler bariyer sistemlerimiz tarafından zararsız kabul edilerek vücüdumuza alınırlar. Böylece vucudumuzda kaşıntı, kızarıklık, gözlerde yaşarma, burun tıkanıklığı burun akıntısı, öksürük, hapşırık, nefes darlığı gibi belirtilerin tümü veya bir kısmı ortaya çıkar. Bu durum etkilenen kişi için zarar verici olabilir. Fiziksel uyaranlar ve stres gibi bazı faktörler vücudumuzun bağışıklık ve bariyer sistemini zayıflattığından allerjik olayların oluşmasını kolaylaştırır.
Ergenlik dönemi ve erişkinlerde daha sık gözükmektedir
Allerjinin tipi yaşa bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bebeklik ve çocukluk döneminde besin allerjisi ve hassas cilt sıklıkla karşılaşılan allerji tipi iken, ergenlik dönemi ve erişkinlerde allerjik rinit ve allerjik astım daha sık karşılaştığımız allerji tipleridir. Allerji tek sebebe bağlı olarak gelişmez. Allerji gelişiminde birçok faktör rol oynar. Bu faktörler arasında en önemlileri genetik yatkınlık , allerjen maddeler ile erken dönemde karşılaşma, sigara ve hava kirliliğidir.
Allerjik hastalıkların şiddeti ve gidişi bireyseldir. Kişiden kişiye değişir ve bir çok faktör tarafından etkilenir. Duygusal stres ve sigara dumanı allerjik yanıtın ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Anne babası allerjik olan çocukların allerjik olması olasılığı diğer çocuklara göre %60 daha fazladır. Burada koruma önlemleri ile çocuğun allerjik olması engellenebilir. Bu koruma önlemleri arasında hamilelik süresinde annenin sigaradan uzak durması, evdeki nem oranının azaltılması, ev tozu akarlarını azaltan hava filtreleri ve eleketrik süpürgeleri kullanılması, çocuğun ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesi, yumurta balık bal gibi allerji potansiyeli yüksek yiyecekleri yaşamın ilk yılında verilmemesi, aşırı steril ortamdan kaçınılması gibi önlemler sayılabilir.
Ailesinde allerji öyküsü olan ve yukarda saydığımız belirtileri tüm yıl boyunca veya yılın belli dönemlerinde yaşayan insanlarda allerjiden şüphelenilir. Tanı doktor tarafından, iyi bir öykü ve gerektiğinde cilt allerji testleri, kan testi ve solunum testi ile hangi maddeye allerjinin olduğu kesinleşitirlir. Günümüzde en sık allerjiye neden olan maddeler polenler, ev tozu akarları, kedi tüyleri, nemli ortamda üreyen küfler, yumurta ve acılı baharatlı yiyeceklerdir.
Allerjik hastalıların en etkin tedavisi allerjenden uzaklaşmaktır. Bunun mümkün olmadığı durumlarda ilaç tedavisi ve hayatı tehdit eden allerjilerde ise allerjene karşı duyarsızlaştırma tedavileri denenebilir. Bu tedavi yönteminde alerjen vücuda girilerek orta düzeyde verilir bu sayede vücudun bu alerjene karşı verdiği tepki azaltılmaya çalışılır.“ .Kaynak.7gunsaglik
Üşüme Hastalığı Çok Üşüme Nedenleri
20 yaşında gencim. Ellerim ve ayaklarım çok üşüyor. Herhangi bir belirgin hastalığım yoktur. Bu üşüme hastalık mıdır?
Ellerinizde ve ayaklarınızda morarma veya solma-beyazlaşma tarif etmiyorsunuz. Sizde alt ve üst ekstremitelerdeki soğuğa karşı hassasiyet hali, cilt altı kapiller damar ağının aşırı hassasiyetinden kaynaklanıyor ve tamamen bünyesel bir durum. Yani hastalık değil.
Çaresi; soğukla teması azaltacak kalın yünlü eldiven ve çoraplar giymek gibi tedbirler olabilir..Kaynak.7gunsaglik
Ellerinizde ve ayaklarınızda morarma veya solma-beyazlaşma tarif etmiyorsunuz. Sizde alt ve üst ekstremitelerdeki soğuğa karşı hassasiyet hali, cilt altı kapiller damar ağının aşırı hassasiyetinden kaynaklanıyor ve tamamen bünyesel bir durum. Yani hastalık değil.
Çaresi; soğukla teması azaltacak kalın yünlü eldiven ve çoraplar giymek gibi tedbirler olabilir..Kaynak.7gunsaglik
Yumurtalık Yetmezliği Gebeliği Etkiliyor mu?
Adet döneminde yapılan bir testle bu rahatsızlık tespit ediliyor. Gebelik dönemini kapatıp menopoz dönemini açıyor.
Adetin 3. günü yapılacak kan testi ile yumurtalık rezervi hakkında bilgi sahibi olmanın mümkün olduğunu söyleyen Ankara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, ileri yaşlarda gebelik düşünenler için önemli bilgiler aktardı.
Hamileliği ileri yaşlarda düşünen bayanlar -özellikle adetten erken kesilen 1. derecede kadın akrabası bulunanlar- vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalılar. Ultrasonografi ve hormon testleri yardımıyla yumurta rezervi hakkında fikir sahibi olmak, yumurtalık yetmezliği riski altında olan kadınların yaşamlarını planlamalarında yardımcı olacaktır.
Yumurtalık yetmezliği erkenden adet kesilmesinin sebebi
Genetik faktörlerin dışında yumurta yetmezliğinin başka sebepleri de olabilir. Sıklıkla otoimmun hastalığına sahip kadınlarda görülebilmektedir. Otoimmun hastalıklarda bağışıklık sistemi kendi organlarını yabancı doku olarak görerek saldırıya geçer. Bu durumda yumurta üretiminde ve dolayısıyla gebe kalmakta zorluklar başlayabilir.
Endometriozis (çikolata kistleri) hastalığında da yumurtalar vaktinden önce tükenebilmektedir. En sık görülen neden ise genellikle henüz 6-7 haftalık ceninken anne karnında yapılanan yumurta taslaklarının 6-7 milyondan az olması ve sonuçta depolanan yumurta sayısının 450.000- 500.000’den aşağıda olması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun dışında yumurtalıkların çeşitli hastalıklar sonucu alınması gerektiği durumlarda ve kanser hastalığı dolayısıyla kemoterapi görülen durumlarda yumurtalık yetmezliği meydana gelebilmektedir.
Sigara menopozu hızlandırıyor
Menopoz öncesinde sigara içen kadınların yumurtaları döllenmeye direnç gösterir hale geliyor, dolayısıyla sigara kullanımı doğal gebeliği zorlaştırıyor ve düşükleri de hızlandırıyor.
Yumurtalık rezervi menopozda belirleyici
Yumurta rezervi ile ilgili bilgi sahibi olmak için adetin 3. günü alınan kandaki FSH değerine bakılır. Bu değerin yanı sıra ultrasonografi ile yumurtaların büyüklükleri ve içerdikleri folikül sayısı da yumurtalık rezervi hakkında aydınlatıcı olur. Bu testler sayesinde eğer gerekirse, gebelik planları daha erkene alınarak sorun yaşamadan çocuk sahibi olunabilir. .Kaynak.7gunsaglik
Adetin 3. günü yapılacak kan testi ile yumurtalık rezervi hakkında bilgi sahibi olmanın mümkün olduğunu söyleyen Ankara Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, ileri yaşlarda gebelik düşünenler için önemli bilgiler aktardı.
Hamileliği ileri yaşlarda düşünen bayanlar -özellikle adetten erken kesilen 1. derecede kadın akrabası bulunanlar- vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalılar. Ultrasonografi ve hormon testleri yardımıyla yumurta rezervi hakkında fikir sahibi olmak, yumurtalık yetmezliği riski altında olan kadınların yaşamlarını planlamalarında yardımcı olacaktır.
Yumurtalık yetmezliği erkenden adet kesilmesinin sebebi
Genetik faktörlerin dışında yumurta yetmezliğinin başka sebepleri de olabilir. Sıklıkla otoimmun hastalığına sahip kadınlarda görülebilmektedir. Otoimmun hastalıklarda bağışıklık sistemi kendi organlarını yabancı doku olarak görerek saldırıya geçer. Bu durumda yumurta üretiminde ve dolayısıyla gebe kalmakta zorluklar başlayabilir.
Endometriozis (çikolata kistleri) hastalığında da yumurtalar vaktinden önce tükenebilmektedir. En sık görülen neden ise genellikle henüz 6-7 haftalık ceninken anne karnında yapılanan yumurta taslaklarının 6-7 milyondan az olması ve sonuçta depolanan yumurta sayısının 450.000- 500.000’den aşağıda olması olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun dışında yumurtalıkların çeşitli hastalıklar sonucu alınması gerektiği durumlarda ve kanser hastalığı dolayısıyla kemoterapi görülen durumlarda yumurtalık yetmezliği meydana gelebilmektedir.
Sigara menopozu hızlandırıyor
Menopoz öncesinde sigara içen kadınların yumurtaları döllenmeye direnç gösterir hale geliyor, dolayısıyla sigara kullanımı doğal gebeliği zorlaştırıyor ve düşükleri de hızlandırıyor.
Yumurtalık rezervi menopozda belirleyici
Yumurta rezervi ile ilgili bilgi sahibi olmak için adetin 3. günü alınan kandaki FSH değerine bakılır. Bu değerin yanı sıra ultrasonografi ile yumurtaların büyüklükleri ve içerdikleri folikül sayısı da yumurtalık rezervi hakkında aydınlatıcı olur. Bu testler sayesinde eğer gerekirse, gebelik planları daha erkene alınarak sorun yaşamadan çocuk sahibi olunabilir. .Kaynak.7gunsaglik
Eklemler özellikleri
Eklemler ve özellikleri
Eklem neye denir?
- Kemiklerin birbirine bağlandığı yere eklem denir.
Eklemlerin görevleri nelerdir?
- Kemiklerin hiç biri eğilip bükülemez, tek başına hareket edemez.
- Onları hareketli hôle getiren eklemlerdir.
- Eklemler tıpkı kapı ve pencerenin menteşelerine benzer.
- Nasıl ki menteşeler olmasa kapı pencere açılıp kapanmaz.
- İskeletimiz de öyledir. Eklemler olmasa iskeletimiz de sabit, olduğu yerde kapı gibi çakılır kalır.
Eklemler özelliklerine göre 3′e ayrılır.
a) Oynamaz eklemler
b) Yarı oynor eklemler
c) Oynar eklemler
Oynamaz eklemlerin özellikleri nelerdir?
- Oynamaz eklemler adı üstünde hiç oynamaz, hareket etmezler.
- Çünkü bu kemikler cok sıkı bir sekilde birbirine bağlanmış, testere dişi gibi birbirine girmiş, özellikle kafatasında bulunan sağlam kemiklerdır.
Yarı oynar eklemlerin özellikleri nelerdir?
- Yarı oynar eklemler adı üstünde tam oynamaz, yarı oynar durumdadır.
- Bel, sırt ve boyun bölgesinde bulunurlar.
Oynar eklemlerin özellikleri nelerdir?
- Oynar eklemler adı üstünde oynar: yani çok yönlü hareket ederler.
- Kol ve bacaklarımızda bulunan eklemler bu tür eklemlerdir.
- Birbiriyle birleşen kemiklerden birinin ucu tümsek, diğerinin ucu ise ona uyacak şekilde çukurdur.
- Eklemleri oluşturan kemiklerin ucu kırılmasın diye kaygan ve yumuşak maddeyle örtülüdür.
- İki eklem arasında kaygan sıvı vardır.
- Karşılıklı iki kemik eklem bağlarıyla birbirine bağlıdır.
Eklemlerin sağlıklığını nasıl korumalıyız?
- Eklemler vücudun en çok sorun çıkaran bölgelerinden biridir.
- Sürekli baskı altında oldukları için el ya da ayak bilekleri kolayca burkulabilir.
- Bu burkulmalar sonucunda hemen doktora gidilmelidir.
- Aksi durumda bu bölgeler şişer, vücudumuzu kullanamayız..Kaynak.http://7gunsaglik.com .,
Eklem neye denir?
- Kemiklerin birbirine bağlandığı yere eklem denir.
Eklemlerin görevleri nelerdir?
- Kemiklerin hiç biri eğilip bükülemez, tek başına hareket edemez.
- Onları hareketli hôle getiren eklemlerdir.
- Eklemler tıpkı kapı ve pencerenin menteşelerine benzer.
- Nasıl ki menteşeler olmasa kapı pencere açılıp kapanmaz.
- İskeletimiz de öyledir. Eklemler olmasa iskeletimiz de sabit, olduğu yerde kapı gibi çakılır kalır.
Eklemler özelliklerine göre 3′e ayrılır.
a) Oynamaz eklemler
b) Yarı oynor eklemler
c) Oynar eklemler
Oynamaz eklemlerin özellikleri nelerdir?
- Oynamaz eklemler adı üstünde hiç oynamaz, hareket etmezler.
- Çünkü bu kemikler cok sıkı bir sekilde birbirine bağlanmış, testere dişi gibi birbirine girmiş, özellikle kafatasında bulunan sağlam kemiklerdır.
Yarı oynar eklemlerin özellikleri nelerdir?
- Yarı oynar eklemler adı üstünde tam oynamaz, yarı oynar durumdadır.
- Bel, sırt ve boyun bölgesinde bulunurlar.
Oynar eklemlerin özellikleri nelerdir?
- Oynar eklemler adı üstünde oynar: yani çok yönlü hareket ederler.
- Kol ve bacaklarımızda bulunan eklemler bu tür eklemlerdir.
- Birbiriyle birleşen kemiklerden birinin ucu tümsek, diğerinin ucu ise ona uyacak şekilde çukurdur.
- Eklemleri oluşturan kemiklerin ucu kırılmasın diye kaygan ve yumuşak maddeyle örtülüdür.
- İki eklem arasında kaygan sıvı vardır.
- Karşılıklı iki kemik eklem bağlarıyla birbirine bağlıdır.
Eklemlerin sağlıklığını nasıl korumalıyız?
- Eklemler vücudun en çok sorun çıkaran bölgelerinden biridir.
- Sürekli baskı altında oldukları için el ya da ayak bilekleri kolayca burkulabilir.
- Bu burkulmalar sonucunda hemen doktora gidilmelidir.
- Aksi durumda bu bölgeler şişer, vücudumuzu kullanamayız..Kaynak.http://7gunsaglik.com .,
Eklem İltihabı Artrit
Ateş, mafsallarda ağrı, şişlik, kızarıklık ve hareket güçlüğü, halsizlik, iştahsızlık şeklinde kendisini belli eder. Kalbi ve sinir sistemini etkileyen, çocuklarda ve yetişkinlerde görülen bir hastalıktır. Ateşli ve sükunetli devreleri vardır. Bunlar hastayı çok rahatsız eder. Ateşli devrede kaplıca tedavisi yerine yatakta istirahat ve ilaç tedavisi uygulanır. İlaç tedavisi müsbet netice verip hasta ateşli devreyi atlattıktan sonra kaplıca destekleyici bir tedavi olarak tavsiye edilebilir. Beslenme ile bu hastalığın durdurulduğu tesbit edilmiştir.
Artrit eklem iltihabıdır. Kimi enfeksiyona, kimi yaşlanmaya, kimi de yıpranmaya bağlıdır. En sık görüleni osteoartrit ve romatizmal artrittir.
Dikkat! Bel, Boyun Fıtığı ve Eklem Ağrılarınız Mı Var? Tıkla
Okan Karacan Nasıl 53 Kilo Verdi?
Kaplıcanın Faydaları:
- Mafsallarda arta kalan ağrılar azalır.
- Ateş ve nabız normale döner.
- Halsizlik ve iştahsızlık sona erer; hasta kendisini daha zinde hisseder.
- Kansızlık ve kanda görülen romatizmal bulgular ortadan kalkar.
- Yeni nöbetlerin gelmesi engeHenmiş olur..Kaynak. .,
Artrit eklem iltihabıdır. Kimi enfeksiyona, kimi yaşlanmaya, kimi de yıpranmaya bağlıdır. En sık görüleni osteoartrit ve romatizmal artrittir.
Dikkat! Bel, Boyun Fıtığı ve Eklem Ağrılarınız Mı Var? Tıkla
Okan Karacan Nasıl 53 Kilo Verdi?
Kaplıcanın Faydaları:
- Mafsallarda arta kalan ağrılar azalır.
- Ateş ve nabız normale döner.
- Halsizlik ve iştahsızlık sona erer; hasta kendisini daha zinde hisseder.
- Kansızlık ve kanda görülen romatizmal bulgular ortadan kalkar.
- Yeni nöbetlerin gelmesi engeHenmiş olur..Kaynak. .,
Aşı Yaptırmanın Herkes Açısından Önemi
Tam zamanında gereken tüm aşıları yaptırmak çocuklar kadar yetişkinler için de hayati öneme sahip.
Çocukları için ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu biliyorlar ama iş kendilerine geldiğinde yetişkinler, gerek önyargıları gerekse bilgi eksikliğinden mesafeli duruyorlar aşılanmaya.
Oysa hiçbir tıbbi tedavi veya cerrahi yöntemle mümkün olmayan tedaviler hatta hastalığın tümden ortadan kaldırılması aşı ile mümkün hale geliyor.
Nitekim geçtiğimiz yüzyıllarda yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan çiçek hastalığı aşılama sayesinde artık sadece tarih sayfalarında yer alıyor.
Çocuk felcinde de bu noktaya çok yaklaşıldı. Oysa gelin görün ki aşı ile ilgili yanlış algılar, yaratılan efsaneler de bitmek bilmiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün aşı uygulamalarını yaygınlaştırmak için her yıl gerçekleştirdiği Dünya Bağışıklama Haftası’nda, ön yargılardan kaynaklanan 10 aşı efsanesini ve gerçeklerini Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İmran Bari anlattı.
AŞILAR GEREKLİ DEĞİLDİR
Aşılama programları durdurulacak olursa aşılanma ile engellenen hastalıkların yeniden karşımıza çıkabileceği bir gerçek.
Daha iyi hijyen, el yıkama ve temiz su kaynakları insanların enfeksiyon hastalıklarından korunmasına yardımcı olmasına rağmen pek çok enfeksiyon yine de yayılabiliyor.
Uzmanlar bu inanışların son derece yanlış olduğunu aksine aşıların çok güvenli olduğunu belirtiyor. Pek çok aşı reaksiyonunun genellikle geçici ve küçük çaplı olduğunun altı çiziliyor. Üstüne üstlük ölümcül bir çok hastalık da aşı ile engellenebiliyor.
KARMA AŞILAR ANİ BEBEK ÖLÜMÜNE YOL AÇAR
Araştırmalar, aşılar ve ani bebek ölümü arasında hiçbir nedensel ilişki bulunmadığını gösteriyor.
Bu aşıların uygulanma zamanı ile ani bebek ölümlerinin görülme zamanları birbirine benzemekle beraber aşı olmamış bebeklerde de ani bebek ölümleri gözleniyor.
BU HASTALIKLARA BAĞIŞIKLIK KAZANMALI
Bazı kişilerde de aşı ile önlenebilir çocukluk dönemi hastalıklarının hayatın kaçınılmaz gerçeği olduğu düşüncesi hakim. Ancak uzmanlar, bu düşüncenin son derece yanlış olduğunu belirtiyor.
Aşılamalar sayesinde pek çok hastalık önlenebilir olmuş, insanlar sakat kalmaktan kurtulmuş, çiçek hastalığı tüm dünyada ortadan kalkmış, çocuk felci hastalığından ölebilecek pek çok insanın hayatı kurtulmuş...
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak çok ciddi hastalıklar. Bu hastalıklara bağlı olarak gelişen zatürre, menenjit, körlük, sağırlık, doğumsal anormallikler hem çocukluk hem de erişkinlik döneminin ağır sonuçları olarak karşımıza geçmiş dönemerde çıktı!
2014 yılına gelindiğinde bağışıklamanın dünya için önemi tartışılamayacak boyutlarda. Amaç, dünyadaki her bireyin öncelikle de çocukların var olan tüm bağışıklama fırsatlarını en yüksek oranda kullanmalarını sağlamak.
Grip tablosu oluşturan çok farklı virüs var. Şu anda mevcut grip aşısı bir ya da iki ataktan koruyor. Koruduğu grup influenza virüslerine karşı. İnsanlar hepsinden koruyacağını zannettikleri için, grip aşısının gribi önlemede etkili olmadığına inanıyorlar.Kaynak.7gunsaglik.com
Çocukları için ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu biliyorlar ama iş kendilerine geldiğinde yetişkinler, gerek önyargıları gerekse bilgi eksikliğinden mesafeli duruyorlar aşılanmaya.
Oysa hiçbir tıbbi tedavi veya cerrahi yöntemle mümkün olmayan tedaviler hatta hastalığın tümden ortadan kaldırılması aşı ile mümkün hale geliyor.
Nitekim geçtiğimiz yüzyıllarda yüzbinlerce insanın ölümüne neden olan çiçek hastalığı aşılama sayesinde artık sadece tarih sayfalarında yer alıyor.
Çocuk felcinde de bu noktaya çok yaklaşıldı. Oysa gelin görün ki aşı ile ilgili yanlış algılar, yaratılan efsaneler de bitmek bilmiyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün aşı uygulamalarını yaygınlaştırmak için her yıl gerçekleştirdiği Dünya Bağışıklama Haftası’nda, ön yargılardan kaynaklanan 10 aşı efsanesini ve gerçeklerini Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İmran Bari anlattı.
AŞILAR GEREKLİ DEĞİLDİR
Aşılama programları durdurulacak olursa aşılanma ile engellenen hastalıkların yeniden karşımıza çıkabileceği bir gerçek.
Daha iyi hijyen, el yıkama ve temiz su kaynakları insanların enfeksiyon hastalıklarından korunmasına yardımcı olmasına rağmen pek çok enfeksiyon yine de yayılabiliyor.
Uzmanlar bu inanışların son derece yanlış olduğunu aksine aşıların çok güvenli olduğunu belirtiyor. Pek çok aşı reaksiyonunun genellikle geçici ve küçük çaplı olduğunun altı çiziliyor. Üstüne üstlük ölümcül bir çok hastalık da aşı ile engellenebiliyor.
KARMA AŞILAR ANİ BEBEK ÖLÜMÜNE YOL AÇAR
Araştırmalar, aşılar ve ani bebek ölümü arasında hiçbir nedensel ilişki bulunmadığını gösteriyor.
Bu aşıların uygulanma zamanı ile ani bebek ölümlerinin görülme zamanları birbirine benzemekle beraber aşı olmamış bebeklerde de ani bebek ölümleri gözleniyor.
BU HASTALIKLARA BAĞIŞIKLIK KAZANMALI
Bazı kişilerde de aşı ile önlenebilir çocukluk dönemi hastalıklarının hayatın kaçınılmaz gerçeği olduğu düşüncesi hakim. Ancak uzmanlar, bu düşüncenin son derece yanlış olduğunu belirtiyor.
Aşılamalar sayesinde pek çok hastalık önlenebilir olmuş, insanlar sakat kalmaktan kurtulmuş, çiçek hastalığı tüm dünyada ortadan kalkmış, çocuk felci hastalığından ölebilecek pek çok insanın hayatı kurtulmuş...
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak çok ciddi hastalıklar. Bu hastalıklara bağlı olarak gelişen zatürre, menenjit, körlük, sağırlık, doğumsal anormallikler hem çocukluk hem de erişkinlik döneminin ağır sonuçları olarak karşımıza geçmiş dönemerde çıktı!
2014 yılına gelindiğinde bağışıklamanın dünya için önemi tartışılamayacak boyutlarda. Amaç, dünyadaki her bireyin öncelikle de çocukların var olan tüm bağışıklama fırsatlarını en yüksek oranda kullanmalarını sağlamak.
Grip tablosu oluşturan çok farklı virüs var. Şu anda mevcut grip aşısı bir ya da iki ataktan koruyor. Koruduğu grup influenza virüslerine karşı. İnsanlar hepsinden koruyacağını zannettikleri için, grip aşısının gribi önlemede etkili olmadığına inanıyorlar.Kaynak.7gunsaglik.com
Kahve İçmeyi Saplantı Haline mi Getiriyoruz?
Kahve içmeyi çok seviyoruz, kokusunu, tadını içimize çekmeden duramıyoruz. Kahve içmek bazı kişiler için saplantı haline getiriliyor.
Bunun sebepleri neler olabilir ve bu durum ne kadar sağlıklı öğrenelim.
Oda arkadaşınız, ev arkadaşınız, patronunuz ve sevgiliniz şunu çok iyi biliyor ki, siz, sabahları kahve içmeden kendinize gelemiyorsunuz.
Kafeinsiz kahvenin tadından nefret ediyorsunuz ve iki türü çok iyi ayırt edebiliyorsunuz. Kafeinsiz kahveyi asla içemiyorsunuz.
%50 oranında büyük bir çoğunluğun neden seks sonrası kahve içtiğini artık daha iyi anlıyorsunuz. Uyku getiren sekse karşı uykuyu geciktiren kafein.
İş yerinde tuvalet molasından daha fazla kahve molası veriyorsunuz. Yani birçok şeyden daha üstün tutuyorsunuz.
Dışarıda hazır kahvelere dünyanın parasını ödeyip bunu sıkça yapıyorsunuz. Aromalarını seviyorsunuz. Üstelik çok güçlü marka seçenekleriniz var.
Düzenli olarak gittiğiniz kahve dükkanında garsonlar bile kahve tercihinizi biliyor ve siz sormadan siparişinizi getiriyor.
İçtiğiniz son kahvenin miktarı, tadı ve türünü hatırlıyor ve en az 2 fincan içtiğinizi biliyorsunuz.
Sosyal medyada ve internet ile gazetelerde sürekli kahvenin yararlarını araştırıyorsunuz. Buna karşın zararlarına aldırış etmiyorsunuz.
Evde tam donanımlı bir kahve makinesi ve setiniz var hatta her aromadan kahveniz de.
Kahvenin kokusu bile ruh halinize olumlu yansıyor. Son çıkan türlerini istiyor, özellikle dondurmalı, kremalı ve soğuk türlerini alıyorsunuz.. .Kaynak.7gunsaglik
Bunun sebepleri neler olabilir ve bu durum ne kadar sağlıklı öğrenelim.
Oda arkadaşınız, ev arkadaşınız, patronunuz ve sevgiliniz şunu çok iyi biliyor ki, siz, sabahları kahve içmeden kendinize gelemiyorsunuz.
Kafeinsiz kahvenin tadından nefret ediyorsunuz ve iki türü çok iyi ayırt edebiliyorsunuz. Kafeinsiz kahveyi asla içemiyorsunuz.
%50 oranında büyük bir çoğunluğun neden seks sonrası kahve içtiğini artık daha iyi anlıyorsunuz. Uyku getiren sekse karşı uykuyu geciktiren kafein.
İş yerinde tuvalet molasından daha fazla kahve molası veriyorsunuz. Yani birçok şeyden daha üstün tutuyorsunuz.
Dışarıda hazır kahvelere dünyanın parasını ödeyip bunu sıkça yapıyorsunuz. Aromalarını seviyorsunuz. Üstelik çok güçlü marka seçenekleriniz var.
Düzenli olarak gittiğiniz kahve dükkanında garsonlar bile kahve tercihinizi biliyor ve siz sormadan siparişinizi getiriyor.
İçtiğiniz son kahvenin miktarı, tadı ve türünü hatırlıyor ve en az 2 fincan içtiğinizi biliyorsunuz.
Sosyal medyada ve internet ile gazetelerde sürekli kahvenin yararlarını araştırıyorsunuz. Buna karşın zararlarına aldırış etmiyorsunuz.
Evde tam donanımlı bir kahve makinesi ve setiniz var hatta her aromadan kahveniz de.
Kahvenin kokusu bile ruh halinize olumlu yansıyor. Son çıkan türlerini istiyor, özellikle dondurmalı, kremalı ve soğuk türlerini alıyorsunuz.. .Kaynak.7gunsaglik
Hayatınızı Değiştirecek Sağlıklı Beslenme Tüyoları
Dijital ve teknolojik yaşam yemek seçimlerimizi bozdu diyebilir miyiz?
Mutfağa yöneldik akıllı aletler işimizi kolaylaştırdı yeni tarifler peşinde koştuk ve iştahımız açıldı. Yaratıcılık, deneme hevesi ve pişirme tüketme arzusu bastırılamıyor. Buna göre sağlıklı pişirme yöntemlerini de öğrenmek şart oldu.
Öncelikle internetten online olarak birçok farklı ve sağlıklı tarifi ve pişirme tekniğini öğrenebilirsiniz. Sağlık uzmanlarının yöntemlerine itibar edin. Tuzu iyice azaltın.
Yumurta üzerinde kırık, çatlak, leke gibi şeyler varsa asla tüketmeyin ve pişirmeye bir tarife katmaya da kalkmayın.
Kavanoz dibinde kalan reçelin son tanelerini atmayın, meyve salatasında kullanabilirsiniz. Ayrıca, sarımsak, tuz, biber ve sirke karışımını dibinde çalkalarsanız dibini iyice temizleyebilirsiniz.
Her öğünde yeniden bir şeyler pişirmeyin. Hazır makarna sosu gibi bazı yardımlar da alabilirsiniz.
Salata malzemelerinin acılığını almak için dolapta 1 saat buzlu suda bekletin. Sonra salata ve çorbada bu malzemeler kullanılır.
Et ürünlerini ızgara yapmadan önce 10 dakika kadar marine edin. Daha lezzetli olacak.
Narenciye sağlık deposudur ve iyi bir kurtarıcıdır. Tuz ekmek yerine yemeğe limon sıkın.
Pizza üzerine sıcak pizza sosu dökün hem ertesi güne de kalacaktır hem antimikrobiyal özellik katar.
Kurabiye pişirmeden önce fırını biraz boşken çalıştırın. Önceden iyice ısınmalıdır. Pişirme süresi de daha iyi ayarlanmış olur.
Sütsüz çorbalara yağsız kremayı suda seyrelterek katabilirsiniz.. .Kaynak.7gunsaglik
Mutfağa yöneldik akıllı aletler işimizi kolaylaştırdı yeni tarifler peşinde koştuk ve iştahımız açıldı. Yaratıcılık, deneme hevesi ve pişirme tüketme arzusu bastırılamıyor. Buna göre sağlıklı pişirme yöntemlerini de öğrenmek şart oldu.
Öncelikle internetten online olarak birçok farklı ve sağlıklı tarifi ve pişirme tekniğini öğrenebilirsiniz. Sağlık uzmanlarının yöntemlerine itibar edin. Tuzu iyice azaltın.
Yumurta üzerinde kırık, çatlak, leke gibi şeyler varsa asla tüketmeyin ve pişirmeye bir tarife katmaya da kalkmayın.
Kavanoz dibinde kalan reçelin son tanelerini atmayın, meyve salatasında kullanabilirsiniz. Ayrıca, sarımsak, tuz, biber ve sirke karışımını dibinde çalkalarsanız dibini iyice temizleyebilirsiniz.
Her öğünde yeniden bir şeyler pişirmeyin. Hazır makarna sosu gibi bazı yardımlar da alabilirsiniz.
Salata malzemelerinin acılığını almak için dolapta 1 saat buzlu suda bekletin. Sonra salata ve çorbada bu malzemeler kullanılır.
Et ürünlerini ızgara yapmadan önce 10 dakika kadar marine edin. Daha lezzetli olacak.
Narenciye sağlık deposudur ve iyi bir kurtarıcıdır. Tuz ekmek yerine yemeğe limon sıkın.
Pizza üzerine sıcak pizza sosu dökün hem ertesi güne de kalacaktır hem antimikrobiyal özellik katar.
Kurabiye pişirmeden önce fırını biraz boşken çalıştırın. Önceden iyice ısınmalıdır. Pişirme süresi de daha iyi ayarlanmış olur.
Sütsüz çorbalara yağsız kremayı suda seyrelterek katabilirsiniz.. .Kaynak.7gunsaglik
Psikoz riski yüksek olanlarda omega 3
“Archives of General Psychiatry” dergisinin Şubat 2010 sayısında yayınlanan bir araştırma, omega 3 kullanımının şizofreni de dahil olmak üzere birçok psikiyatrik rahatsızlıkta yararlı olabileceğini belirtiyor.
Yapılan bu çalışmada omega 3′ün, eşik altı psikozu olan 13-25 yaş arası olgularda ilk psikotik epizod gelişme oranını düşürüp düşürmeyeceğine bakılmış, ilaveten semptomatik ve fonksiyonel değişimler de değerlendirilmiş.
Sonuç olarak omega 3 kullanımının, eşik altı psikozu olan genç insanlarda psikotik epizod gelişme riskini azalttığı ve önlemek amacıyla kullanılabilecek etkin, güvenli bir çare olabileceği belirtilmekte.
Arch Gen Psychiatry.Kaynak.7gunsaglik.com .,
Yapılan bu çalışmada omega 3′ün, eşik altı psikozu olan 13-25 yaş arası olgularda ilk psikotik epizod gelişme oranını düşürüp düşürmeyeceğine bakılmış, ilaveten semptomatik ve fonksiyonel değişimler de değerlendirilmiş.
Sonuç olarak omega 3 kullanımının, eşik altı psikozu olan genç insanlarda psikotik epizod gelişme riskini azalttığı ve önlemek amacıyla kullanılabilecek etkin, güvenli bir çare olabileceği belirtilmekte.
Arch Gen Psychiatry.Kaynak.7gunsaglik.com .,
Kadınlarda Aşırı Dozda İlaç Kullanımı
Reçeteli ağrı kesiciler ve bazı ilaçların aşırı doz kullanımı ölümcül etkilere sebep olabiliyor.
Son 10 yılda aşırı doz ilaçtan ölen kadınların sayısı 4 kat arttı. Uyuşturucu madde bağımlılığının ölümle sonuçlandığını zaten biliyoruz. Bunun yanında bazı reçeteli ilaçların yanlış dozda kullanılması sonucunda yaşanan ölümler de oldukça fazla. Anneler, eşleri, kız çocukları ve kız kardeşleri çok sık etkileyen bir durum. Yıllık ölüm oranlarında araba kazalarını bile geçen bir faktör. Acil servislerde çoğu vakada aşırı doz veya yanlış dozda ilaç kullanımı görülmekte. İlacın kötüye kullanımı da cabası. Reçeteli ağrı kesici ilaçların fazla miktarda üst üste kullanılması kötü sonuçlar yaratıyor.
Pek çok riski olan bu ilaçlar şiddetli ağrılara ve kansere bile sebep olabiliyor. Ömür boyu bağımlılık ve hayatı tehdit eden komplikasyonlara neden olabiliyor. Erkeklerde de oranlar yüksek olsa da son yıllarda kadınlarda ilaca bağımlılık daha fazladır. Kadınlarda %34 oranında intihar ve ilaçla intihar eğilimi artmıştır. Yanlış veya kötüye kullanılan ilaç tüketimi artmıştır. Narkotik ağrı kesiciler ve uyuşturucu kullanımından ölümler 4 kat artmıştır. İnsanlar gereksiz yere hayatını kaybediyor. Bu ilaçların zararlı etkileri kamuda açıklanmalı. Kadınlarda kronik ağrı görülme oranı daha fazla bu nedenle ilaca yönelim başlıyor. Doktor reçetesinde verilen bu ilaçlar tamamen temiz olmayabiliyor.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Son 10 yılda aşırı doz ilaçtan ölen kadınların sayısı 4 kat arttı. Uyuşturucu madde bağımlılığının ölümle sonuçlandığını zaten biliyoruz. Bunun yanında bazı reçeteli ilaçların yanlış dozda kullanılması sonucunda yaşanan ölümler de oldukça fazla. Anneler, eşleri, kız çocukları ve kız kardeşleri çok sık etkileyen bir durum. Yıllık ölüm oranlarında araba kazalarını bile geçen bir faktör. Acil servislerde çoğu vakada aşırı doz veya yanlış dozda ilaç kullanımı görülmekte. İlacın kötüye kullanımı da cabası. Reçeteli ağrı kesici ilaçların fazla miktarda üst üste kullanılması kötü sonuçlar yaratıyor.
Pek çok riski olan bu ilaçlar şiddetli ağrılara ve kansere bile sebep olabiliyor. Ömür boyu bağımlılık ve hayatı tehdit eden komplikasyonlara neden olabiliyor. Erkeklerde de oranlar yüksek olsa da son yıllarda kadınlarda ilaca bağımlılık daha fazladır. Kadınlarda %34 oranında intihar ve ilaçla intihar eğilimi artmıştır. Yanlış veya kötüye kullanılan ilaç tüketimi artmıştır. Narkotik ağrı kesiciler ve uyuşturucu kullanımından ölümler 4 kat artmıştır. İnsanlar gereksiz yere hayatını kaybediyor. Bu ilaçların zararlı etkileri kamuda açıklanmalı. Kadınlarda kronik ağrı görülme oranı daha fazla bu nedenle ilaca yönelim başlıyor. Doktor reçetesinde verilen bu ilaçlar tamamen temiz olmayabiliyor.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Omega 3 kolon kanseri riskini azaltabilir
Omega 3’ün enflamasyonu azaltabileceği ve kanserle karşı koruyucu özellikleri olabileceğine dair hayvan deneyleri ve az sayıda insanlar üzerinde araştırmalar olduğunu belirten Dr. Sangmi Kim ve arkadaşları (National Institute of Environmental Health Sciences, Research Triangle Park, North Carolina), konuyu daha detaylı araştırmak için 1,503’ü beyaz (716 kolon kanserli, 787 sağlıklı kontrol grubu) ve 369′u Afrikalı Amerikalı (213 kolon kanseri, 156 sağlıklı kontrol grubu)ile omega 3 alımı ve kolon kanseri riski üzerine bir araştırma yaptı.
Beyaz deneklerde omega 3 kullanımının en yüksek olduğu çeyrekte yer alanların kolon kanseri riski, kullanımın en düşük olduğu çeyrekte yer alanların yarısı kadar bulundu.
Ayrıca, her ne kadar tek başına riski etkilemiyorsa da, omega 3’e kıyasla daha fazla omega 6 tüketenlerin kolon kanserine yakalanma riskinin daha yüksek olduğu görüldü.
REUTERS
(Kaynak: American Journal of Epidemiology, online April 14, 2010.).Kaynak.7gunsaglik.com .,
Beyaz deneklerde omega 3 kullanımının en yüksek olduğu çeyrekte yer alanların kolon kanseri riski, kullanımın en düşük olduğu çeyrekte yer alanların yarısı kadar bulundu.
Ayrıca, her ne kadar tek başına riski etkilemiyorsa da, omega 3’e kıyasla daha fazla omega 6 tüketenlerin kolon kanserine yakalanma riskinin daha yüksek olduğu görüldü.
REUTERS
(Kaynak: American Journal of Epidemiology, online April 14, 2010.).Kaynak.7gunsaglik.com .,
Omega 3 yağ asitleri klopidogrel direncini düşürür mü?
Klopidogrel (clopidogrel) trombositlerin birleşerek pıhtı oluşturmalarını engelleyen (antiplatelet) ilaçlardandır. Bazı hastaların klopidogrele direnci olduğundan, bu hastalar özellikle anjiyoplasti (CPI) sonrasında kullanımına ihtiyaç duyulduğunda bu tedaviden yarar sağlayamazlar.
Omega 3′ün antiplatelet ve antitrombotik etkileri iyi bilinmektedir; güvenirlikleri de yüksek olduğundan iki antiplatelet etkiyi birlikte değerlendirerek sonuçların araştırılması fikri doğmuştur.
Medscape (re:HeartWire) ‘de yayınlanan bu çalışmanın sonuçları, omega 3′ün klopidogrel ile alınacak sonuçları iyileştireceği beklentisini desteklediğinden, araştırmacı Dr. Grzegorz Gajos ve arkadaşları: “şimdi omega 3′ün klopidogrel direncini ortadan kaldırıp, klinik sonuçları iyileştirdiğine dair uzun dönemli çalışmalara ihtiyaç vardır” demişlerdir..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Omega 3′ün antiplatelet ve antitrombotik etkileri iyi bilinmektedir; güvenirlikleri de yüksek olduğundan iki antiplatelet etkiyi birlikte değerlendirerek sonuçların araştırılması fikri doğmuştur.
Medscape (re:HeartWire) ‘de yayınlanan bu çalışmanın sonuçları, omega 3′ün klopidogrel ile alınacak sonuçları iyileştireceği beklentisini desteklediğinden, araştırmacı Dr. Grzegorz Gajos ve arkadaşları: “şimdi omega 3′ün klopidogrel direncini ortadan kaldırıp, klinik sonuçları iyileştirdiğine dair uzun dönemli çalışmalara ihtiyaç vardır” demişlerdir..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Perinatal depresyonda omega 3
Hamilelik sırasında ve/veya doğum sonrasında görülen depresyona “perinatal” depresyon deniliyor ve bu karmaşık rahatsızlığın ortaya çıkmasında omega 3 eksikliğinin de rolü olabileceği tezi üzerinde duruluyor.
PHARMACOTHERAPY adlı dergide yayınlanan bir yazıda annelerin, yan etki veya bebek üzerine olumsuz etkisi olabileceğinden ilaç tedavisi alamayabildiklerinden bahsedilerek, ilaç yerine omega 3 desteği kullanılarak yapılmış çalışmaların sonuçları ele alınıyor.
Dördü randomize ve plasebo kontrollü, üçü de “açık” olarak tanımlanan yedi çalışmanın ortak sonucu, gerek güvenirlik gerekse etkinlik itibarıyla omega 3′ün perinatal depresyon semptomlarının giderilmesinde yararı olduğu şeklindedir..Kaynak.7gunsaglik.com .,
PHARMACOTHERAPY adlı dergide yayınlanan bir yazıda annelerin, yan etki veya bebek üzerine olumsuz etkisi olabileceğinden ilaç tedavisi alamayabildiklerinden bahsedilerek, ilaç yerine omega 3 desteği kullanılarak yapılmış çalışmaların sonuçları ele alınıyor.
Dördü randomize ve plasebo kontrollü, üçü de “açık” olarak tanımlanan yedi çalışmanın ortak sonucu, gerek güvenirlik gerekse etkinlik itibarıyla omega 3′ün perinatal depresyon semptomlarının giderilmesinde yararı olduğu şeklindedir..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Vectomega kilo aldırır mı?
Vectomega, “yağ” formundaki diğer ürünlerden (şurup, sıvı içeren kapsül, vb.) farklı olarak tablet formundadır ve bir tablet 2.7 kcal’dir.
Ayrıca, uzmanlar “kilo vermek için omega 3-omega 6 dengesinin, omega 3 lehine düzelmesi önemlidir” diyorlar.
Bunu destekleyen bir yayında (Journal of Nutrition), doku kültürü üzerinde yapılan bir araştırmada, ileride “tam teşekküllü yağ hücreleri”ne dönüşecek ‘aday’ hücreler (preadipositler), seçilmiş konsantrasyonlarda (25 – 50 – 200 µmol/L) DHA içinde tutulmuş ve görülmüş ki her üçünde de yaşayabilir hücre sayısı azalmış. Araştırmacılar bunu DHA’nın yağ hücrelerinin programlanmış ölümü üzerine etkisine bağlamıştır.
Ayrıca yine görülmüş ki DHA, bu ‘aday’ hücrelerin ileride “tam teşekküllü yağ hücreleri”ne dönüşmesini ve yağ depolamasını – kullanılan doza bağlı olarak- azaltmaktadır.
Bu araştırmaya göre kısaca söylersek, DHA yağ hücrelerinin ölümünü hızlandırdığı gibi, geride kalanların da yağ depolama kapasitesini azaltıyormuş.
Yani diyet ve egzersiz programlarına destek olacak bir etkiden bahsediyoruz – bir yandan zayıflamaya destek olurken, diğer yandan da genel etkileri dolayısıyla sağlığın korunmasına yardımcı olmak şeklinde….Kaynak.7gunsaglik.com .,
Ayrıca, uzmanlar “kilo vermek için omega 3-omega 6 dengesinin, omega 3 lehine düzelmesi önemlidir” diyorlar.
Bunu destekleyen bir yayında (Journal of Nutrition), doku kültürü üzerinde yapılan bir araştırmada, ileride “tam teşekküllü yağ hücreleri”ne dönüşecek ‘aday’ hücreler (preadipositler), seçilmiş konsantrasyonlarda (25 – 50 – 200 µmol/L) DHA içinde tutulmuş ve görülmüş ki her üçünde de yaşayabilir hücre sayısı azalmış. Araştırmacılar bunu DHA’nın yağ hücrelerinin programlanmış ölümü üzerine etkisine bağlamıştır.
Ayrıca yine görülmüş ki DHA, bu ‘aday’ hücrelerin ileride “tam teşekküllü yağ hücreleri”ne dönüşmesini ve yağ depolamasını – kullanılan doza bağlı olarak- azaltmaktadır.
Bu araştırmaya göre kısaca söylersek, DHA yağ hücrelerinin ölümünü hızlandırdığı gibi, geride kalanların da yağ depolama kapasitesini azaltıyormuş.
Yani diyet ve egzersiz programlarına destek olacak bir etkiden bahsediyoruz – bir yandan zayıflamaya destek olurken, diğer yandan da genel etkileri dolayısıyla sağlığın korunmasına yardımcı olmak şeklinde….Kaynak.7gunsaglik.com .,
Görme Kaybı ve Geçici Görme Kayıpları
Birkaç şekilde olabiliyor. Bunlardan bir tanesi, saniyelik görme kaybı. Bu, genellikle göz sinirinin kaybından oluyor. Eğer saniyeler içinde, sanki elektrik düğmesini kapatıp açar gibi kararıp açılıyorsa bu, göz sinirinde bir şişlik, ödem olduğu anlamına geliyor. Eğer geçici görme kaybı, yukarıdan bir perde iner gibi veya sağdan-soldan perde iner gibi veyahut da aşağıdan perde iner gibi kaybolursa ve özellikle sorun tek gözdeyse bu göze gelen damarlardan birinde daralma ya da tıkanıklık var demektir. Damar geçici olarak göze yeterince kan getiremiyor demektir.
Bu tip geçici görme kaybı 1-2 dakika sürebilir. Eğer geçici görme kaybı 20-30 dakika sürüyor ise o zaman da bu migren lehine olabiliyor (bkz. 99 Sayfada Migren ve Baş ağrısı kitabı). Bir başka sorun da, her iki gözün aynı tarafında, yani her iki gözün sağ ya da sol tarafında görülen geçici görme kaybı. Bu da birkaç dakika sürebilir. Bu problem de beynin görme bölgesine, göze değil, beynin görme bölgesine yeterince kan gitmemesinden kaynaklanıyor. Tabii bu da önemli bir sorun.
Çift görme nasıl gerçekleşiyor? Kişi hakikaten beyinden kaynaklı bir şekilde mi çift görüyor? Bir de şaşılar, yani şaşılığı olan insanlar nasıl görüyorlar?
Gözler bir at koşumu gibi demiştik. Atlı araba gibi demiştik. Eğer atlar düz bir hatta, birbirine paralel seyretmezse, o zaman biri bir tarafa, biri bir tarafa gideceği için; yani bir göz bir yeri, bir göz bir yeri göreceği için o görüntüler beyinde çift görüntü olarak çıkıyor ve beyin bundan son derece rahatsız oluyor ve devamlı işaret veriyor, “Burada bir sorun var. Sinyal” demek istiyor. Çocuklarda ise daha beyin yeterince gelişmeden şaşılık başladığı için beyin bunu ihmal ettirebiliyor. Tembellik aslında beynin çift görmeyi korumak için yaptığı bir şey, ama ileri yaşlarda artık beyin yeterince geliştiği için bunu yapamıyor. Bu durumda da göz kaslarında ya da göz kaslarını idare eden sinirlerde bir problem var demektir ve bunun sebebi bulunup tedavi edilmeli.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Bu tip geçici görme kaybı 1-2 dakika sürebilir. Eğer geçici görme kaybı 20-30 dakika sürüyor ise o zaman da bu migren lehine olabiliyor (bkz. 99 Sayfada Migren ve Baş ağrısı kitabı). Bir başka sorun da, her iki gözün aynı tarafında, yani her iki gözün sağ ya da sol tarafında görülen geçici görme kaybı. Bu da birkaç dakika sürebilir. Bu problem de beynin görme bölgesine, göze değil, beynin görme bölgesine yeterince kan gitmemesinden kaynaklanıyor. Tabii bu da önemli bir sorun.
Çift görme nasıl gerçekleşiyor? Kişi hakikaten beyinden kaynaklı bir şekilde mi çift görüyor? Bir de şaşılar, yani şaşılığı olan insanlar nasıl görüyorlar?
Gözler bir at koşumu gibi demiştik. Atlı araba gibi demiştik. Eğer atlar düz bir hatta, birbirine paralel seyretmezse, o zaman biri bir tarafa, biri bir tarafa gideceği için; yani bir göz bir yeri, bir göz bir yeri göreceği için o görüntüler beyinde çift görüntü olarak çıkıyor ve beyin bundan son derece rahatsız oluyor ve devamlı işaret veriyor, “Burada bir sorun var. Sinyal” demek istiyor. Çocuklarda ise daha beyin yeterince gelişmeden şaşılık başladığı için beyin bunu ihmal ettirebiliyor. Tembellik aslında beynin çift görmeyi korumak için yaptığı bir şey, ama ileri yaşlarda artık beyin yeterince geliştiği için bunu yapamıyor. Bu durumda da göz kaslarında ya da göz kaslarını idare eden sinirlerde bir problem var demektir ve bunun sebebi bulunup tedavi edilmeli.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Horlamanın Nedenleri ve Çareleri
Horlama ciddi bir sağlık sorunudur ve erken yaşta tedavi edilmesi gerekir. Uyku düzenini bozan bu rahatsızlık, Maalesef yaygındır.
Birden kilo kaybı, alkol ve sigara tüketimi horlamanın nedenlerindendir. Ağız anatomisi, alkol, burun sorunları, boğazın solunumu etkilemesi de yol açabilir.
horlama_karikoca
Oksijen eksikliği karbondioksit artışı yüksek sesle solumayı sağlar ve horlama oluşur. Bademcik hastalıkları ve şişmanlık en bilinen sebepleridir.
Kulak burun boğaz doktoruna yönlendirilebilirsiniz. Tedavi edilmezse, yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, felç gibi sorunlar ortaya çıkar.
Kalıcı hastalıklar oluşur. Çocuklarda ise dikkat eksikliği, hiperaktivie ortaya çıkar. Her gün geceleri 6 saat süreyle takmak şartıyla takılıp çıkarılabilen her bireye özgü olarak hazırlanan özel bir ağız içi protezleriyle kalıcı olarak tedavi edilebilir.
Cerrahi anlamda, yumuşak damağa yönelik cerrahi müdahaleyi içerir. 1 yıl sonra tekrar nüks etme ihtimali %50’dir. Sportif bir yaşam biçimi seçilmelidir.
Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce alınmamalıdır. Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınılmalıdır.
Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınılmalıdır. Aşırı yorgunluktan sakınılmalıdır.
4- Sivilcelerle Savaşmaya Yardımcı Ayva Çekirdeği
Ayvaçekirdeği kremi kırışıklıklara da iyi gelir ve kırmızı renkteki kantaron yağı cildinizi yeniler. Ciltteki çukurlar için sıkılaştırma kremleri kullanılabilir.
Kantaron yağı ve ayvaçekirdeği kremi karıştırılarak yüzünüze uygulayın.dikkat etmeniz gereken bir nokta güneşe çıkmayın çünkü yüzünüz hassaslaşacaktır.
horlama
7-8 tane ayva çekirdeğini çıkartıp 1/2 çay bardağı ılık suda, ağzı açık şekilde 1 gün bekletin. Jölemsi kıvama gelince yüz , boyun bölgesine sürün ve 20 dakika cildinizde bekletin.
Cildinizdeki lekelerin yok olduğunu ve cildinizin sıkılaştığını göreceksiniz. Ayrıca . Eğer hassas bir cilde sahipseniz ve cilt bakım ürünlerine döktüğünüz paralarının cildinize herhangi bir geri dönüşümü olmadıysa, doğallıktan yanaysanız bu maskeyi kullanmalısınız.
Bir Ayvan’ın çekirdeklerini üzerine çıkacak kadar su ile bir taşım kaynatın.Çay gibi demledikten sonra süzün ve içine bir çay kaşığı bal koyun.
Bu karışımı tüm yüz ve dekolte bölgenize sürün 20 dakika bekletin.Ardından aynı bölgelere buğday özü yağı sürün.Bu işlemi haftada iki kez tekrarlayın.
Ayrıca ayva, çocuklarda sağlığı korur, büyüme ve gelişmeyi hızlandırır. Birçok hastalığa şifa olan ayva, kalp, akciğer, boğaz, mide, göz, bağırsak ve ağız rahatsızlıklarının tedavisinde faydalıdır.
Her yaşta sinir sistemini güçlendirir. Mide ve bağırsakları zararlı mikroplardan koruyarak hazımsızlık gibi sorunları önler.
Cildi ve tırnakları zinde, parlak ve daha sağlıklı hale getirir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Birden kilo kaybı, alkol ve sigara tüketimi horlamanın nedenlerindendir. Ağız anatomisi, alkol, burun sorunları, boğazın solunumu etkilemesi de yol açabilir.
horlama_karikoca
Oksijen eksikliği karbondioksit artışı yüksek sesle solumayı sağlar ve horlama oluşur. Bademcik hastalıkları ve şişmanlık en bilinen sebepleridir.
Kulak burun boğaz doktoruna yönlendirilebilirsiniz. Tedavi edilmezse, yüksek tansiyon, kalp yetmezliği, felç gibi sorunlar ortaya çıkar.
Kalıcı hastalıklar oluşur. Çocuklarda ise dikkat eksikliği, hiperaktivie ortaya çıkar. Her gün geceleri 6 saat süreyle takmak şartıyla takılıp çıkarılabilen her bireye özgü olarak hazırlanan özel bir ağız içi protezleriyle kalıcı olarak tedavi edilebilir.
Cerrahi anlamda, yumuşak damağa yönelik cerrahi müdahaleyi içerir. 1 yıl sonra tekrar nüks etme ihtimali %50’dir. Sportif bir yaşam biçimi seçilmelidir.
Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce alınmamalıdır. Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınılmalıdır.
Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınılmalıdır. Aşırı yorgunluktan sakınılmalıdır.
4- Sivilcelerle Savaşmaya Yardımcı Ayva Çekirdeği
Ayvaçekirdeği kremi kırışıklıklara da iyi gelir ve kırmızı renkteki kantaron yağı cildinizi yeniler. Ciltteki çukurlar için sıkılaştırma kremleri kullanılabilir.
Kantaron yağı ve ayvaçekirdeği kremi karıştırılarak yüzünüze uygulayın.dikkat etmeniz gereken bir nokta güneşe çıkmayın çünkü yüzünüz hassaslaşacaktır.
horlama
7-8 tane ayva çekirdeğini çıkartıp 1/2 çay bardağı ılık suda, ağzı açık şekilde 1 gün bekletin. Jölemsi kıvama gelince yüz , boyun bölgesine sürün ve 20 dakika cildinizde bekletin.
Cildinizdeki lekelerin yok olduğunu ve cildinizin sıkılaştığını göreceksiniz. Ayrıca . Eğer hassas bir cilde sahipseniz ve cilt bakım ürünlerine döktüğünüz paralarının cildinize herhangi bir geri dönüşümü olmadıysa, doğallıktan yanaysanız bu maskeyi kullanmalısınız.
Bir Ayvan’ın çekirdeklerini üzerine çıkacak kadar su ile bir taşım kaynatın.Çay gibi demledikten sonra süzün ve içine bir çay kaşığı bal koyun.
Bu karışımı tüm yüz ve dekolte bölgenize sürün 20 dakika bekletin.Ardından aynı bölgelere buğday özü yağı sürün.Bu işlemi haftada iki kez tekrarlayın.
Ayrıca ayva, çocuklarda sağlığı korur, büyüme ve gelişmeyi hızlandırır. Birçok hastalığa şifa olan ayva, kalp, akciğer, boğaz, mide, göz, bağırsak ve ağız rahatsızlıklarının tedavisinde faydalıdır.
Her yaşta sinir sistemini güçlendirir. Mide ve bağırsakları zararlı mikroplardan koruyarak hazımsızlık gibi sorunları önler.
Cildi ve tırnakları zinde, parlak ve daha sağlıklı hale getirir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Midenizi Korumanın Püf Noktası
Stressiz ve dengeli bir yaşam tarzı herkesin hayalidir. Mide rahatsızlığı olan veya midesi hassas olanlar özellikle stresten kaçınmalı..
Gastroenteroloji uzmanı Doç. Dr. Serdar Akça, mide hastalıklarını tetikleyen birçok faktörün yanı sıra özellikle stresin önemine dikkat çekti.
Sindirim sisteminin son derece karmaşık bir şekilde hücre içi yollar, hücresel düzeyde hormon ve elektriksel uyarıları kullanan mekanizmalar ile diğer organ ve sistemlerle uyumlu bir şekilde çalıştığını belirten Doç. Dr. Serdar Akça, “Bu uyumu bozarak, mide sorunlarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran, hastalıkları tetiklediği bilinen birçok faktör bulunmaktadır” dedi.
Bu faktörler arasında en çok bilinenleri, insan vücudunda mekanik ve fizyolojik etkileri olan helicobakter pylori adı verilen bir bakteri, sigara ve alkol tüketimi ile bazı ilaçlar olduğunu kaydeden Doç. Dr. Akça, “Öte yandan dengesiz ve sağlıksız beslenmenin, gıdaları az çiğnemenin, uzun süre aç kalmanın veya mideyi fazla doldurmanın, uykusuzluğun, yorgunluğun veya hijyene dikkat etmemenin de mide üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Ayrıca, mide rahatsızlıklarında genetik faktörlerin rolü de önem taşır. Bütün bu nedenlerin yanı sıra; stres olarak adlandırılabilen psikososyal faktörler de birçok rahatsızlığın yanı sıra mide rahatsızlıklarını tetikler” dedi.
Yapılan toplumsal çalışmalarda savaş ve deprem gibi afet benzeri durumlarda toplumda peptik ülser ve mide kanaması sıklığının arttığının ortaya konduğunu belirten Doç. Dr. Akça, şunları söyledi:
”Ekonomik buhran dönemlerinde de aynı bulgular dikkati çekerken, özellikle fonksiyonel dispepsi olarak adlandırılan rahatsızlığın, stresin yoğun olduğu dönemlerde daha fazla belirti verdiği gözlenmiştir. Midenin kaslarındaki hareketlerin elektriksel aktiviteye dayanılarak ölçüldüğü bir yöntem olan Elektrogastrografi (EGG) yöntemiyle yapılan çalışmalarda, hassas kişilerde stres durumunda mide hareketlerinin bozulduğu gösterilmiştir. Stres ile mide kanseri arasında doğrudan bağlantı kurabilen yeterince kuvvetli yayınlar olmamasına karşın, stresin son derece karmaşık mekanizmalar, fizyolojik ve nöroendokrinolojik değişikliklere yol açtığı uzmanlar tarafından kabul görmüş bir gerçektir.”
DENGELİ BİR HAYAT MİDEYİ KORUYOR
Stresin hangi mekanizmalar ile mideyi etkilediği ve sonuçlarının her durumda aynı olup olmadığı bilinmemekle birlikte; sindirim sistemi üzerindeki sonuçların aşikar olduğunu belirten Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç.Dr. Serdar Akça, “Sağlıklı olma hali, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi olma hali olarak tanımlandığına göre, stresin sağlığı bozmaması için stresle başa çıkmalı ve hayatımızdaki dengenin bozulmasına izin verilmemelidir” dedi..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Gastroenteroloji uzmanı Doç. Dr. Serdar Akça, mide hastalıklarını tetikleyen birçok faktörün yanı sıra özellikle stresin önemine dikkat çekti.
Sindirim sisteminin son derece karmaşık bir şekilde hücre içi yollar, hücresel düzeyde hormon ve elektriksel uyarıları kullanan mekanizmalar ile diğer organ ve sistemlerle uyumlu bir şekilde çalıştığını belirten Doç. Dr. Serdar Akça, “Bu uyumu bozarak, mide sorunlarının ortaya çıkmasını kolaylaştıran, hastalıkları tetiklediği bilinen birçok faktör bulunmaktadır” dedi.
Bu faktörler arasında en çok bilinenleri, insan vücudunda mekanik ve fizyolojik etkileri olan helicobakter pylori adı verilen bir bakteri, sigara ve alkol tüketimi ile bazı ilaçlar olduğunu kaydeden Doç. Dr. Akça, “Öte yandan dengesiz ve sağlıksız beslenmenin, gıdaları az çiğnemenin, uzun süre aç kalmanın veya mideyi fazla doldurmanın, uykusuzluğun, yorgunluğun veya hijyene dikkat etmemenin de mide üzerindeki olumsuz etkileri bilinmektedir. Ayrıca, mide rahatsızlıklarında genetik faktörlerin rolü de önem taşır. Bütün bu nedenlerin yanı sıra; stres olarak adlandırılabilen psikososyal faktörler de birçok rahatsızlığın yanı sıra mide rahatsızlıklarını tetikler” dedi.
Yapılan toplumsal çalışmalarda savaş ve deprem gibi afet benzeri durumlarda toplumda peptik ülser ve mide kanaması sıklığının arttığının ortaya konduğunu belirten Doç. Dr. Akça, şunları söyledi:
”Ekonomik buhran dönemlerinde de aynı bulgular dikkati çekerken, özellikle fonksiyonel dispepsi olarak adlandırılan rahatsızlığın, stresin yoğun olduğu dönemlerde daha fazla belirti verdiği gözlenmiştir. Midenin kaslarındaki hareketlerin elektriksel aktiviteye dayanılarak ölçüldüğü bir yöntem olan Elektrogastrografi (EGG) yöntemiyle yapılan çalışmalarda, hassas kişilerde stres durumunda mide hareketlerinin bozulduğu gösterilmiştir. Stres ile mide kanseri arasında doğrudan bağlantı kurabilen yeterince kuvvetli yayınlar olmamasına karşın, stresin son derece karmaşık mekanizmalar, fizyolojik ve nöroendokrinolojik değişikliklere yol açtığı uzmanlar tarafından kabul görmüş bir gerçektir.”
DENGELİ BİR HAYAT MİDEYİ KORUYOR
Stresin hangi mekanizmalar ile mideyi etkilediği ve sonuçlarının her durumda aynı olup olmadığı bilinmemekle birlikte; sindirim sistemi üzerindeki sonuçların aşikar olduğunu belirten Gastroenteroloji Bölümü’nden Doç.Dr. Serdar Akça, “Sağlıklı olma hali, fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi olma hali olarak tanımlandığına göre, stresin sağlığı bozmaması için stresle başa çıkmalı ve hayatımızdaki dengenin bozulmasına izin verilmemelidir” dedi..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Astımın Nedenleri, Süreci ve Tedavi Yöntemleri
Çocuk yaşta daha sık görülür. Nefes darlığı ve hırıltılarla kendini gösterir. Psikolojik bir durum olmamasına karşın, duygusal nedenler tetikleyebilmektedir. Kesin bir tedavisi yoktur, hasta tıbbi yardım ile kontrol altına alınabilir.
Kontrolsüz astım acil hastaneye yatmayı gerektirir ve Maalesef ölüme kadar gidebilir. Astım bulaşıcı değildir. Geçici olarak belirtileri iyileştirilebilir, bunun için de ortam değişikliği gerekir. Astımlı kişi, yüzme, egzersiz ve soğuk havalarda dışarı çıkma gibi şeylerden uzak durmalıdır.
Doktor tarafından ilaçla ve tıbbi müdaheleyle kontrol edilir. İlaçları bağımlılık yaratmaz. Kroniktir ve alerjilerden etkilenerek zor nefes almaya yol açar. Özellikle sigara dumanı hastalığı ilerletir. Her 15 çocuktan birini etkilemektedir.
Akciğerlere dışarıdan hava girmesini engeller, solumayı durdurur. Bronşiyal tüpler daralır, tahriş olur ve şişer. Kaslar sıkılaşır. Alerjiler ve enfeksiyonlar hastalığı tetikler.
Mevsimlik polenler, toz, küf, hayvan tüyleri, balık, yumurta, kuru yemişler, süt tetikler. Kimyasal maddeler parfüm gibi, sis, aspirin, soğuk algınlığı, duygusal faktörler, adet dönemi ve mide astımı etkiler. İlaçlar genelde ağızdan alınan tablet veya sıvı ilaçlardır. Adrenalin ilaç olarak kullanılır.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Kontrolsüz astım acil hastaneye yatmayı gerektirir ve Maalesef ölüme kadar gidebilir. Astım bulaşıcı değildir. Geçici olarak belirtileri iyileştirilebilir, bunun için de ortam değişikliği gerekir. Astımlı kişi, yüzme, egzersiz ve soğuk havalarda dışarı çıkma gibi şeylerden uzak durmalıdır.
Doktor tarafından ilaçla ve tıbbi müdaheleyle kontrol edilir. İlaçları bağımlılık yaratmaz. Kroniktir ve alerjilerden etkilenerek zor nefes almaya yol açar. Özellikle sigara dumanı hastalığı ilerletir. Her 15 çocuktan birini etkilemektedir.
Akciğerlere dışarıdan hava girmesini engeller, solumayı durdurur. Bronşiyal tüpler daralır, tahriş olur ve şişer. Kaslar sıkılaşır. Alerjiler ve enfeksiyonlar hastalığı tetikler.
Mevsimlik polenler, toz, küf, hayvan tüyleri, balık, yumurta, kuru yemişler, süt tetikler. Kimyasal maddeler parfüm gibi, sis, aspirin, soğuk algınlığı, duygusal faktörler, adet dönemi ve mide astımı etkiler. İlaçlar genelde ağızdan alınan tablet veya sıvı ilaçlardır. Adrenalin ilaç olarak kullanılır.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Sağlıklı ve Stressiz Bir Ailenin Sırları-1
Yerde kirli çoraplar, boş tuvalet kağıdı rulosu, kalabalık ve sürekli ev işi sizi bunaltabilir.
Aile olmak bazen size yük gibi gelebilir. Stressiz huzurlu bir aileye kavuşmanın yolları vardır. Herkes iş ortağı olur ve işin içine eğlence karışırsa her şey mükemmel olabilir. Güçlü, sağlıklı ve mutlu bir aile olmak sizin elinizde. Aile yemekleri eğlenceli olmalı.
Birlikte yemek yiyen aile fertlerinde depresyona az rastlanıyor. Çocuklarda özgüven oluşuyor. Başarı oranı artıyor. Esprili, neşeli bir sofra düzeniniz olsun. Cumartesileri çizgi film eşliğinde kahvaltı edin veya bunun gibi alışkanlıklar edinin. Birlikte zaman geçirin. Evde birlikte durun bir arada olun.
Tatillerde ve izin günlerinde çocuklarla ve ailenizle olun. Kitap okuma seansı, film izleme veya sevdiklerinizle ev partisi ailenize iyi gelecek. Yüksek sesle bir şeyler okumak şarkı söylemek dinlemek iyi gelir. Sınırlarınızı kurun. Disiplini de elden bırakmayın. Çocukların beklentilerine önceden sınırlar koyun.
Korkutucu değil olgunlaştıran amaçlı sınırlar koyun. Tatillerde macera yaşayın. Yeni bir yerde yeni şeyler keşfedin. Çocuklar tüm dünyayı görebildikleri kadar geniş alanları görmeliler. Bir aşevinde gönüllü olabilirsiniz. Birlikte bağış yapabilir, hayvan barınağına veya maça gidebilirsiniz.
Aile ağacınızdan eski kişilerle zaman geçirin. Çocuklar anneanne ve dedeleriyle vakit geçirmeli onların geçmişini ailelerini iyice öğrenmeliler. Bağlılık duyguları gelişir. Anılar, hikayeler ve eski tüm maceraları anlatın. Onlara utanmadan nasılsın, özür dilerim, teşekkür ederim ve seni seviyorum demeyi öğretin ve aşılayın
Referans.7gunsaglik.com.tr
Aile olmak bazen size yük gibi gelebilir. Stressiz huzurlu bir aileye kavuşmanın yolları vardır. Herkes iş ortağı olur ve işin içine eğlence karışırsa her şey mükemmel olabilir. Güçlü, sağlıklı ve mutlu bir aile olmak sizin elinizde. Aile yemekleri eğlenceli olmalı.
Birlikte yemek yiyen aile fertlerinde depresyona az rastlanıyor. Çocuklarda özgüven oluşuyor. Başarı oranı artıyor. Esprili, neşeli bir sofra düzeniniz olsun. Cumartesileri çizgi film eşliğinde kahvaltı edin veya bunun gibi alışkanlıklar edinin. Birlikte zaman geçirin. Evde birlikte durun bir arada olun.
Tatillerde ve izin günlerinde çocuklarla ve ailenizle olun. Kitap okuma seansı, film izleme veya sevdiklerinizle ev partisi ailenize iyi gelecek. Yüksek sesle bir şeyler okumak şarkı söylemek dinlemek iyi gelir. Sınırlarınızı kurun. Disiplini de elden bırakmayın. Çocukların beklentilerine önceden sınırlar koyun.
Korkutucu değil olgunlaştıran amaçlı sınırlar koyun. Tatillerde macera yaşayın. Yeni bir yerde yeni şeyler keşfedin. Çocuklar tüm dünyayı görebildikleri kadar geniş alanları görmeliler. Bir aşevinde gönüllü olabilirsiniz. Birlikte bağış yapabilir, hayvan barınağına veya maça gidebilirsiniz.
Aile ağacınızdan eski kişilerle zaman geçirin. Çocuklar anneanne ve dedeleriyle vakit geçirmeli onların geçmişini ailelerini iyice öğrenmeliler. Bağlılık duyguları gelişir. Anılar, hikayeler ve eski tüm maceraları anlatın. Onlara utanmadan nasılsın, özür dilerim, teşekkür ederim ve seni seviyorum demeyi öğretin ve aşılayın
Referans.7gunsaglik.com.tr
İdrar Kanalından Dev Bir Taş Çıktı
Tavuk yumurtası büyüklüğünde 3,5×6,5 cm ebatında taş idrar kanalından çıktı. Kum ya da iltihaplanma diyen doktorlar da şaşkın..
Beyşehir ilçesinde yaşayan Ramazan Eken, yaklaşık 2 yıl önce ağrı şikayetiyle sağlık ocağına gittiğini, burada yapılan kontrollerde idrar yollarında kum ya da iltihaplanma olabileceğinin söylendiğini belirtti.
Daha önce de iki kez böbrek taşı nedeniyle ameliyat geçirdiğini, ağrısının azlığı nedeniyle üzerinde fazla durmadığını ifade eden Eken, rahatsızlığı artınca Beyşehir Devlet Hastanesi’ne gittiğini belirterek, şunları kaydetti:
”Burada röntgen çekildi ve idrar kanalında dev bir taş olduğu görüldü. Kanalda o büyüklükte bir taşın olabileceğini hiç tahmin etmiyorlardı sanırım. Öyle ki röntgeni çeken kişi inanamadı, hatalı olduğunu düşünerek 3 ya da 4 kez tekrarladı. Çıkan sonuç doktorları da şaşırttı ve ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Ameliyatla 6,5 santimetre boyunda ve 3,5 santimetre genişliğindeki taş alındı.”
TAVUK YUMURTASI BÜYÜKLÜĞÜNDE
Ameliyatı gerçekleştiren Konya Medline Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Ali Cenker, başka bir hastanede tespit edilen taşı, gerçekleştirdikleri başarılı bir operasyonla aldıklarını söyledi. Taşın 6,5 santimetre boyunda ve 3,5 santimetre genişliğinde olduğunu dile getiren Cenker, şöyle devam etti:
”Bu oldukça büyük bir taş. Benim daha önce gördüğüm büyüklükte bir taş değil. Böbrekte ve idrar torbasında bu büyüklükte taşlar olabiliyor ama idrar kanalında çok nadir görülür. Biz bu taşlara ‘dev üreter taşı’ diyoruz. Yayınlarda ve literatürde oldukça nadir olan taşlar. Bizim taşımız da bir tavuk yumurtası büyüklüğünde. Yavaş yavaş büyüdüğü için çok büyük bir rahatsızlık oluşturmamış hastada. Hissetmediği için bu kadar büyümüş zaten. Sonradan hafif ağrılar başlamış ve hastaneye gitmiş. Artık çok rahat edecek. Zaten kendisi de şimdiden bu rahatlığın farkında.”
Referans.7gunsaglik.com.tr
Beyşehir ilçesinde yaşayan Ramazan Eken, yaklaşık 2 yıl önce ağrı şikayetiyle sağlık ocağına gittiğini, burada yapılan kontrollerde idrar yollarında kum ya da iltihaplanma olabileceğinin söylendiğini belirtti.
Daha önce de iki kez böbrek taşı nedeniyle ameliyat geçirdiğini, ağrısının azlığı nedeniyle üzerinde fazla durmadığını ifade eden Eken, rahatsızlığı artınca Beyşehir Devlet Hastanesi’ne gittiğini belirterek, şunları kaydetti:
”Burada röntgen çekildi ve idrar kanalında dev bir taş olduğu görüldü. Kanalda o büyüklükte bir taşın olabileceğini hiç tahmin etmiyorlardı sanırım. Öyle ki röntgeni çeken kişi inanamadı, hatalı olduğunu düşünerek 3 ya da 4 kez tekrarladı. Çıkan sonuç doktorları da şaşırttı ve ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Ameliyatla 6,5 santimetre boyunda ve 3,5 santimetre genişliğindeki taş alındı.”
TAVUK YUMURTASI BÜYÜKLÜĞÜNDE
Ameliyatı gerçekleştiren Konya Medline Hastanesi Üroloji Uzmanı Op. Dr. Ali Cenker, başka bir hastanede tespit edilen taşı, gerçekleştirdikleri başarılı bir operasyonla aldıklarını söyledi. Taşın 6,5 santimetre boyunda ve 3,5 santimetre genişliğinde olduğunu dile getiren Cenker, şöyle devam etti:
”Bu oldukça büyük bir taş. Benim daha önce gördüğüm büyüklükte bir taş değil. Böbrekte ve idrar torbasında bu büyüklükte taşlar olabiliyor ama idrar kanalında çok nadir görülür. Biz bu taşlara ‘dev üreter taşı’ diyoruz. Yayınlarda ve literatürde oldukça nadir olan taşlar. Bizim taşımız da bir tavuk yumurtası büyüklüğünde. Yavaş yavaş büyüdüğü için çok büyük bir rahatsızlık oluşturmamış hastada. Hissetmediği için bu kadar büyümüş zaten. Sonradan hafif ağrılar başlamış ve hastaneye gitmiş. Artık çok rahat edecek. Zaten kendisi de şimdiden bu rahatlığın farkında.”
Referans.7gunsaglik.com.tr
Gebelikte Mide Bulantısına Karşı İlaçlar var mı?
Kendi doktorunuz ya da doğum doktoru tarafından özel olarak önerilecek olan ilaçların dışında, eş dost tavsiyesiyle hiçbir ilaç almamalısınız.
Doktorların bugünkü kanısı şudur ki, gebelikte ne kadar az ilaç alınırsa, anne için de, doğacak çocuk için de o kadar iyi olur.
Azar azar yiyerek, sigara ve alkolden kaçınarak, aşerme ve bulantılarınız hafifleyebilir. Denenmeğe değer..Kaynak.http://7gunsaglik.com .,
Doktorların bugünkü kanısı şudur ki, gebelikte ne kadar az ilaç alınırsa, anne için de, doğacak çocuk için de o kadar iyi olur.
Azar azar yiyerek, sigara ve alkolden kaçınarak, aşerme ve bulantılarınız hafifleyebilir. Denenmeğe değer..Kaynak.http://7gunsaglik.com .,
Zayıflama Konusunda Metabolizmanın Yeri Nedir?
Yavaş ya da hızlı.. Sizin metabolizmanız nasıl? Kilo vermede ne kadar etkilidir? İşte vücuttan vücuda kişiden kişiye değişen metabolizma sorunsalı..
Metabolizma hızı, kişinin bir günde herhangi bir fiziksel aktivite yapmadan harcadığı enerji miktarıdır. Bilinçsizce yapılan diyetler metabolizma hızını yavaşlatır, bu durum da daha az yememize rağmen daha çabuk kilo almamıza neden olur.
Beslenme ve diyet uzmanı Esra Kurtuluş, metabolizmanın yavaşlamasını engellemek veya yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmak için neler yapılması gerektiğinde bilgiler verdi.
Metabolizma hızı nedir ve diyete ne kadar etki eder?
Halk arasında metabolizma hızı olarak bilinen, “bazal metabolizma hızı” kişinin bir günde dinlenir vaziyette, herhangi bir fiziksel aktivite yapmadan harcadığı enerji miktarıdır. Kısaca vücudumuzun çalışma sisteminin sağlanması ve iç organların çalışması ile harcanan enerji miktarıdır. İnternet üzerinden kilo, boy ve yaşınızı girerek bazal metabolizma hızınızı hesaplayabilirsiniz. Örneğin; boyunuz 165, kilonuz 65, yaşınız 25 ve kadın iseniz bazal metabolizma hızınız 1442 kcal / gün’dür. Bu rakam sizin bir gün içerisinde hiçbir şey yapmadan harcadığınız kalori miktarıdır.
Bazal Metabolizma hızınızı hesaplayabilmeniz için Harris-Benedict Denklemi:
Erkekler= 66 + ( 13.7 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 5 x santimetre olarak boy ) – ( 6.8 x yaş )
Kadınlar= 65 + ( 9.6 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 1.7 x santimetre olarak boy ) – ( 4.7 x yaş )
Bilinçsizce yapılan diyetler sonucunda bazal metabolizma hızı yavaşlar ve bunun sonucunda bir günde harcadığınız enerji de azalır. Bu durum sonucunda ise ya diyet yaparken kilo verme hızımız düşer ya da daha az yememize rağmen daha çabuk kilo alır hale geliriz.
Peki, bu kadar önemli olan metabolizma hızımızı düşürmemek için neler yapmak gerekir? İşte metabolizmamızı hızlandırmak için yapılması gereken çok basit ama çok önemli şeyler:
6 öğün
Tüm diyetisyenlerin özellikle üstüne basa basa önerdikleri 6 öğünün en önemli nedeni; metabolizma hızının yavaşlamasını engellemektir. Bu nedenledir ki almanız gereken enerjiyi 6 öğüne bölerek hem daha az acıkmış, hem de sık sık ve azar azar yemek yiyerek vücudu sürekli çalıştırıp, bazal metabolizma hızı yavaşlatmamaktır. Uzun süre aç kalınması sonucunda bazal metabolizma hızı düşer. Bu nedenle, diyet yaparken ara öğünlerde önerilen meyve, ayran ve diyet bisküvi ürünleri tüketilmesi büyük önem taşır.
Sıvı tüketimi
Gerek bazal metabolizmanın yavaşlamaması, gerekse vücut çalışma sistemlerinin (dolaşım, sindirim, solunum gibi) düzenli olarak sağlanması için günlük 2-2,5 litre sıvı alınması gerekir.
Yürüyüş
Bazal metabolizmamızın çalışmasında en önemli faktörlerden birisi de yürüyüş. Özellikle hareketsiz yaşam, zaman içerisinde metabolizma hızımızı düşürür. Bu nedenle günde 30 dakika sizi yormayacak bir tempoda yürüyüş yapın.
Aynı saatte yemek yememek
Bilimsel olarak kanıtlanmasa da her gün aynı saatte aynı yemeğin yenilmesi de metabolizma hızını yavaşlatır. Bu nedenle yemek saatlerinizi biraz değiştirebilirsiniz. Örneğin, kahvaltı saatinde meyve yeme alışkanlığınız yok ise bazı sabahlar meyve yiyin. Akşam yemeğinizi ise her gün aynı saatte olmasa da 15-20 dakika kadar öne veya geri kaydırın.
Bol bol meyve yiyin
Metabolizmayı hızlandırmaya destek olan bir yöntem acıkılan zamanlarda bol bol meyve yemektir. Özellikle karpuz, kiraz gibi kalorisi düşük yaz meyvelerini tercih edebilirsiniz.
METABOLİZMANIZI HIZLANDIRACAK YEPYENİ BİR LEZZET! SICAK MEYVE SALATASI TARİFİ İÇİN TIKLAYIN.
Öneriler
Günde mutlaka en az 2,5 litre sıvı tüketmeye özen gösterin. Kesinlikle öğün atlamayınız. Diyette yer alanlar dışında fazla veya eksik yemeyiniz. Zeytinyağlı sebze yemek tercihinizi yaparken az yağda pişmiş olmasına dikkat edin. Kesinlikle kızarmış sebze yemeklerini tercih etmeyin. Çay, kahve şekersiz olmak şartıyla istenilen miktarda tüketilebilir. Açlık hissi duyduğunuz anda 1 küçük havuç veya 1 küçük avuç beyaz leblebi yiyebilirsiniz. Günde bir su bardağından fazla soda tüketmeyiniz.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Metabolizma hızı, kişinin bir günde herhangi bir fiziksel aktivite yapmadan harcadığı enerji miktarıdır. Bilinçsizce yapılan diyetler metabolizma hızını yavaşlatır, bu durum da daha az yememize rağmen daha çabuk kilo almamıza neden olur.
Beslenme ve diyet uzmanı Esra Kurtuluş, metabolizmanın yavaşlamasını engellemek veya yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmak için neler yapılması gerektiğinde bilgiler verdi.
Metabolizma hızı nedir ve diyete ne kadar etki eder?
Halk arasında metabolizma hızı olarak bilinen, “bazal metabolizma hızı” kişinin bir günde dinlenir vaziyette, herhangi bir fiziksel aktivite yapmadan harcadığı enerji miktarıdır. Kısaca vücudumuzun çalışma sisteminin sağlanması ve iç organların çalışması ile harcanan enerji miktarıdır. İnternet üzerinden kilo, boy ve yaşınızı girerek bazal metabolizma hızınızı hesaplayabilirsiniz. Örneğin; boyunuz 165, kilonuz 65, yaşınız 25 ve kadın iseniz bazal metabolizma hızınız 1442 kcal / gün’dür. Bu rakam sizin bir gün içerisinde hiçbir şey yapmadan harcadığınız kalori miktarıdır.
Bazal Metabolizma hızınızı hesaplayabilmeniz için Harris-Benedict Denklemi:
Erkekler= 66 + ( 13.7 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 5 x santimetre olarak boy ) – ( 6.8 x yaş )
Kadınlar= 65 + ( 9.6 x Kilogram olarak ağırlık) + ( 1.7 x santimetre olarak boy ) – ( 4.7 x yaş )
Bilinçsizce yapılan diyetler sonucunda bazal metabolizma hızı yavaşlar ve bunun sonucunda bir günde harcadığınız enerji de azalır. Bu durum sonucunda ise ya diyet yaparken kilo verme hızımız düşer ya da daha az yememize rağmen daha çabuk kilo alır hale geliriz.
Peki, bu kadar önemli olan metabolizma hızımızı düşürmemek için neler yapmak gerekir? İşte metabolizmamızı hızlandırmak için yapılması gereken çok basit ama çok önemli şeyler:
6 öğün
Tüm diyetisyenlerin özellikle üstüne basa basa önerdikleri 6 öğünün en önemli nedeni; metabolizma hızının yavaşlamasını engellemektir. Bu nedenledir ki almanız gereken enerjiyi 6 öğüne bölerek hem daha az acıkmış, hem de sık sık ve azar azar yemek yiyerek vücudu sürekli çalıştırıp, bazal metabolizma hızı yavaşlatmamaktır. Uzun süre aç kalınması sonucunda bazal metabolizma hızı düşer. Bu nedenle, diyet yaparken ara öğünlerde önerilen meyve, ayran ve diyet bisküvi ürünleri tüketilmesi büyük önem taşır.
Sıvı tüketimi
Gerek bazal metabolizmanın yavaşlamaması, gerekse vücut çalışma sistemlerinin (dolaşım, sindirim, solunum gibi) düzenli olarak sağlanması için günlük 2-2,5 litre sıvı alınması gerekir.
Yürüyüş
Bazal metabolizmamızın çalışmasında en önemli faktörlerden birisi de yürüyüş. Özellikle hareketsiz yaşam, zaman içerisinde metabolizma hızımızı düşürür. Bu nedenle günde 30 dakika sizi yormayacak bir tempoda yürüyüş yapın.
Aynı saatte yemek yememek
Bilimsel olarak kanıtlanmasa da her gün aynı saatte aynı yemeğin yenilmesi de metabolizma hızını yavaşlatır. Bu nedenle yemek saatlerinizi biraz değiştirebilirsiniz. Örneğin, kahvaltı saatinde meyve yeme alışkanlığınız yok ise bazı sabahlar meyve yiyin. Akşam yemeğinizi ise her gün aynı saatte olmasa da 15-20 dakika kadar öne veya geri kaydırın.
Bol bol meyve yiyin
Metabolizmayı hızlandırmaya destek olan bir yöntem acıkılan zamanlarda bol bol meyve yemektir. Özellikle karpuz, kiraz gibi kalorisi düşük yaz meyvelerini tercih edebilirsiniz.
METABOLİZMANIZI HIZLANDIRACAK YEPYENİ BİR LEZZET! SICAK MEYVE SALATASI TARİFİ İÇİN TIKLAYIN.
Öneriler
Günde mutlaka en az 2,5 litre sıvı tüketmeye özen gösterin. Kesinlikle öğün atlamayınız. Diyette yer alanlar dışında fazla veya eksik yemeyiniz. Zeytinyağlı sebze yemek tercihinizi yaparken az yağda pişmiş olmasına dikkat edin. Kesinlikle kızarmış sebze yemeklerini tercih etmeyin. Çay, kahve şekersiz olmak şartıyla istenilen miktarda tüketilebilir. Açlık hissi duyduğunuz anda 1 küçük havuç veya 1 küçük avuç beyaz leblebi yiyebilirsiniz. Günde bir su bardağından fazla soda tüketmeyiniz.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Güneşten Korunmanın Altın Kuralları Nelerdir?
Güneş ışığını almak D vitamini almak demektir ve sağlık açısından günde 10-20 dakika kadar güneşten yararlanmak gerekir.
Fakat fazla güneş altında kalmak aksine zarar verir. Güneş kremini yüksek koruyucu faktörlü olanlardan ve kaliteli bir markadan seçin. Özellikle plaj sezonu açıldığında kreminizi mutlaka sürüp güneşe çıkın. Plajda ve sahilde direkt güneş altında kalmayın şemsiye gölgesi altında durun. Cilt kanserinin ilk sebebi aşırı yanıklardır.
Ölümcül melanomlar aşırı güneşe maruz kalan derinin altına işler. Oraya yerleşir ve çoğalır. Kötü huylu bu hücreler cilt kanserine yol açabilir. Dermatologlar uyarıyor. Yazın açık renkli ve ince hafif kumaşlı giysiler tercih edilmelidir. Gün ışığı ve açık havalar morali her zaman yüksek tutar. Dışarı çıkmayın demiyoruz zaten.
Güneşli açık havaların tadını çıkarın ama direkt güneş altında dolaşmayın. Şapka ve gözlüğü mutlaka kullanın. İşimiz varsa bile ya çok sabahtan erken saatlere alalım ya akşam 4-5 ve sonrasına alalım ya da daha az güneşli bir güne erteleyelim. Plajda isek denizden çıkıp hemen gölgeye uzanalım. Güneş kremi kullanmadan bronzlaşmayalım. A, C ve E vitamini ile antioksidan bakımından zengin gıdalarla beslenelim. Balık tüketmek çok önemlidir bu aylarda. Ayrıca günde 2-3 litre kadar su tüketelim. Cilt kanserinin yanında cilt kırışıklığı ve lekelerine de maruz kalabiliriz.
Çillerin nedeni fazla güneştir. %100 koruyan en az 30SPF koruyucu faktörlü bir krem edinin. Güneş ürünleri satın alırken mutlaka etiketini iyice okuyarak iyi bir ürün seçin. Kanserden ne kadar koruyor, kaç faktör, hangi bileşen ve maddeleri içeriyor araştırın. Dermatologdan öneri alın.
Tüm derinize iyice yedirerek bu ürünleri evden çıkmadan sürün. Kumda yatmadan önce bir kat daha o anda sürün. Burun, ağız ve göz çevresini unutmayın. Yüz için gerekirse ayrı bir krem alın. Burun kısmında siyah noktaları unutmayın iyice kremi burna yedirin. C ve E vitaminli antioksidanlı ürünleri seçin. Ola ki güneşe fazla maruz kaldınız hemen eve gidip sıcak olmayan bir ortamda bir müddet bekleyin. Etkileri azaldığında ılıkla soğuk arası bir duş alıp rahatlayın ve dinlenin. Özellikle solaryumdan uzak durun. Çocukları güneşte bırakmayın ve riskli saatlerde dışarı çıkarmayın.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Fakat fazla güneş altında kalmak aksine zarar verir. Güneş kremini yüksek koruyucu faktörlü olanlardan ve kaliteli bir markadan seçin. Özellikle plaj sezonu açıldığında kreminizi mutlaka sürüp güneşe çıkın. Plajda ve sahilde direkt güneş altında kalmayın şemsiye gölgesi altında durun. Cilt kanserinin ilk sebebi aşırı yanıklardır.
Ölümcül melanomlar aşırı güneşe maruz kalan derinin altına işler. Oraya yerleşir ve çoğalır. Kötü huylu bu hücreler cilt kanserine yol açabilir. Dermatologlar uyarıyor. Yazın açık renkli ve ince hafif kumaşlı giysiler tercih edilmelidir. Gün ışığı ve açık havalar morali her zaman yüksek tutar. Dışarı çıkmayın demiyoruz zaten.
Güneşli açık havaların tadını çıkarın ama direkt güneş altında dolaşmayın. Şapka ve gözlüğü mutlaka kullanın. İşimiz varsa bile ya çok sabahtan erken saatlere alalım ya akşam 4-5 ve sonrasına alalım ya da daha az güneşli bir güne erteleyelim. Plajda isek denizden çıkıp hemen gölgeye uzanalım. Güneş kremi kullanmadan bronzlaşmayalım. A, C ve E vitamini ile antioksidan bakımından zengin gıdalarla beslenelim. Balık tüketmek çok önemlidir bu aylarda. Ayrıca günde 2-3 litre kadar su tüketelim. Cilt kanserinin yanında cilt kırışıklığı ve lekelerine de maruz kalabiliriz.
Çillerin nedeni fazla güneştir. %100 koruyan en az 30SPF koruyucu faktörlü bir krem edinin. Güneş ürünleri satın alırken mutlaka etiketini iyice okuyarak iyi bir ürün seçin. Kanserden ne kadar koruyor, kaç faktör, hangi bileşen ve maddeleri içeriyor araştırın. Dermatologdan öneri alın.
Tüm derinize iyice yedirerek bu ürünleri evden çıkmadan sürün. Kumda yatmadan önce bir kat daha o anda sürün. Burun, ağız ve göz çevresini unutmayın. Yüz için gerekirse ayrı bir krem alın. Burun kısmında siyah noktaları unutmayın iyice kremi burna yedirin. C ve E vitaminli antioksidanlı ürünleri seçin. Ola ki güneşe fazla maruz kaldınız hemen eve gidip sıcak olmayan bir ortamda bir müddet bekleyin. Etkileri azaldığında ılıkla soğuk arası bir duş alıp rahatlayın ve dinlenin. Özellikle solaryumdan uzak durun. Çocukları güneşte bırakmayın ve riskli saatlerde dışarı çıkarmayın.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Gribe İyi Gelen Vitamin Ve Mineraller
Bu mineral ve vitaminleri besinlerden ve destek haplarından alarak kendinize iyilik edeceksiniz. Virüslerden, grip ve solunum hastalıklarından korunacaksınız..
Kateşin
Yeşil çayda bulunan kateşin, antibakteriyel, antiviral ve antitümör özelik taşıyor.
C vitamini
Bilim adamlarına göre her 6 saate bir 1000 mg C vitamini almak gribin etkilerini azaltmakla kalmıyor hastalığa karşı da koruyor.
Çinko
Her gün çinko takviyesi almak hastalığın süresini kısaltıyor.
N-asetilsistein
Akciğerlerin daha verimli çalışmasını sağlıyor ve akut solunum yolu hastalıklarıyla astım tedavisinde etkin rol oynuyor.
Beta karoten ve A vitamini
Beta karoten ve A vitamini akciğerlerinde hücre duvarlarının ve mukus zarlarının inşa edilmesinde kullanılıyor. Enfeksiyona karşı savaşan hücrelerin artmasını ve serbest radikallerin etkisiz hale getirilmesini sağlıyor. A vitamini bağışıklık sistemini güçlendirerek beyaz kan hücrelerinin hastalıklarla savaşmasına destek oluyor.
E vitamini
E vitamini virüs ve bakterilerle savaşacak antikorların üretiminde kullanılıyor.
Uzmanlar bu vitamin ve minerallerin faydalı olduğunu ancak doktora danışmadan vitamin takviyesi kullanılmaması gerektiğini vurguluyor.. .Kaynak.7gunsaglik
Kateşin
Yeşil çayda bulunan kateşin, antibakteriyel, antiviral ve antitümör özelik taşıyor.
C vitamini
Bilim adamlarına göre her 6 saate bir 1000 mg C vitamini almak gribin etkilerini azaltmakla kalmıyor hastalığa karşı da koruyor.
Çinko
Her gün çinko takviyesi almak hastalığın süresini kısaltıyor.
N-asetilsistein
Akciğerlerin daha verimli çalışmasını sağlıyor ve akut solunum yolu hastalıklarıyla astım tedavisinde etkin rol oynuyor.
Beta karoten ve A vitamini
Beta karoten ve A vitamini akciğerlerinde hücre duvarlarının ve mukus zarlarının inşa edilmesinde kullanılıyor. Enfeksiyona karşı savaşan hücrelerin artmasını ve serbest radikallerin etkisiz hale getirilmesini sağlıyor. A vitamini bağışıklık sistemini güçlendirerek beyaz kan hücrelerinin hastalıklarla savaşmasına destek oluyor.
E vitamini
E vitamini virüs ve bakterilerle savaşacak antikorların üretiminde kullanılıyor.
Uzmanlar bu vitamin ve minerallerin faydalı olduğunu ancak doktora danışmadan vitamin takviyesi kullanılmaması gerektiğini vurguluyor.. .Kaynak.7gunsaglik
Boğaz İltihabına Karşı Alınacak Önlemler
Özellikle soğuk birşey yiyip içtiğimizde ve soğuk havalarda fazla kaldığımızda boğazlarımız dolar. Boğaz iltihabını önleyen tedbirler nelerdir..
Soğuk havalar, soğuk içecekler, burun tıkanıklığı, kapalı ortamlar boğaz iltihabın tetiklerken, bu sıkıntı özellikle kışın çok can yakıyor. Faranjit gibi boğaz iltihaplarına karşı ilaç tedavisinin yanı sıra bazı gıdalar çok faydalı oluyor...
Papatya Çiçeği:
Boğaz iltihaplarını önleyen ve boğazı yumuşatan en önemli bitkilerin başında gelir. Bir yemek kaşığı papatya çiçeğinin üstüne bir bardak sıcak su dökülür, üzeri kapalı olarak 5-10 dakika kadar demlenip süzülür ve içilir. Her seferinde taze hazırlanması gerekir.
Boğaz iltihaplarını önleyen ve boğazı yumuşatan en önemli bitkilerin başında gelir. Bir yemek kaşığı papatya çiçeğinin üstüne bir bardak sıcak su dökülür, üzeri kapalı olarak 5-10 dakika kadar demlenip süzülür ve içilir. Her seferinde taze hazırlanması gerekir.
Meyan Kökü:
Tahriş olan boğazı rahatlamak için gün içerisinde meyan kökü pastilleri kullanılabilir. Meyan kökü solunum yolları hastalıklarında asırlardır kullanılır. Kan şekeri yüksek olanlar meyan kökü kullanmamalıdır.
Tahriş olan boğazı rahatlamak için gün içerisinde meyan kökü pastilleri kullanılabilir. Meyan kökü solunum yolları hastalıklarında asırlardır kullanılır. Kan şekeri yüksek olanlar meyan kökü kullanmamalıdır.
Karaağaç:
Karaağaç ABD'da boğaz ağrısının tedavisinde kullanılan oldukça tanınan bir bitkidir. Bir çok boğaz iltihabı ilacının hammadesidir.
Karaağaç ABD'da boğaz ağrısının tedavisinde kullanılan oldukça tanınan bir bitkidir. Bir çok boğaz iltihabı ilacının hammadesidir.
Kekik-Kimyon:
Bir tatlı kaşığı kekik ve kimyonu, bir çay bardağı sirke ve iki su bardağı su ile beraber tencerede kaynatın. Karışım soğuduktan sonra günde 3-4 defa gargara yaparak tüketin.
Bir tatlı kaşığı kekik ve kimyonu, bir çay bardağı sirke ve iki su bardağı su ile beraber tencerede kaynatın. Karışım soğuduktan sonra günde 3-4 defa gargara yaparak tüketin.
Bal:
Tüm vücut iltihapları için faydalıdır. Boğazları ayrıca yumuşatır. Boğaz için hazırlanan karışımları hem tatlandırır hem de etkilerini artırır.
Tüm vücut iltihapları için faydalıdır. Boğazları ayrıca yumuşatır. Boğaz için hazırlanan karışımları hem tatlandırır hem de etkilerini artırır.
Adaçayı Yaprağı:
Ada çayı içerdiği bileşikler sayesinde boğazların en iyi dostudur. 1 yemek kaşığı adaçayı yaprağı üzerine 150 ml kaynar su döküldükten sonra, üstü kapalı olarak şekilde 10 dakika demlenir, süzülür ve günde birkaç kez gargara yapılır.
Ada çayı içerdiği bileşikler sayesinde boğazların en iyi dostudur. 1 yemek kaşığı adaçayı yaprağı üzerine 150 ml kaynar su döküldükten sonra, üstü kapalı olarak şekilde 10 dakika demlenir, süzülür ve günde birkaç kez gargara yapılır.
KORUNMAK iÇiN 8 öNERi
1- Kirli havada dışarı çıkmayın
2- Boğaz ağrısı çeken diğer insanlarla çok yakın temas kurmayın.
3- Sigara içilen mekanlarda kalmayın.
4- Evinizde hava kuru ise nemlendirici cihazlardan alın.
5- Ellerinizi sık sık yıkayın.
6- Uykusuz kalmayın, yorgun düşmeyin.
7- Yatmadan ağız gargarasıyla temizlik yapın. Ağzınızda bakteri oluşumun engelleyin.
8- Sigara, alkol, demli çay, kahve ve asitli içeceklerden kaçının.. .Kaynak.7gunsaglik
1- Kirli havada dışarı çıkmayın
2- Boğaz ağrısı çeken diğer insanlarla çok yakın temas kurmayın.
3- Sigara içilen mekanlarda kalmayın.
4- Evinizde hava kuru ise nemlendirici cihazlardan alın.
5- Ellerinizi sık sık yıkayın.
6- Uykusuz kalmayın, yorgun düşmeyin.
7- Yatmadan ağız gargarasıyla temizlik yapın. Ağzınızda bakteri oluşumun engelleyin.
Acılara Yeni Çözüm!
Yapılan araştırmalar sonucu çikolata yemenin veya su içmenin acıyı dindirdiği belirlendi.
Neuroscience adlı dergide bugün yayımlanacak olan araştırmada, çikolata yemenin veya su içmenin beyinde acıyı dindiren bir bölgeyi uyardığı kaydedildi.
ABD’nin Illinois eyaletindeki Şikago üniversitesinde görevli nöroloji profesörü Peggy Mason ve meslektaşı Hayley Foo, çikolata yemeye başlayan veya su içmeye başlayan kişinin bu iki maddeyi tüketmeye devam etmekten kendi alamadığını vurguluyor.
Araştırmacılar, su içmenin sakıncalı olmadığını ama fazla çikolata tüketmenin gittikçe daha fazla Amerikalının kurbanı olduğu obeziteye yol açtığının altını çizdi.
Araştırmada, altı ara sıra ampul tarafından aşırı ısıtılan kafesteki deney farelerinin, ampul yanıp kafesin altını ısıtınca yanmamak için ayaklarını kaldırdıkları ama su veya çikolata verildiğinde daha uzun süre kafesin zeminine bastıkları tespit edildi.
Araştırmacılar, böylece kobayların su veya çikolatadan dolayı acıya duyarsız kaldıklarını saptadıklarını kaydetti.
Bilim adamları ayrıca, beyinlerinde acıyı dindiren bölgenin yedikleri çikolata veya içtikleri su tarafından uyarılmasından sonra da kobayların çikolata yemeye veya su içmeye devam ettiklerini tespit etti.
Profesör Peggy Mason, “Besin elimizin altında bulununca onu, kendimizi frenlemeden tüketmeye başlıyoruz çünkü beynimiz bize o yönde komut veriyor” dedi..Kaynak. .,
Neuroscience adlı dergide bugün yayımlanacak olan araştırmada, çikolata yemenin veya su içmenin beyinde acıyı dindiren bir bölgeyi uyardığı kaydedildi.
ABD’nin Illinois eyaletindeki Şikago üniversitesinde görevli nöroloji profesörü Peggy Mason ve meslektaşı Hayley Foo, çikolata yemeye başlayan veya su içmeye başlayan kişinin bu iki maddeyi tüketmeye devam etmekten kendi alamadığını vurguluyor.
Araştırmacılar, su içmenin sakıncalı olmadığını ama fazla çikolata tüketmenin gittikçe daha fazla Amerikalının kurbanı olduğu obeziteye yol açtığının altını çizdi.
Araştırmada, altı ara sıra ampul tarafından aşırı ısıtılan kafesteki deney farelerinin, ampul yanıp kafesin altını ısıtınca yanmamak için ayaklarını kaldırdıkları ama su veya çikolata verildiğinde daha uzun süre kafesin zeminine bastıkları tespit edildi.
Araştırmacılar, böylece kobayların su veya çikolatadan dolayı acıya duyarsız kaldıklarını saptadıklarını kaydetti.
Bilim adamları ayrıca, beyinlerinde acıyı dindiren bölgenin yedikleri çikolata veya içtikleri su tarafından uyarılmasından sonra da kobayların çikolata yemeye veya su içmeye devam ettiklerini tespit etti.
Profesör Peggy Mason, “Besin elimizin altında bulununca onu, kendimizi frenlemeden tüketmeye başlıyoruz çünkü beynimiz bize o yönde komut veriyor” dedi..Kaynak. .,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)