Bu meyvelerde en fazla tarım ilacı gözlendi.
Yağlı ve şekerli yiyeceklerin yanı sıra tam olarak temizlenmediği sürece meyve ve sebzeler de sağlığınız için zararlı olabiliyor.
Özellikle iyice yıkansa da üzerinde bol miktarda tarım ilacı kalıntısı olan taze sebze ve meyveler hormon sisteminize zarar verebilir, hatta kansere bile yol açabilir.
Amerikan Gıda ve İlaç Enstitüsü ile Tarım Bakanlığı’nın verilerine göre, meyve ve sebzeler yıkandıktan sonra bile bu gıdaların yüzde 67′sinde tarım ilacı kalıntılarının kaldığı tespit edildi.
Tarım ilaçlarının kanserojen olabileceğini ve hormon sistemini bozduğunu söyleyen uzmanlar, buna rağmen meyve ve sebzelerden tümüyle uzak durmamanız gerektiğini açıklıyor.
Elma:
Bu yılki listenin en üzerinde elma yer aldı. Uzmanlar, test edilen tüm elmaların yüzde 99`unda en az bir tane tarım ilacı olduğunu belirledi.
Çilek:
Bu yılın kirliler listesinde çilek, en çok tarım ilacı bulaşmış olan ikinci meyve oldu.
Üzüm:
Meyve ve sebzeleri test eden uzmanlar tek bir üzüm tanesinde 15 farklı tarım ilacı belirlediler.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Spor Yapanlara Özel 5 Krep Tarifi
Kahvaltıda iyi bir protein kaynağı olan krep hem muhteşem tadı hem kalori miktarıyla diyet yapanların kurtarıcısıdır.
Besleyici ve lezzetlidir. Sabah tüketildiğinde öğlene kadar tok tutar. Kahvaltıda tatmin olmak doymak için hızlı ve kolay da bir tariftir. Krep, pankek ve diyet gözleme kahvaltı için idealdir. Ekstra protein içeren sağlıklı malzemelerle bu tarifleri hazırlayın ve spor yapın.
1. Mükemmel Protein Keki
6 kaşık protein tozu, 4 bardak yulaf ya da un, 2 kaşık kabartma tozu, bir tutam tuzu karıştırın. Ayrı bir kapta 2 yumurta ve badem sütünü karıştırıp karışıma ekleyin. Tavaya tereyağı ekleyip kızdırın ve karışımı döküp pişirin.
2. Tatlı Patatesli Protein Keki
Yarım fincan pişmiş patates püresi, 2 yumurta, ¼ su bardağı un, kabartma tozu, az şeker ya da tarçın, bir tutam tuz, tercihe göre süt. Malzemeleri çırpın krep yapın. Yakmadan balon balon olana kadar iyice pişirin.
3. Peynirli Danimarka Keki
1 su bardağı yulaf, 1 su bardağı süzme peynir, ¼ bardak yumurta akı, ¼ bardak süt, 1 muz püresi, 1 çay kaşığı vanilya, 1 dilimlenmiş muz. Krepi pişirip muzlarla süsleyin.
4. Muzlu Ekmekli Protein Keki
1/2 su bardağı yulaf, 1/2 muz püresi, 1/4 fincan süzme peynir, 1 yumurta, 1/2 çay kaşığı tarçın. Orta derecedeki fırın kabına malzemeleri çırpıp atın. Kenarları sertleşmeye başlayınca 3 dk daha pişirin. Üzerine şurup ve muz dilimleri ekleyin.
5. Unsuz Kahvaltı Krepi
Çırpılmış 2 yumurta, 1 muz püresi, 1 yemek kaşığı keten tohumu, 1 çay kaşığı vanilya ve tarçın ile krep yapın.
Besleyici ve lezzetlidir. Sabah tüketildiğinde öğlene kadar tok tutar. Kahvaltıda tatmin olmak doymak için hızlı ve kolay da bir tariftir. Krep, pankek ve diyet gözleme kahvaltı için idealdir. Ekstra protein içeren sağlıklı malzemelerle bu tarifleri hazırlayın ve spor yapın.
1. Mükemmel Protein Keki
6 kaşık protein tozu, 4 bardak yulaf ya da un, 2 kaşık kabartma tozu, bir tutam tuzu karıştırın. Ayrı bir kapta 2 yumurta ve badem sütünü karıştırıp karışıma ekleyin. Tavaya tereyağı ekleyip kızdırın ve karışımı döküp pişirin.
2. Tatlı Patatesli Protein Keki
Yarım fincan pişmiş patates püresi, 2 yumurta, ¼ su bardağı un, kabartma tozu, az şeker ya da tarçın, bir tutam tuz, tercihe göre süt. Malzemeleri çırpın krep yapın. Yakmadan balon balon olana kadar iyice pişirin.
3. Peynirli Danimarka Keki
1 su bardağı yulaf, 1 su bardağı süzme peynir, ¼ bardak yumurta akı, ¼ bardak süt, 1 muz püresi, 1 çay kaşığı vanilya, 1 dilimlenmiş muz. Krepi pişirip muzlarla süsleyin.
4. Muzlu Ekmekli Protein Keki
1/2 su bardağı yulaf, 1/2 muz püresi, 1/4 fincan süzme peynir, 1 yumurta, 1/2 çay kaşığı tarçın. Orta derecedeki fırın kabına malzemeleri çırpıp atın. Kenarları sertleşmeye başlayınca 3 dk daha pişirin. Üzerine şurup ve muz dilimleri ekleyin.
5. Unsuz Kahvaltı Krepi
Çırpılmış 2 yumurta, 1 muz püresi, 1 yemek kaşığı keten tohumu, 1 çay kaşığı vanilya ve tarçın ile krep yapın.
Şeker ve Meyve Macunları Faydalı
Meyveli şekerlemeler, jöle ve macunlar sağlığa faydalı! Stockholm Üniversitesi’nde yapılan araştırmalar bu şekerlerin bitkisel olduğun söylüyor..
Meyveli şekerlerde bulunan pektin zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlıyor. Pektin, ağır metallerin bağlanmasını sağlayan farklı bir kimyasal yapıya sahip bitkisel kökenli bir karbonhidrattır.
Pektin, ayrıca maddelerin emilmesi konusunda da etkilidir. Bu nedenle tuz, kurşun ve diğer zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar.
Kaynak.7gunsaglik
Meyveli şekerlerde bulunan pektin zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlıyor. Pektin, ağır metallerin bağlanmasını sağlayan farklı bir kimyasal yapıya sahip bitkisel kökenli bir karbonhidrattır.
Pektin, ayrıca maddelerin emilmesi konusunda da etkilidir. Bu nedenle tuz, kurşun ve diğer zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar.
Kaynak.7gunsaglik
Gribal Enfeksiyon Hastalıkları Tetikte Olmayı Gerektirir
Grip, nezle gibi solunum yolları hastalıkları dikkat edilmediğinde bronşite çevrilebilir. Tedbiri elden bırakmamak özen göstermek istiyor.
Gribe yakalanmamış birini bulmak neredeyse imkansızdır. Bronşit de hemen herkesin hayatında hafif de olsa yakalandığı bir sorundur. Bronşit, enfeksiyonun bronşlara ilerlemiş versiyonudur.
Nefes almakta zorlanıyor, öksürüğünüz balgamlı veya kanlıysa hemen doktora başvurun. bazı vakalarda bronşit geçici bir sorun olmamaktadır. Ancak genellikle daha ciddi olarak geri dönmektedir.
Bronşit virüs sebebiyle görüldüğü için iyileşme sürecini hızlandırmak pek mümkün değildir. Ancak yaşam kalitesini arttırmak için bol sıvı tüketmeli, ilaç kullanımına dikkat etmeli ve sigara gibi solunum yollarını etkileyen zararlı alışkanlıklardan uzak durulmalıdır.
2 hafta içinde geçmeyen yüksek ateş ve öksürük bronşit belirtilerindendir ve hemen doktora başvurulmalıdır.
Kaynak.7gunsaglik
Gribe yakalanmamış birini bulmak neredeyse imkansızdır. Bronşit de hemen herkesin hayatında hafif de olsa yakalandığı bir sorundur. Bronşit, enfeksiyonun bronşlara ilerlemiş versiyonudur.
Nefes almakta zorlanıyor, öksürüğünüz balgamlı veya kanlıysa hemen doktora başvurun. bazı vakalarda bronşit geçici bir sorun olmamaktadır. Ancak genellikle daha ciddi olarak geri dönmektedir.
Bronşit virüs sebebiyle görüldüğü için iyileşme sürecini hızlandırmak pek mümkün değildir. Ancak yaşam kalitesini arttırmak için bol sıvı tüketmeli, ilaç kullanımına dikkat etmeli ve sigara gibi solunum yollarını etkileyen zararlı alışkanlıklardan uzak durulmalıdır.
2 hafta içinde geçmeyen yüksek ateş ve öksürük bronşit belirtilerindendir ve hemen doktora başvurulmalıdır.
Kaynak.7gunsaglik
Gribe Karşı Neler Tüketmeliyiz?
Soğuk havalar şiddetini artırıyor. Peki biz gribal hastalıklardan ve enfeksiyonlardan korunmak için hangi bitkilerden yararlanabiliriz?
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, mevsim geçişlerinde, soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara karşı ve aynı zamanda soğuk algınlığı belirtilerinin ilk hissedildiği durumlarda veya yakın çevrede soğuk algınlığı vakalarında artış görülmesi durumunda bağışıklık sistemini güçlendirmek için bu bitkilerden oluşan çay karışımından yararlanılabileceğini belirtiyor.
Mürver bitkisinin içerisindeki flavonoitler ve antosiyaninler antioksidan etkisinin yanı sıra bağışıklık sistemini uyarıcı etki gösterir ve vücudun direncini artırır.
Melisa yapraklarının sulu özütünün uçuk virüsü üzerindeki antiviral etkisi ilk olarak Cohen et al. dikkatini çekmiş ve çeşitli araştırma grupları tarafından etkili olduğu virüsler ve etkili bileşenlerine yönelik bilimsel araştırmalara yayımlanmıştır. Yapılan çalışmalarda melisa yapraklarının hem sulu özütünün ve hem de yapraklardan elde edilen uçucu yağın antiviral etkisinin bulunduğu gösterilmiştir.
Kış mevsiminin etkilerini yoğun bir şekilde hissettirmeye başlamasıyla, insanlar ağız ve boğazda görülen iltihapların tedavisinde öncelikle bitkilere başvurur. Adaçayı, özellikle bitkinin içerdiği uçucu bileşenlerin ağız ve boğazda yerleşen enfeksiyon ve iltihaplarda (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu bilinmektedir.
Yüzyıllardır koruyucu etkisiyle bilinen, soğuk algınlığı ve boğaz ağrısında ilk tercih olan zencefil kökü, hoş kokusu ve ferahlatıcı özelliğiyle vazgeçilmez bütünleyicisi olan limon ile buluştuğunda soğuk algınlığından sindirim sorunlarına kadar bir çok rahatsızlığa iyi geliyor. Diğer taraftan, zencefil safra salgısını artırması nedeniyle bilhassa yağlı yemeklerden sonra sindirime yardımcı olmakta, sancıyı gidermektedir. Yangı giderici etkisi nedeniyle artrit gibi yangılı hastalıklarda şikayetlerin hafifletilmesinde yararlanılmaktadır.
Bilhassa Limon ve balla birlikte hazırlanan çayı soğuk algınlığında, boğaz ağrısında ve öksürüklerde etkilidir. Ayrıca, zencefil, bağışıklık sistemini güçlendirmesinin yanısıra, zayıflamaya yardımcı bir bitki olarak da biliniyor. Sağlığına özen gösterirken farklı lezzetler deneyerek keyif almak isteyenler için zencefil ve limon kabuğu vazgeçilmez bir ikili.
Karabiber meyvesi değerli bir baharat olarak yemeklere lezzet katmasının ötesinde çeşitli biyolojik etkileri bakımından da değerlidir. Uçucu yağının yanı sıra piperidin ve pirolidin alkamitler türevi bileşikler arasında piperin önemli bir bileşenidir. Yapılan çalışmalarda santral sinir sistemi üzerinde uyarıcı, ağrı kesici ve ateş düşürücü etkileri tespit edilmiştir.
Zeytin yaprağı yürütülen deneysel çalışmalarda kuvvetli iltihap giderici ve ağrı kesici etkisine bağlı olarak romatizma ve osteoartrit gibi sorunlarda kullanılır.
Kaynak.7gunsaglik
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, mevsim geçişlerinde, soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara karşı ve aynı zamanda soğuk algınlığı belirtilerinin ilk hissedildiği durumlarda veya yakın çevrede soğuk algınlığı vakalarında artış görülmesi durumunda bağışıklık sistemini güçlendirmek için bu bitkilerden oluşan çay karışımından yararlanılabileceğini belirtiyor.
Mürver bitkisinin içerisindeki flavonoitler ve antosiyaninler antioksidan etkisinin yanı sıra bağışıklık sistemini uyarıcı etki gösterir ve vücudun direncini artırır.
Melisa yapraklarının sulu özütünün uçuk virüsü üzerindeki antiviral etkisi ilk olarak Cohen et al. dikkatini çekmiş ve çeşitli araştırma grupları tarafından etkili olduğu virüsler ve etkili bileşenlerine yönelik bilimsel araştırmalara yayımlanmıştır. Yapılan çalışmalarda melisa yapraklarının hem sulu özütünün ve hem de yapraklardan elde edilen uçucu yağın antiviral etkisinin bulunduğu gösterilmiştir.
Kış mevsiminin etkilerini yoğun bir şekilde hissettirmeye başlamasıyla, insanlar ağız ve boğazda görülen iltihapların tedavisinde öncelikle bitkilere başvurur. Adaçayı, özellikle bitkinin içerdiği uçucu bileşenlerin ağız ve boğazda yerleşen enfeksiyon ve iltihaplarda (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu bilinmektedir.
Yüzyıllardır koruyucu etkisiyle bilinen, soğuk algınlığı ve boğaz ağrısında ilk tercih olan zencefil kökü, hoş kokusu ve ferahlatıcı özelliğiyle vazgeçilmez bütünleyicisi olan limon ile buluştuğunda soğuk algınlığından sindirim sorunlarına kadar bir çok rahatsızlığa iyi geliyor. Diğer taraftan, zencefil safra salgısını artırması nedeniyle bilhassa yağlı yemeklerden sonra sindirime yardımcı olmakta, sancıyı gidermektedir. Yangı giderici etkisi nedeniyle artrit gibi yangılı hastalıklarda şikayetlerin hafifletilmesinde yararlanılmaktadır.
Bilhassa Limon ve balla birlikte hazırlanan çayı soğuk algınlığında, boğaz ağrısında ve öksürüklerde etkilidir. Ayrıca, zencefil, bağışıklık sistemini güçlendirmesinin yanısıra, zayıflamaya yardımcı bir bitki olarak da biliniyor. Sağlığına özen gösterirken farklı lezzetler deneyerek keyif almak isteyenler için zencefil ve limon kabuğu vazgeçilmez bir ikili.
Karabiber meyvesi değerli bir baharat olarak yemeklere lezzet katmasının ötesinde çeşitli biyolojik etkileri bakımından da değerlidir. Uçucu yağının yanı sıra piperidin ve pirolidin alkamitler türevi bileşikler arasında piperin önemli bir bileşenidir. Yapılan çalışmalarda santral sinir sistemi üzerinde uyarıcı, ağrı kesici ve ateş düşürücü etkileri tespit edilmiştir.
Zeytin yaprağı yürütülen deneysel çalışmalarda kuvvetli iltihap giderici ve ağrı kesici etkisine bağlı olarak romatizma ve osteoartrit gibi sorunlarda kullanılır.
Kaynak.7gunsaglik
Katarakt ve Nedenleri
Yüzümüzde yer alan belki de en büyük en önemli ve en hayati organlarımızdan bir tanesi de şüphesiz ki gözlerimiz.
Gerek hassas yapısı, gerek dünya ile olan bağımız, yaşama bakış açımız gözlerimiz her yönüyle çok dikkat etmemiz ve özen göstermemiz gereken en hassas organlarımız arasında ilk başlarda yer alır.
Gözümüz bazen kendi yapısal bozukluklarından, bazen dışarıdan gelen etkenlerden bazen de sonradan oluşan kazalardan dolayı bir takım bozukluklara uğrayabilir, eski fonksiyonlarını kaybedebilir ve çeşitli rahatsızlıklar görülebilir.
İşte çeşitli göz hastalıklarından ve rahatsızlıklarından bir tanesi de ‘’ katarakt ‘’ hastalığı. Aslında bir çoğumuz belki de hepimiz illa ki çevremizde, iş yerimizde ya da ailemizde özellikle de ileriki yaşlarda ki kişilerde illa ki duyduğumuz bir hastalık çeşididir.
Ancak yine de bilmeyenler için şu şekilde kataraktın ne olduğunu açıklayabiliriz.
Katarakt; gözümüzde bulunan mercek olarak adlandırılan yapının, bulanıp eskisi gibi görememesine , görevini tam yapmaması durumuna katarakt adı verilir.
Halk arasında ‘’ aksu veya akbasma ‘’ olarak da bilinen bu durum çoğu kez de daha anlaşılır bir dil ile göz perdesi olarak bilinir.
Hastalığın nedenleri ise, fazla güneşe ve ışınlara bakmak, şeker hastalığı gibi sebeplerden kaynaklanabilir
Kaynak.7gunsaglik
Gerek hassas yapısı, gerek dünya ile olan bağımız, yaşama bakış açımız gözlerimiz her yönüyle çok dikkat etmemiz ve özen göstermemiz gereken en hassas organlarımız arasında ilk başlarda yer alır.
Gözümüz bazen kendi yapısal bozukluklarından, bazen dışarıdan gelen etkenlerden bazen de sonradan oluşan kazalardan dolayı bir takım bozukluklara uğrayabilir, eski fonksiyonlarını kaybedebilir ve çeşitli rahatsızlıklar görülebilir.
İşte çeşitli göz hastalıklarından ve rahatsızlıklarından bir tanesi de ‘’ katarakt ‘’ hastalığı. Aslında bir çoğumuz belki de hepimiz illa ki çevremizde, iş yerimizde ya da ailemizde özellikle de ileriki yaşlarda ki kişilerde illa ki duyduğumuz bir hastalık çeşididir.
Ancak yine de bilmeyenler için şu şekilde kataraktın ne olduğunu açıklayabiliriz.
Katarakt; gözümüzde bulunan mercek olarak adlandırılan yapının, bulanıp eskisi gibi görememesine , görevini tam yapmaması durumuna katarakt adı verilir.
Halk arasında ‘’ aksu veya akbasma ‘’ olarak da bilinen bu durum çoğu kez de daha anlaşılır bir dil ile göz perdesi olarak bilinir.
Hastalığın nedenleri ise, fazla güneşe ve ışınlara bakmak, şeker hastalığı gibi sebeplerden kaynaklanabilir
Kaynak.7gunsaglik
Kaz Ayağı, Mor Halkalar ve Daha Fazlası İçin Çözümler
Gözler ruhun aynasıdır. Daha sağlıklı ve fresh görünen göz ve göz çevresine sahip olmak isteriz.
Göz bakımı ihmale gelmez. Yaşlı veya genç görünmek gözlere bağlı olabilir. Kaza ayağı, koyu halkalar kozmetik gerçeklerdir. Bazı basit düzenlemelerle harika görünün. Los Angeles’tan dermatolog Jessica Wu sırlarını paylaşıyor.
Kaz ayağı. Önlemek bizim elimizde göz kenarı kırışıklıkları oldukça kötü ve yaşlı durur. En iyi seçenek, KC Retinol Correxion göz kremi ya da Renova gibi bir reçetlie retinoid retinol bir göz kremi kullanmaktır. Güneşten kaçının fazla mimik yapmayın ipleri baştan ele alın. Göz çevresindeki kasları sıkılaştıran Botoks tedavisi de bir yaştan sonra denenebilir.
Koyu ve mor halkalar. Anti aging maddeler ve C vitamini içeren Parlatıcı ve Clinique Even Better göz kremi gibi kremleri tercih edin. Göz altı torbaları ve göz çevresi çok ince bir deriye sahiptir. her pürüz kolayca görünür. Kolajen oluşturmak için Neutrogena Hızlı Kırışıklık Onarımı göz kremi gibi bir göz kremi uygundur.
Küçük beyaz lekeler. Milia olarak bilinen bu cilt hastalığı cilt altında sıkışmış kuru ölü hücrelerdir. Gözenekleri tıkar genelde ağır göz kremi ve kozmetiği kullanımından oluşur. Estee Lauder Advanced zamana karşı koruyan kırışıklık göz kremini kullanın. Gözleri temizleyin az yağlı bir nemlendirici ile bakımı bitirin.
Döküntülü Cilt. Nem tutmaya yarayan yulaf ezmesi içeren Aveeno Egzama Tedavisinde kullanılan yatıştırıcı bir losyon işe yarar. Pul pul dökülmeye birebirdir. Dermatolog alerji durumunuza bakacatır ve gerekirse reçeteli hidrokortizon krem verecektir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Göz bakımı ihmale gelmez. Yaşlı veya genç görünmek gözlere bağlı olabilir. Kaza ayağı, koyu halkalar kozmetik gerçeklerdir. Bazı basit düzenlemelerle harika görünün. Los Angeles’tan dermatolog Jessica Wu sırlarını paylaşıyor.
Kaz ayağı. Önlemek bizim elimizde göz kenarı kırışıklıkları oldukça kötü ve yaşlı durur. En iyi seçenek, KC Retinol Correxion göz kremi ya da Renova gibi bir reçetlie retinoid retinol bir göz kremi kullanmaktır. Güneşten kaçının fazla mimik yapmayın ipleri baştan ele alın. Göz çevresindeki kasları sıkılaştıran Botoks tedavisi de bir yaştan sonra denenebilir.
Koyu ve mor halkalar. Anti aging maddeler ve C vitamini içeren Parlatıcı ve Clinique Even Better göz kremi gibi kremleri tercih edin. Göz altı torbaları ve göz çevresi çok ince bir deriye sahiptir. her pürüz kolayca görünür. Kolajen oluşturmak için Neutrogena Hızlı Kırışıklık Onarımı göz kremi gibi bir göz kremi uygundur.
Küçük beyaz lekeler. Milia olarak bilinen bu cilt hastalığı cilt altında sıkışmış kuru ölü hücrelerdir. Gözenekleri tıkar genelde ağır göz kremi ve kozmetiği kullanımından oluşur. Estee Lauder Advanced zamana karşı koruyan kırışıklık göz kremini kullanın. Gözleri temizleyin az yağlı bir nemlendirici ile bakımı bitirin.
Döküntülü Cilt. Nem tutmaya yarayan yulaf ezmesi içeren Aveeno Egzama Tedavisinde kullanılan yatıştırıcı bir losyon işe yarar. Pul pul dökülmeye birebirdir. Dermatolog alerji durumunuza bakacatır ve gerekirse reçeteli hidrokortizon krem verecektir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Yaz Aylarının Şişmanlatan Yiyecekleri Hangileri?
Ah bu yazlar! Havuz keyfi, spor ve su oyunları koşuşturma içinde açık havada insanlar daha fazla kalorili gıdalara yöneliyor.
Patates salatası ve kızartması, kızarmış tavuk, mangal keyfi, dondurma, sosisli sandviç, bira derken ambalajlı hazır gıdalara yönelir ve kilo almaya başlarız. Barbekü ve mangal etleri oldukça yağlı ve sağlık için risklidir. Bir ette 1550 kalori bulunur, 125 gram da yağ. Bir çizburgerde 750 kalori 50 gram yağ vardır.
Hayvanların en yağlı kısımlarından sandviç yapılır. Bonfile, derisiz tavuk göğsü ve yağsız kıyma gibi seçenekleriniz vardır. Beyzbol ya da bowling gibi oyun salonlarında sosisli yenir. Daha az yağlı ve sossuz olanlar yenilmelidir. Tuz oranı da yüksektir. Bir hot dogta 280 kalori, 15 gram yağ, 1.250 mg tuz vardır.
Sosisli sandviçte bu oranlar 1.5 katı kadardır. Mayonez tabanlı salatalar. Patates ve lahana salataları ya da klasik kısır gibi salatalarda mutlaka kremalı mayonezli malzemeler yer alır. Mayonez yerine yağsız yoğurdu deneyin. Hafif ekşi krema ve tavuk suyu ile yoğurdu karıştırın. Daha fazla sirke kullanın yağ yerine.
Lif ve besin değerini artıran sebzeleri de eklemeyi unutmayın. Dondurulmuş ürünler. Tatlı, meyveli, alkollü içeceklerde dondurulmuş kalori bombalarıdır. Bir bardağında 200 ila 800 kalori olabilir. Buzlu çaya şeker yerine meyve katın, şarabınıza soda veya maden suyu katın.
Susuzluğu giderici şekerli içecekler meyveli soda meyve suyu ve bira az tüketilmelidir. Milkshake ve tatlı soğuk frappe ile kahveler oldukça yüksek kalori içerir. Dondurma, çikolatalı ve diğer kurabiye türleri, kek yerine dondurulmuş meyve çubukları hazırlayın.
Marketlerde sunulan kızartılmış eşantiyon gıdalardan da pamuk şekeri elma şekeri gibi ürünlerden de kaçının. Bir kase ferahlatıcı sebze salatası tüketin. Mükemmel bir yaz yemeğidir. Kızarmış tavuk, pastırma, peynir ve krem soslardan kaçının. Izgara tavuk ve yeşillikleri tercih edin. Yağsız et veya yumurta da katılabilir.
Patates, peynir ve mısır cipslerinden uzak durun. Yağsız az tuzlu patlamış mısırı seçin. Sebze ve meyveyi eksik etmeyin. Pane soslu kızarmış tavuk yerine derisiz yağsız tavuk göğsünü baharatla pişirip tüketirseniz yarı yarıya kalori miktarını azaltmış olursunuz.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Patates salatası ve kızartması, kızarmış tavuk, mangal keyfi, dondurma, sosisli sandviç, bira derken ambalajlı hazır gıdalara yönelir ve kilo almaya başlarız. Barbekü ve mangal etleri oldukça yağlı ve sağlık için risklidir. Bir ette 1550 kalori bulunur, 125 gram da yağ. Bir çizburgerde 750 kalori 50 gram yağ vardır.
Hayvanların en yağlı kısımlarından sandviç yapılır. Bonfile, derisiz tavuk göğsü ve yağsız kıyma gibi seçenekleriniz vardır. Beyzbol ya da bowling gibi oyun salonlarında sosisli yenir. Daha az yağlı ve sossuz olanlar yenilmelidir. Tuz oranı da yüksektir. Bir hot dogta 280 kalori, 15 gram yağ, 1.250 mg tuz vardır.
Sosisli sandviçte bu oranlar 1.5 katı kadardır. Mayonez tabanlı salatalar. Patates ve lahana salataları ya da klasik kısır gibi salatalarda mutlaka kremalı mayonezli malzemeler yer alır. Mayonez yerine yağsız yoğurdu deneyin. Hafif ekşi krema ve tavuk suyu ile yoğurdu karıştırın. Daha fazla sirke kullanın yağ yerine.
Lif ve besin değerini artıran sebzeleri de eklemeyi unutmayın. Dondurulmuş ürünler. Tatlı, meyveli, alkollü içeceklerde dondurulmuş kalori bombalarıdır. Bir bardağında 200 ila 800 kalori olabilir. Buzlu çaya şeker yerine meyve katın, şarabınıza soda veya maden suyu katın.
Susuzluğu giderici şekerli içecekler meyveli soda meyve suyu ve bira az tüketilmelidir. Milkshake ve tatlı soğuk frappe ile kahveler oldukça yüksek kalori içerir. Dondurma, çikolatalı ve diğer kurabiye türleri, kek yerine dondurulmuş meyve çubukları hazırlayın.
Marketlerde sunulan kızartılmış eşantiyon gıdalardan da pamuk şekeri elma şekeri gibi ürünlerden de kaçının. Bir kase ferahlatıcı sebze salatası tüketin. Mükemmel bir yaz yemeğidir. Kızarmış tavuk, pastırma, peynir ve krem soslardan kaçının. Izgara tavuk ve yeşillikleri tercih edin. Yağsız et veya yumurta da katılabilir.
Patates, peynir ve mısır cipslerinden uzak durun. Yağsız az tuzlu patlamış mısırı seçin. Sebze ve meyveyi eksik etmeyin. Pane soslu kızarmış tavuk yerine derisiz yağsız tavuk göğsünü baharatla pişirip tüketirseniz yarı yarıya kalori miktarını azaltmış olursunuz.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Fazla Kiloluların Ölüm Riski Neden Daha Az?
Obez ve kilolu kişilerin kalp hastalığından dolayı ölüm riski tam %30 oranında daha az. Peki buna neden olan faktörler neler?
Şişmanlık ve obezite dünyanın en önemli sağlık sorunlarından bir tanesi olsa da kalp hastası olan obezlerin, kalp hastası olan zayıf akranlarına göre daha az risk altında.
Yeni yapılan bir araştırmaya göre fazla kilolu kalp hastalarının diğerlerine oranla erken ölüm riski yüzde 30 daha az. London College Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, fazla kiloluların yanı sıra obez hastalarda dahi, zayıflara göre erken ölüm oranı yüzde 15 daha az.
Araştırmaya yürüten ekibin başındaki Dr. Mark Hamer bunun oldukça ilginç bir sebebi olduğunu söylüyor. Hamer’a göre, obez hastalar daha fazla risk altında görüldüğü için doktorlar onlara öncelik veriyor ve daha etkili tedavi yöntemleri uyguluyorlar.
Dr. Hamer araştırma için 4 bin 400 kalp hastasını inceledi. Hastalar tam 7 yıl boyunca takip edilirken fazla kilolu hastalardan hayatını kaybedenlerin sayısının daha az olduğu görüldü.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Şişmanlık ve obezite dünyanın en önemli sağlık sorunlarından bir tanesi olsa da kalp hastası olan obezlerin, kalp hastası olan zayıf akranlarına göre daha az risk altında.
Yeni yapılan bir araştırmaya göre fazla kilolu kalp hastalarının diğerlerine oranla erken ölüm riski yüzde 30 daha az. London College Üniversitesi’nde yapılan araştırmaya göre, fazla kiloluların yanı sıra obez hastalarda dahi, zayıflara göre erken ölüm oranı yüzde 15 daha az.
Araştırmaya yürüten ekibin başındaki Dr. Mark Hamer bunun oldukça ilginç bir sebebi olduğunu söylüyor. Hamer’a göre, obez hastalar daha fazla risk altında görüldüğü için doktorlar onlara öncelik veriyor ve daha etkili tedavi yöntemleri uyguluyorlar.
Dr. Hamer araştırma için 4 bin 400 kalp hastasını inceledi. Hastalar tam 7 yıl boyunca takip edilirken fazla kilolu hastalardan hayatını kaybedenlerin sayısının daha az olduğu görüldü.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Grip Virüsünün Bulaşma Mevsiminde Tedbirli Olunmalı
Özellikle çocukların sağlık kontrollerinin sıkça yapılması gereken bir dönemdir sonbahar-kış.. Okullarda bulaşıcı hastalıklar yayılıyor, ebeveynler dikkatli olmalı..
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ayşe Ertürk, sonbahar ve kış dönemlerinde okul, kreş, kafe, sinema, bakım evleri, gibi yerlerde grip virüsünün bulaşma riskinin arttığını söyledi.
Ertürk, yaptığı açıklamada, Karadeniz Bölgesi’nde belirli dönemlerde küçük salgınlar olduğunu belirterek, ”Karadeniz Bölgesi nemli bir iklime sahip olduğu için üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının alerjik hastalıklara dönüştüğünü çok sık görmekteyiz” dedi.
Her sene grip virüsünün sürekli değiştiğine dikkati çeken Ertürk, virüse karşı haziran-temmuz aylarında aşılar oluşturulduğunu, eylül-ekim aylarında ise piyasaya sunulduğunu ifade etti.
Sonbahar mevsimine girmeden bir iki hafta önce grip aşılarının yapılması gerektiğini dile getiren Ertürk, salgın durumunda aralık, ocak ve şubat aylarında aşının devam edilmesini önerdiğini söyledi.
İsteyen her yaş grubunun grip aşısı yaptırabileceğine işaret eden Ertürk, ”Özellikle belli risk grupları 65 yaş üzeri yaşlılar, diyabet hastaları, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi hastalıkları olanlar aşı yaptırmalı. Gebelerde de riskli bir durum varsa yapılmasını tavsiye ediyoruz. Grip aşısı cansız bir aşı olduğu için risklerini az olarak bildiğimiz bir aşı grubudur. Çocuklarda daha çok 6 ay sonrası yapabiliyoruz. Yenidoğan döneminde aşılamada tedbirli olmakta fayda var” dedi.
Ertürk, grip gibi solunum yoluyla, damlacık yoluyla bulaşan enfeksiyonların kapalı alanlarda daha çabuk yayıldığını belirterek, sonbahar ve kış dönemlerinde okul, kreş, kafe, sinema, bakımevleri gibi yerlerde virüsün bulaşma riskinin arttığını bildirdi.
Bu dönemlerde kapalı mekanlarda insanların virüslerden korunması için sık sık bulundukları mekanları havalandırmaları, ellerini ve yüzlerini sabunla yıkamaları gerektiğine dikkati çeken Ertürk, ”Hasta olan kişilerin de virüsü etrafa yaymaması için hapşırma sırasında ağzını ve burnunu tek kullanımlık mendillerle kapatması, gerekirse dirseğine kapalı bir şekilde hapşırması gerekir” diye konuştu.
”GRİPTE SIVI TÜKETİMİ ÇOK ÖNEMLİ"
Ertürk, gribin iyileşmesi konusunda özellikle çocuklarda vitamin ve minerallerin sıvıyla alınmasının çok faydalı olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
”Grip enfeksiyonuna yakalanıldığında sıvı alınması çok önemlidir. Yeşil sebzelerin ve C vitamini içeren meyvelerin tüketilmesi vücut direncini arttırması açısından faydalı olacaktır. Vücutta mineraller ve vitaminler koruyucu mekanizmalardır. C vitamininin organların yenilenmesinde kesinlikle fonksiyonel görevi vardır. Dolayısıyla sıvı alımına katkıda bulunabileceği için gripte faydalı olacaktır. Tabi ki C vitamini bir ilaç yerine geçmemektedir. Yiyeceklerden alabildiğimiz ölçüde almakta fayda var. Ayrıca C vitamininin, mukozalarda vücut PH’ını düzenleyici etkisi olacağı için faydalı olacağına inanıyorum.”
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ayşe Ertürk, sonbahar ve kış dönemlerinde okul, kreş, kafe, sinema, bakım evleri, gibi yerlerde grip virüsünün bulaşma riskinin arttığını söyledi.
Ertürk, yaptığı açıklamada, Karadeniz Bölgesi’nde belirli dönemlerde küçük salgınlar olduğunu belirterek, ”Karadeniz Bölgesi nemli bir iklime sahip olduğu için üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının alerjik hastalıklara dönüştüğünü çok sık görmekteyiz” dedi.
Her sene grip virüsünün sürekli değiştiğine dikkati çeken Ertürk, virüse karşı haziran-temmuz aylarında aşılar oluşturulduğunu, eylül-ekim aylarında ise piyasaya sunulduğunu ifade etti.
Sonbahar mevsimine girmeden bir iki hafta önce grip aşılarının yapılması gerektiğini dile getiren Ertürk, salgın durumunda aralık, ocak ve şubat aylarında aşının devam edilmesini önerdiğini söyledi.
İsteyen her yaş grubunun grip aşısı yaptırabileceğine işaret eden Ertürk, ”Özellikle belli risk grupları 65 yaş üzeri yaşlılar, diyabet hastaları, kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği gibi hastalıkları olanlar aşı yaptırmalı. Gebelerde de riskli bir durum varsa yapılmasını tavsiye ediyoruz. Grip aşısı cansız bir aşı olduğu için risklerini az olarak bildiğimiz bir aşı grubudur. Çocuklarda daha çok 6 ay sonrası yapabiliyoruz. Yenidoğan döneminde aşılamada tedbirli olmakta fayda var” dedi.
Ertürk, grip gibi solunum yoluyla, damlacık yoluyla bulaşan enfeksiyonların kapalı alanlarda daha çabuk yayıldığını belirterek, sonbahar ve kış dönemlerinde okul, kreş, kafe, sinema, bakımevleri gibi yerlerde virüsün bulaşma riskinin arttığını bildirdi.
Bu dönemlerde kapalı mekanlarda insanların virüslerden korunması için sık sık bulundukları mekanları havalandırmaları, ellerini ve yüzlerini sabunla yıkamaları gerektiğine dikkati çeken Ertürk, ”Hasta olan kişilerin de virüsü etrafa yaymaması için hapşırma sırasında ağzını ve burnunu tek kullanımlık mendillerle kapatması, gerekirse dirseğine kapalı bir şekilde hapşırması gerekir” diye konuştu.
”GRİPTE SIVI TÜKETİMİ ÇOK ÖNEMLİ"
Ertürk, gribin iyileşmesi konusunda özellikle çocuklarda vitamin ve minerallerin sıvıyla alınmasının çok faydalı olduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu:
”Grip enfeksiyonuna yakalanıldığında sıvı alınması çok önemlidir. Yeşil sebzelerin ve C vitamini içeren meyvelerin tüketilmesi vücut direncini arttırması açısından faydalı olacaktır. Vücutta mineraller ve vitaminler koruyucu mekanizmalardır. C vitamininin organların yenilenmesinde kesinlikle fonksiyonel görevi vardır. Dolayısıyla sıvı alımına katkıda bulunabileceği için gripte faydalı olacaktır. Tabi ki C vitamini bir ilaç yerine geçmemektedir. Yiyeceklerden alabildiğimiz ölçüde almakta fayda var. Ayrıca C vitamininin, mukozalarda vücut PH’ını düzenleyici etkisi olacağı için faydalı olacağına inanıyorum.”
Zatürre Kişilerden Uzak Durun
Bir hapşırığıyla bile hastalığını bulaştırabilen zatürre hastalarından mümkün olduğunca ayrı durulmalı..
Göğüs hastalıkları Uzmanı Dr. İlkay Keskinel, zatürrenin hasta kişinin öksürmesiyle havaya karışması ve kişinin bunu soluması ile bulaştığını söyledi.
Yaşlılar, altta yatan kalp veya solunum yolu hastalığı olanlar, diyabetliler, böbrek yetmezliği olanlar, bağışıklık yetmezliği bulunanlar sigara ve alkol kullananların risk altında olduğunu belirten Keskinel, zatürrenin gripten sonra da gelişebilmekte olduğunu ifade etti.
Klima sistemleri, su kaynakları ve birikintileri de zatürreye yol açan ‘agionella’ adlı bakteriyi barındırabildiğini vurgulayan Keskinel, “Bu bakteri ilk kez 1976’da Philadelphia’da bir otelde düzenlenen lejyoner kongresi sırasında tanımlanmıştır ve neden olduğu hastalığa ‘Lejyoner hastalığı’ adı verilmiştir” dedi.
Zatürrenin belirtileri arasında öksürük, balgam, ateş, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve kimi zaman kan tükürme olduğunu dile getiren Keskinel, “Bazen ‘Tipik olmayan zatürre’ söz konusu olabilir. Bu durumda ateş fazla ön planda değildir. Baş, vücut, eklem ve karın ağrıları olabilir. Öksürük ya kurudur ya da az miktarda balgam görülebilir.
Zatürre tanısında akciğer filmi, kan tahlili ve balgam incelemelerinden yararlanılır. Tümöral durumlar da bazen bronşları tıkayarak zatürreye zemin hazırlayabilir. Özellikle ileri yaşta, sigara içme öyküsü olan hastaların mutlaka bu yönden de araştırılmaları gerekmektedir” diye konuştu.
"ZATÜRRE GÜNÜMÜZDE BAŞARIYLA TEDAVİ EDİLEBİLMEKTEDİR"
Kişinin durumuna göre ayakta ya da yatarak tedavi seçeneğinin uygulandığını ifade eden Keskinel, “Antibiyotiklerin keşfinden önce son derece öldürücü olan zatürre, günümüzde başarıyla tedavi edilebiliyor. Başka bir hastalığı bulunmayan, genç ve genel durumu iyi olan hastalarda zatürre ayaktan tedavi edilebilir.
Ancak 65 yaşın üzerindekilerin, altta yatan başka hastalığı olanların, solunum yetmezliği bulunanların ya da ağır zatürresi olanların hastanede yatırılarak tedavi edilmeleri uygun olur. Tedaviye başlandıktan sonra genellikle birkaç gün içinde ateş düşer ve kişi kendini daha iyi hissetmeye başlar. Muayene bulgularının ve akciğer filminin düzelmesi daha uzun zaman alır” ifadelerini kullandı.
"İYİ BESLENMEK VE SİGARADAN UZAK DURMALIYIZ"
Zatürreden korunmada genel sağlık tedbirlerine uyulmasının yararı olacağını söyleyen Keskinel, “İyi beslenmek ve sigaradan uzak durmak önemlidir. Özellikle soğuk havalarda, kapalı ve kalabalık ortamlarda enfeksiyonların yayılması kolaylaşır. Zatürreye neden olan mikroplar hava yoluyla yayılabileceğinden bu tür yerlerde mümkün olduğunca bulunulmaması ve kapalı ortamların sık sık havalandırılması gerekir” şeklinde konuştu.
Zatürre için genelde tek doz aşının yeterli olacağını dile getiren Keskinel şöyle konuştu:
“Her zatürre aynı mikrobik etkenlerle ortaya çıkmaz. Zatürrenin sık rastlanan sebeplerinden biri olan ‘Pnömokok’ isimli mikroplara karşı aşı da, risk grubundaki kişilere uygulanabilir. Pnömokok aşısı, bu mikrobun çeşitli tiplerini içerir. Bağışıklık yetmezliği olanlar, altta yatan kronik bir hastalığı bulunanlar, 65 yaşın üzerindekiler ve dalağı alınmış olanlar zatürre gelişimi açısından daha büyük risk taşırlar. Bu kişilerde zatürre daha ağır seyirli olabileceğinden aşı önerilmektedir.”
Aşının yan etkileri genellikle hafif olduğunu belirten Keskinel, “Aşı yapılan yerde küçük bir kızarıklık, şişlik ve ağrı görülebilir. Aşı sonrası ilk bir gün içinde hafif bir ateş olabilir. Nadiren de olsa alerjik reaksiyon gelişebilir. Aşı, ateşli hastalıklar, enfeksiyonlar gibi aktif başka bir hastalık sırasında uygulanmamalıdır. Yılın herhangi bir zamanında yapılabilen aşı, ölü bir aşıdır. Aşıya bağlı zatürre hastalığı geçirilmez. Pnömokok aşısının grip aşısı gibi sürekli uygulanması gerekli değildir. Genellikle tek doz aşı yeterlidir. Özellikle 65 yaş üzerindekilerde ve bağışıklık yetmezliği olanlarda ilkinden 5 yıl sonra ikinci bir aşı gerekebilir” şeklinde konuştu.
Göğüs hastalıkları Uzmanı Dr. İlkay Keskinel, zatürrenin hasta kişinin öksürmesiyle havaya karışması ve kişinin bunu soluması ile bulaştığını söyledi.
Yaşlılar, altta yatan kalp veya solunum yolu hastalığı olanlar, diyabetliler, böbrek yetmezliği olanlar, bağışıklık yetmezliği bulunanlar sigara ve alkol kullananların risk altında olduğunu belirten Keskinel, zatürrenin gripten sonra da gelişebilmekte olduğunu ifade etti.
Klima sistemleri, su kaynakları ve birikintileri de zatürreye yol açan ‘agionella’ adlı bakteriyi barındırabildiğini vurgulayan Keskinel, “Bu bakteri ilk kez 1976’da Philadelphia’da bir otelde düzenlenen lejyoner kongresi sırasında tanımlanmıştır ve neden olduğu hastalığa ‘Lejyoner hastalığı’ adı verilmiştir” dedi.
Zatürrenin belirtileri arasında öksürük, balgam, ateş, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve kimi zaman kan tükürme olduğunu dile getiren Keskinel, “Bazen ‘Tipik olmayan zatürre’ söz konusu olabilir. Bu durumda ateş fazla ön planda değildir. Baş, vücut, eklem ve karın ağrıları olabilir. Öksürük ya kurudur ya da az miktarda balgam görülebilir.
Zatürre tanısında akciğer filmi, kan tahlili ve balgam incelemelerinden yararlanılır. Tümöral durumlar da bazen bronşları tıkayarak zatürreye zemin hazırlayabilir. Özellikle ileri yaşta, sigara içme öyküsü olan hastaların mutlaka bu yönden de araştırılmaları gerekmektedir” diye konuştu.
"ZATÜRRE GÜNÜMÜZDE BAŞARIYLA TEDAVİ EDİLEBİLMEKTEDİR"
Kişinin durumuna göre ayakta ya da yatarak tedavi seçeneğinin uygulandığını ifade eden Keskinel, “Antibiyotiklerin keşfinden önce son derece öldürücü olan zatürre, günümüzde başarıyla tedavi edilebiliyor. Başka bir hastalığı bulunmayan, genç ve genel durumu iyi olan hastalarda zatürre ayaktan tedavi edilebilir.
Ancak 65 yaşın üzerindekilerin, altta yatan başka hastalığı olanların, solunum yetmezliği bulunanların ya da ağır zatürresi olanların hastanede yatırılarak tedavi edilmeleri uygun olur. Tedaviye başlandıktan sonra genellikle birkaç gün içinde ateş düşer ve kişi kendini daha iyi hissetmeye başlar. Muayene bulgularının ve akciğer filminin düzelmesi daha uzun zaman alır” ifadelerini kullandı.
"İYİ BESLENMEK VE SİGARADAN UZAK DURMALIYIZ"
Zatürreden korunmada genel sağlık tedbirlerine uyulmasının yararı olacağını söyleyen Keskinel, “İyi beslenmek ve sigaradan uzak durmak önemlidir. Özellikle soğuk havalarda, kapalı ve kalabalık ortamlarda enfeksiyonların yayılması kolaylaşır. Zatürreye neden olan mikroplar hava yoluyla yayılabileceğinden bu tür yerlerde mümkün olduğunca bulunulmaması ve kapalı ortamların sık sık havalandırılması gerekir” şeklinde konuştu.
Zatürre için genelde tek doz aşının yeterli olacağını dile getiren Keskinel şöyle konuştu:
“Her zatürre aynı mikrobik etkenlerle ortaya çıkmaz. Zatürrenin sık rastlanan sebeplerinden biri olan ‘Pnömokok’ isimli mikroplara karşı aşı da, risk grubundaki kişilere uygulanabilir. Pnömokok aşısı, bu mikrobun çeşitli tiplerini içerir. Bağışıklık yetmezliği olanlar, altta yatan kronik bir hastalığı bulunanlar, 65 yaşın üzerindekiler ve dalağı alınmış olanlar zatürre gelişimi açısından daha büyük risk taşırlar. Bu kişilerde zatürre daha ağır seyirli olabileceğinden aşı önerilmektedir.”
Aşının yan etkileri genellikle hafif olduğunu belirten Keskinel, “Aşı yapılan yerde küçük bir kızarıklık, şişlik ve ağrı görülebilir. Aşı sonrası ilk bir gün içinde hafif bir ateş olabilir. Nadiren de olsa alerjik reaksiyon gelişebilir. Aşı, ateşli hastalıklar, enfeksiyonlar gibi aktif başka bir hastalık sırasında uygulanmamalıdır. Yılın herhangi bir zamanında yapılabilen aşı, ölü bir aşıdır. Aşıya bağlı zatürre hastalığı geçirilmez. Pnömokok aşısının grip aşısı gibi sürekli uygulanması gerekli değildir. Genellikle tek doz aşı yeterlidir. Özellikle 65 yaş üzerindekilerde ve bağışıklık yetmezliği olanlarda ilkinden 5 yıl sonra ikinci bir aşı gerekebilir” şeklinde konuştu.
Kanser Hastalarının Dikkat Etmesi Gerekenler
Kanser hastalarının tedavi edilmesinde en büyük etkenlerden bir tanesi ve ilk sırada yer alanı tabii ki de psikoloji. Yani düzgün ve yüksek bir moral. Sonrasında kemoterapi, radyoterapi, ilaç tedavisi, bir takım kurallar ve benzeri unsurlar ile kanserin dahi üstesinden gelmek mümkün.
Yeter ki doğru teşhis zamanında konulsun ve doğru tedavi harfi harfine uygulansın. Kanser hastalarının tedavi edilmesinde bir yardımcı etken de kanser hastalarına, doktorlarının gözetimi altında verilen diyet yani rejim programları. Eğer bu programlara düzgünce uyulur ve riayet edilirse elbette üstesinden gelinir.
Peki, nedir bu diyet listesi. İşte kanser hastalarına özel diyet listesi şu şekildedir;
· Kanser teşhisi konulmuş ve rejim uygun görülmüş hastanın bir günlük alacağı besin miktarının % 60 gibi bir oranının buğday ve ürünleri olması gerekir.
· % 25 ila % 30 gibi bir oranının da hayvan gübresi ile yetişmiş, doğal natural organik ürünler, sebzeler tüketmesi gerekir,
· % 5 oranında tahıl ve tahıl grubu tüketebilir iken ;
% 15 gibi bir oranda da deniz ürünleri yani balık gibi ürünler tüketmesi gerekmektedir.
Bunların yanı sıra bir de yasaklı yiyecekler var tabi bunlar;
· Alkollü içeceklerin tümü,
· Şekerli meyve suları,
· Donmuş hazır yiyecekler,
· Konserveler,
· Yumurta,
· Peynir,
· Mantar,
· Çikolata ve benzeri ürünlerdir.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Yeter ki doğru teşhis zamanında konulsun ve doğru tedavi harfi harfine uygulansın. Kanser hastalarının tedavi edilmesinde bir yardımcı etken de kanser hastalarına, doktorlarının gözetimi altında verilen diyet yani rejim programları. Eğer bu programlara düzgünce uyulur ve riayet edilirse elbette üstesinden gelinir.
Peki, nedir bu diyet listesi. İşte kanser hastalarına özel diyet listesi şu şekildedir;
· Kanser teşhisi konulmuş ve rejim uygun görülmüş hastanın bir günlük alacağı besin miktarının % 60 gibi bir oranının buğday ve ürünleri olması gerekir.
· % 25 ila % 30 gibi bir oranının da hayvan gübresi ile yetişmiş, doğal natural organik ürünler, sebzeler tüketmesi gerekir,
· % 5 oranında tahıl ve tahıl grubu tüketebilir iken ;
% 15 gibi bir oranda da deniz ürünleri yani balık gibi ürünler tüketmesi gerekmektedir.
Bunların yanı sıra bir de yasaklı yiyecekler var tabi bunlar;
· Alkollü içeceklerin tümü,
· Şekerli meyve suları,
· Donmuş hazır yiyecekler,
· Konserveler,
· Yumurta,
· Peynir,
· Mantar,
· Çikolata ve benzeri ürünlerdir.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Vshape İle Yüzünüzdeki Sarkmalardan Kurtulun
Amerika’da yapılmaya başlanan ve kısa sürede heryere yayılan VShape fırtınası ile yüzdeki sarkmalara son veriliyor. Bu estetik harikasını Dr. Mustafa Karataş anlattı..
Son günlerde Amerika’da en çok tercih edilen sistemlerden biri olan VShape, cerrahisiz yüz gençleştirme düzenekleri arasında en iyilerinden birisi olarak gösteriliyor. Gıdı ve boyundaki sarkmalar, yanak bölgesindeki hacim kaybı ve derin kırışıklıklarda da etkili olan bu yöntemin detaylarını Medikal Estetik Uzmanı Dr. Mustafa Karataş anlattı.
Vshape teknolojisi ile cildin derin tabakalarındaki kolajen lifleri ısıtılarak cildin dış yüzeyinin gözle görülür şekilde gerginleşmesi sağlanıyor ve alt tabakalardaki destek dokulardaki sarkıklıklar toparlanır. Etkili sonuçlar için 20 dakika süren 4 seanslık bir kür öneriliyor.
VShape nedir?
Yüz şekillendirme, yüz germe, boyun, çene ve gıdı bölgesini, ameliyata başvurmadan, yeniden şekillendirmek için özel olarak geliştirilmiş bir sistemdir. VShape, köşeli çeneleri, fazla kilo nedeni ile "U" şeklini almış yüzleri, yumurta gıdılarını yeniden şekillendirmede en yeni tekniklerden biridir.
Nasıl etki gösteriyor?
VShape, çok iri yapılı olan yağ hücrelerini, ultrason dalgaları sarsarak parçalıyor. Çok küçük yapılı olan kan, damar, sinir ve kemik hücreleri sarsıntıya rahatlıkla direniyor ve zarar görmüyor. İstenmeyen etkilerden böylece kaçınabiliyor. VShape ısıtıcı kavitasyonel dalgalarla çalışmadığından yüz bölgesinde güvenle uygulanabiliyor ve yan etki göstermiyor.
Kaç seans gerekir?
20 dakika kadar süren seanslar 2 hafta ara ile uygulanıyor. İlk seansta çok ciddi sonuçlar alınıyor, büyük çoğunluk için en fazla 4 seans tatmin edici sonuç sağlıyor. Bu sonuçlar kalıcı olduğundan takip eden yıllarda sadece bir seans yaptırmak alınan sonucu korumada çok etkili oluyor. Seanslar masaj rahatlığında ve sıfır acı hissi ile yapılıyor.
Yüz germe ameliyatına alternatif olabilir mi?
Ameliyat çok farklı bir uygulamadır, hiçbir noninvaziv yani ameliyatsız yöntem cerrahi müdahaleler ile karşılaştırılmamalıdır. Cerrahiye de uygun hastalara ameliyat ile olağanüstü sonuçlar alınabilmektedir. Özellikle ülkemizde ulaşılan cerrahi yöntemlerdeki başarı tartışılmazdır ama daha genç görünmek için ameliyat olmayı düşünmeyen ya da daha ileri yaşlara ötelemeyi isteyen hastalar için VShape hem gerçekçi hem de keyifli bir yöntemdir, VShape’in en büyük çekiciliği, kesici-delici bir yöntem olmamasıdır.
Yağlar eriyince cilt gevşer mi?
VShape, ultrason ile birlikte radyofrekansı kombine uyguluyor. Unipolarradyofrekans dalgaları, cildi emniyetle ısıtarak bağ dokusunun çekmesini sağlıyor. Böylece ciltte de sıkılaşma sağlanıyor, sistemde kullanılan ultrasound ve radyofrekans özel patentli teknoloji ürünüdür.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Son günlerde Amerika’da en çok tercih edilen sistemlerden biri olan VShape, cerrahisiz yüz gençleştirme düzenekleri arasında en iyilerinden birisi olarak gösteriliyor. Gıdı ve boyundaki sarkmalar, yanak bölgesindeki hacim kaybı ve derin kırışıklıklarda da etkili olan bu yöntemin detaylarını Medikal Estetik Uzmanı Dr. Mustafa Karataş anlattı.
Vshape teknolojisi ile cildin derin tabakalarındaki kolajen lifleri ısıtılarak cildin dış yüzeyinin gözle görülür şekilde gerginleşmesi sağlanıyor ve alt tabakalardaki destek dokulardaki sarkıklıklar toparlanır. Etkili sonuçlar için 20 dakika süren 4 seanslık bir kür öneriliyor.
VShape nedir?
Yüz şekillendirme, yüz germe, boyun, çene ve gıdı bölgesini, ameliyata başvurmadan, yeniden şekillendirmek için özel olarak geliştirilmiş bir sistemdir. VShape, köşeli çeneleri, fazla kilo nedeni ile "U" şeklini almış yüzleri, yumurta gıdılarını yeniden şekillendirmede en yeni tekniklerden biridir.
Nasıl etki gösteriyor?
VShape, çok iri yapılı olan yağ hücrelerini, ultrason dalgaları sarsarak parçalıyor. Çok küçük yapılı olan kan, damar, sinir ve kemik hücreleri sarsıntıya rahatlıkla direniyor ve zarar görmüyor. İstenmeyen etkilerden böylece kaçınabiliyor. VShape ısıtıcı kavitasyonel dalgalarla çalışmadığından yüz bölgesinde güvenle uygulanabiliyor ve yan etki göstermiyor.
Kaç seans gerekir?
20 dakika kadar süren seanslar 2 hafta ara ile uygulanıyor. İlk seansta çok ciddi sonuçlar alınıyor, büyük çoğunluk için en fazla 4 seans tatmin edici sonuç sağlıyor. Bu sonuçlar kalıcı olduğundan takip eden yıllarda sadece bir seans yaptırmak alınan sonucu korumada çok etkili oluyor. Seanslar masaj rahatlığında ve sıfır acı hissi ile yapılıyor.
Yüz germe ameliyatına alternatif olabilir mi?
Ameliyat çok farklı bir uygulamadır, hiçbir noninvaziv yani ameliyatsız yöntem cerrahi müdahaleler ile karşılaştırılmamalıdır. Cerrahiye de uygun hastalara ameliyat ile olağanüstü sonuçlar alınabilmektedir. Özellikle ülkemizde ulaşılan cerrahi yöntemlerdeki başarı tartışılmazdır ama daha genç görünmek için ameliyat olmayı düşünmeyen ya da daha ileri yaşlara ötelemeyi isteyen hastalar için VShape hem gerçekçi hem de keyifli bir yöntemdir, VShape’in en büyük çekiciliği, kesici-delici bir yöntem olmamasıdır.
Yağlar eriyince cilt gevşer mi?
VShape, ultrason ile birlikte radyofrekansı kombine uyguluyor. Unipolarradyofrekans dalgaları, cildi emniyetle ısıtarak bağ dokusunun çekmesini sağlıyor. Böylece ciltte de sıkılaşma sağlanıyor, sistemde kullanılan ultrasound ve radyofrekans özel patentli teknoloji ürünüdür.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Uykusuzluğa Karşı Vişne Suyu İçin
Araştırmalar vişne suyunun uykuyu düzenlediğini kanıtladı. Uykusuzluk çekenlere birebir mucize vişnede..
Yapılan bilimsel araştırmalar vişne yemenin ve suyunu içmenin, uyku düzeninin sağlanmasında en önemli etken olan melatonin hormonunun vücuttaki seviyesini yükseltmeye yardımcı olduğunu ortaya koydu.
Teksas Sağlık Bilimi Merkezi Üniversitesi’nden Prof. Russel Reiter, vişnenin “melatonin” içerdiği bilinen az sayıdaki besinden biri olmasının yanı sıra, içeriğindeki “melatonin” oranının, kanımızda bulunandan fazla olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca Prof. Reiter ve çalışma arkadaşları, sadece bir avuç vişne yemenin dahi kandaki “melatonin” seviyesini artırdığını, vücudun doğal uyku düzenini geliştirdiğini ve antioksidan etkileri ile başka sağlık faydaları sağladığını iddia ediyor.
Uyku düzenini geliştiriyor
Melatonin, beyindeki hipofiz bezinde salgılanan, vücudun günlük ritmini ve uyku düzenini geliştiren bir hormon. Yapılan birçok araştırma “melatonin”in vasküler sistemi koruyucu, iltihap azaltıcı, ameliyat sonrası ortaya çıkan kan dolaşımı bozukluklarını gideren potansiyele sahip olduğunu ortaya koyuyor. Vücuttaki “melatonin” hormonunun düşük düzeydeki artışının dahi olumlu sonuçlar doğurduğu iddia ediliyor. Ancak yaşlanma, melatonin salgısının azalmasına neden oluyor. Bu nedenle melatoninin doğal kaynaklardan alınması büyük önem taşıyor. “Melatonin” hapları reçetesiz olarak eczanelerde satılıyor olsa da uzmanlar “melatonin”in gıdalar yoluyla alınmasının daha etkili olduğunu vurguluyor.
Hak ettiği ilgiyi göremiyor
Gıda Mühendisi, Meyve Suyu Endüstrisi Derneği Genel Sekreteri Ebru Akdağ, Prof. Reiter ile yaptığı görüşme sonucunda, vişnenin doğanın insanlara bir armağanı olduğunu düşündüğünü belirtiyor ve ekliyor: “Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar; vişnenin, kardiyovasküler hastalıklara ve kansere karşı koruma potansiyelinden, diyabet ve iltihaplanmalara koruma potansiyeline kadar birçok faydasını ortaya koyuyor. Diğer yararları arasında eklem iltihaplanması ve gut ağrılarının azaltılmasına olası etkileri, kolon kanserinin gelişimini engellemeye yardımcı olma potansiyeli de sayılıyor. Araştırmalar vişnenin şaşırtıcı faydalarını işaret etse de, bunlar yeterince ön plana çıkarılamadığı için vişne, gizli bir kahraman olarak kamuoyu ve tüketici nazarında hak ettiği ilgiyi göremiyor.”
Referans.7gunsaglik.com.tr
Yapılan bilimsel araştırmalar vişne yemenin ve suyunu içmenin, uyku düzeninin sağlanmasında en önemli etken olan melatonin hormonunun vücuttaki seviyesini yükseltmeye yardımcı olduğunu ortaya koydu.
Teksas Sağlık Bilimi Merkezi Üniversitesi’nden Prof. Russel Reiter, vişnenin “melatonin” içerdiği bilinen az sayıdaki besinden biri olmasının yanı sıra, içeriğindeki “melatonin” oranının, kanımızda bulunandan fazla olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca Prof. Reiter ve çalışma arkadaşları, sadece bir avuç vişne yemenin dahi kandaki “melatonin” seviyesini artırdığını, vücudun doğal uyku düzenini geliştirdiğini ve antioksidan etkileri ile başka sağlık faydaları sağladığını iddia ediyor.
Uyku düzenini geliştiriyor
Melatonin, beyindeki hipofiz bezinde salgılanan, vücudun günlük ritmini ve uyku düzenini geliştiren bir hormon. Yapılan birçok araştırma “melatonin”in vasküler sistemi koruyucu, iltihap azaltıcı, ameliyat sonrası ortaya çıkan kan dolaşımı bozukluklarını gideren potansiyele sahip olduğunu ortaya koyuyor. Vücuttaki “melatonin” hormonunun düşük düzeydeki artışının dahi olumlu sonuçlar doğurduğu iddia ediliyor. Ancak yaşlanma, melatonin salgısının azalmasına neden oluyor. Bu nedenle melatoninin doğal kaynaklardan alınması büyük önem taşıyor. “Melatonin” hapları reçetesiz olarak eczanelerde satılıyor olsa da uzmanlar “melatonin”in gıdalar yoluyla alınmasının daha etkili olduğunu vurguluyor.
Hak ettiği ilgiyi göremiyor
Gıda Mühendisi, Meyve Suyu Endüstrisi Derneği Genel Sekreteri Ebru Akdağ, Prof. Reiter ile yaptığı görüşme sonucunda, vişnenin doğanın insanlara bir armağanı olduğunu düşündüğünü belirtiyor ve ekliyor: “Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar; vişnenin, kardiyovasküler hastalıklara ve kansere karşı koruma potansiyelinden, diyabet ve iltihaplanmalara koruma potansiyeline kadar birçok faydasını ortaya koyuyor. Diğer yararları arasında eklem iltihaplanması ve gut ağrılarının azaltılmasına olası etkileri, kolon kanserinin gelişimini engellemeye yardımcı olma potansiyeli de sayılıyor. Araştırmalar vişnenin şaşırtıcı faydalarını işaret etse de, bunlar yeterince ön plana çıkarılamadığı için vişne, gizli bir kahraman olarak kamuoyu ve tüketici nazarında hak ettiği ilgiyi göremiyor.”
Referans.7gunsaglik.com.tr
Apandisitin Belirtileri, Karın Ağrısıyla İlişkisi
Prof. Dr. Hasan Taşçı apandisit ile mide ve karın ağrılarını anlattı. Apandisitin belirtileri karın ağrıları olabilir mi?
Medipol Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilimdalı Başkanı Prof. Dr. Hasan Taşçı, "apandisit" hakkındaki soruları yanıtladı. Prof. Dr. Hasan Taşçı, apandisitin başka hastalıklarla karıştırılmasından dolayı doğru teşhis konulmadığında ölümle sonuçlanacak kadar büyük risk içerdiğini belirtiyor. Taşçı’ya göre apandisit özellikle gaz sancısı ile karıştırılıyor ve Apandisit ile gaz sancısı arasındaki farkı anlatan yazı aşağıdadır;
* Neden apandisit oluruz?
Bu konuda çeşitli varsayımlar ortaya atılmaktadır. Apendiks içerisindeki bağırsak mayii mevcut su içeriğini kaybederek sertleşip apendiks kökünü tıkarsa apendiks içerisindeki salgılar birikerek apandisit tablosuna yol açabilirler. Diğer bir varsayım da apendiks duvarındaki normalde de yoğun olarak bulunan lenfatik dokuların vücuttaki herhangi bir enfeksiyon durumunda şişerek gene aynı mekanizma ise apendiks kökünün tıkanmasına yola açabilir. Karpuz veya ayçiçek çekirdeği gibi bazı gıda parçalarının da apandisit yapabileceği söylense de bu konuda kesin bir kanıt yoktur.
* Apandisit olduğumuzu nasıl anlarız?
Tipik apandisit tablosunda ağrı göbek çevresinde, hastanın tam olarak yerini gösteremediği müphem bir ağrı ile başlar. Süreç ilerledikçe karnın sağ alt tarafına doğru yer değiştirir. Bulantı, kusma, iştahsızlık eşlik edebilir. Kan ve idrar tahlillerinde bazı anormallikler saptanır. Hekim tarafında yapılan fizik muayenede apandisiti işaret eden belli bulgular mevcuttur. Bunlarda en önemlisi tıp dilinde rebound dediğimiz, elimizi ağrılı bölgeye bastırıp bekledikten sonra aniden çektiğimizde ağrının artmasıdır. Bu bulgu iltihabın karın iç zarına ulaştığının bir göstergesidir.
* Nasıl önlenir?
Apandisitin önlenmesi için herhangi bir ilaç ve tedavi yöntemi yoktur. Tek tedavi seçeneği ameliyattır.
* Ameliyatı riskli mi?
Apandisit erken teşhis edildiğinde ameliyatı 20-30 dakika sürer ve hasta hastanede bir gün yatar. Eğer apandisit patlamış ise, ameliyatla apandisit alınarak karın içi yıkanır hasta yaklaşık 2-3 gün hastanede kalır. Unutulmamalıdır ki, erken teşhis ve doğru tedavi hayat kurtarır.
* Gaz sancısı nedir?
Tıp dilinde kolik ağrı denilen birçok nedene bağlı olabilir. İçi boş tüp şeklindeki yapıların içeriğinde bir tıkanma olursa bunu aşmaya çalışan vücudun o bölgede yarattığı gerilmeye bağlı bir ağrıdır. Belli aralıklarla artar ve azalır. Safra yolları, idrar yolları veya bağırsaktaki hastalıklarda bu tip ağrılarla karşılaşabiliriz. Bağırsak sistemimizde belli miktarda hava mevcuttur. Bu yuttuğumuz hava, gıdalardan açığa çıkan gazlardan oluşur. Bazı hastalıklarda bu miktar artarsa, bu şişkinliğe bağlı gaz sancısı oluşabilir.
* Hangi gıdalar gaz sancısı yapar?
Her bünyede farklı olmakla birlikte genelde mercimek ve baklagiller, pişmemiş çiğ sebzeler bağırsakta gaz oluşumuna neden olabilirler. Sütteki laktoz şekerinin sindiriminin bazı insanlarda az olması da gene şişkinliğe neden olabilir. Gazlı içecekler midede gaz birikimine neden olabilir. Bu yiyeceklerden kaçının.
* İkisini birbirinden nasıl ayırt ederiz?
Apandisit ve gaz sancısının arasındaki farkı anlamak her zaman çok kolay olmayabilir. Bazı bulgular birbiri ile karışabilir. Her iki durumda da birçok hastalık aynı tabloya yol açabilir. Tüm bunların düşünülerek sonuca gidilmesi de zaten hekimlik sanatının gereğidir.
Genel olarak ağrılar geçmiyorsa, artarak devam ediyorsa veya eşlik eden ateş, bulantı, kusma, halsizlik, genel durum bozukluğu varsa vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurmamız gerekir.
* Ölümcül müdür?
Apandisitin patlaması kişinin ölümüne neden olabildiğinden genç erişkinlerde patlama ihtimali yüzde yirmibeşlerdeyken, çocuklarda yüzde seksenbeşlere yaşlılarda ise yüzde 90′a çıkabilmektedir. Yaşlı ve çocuklarda bulgular az olduğundan teşhis konulduğunda apandisit patlamış olabilir ve bu nedenle kişi hayatını kaybedebilir.
Mide Kanserinin Sinsi Belirtileri ve Çareleri
Kanser türlerinden en az belirti verenlerden biri de maalesef mide kanseri..
Karnın üst orta kesiminde ağrı, halsizlik, iştahsızlık ve özellikle geceleri gelen mide şikayetleriyle belirti veren mide kanserinin son zamanlarda oldukça sık görülmeye başladığı belirtildi.
Dünyada en sık görülen dördüncü kanser türü olduğunu belirten Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Murat Mustafa Kebapçıoğlu, “Midede gelişen tümörlerden kötü huylu olanları, erken teşhis ile tedavi edilmediğinde kansere neden olabilir. Midenin küçük kenarında ortaya çıkan mide kanserine erkeklerin ve ileri yaşlardaki kişilerin yakalanma riski daha fazladır. Mide kanseri ilk safhalarında belirti vermez. Hastalık, yapılan endoskopik incelemeyle kesin teşhis edilir. Ancak kişilerde ilerleyen dönemlerde mide bölgesinde ağrı ve midenin ağırlaştığı hissi, iştahsızlık ve bunun sonucunda kilo kaybı görülmesi, yemekten sonra rahatsızlık hissi ve mide şişliği, bulantı, kusma, yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkar. Hastaların yarısında elle muayenede bir kitle hissedilir” dedi.
Tedavinin genellikle ameliyatla gerçekleştiğini belirten Kebapçıoğlu, “Mide kanserinin tedavisi ameliyattır. Yapılan ameliyatla tümör ve mide birlikte alınır. Ameliyat sonrasında tümörün evre ve tipine göre tedavi belirlenerek uygulanır. Genellikle hastalara ilaç ve ışın tedavisi birlikte uygulanır. İlerleyen dönemlerde de hastalığın tekrarlamaması için düzenli kontroller yapılmalıdır” diye konuştu.
Kanserden korunmak için yapılması gerekenlere değinen Kebapçıoğlu, şu uyarılarda bulundu:
“Kanserden korunmak ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için bazı tedbirler almak gerekir. Öncelikle kilonun kontrol altında tutulması, sağlık beslenmeye dikkat edilmesi, düzenli olarak spor yapılması ve içiliyorsa sigaranın bırakılması gerekir. Aynı zamanda birçok hastalığa neden olan stresten de mümkün olduğunca uzak durulmalı, sakin bir hayat seçilmelidir. Kanserden korunma ve iyi bir tedavi süreci için erken teşhis de oldukça önemlidir. Bu nedenle kişiler düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemeli, her hangi bir şikayetleri olduğunda da doktorlarına danışmalıdırlar”
Karnın üst orta kesiminde ağrı, halsizlik, iştahsızlık ve özellikle geceleri gelen mide şikayetleriyle belirti veren mide kanserinin son zamanlarda oldukça sık görülmeye başladığı belirtildi.
Dünyada en sık görülen dördüncü kanser türü olduğunu belirten Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Murat Mustafa Kebapçıoğlu, “Midede gelişen tümörlerden kötü huylu olanları, erken teşhis ile tedavi edilmediğinde kansere neden olabilir. Midenin küçük kenarında ortaya çıkan mide kanserine erkeklerin ve ileri yaşlardaki kişilerin yakalanma riski daha fazladır. Mide kanseri ilk safhalarında belirti vermez. Hastalık, yapılan endoskopik incelemeyle kesin teşhis edilir. Ancak kişilerde ilerleyen dönemlerde mide bölgesinde ağrı ve midenin ağırlaştığı hissi, iştahsızlık ve bunun sonucunda kilo kaybı görülmesi, yemekten sonra rahatsızlık hissi ve mide şişliği, bulantı, kusma, yorgunluk gibi belirtiler ortaya çıkar. Hastaların yarısında elle muayenede bir kitle hissedilir” dedi.
Tedavinin genellikle ameliyatla gerçekleştiğini belirten Kebapçıoğlu, “Mide kanserinin tedavisi ameliyattır. Yapılan ameliyatla tümör ve mide birlikte alınır. Ameliyat sonrasında tümörün evre ve tipine göre tedavi belirlenerek uygulanır. Genellikle hastalara ilaç ve ışın tedavisi birlikte uygulanır. İlerleyen dönemlerde de hastalığın tekrarlamaması için düzenli kontroller yapılmalıdır” diye konuştu.
Kanserden korunmak için yapılması gerekenlere değinen Kebapçıoğlu, şu uyarılarda bulundu:
“Kanserden korunmak ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için bazı tedbirler almak gerekir. Öncelikle kilonun kontrol altında tutulması, sağlık beslenmeye dikkat edilmesi, düzenli olarak spor yapılması ve içiliyorsa sigaranın bırakılması gerekir. Aynı zamanda birçok hastalığa neden olan stresten de mümkün olduğunca uzak durulmalı, sakin bir hayat seçilmelidir. Kanserden korunma ve iyi bir tedavi süreci için erken teşhis de oldukça önemlidir. Bu nedenle kişiler düzenli doktor kontrollerini ihmal etmemeli, her hangi bir şikayetleri olduğunda da doktorlarına danışmalıdırlar”
Kansızlık Nedir? Belirtileri Nelerdir?
Vücudumuzun yaşam sıvısı, yaşamımız için olmazsa olmaz ögelerden bir tanesi de kanımız, canımız, yaşam sıvımız.
Kanımız tüm vücudumuzun dengesini sağlayan, organlarımızın ve bedenimizde ki tüm sistemlerimizin doğru dürüst çalışmasına yardımcı olan, vücudumuzda damarlarımızın içerisinde sürekli devir daim eden yaşam sıvımızdır.
Bu yüzden vücutta yeteri kadar kan üretilmediği takdirde çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bu hastalıklardan en yaygın olanı ve bilineni de kansızlık rahatsızlığı. Halk arasında kansızlık olarak bilinen bu durum, tıp dilinde ki ismi ile ise ; ‘’ anemi ‘’ olarak bilinir ve adlandırılır.
Peki, nedir bu kansızlık? Kanın azalmasına mı denir?
Tıbbi olarak açıklayacak olur isek kansızlık; damarlarımızda ki kanımızın içerisinde yer alan alyuvar ve hemoglobin ( kana rengini veren madde ) azlığı ve de eksikliğinde meydana gelen rahatsızlığa kansızlık hastalığı ya da rahatsızlığı denir.
Kansızlığın birçok nedeni olabilir. Bu irsî olup yani aileden de geçmiş kalıtsal da olabilir sonradan da olabilir.
Ancak kansızlığın en büyük nedenleri arasında yer alan en önemli etken yanlış ve düzensiz beslenme, yani kısaca beslenme bozukluklarıdır. Yine bunun yanı sıra aşırı fazla adet kanamaları, basur kanamaları da kansızlığa neden olan etmenler arasında yer alır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Kanımız tüm vücudumuzun dengesini sağlayan, organlarımızın ve bedenimizde ki tüm sistemlerimizin doğru dürüst çalışmasına yardımcı olan, vücudumuzda damarlarımızın içerisinde sürekli devir daim eden yaşam sıvımızdır.
Bu yüzden vücutta yeteri kadar kan üretilmediği takdirde çeşitli hastalıklar ortaya çıkar. Bu hastalıklardan en yaygın olanı ve bilineni de kansızlık rahatsızlığı. Halk arasında kansızlık olarak bilinen bu durum, tıp dilinde ki ismi ile ise ; ‘’ anemi ‘’ olarak bilinir ve adlandırılır.
Peki, nedir bu kansızlık? Kanın azalmasına mı denir?
Tıbbi olarak açıklayacak olur isek kansızlık; damarlarımızda ki kanımızın içerisinde yer alan alyuvar ve hemoglobin ( kana rengini veren madde ) azlığı ve de eksikliğinde meydana gelen rahatsızlığa kansızlık hastalığı ya da rahatsızlığı denir.
Kansızlığın birçok nedeni olabilir. Bu irsî olup yani aileden de geçmiş kalıtsal da olabilir sonradan da olabilir.
Ancak kansızlığın en büyük nedenleri arasında yer alan en önemli etken yanlış ve düzensiz beslenme, yani kısaca beslenme bozukluklarıdır. Yine bunun yanı sıra aşırı fazla adet kanamaları, basur kanamaları da kansızlığa neden olan etmenler arasında yer alır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Karaciğer Hastalıkları ve Belirtileri
Bir önceki yazımızda da bahsettiğimiz üzere, vücudumuzun adeta kontrol merkezi, ayar noktası olan ve yaşamsal birçok fonksiyonda büyük rol oynayan, vücut içerisinde ki sistemlerin düzgün çalışmasına deste olan karaciğerlerimiz ile ilgili bir çok hastalık bir çok rahatsızlık çeşidi mevcut ne yazık ki.
Karaciğer şişmesi, karaciğer yağlanması, karaciğer sirozu, karaciğer yetersizliği , ve daha bir çok sayabileceğimiz benzer hastalıklar.
Peki, bu hastalıkların ortak özellikleri var mıdır? Varsa nelerdir? Karaciğerleri ile ilgili sorun yaşayanların ortak şikâyetleri nelerdir?
Elbette karaciğer ile ilgili sorun yaşayan karaciğer hastalarının sorunları da, şikayetleri de benzerlik gösterebilir hatta ve hatta çoğu kez aynı şikayetler mevcut olabilir.
İşte karaciğer hastalarının ortak şikayetleri ve karaciğer ile ilgili hastalıkların belirtileri şu şekildedir;
· Gaz şikâyeti ( özellikle de bağırsaklarda biriken gaz ),
· Sağ boşluk olarak adlandırılan bölgede hissedilen şiddetli ya da ara ara giren hafif sancılar,
· Mide şişliği,
· Gaz çıkarmada gelen pis koku,
· Yüzde meydana gelen lekeler,
· Ellerde meydana gelen lekeler,
· Dilde paslanma olarak adlandırılan durum ( özellikle de sabahları aç karnına ) ,
· Nefes kokması
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Karaciğer şişmesi, karaciğer yağlanması, karaciğer sirozu, karaciğer yetersizliği , ve daha bir çok sayabileceğimiz benzer hastalıklar.
Peki, bu hastalıkların ortak özellikleri var mıdır? Varsa nelerdir? Karaciğerleri ile ilgili sorun yaşayanların ortak şikâyetleri nelerdir?
Elbette karaciğer ile ilgili sorun yaşayan karaciğer hastalarının sorunları da, şikayetleri de benzerlik gösterebilir hatta ve hatta çoğu kez aynı şikayetler mevcut olabilir.
İşte karaciğer hastalarının ortak şikayetleri ve karaciğer ile ilgili hastalıkların belirtileri şu şekildedir;
· Gaz şikâyeti ( özellikle de bağırsaklarda biriken gaz ),
· Sağ boşluk olarak adlandırılan bölgede hissedilen şiddetli ya da ara ara giren hafif sancılar,
· Mide şişliği,
· Gaz çıkarmada gelen pis koku,
· Yüzde meydana gelen lekeler,
· Ellerde meydana gelen lekeler,
· Dilde paslanma olarak adlandırılan durum ( özellikle de sabahları aç karnına ) ,
· Nefes kokması
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Güneşin Işınların Zararlı Etkilerinden Kendinizi Koruyun
Güneş ışınları sadece insanlara değil tabiattaki bütün canlılara fayda sağlayan ve hayatî değere sahip önemli doğal kaynaklarımızdandır.
Güneş ışınlarından doğal yollarla elde edebileceğimiz D vitamini özellikle çocukların kemik gelişimi için büyük rol oynar. Bununla birlikte son elli yıl içersinde ozon tabakasının tahrip olmasına bağlı olarak güneş ışınları süzülerek değil de direkt olarak bizlere ulaşabilmektedir.
Uzun süre boyunca güneş ışınlarına maruz kalan insanlarda kalp-tansiyon rahatsızlıkları, gözde katarakt oluşumu, cilde renk veren pigmentlerin azalmasına bağlı olarak oluşan vitiligo ve cilt kanserine kadar varabilen hastalıklar kendini gösterebilir.
Güneşten Işınlarından Korunma Yolları;
1) Saatlerce Güneşlenmeyin
Güneş ışığının yeryüzüne dik açıyla geldiği öğle saatlerinde güneşlenmemeye çalışın. Çünkü bu saatlerde gelen güneş ışınları zararlıdır ve ciltte lekelerin oluşmasına yol açarlar.
2) Dışarı Çıktığınızda Şapka Kullanın:
Şapka satın alırken aldığınız şapkanın çevresinin geniş olmasına dikkat edin. Böylece sayalnızca kafanızı değil aynı zamanfa yüzünüzü de korumuş olursunuz.
3) Güneş Gözlüğü Kullanın:
Gözde katarakt oluşumunun önüne geçmek için dışarı çıkarken muhakkak güneş gözlüğü kullanın.
Kaynak.7gunsaglik
Güneş ışınlarından doğal yollarla elde edebileceğimiz D vitamini özellikle çocukların kemik gelişimi için büyük rol oynar. Bununla birlikte son elli yıl içersinde ozon tabakasının tahrip olmasına bağlı olarak güneş ışınları süzülerek değil de direkt olarak bizlere ulaşabilmektedir.
Uzun süre boyunca güneş ışınlarına maruz kalan insanlarda kalp-tansiyon rahatsızlıkları, gözde katarakt oluşumu, cilde renk veren pigmentlerin azalmasına bağlı olarak oluşan vitiligo ve cilt kanserine kadar varabilen hastalıklar kendini gösterebilir.
Güneşten Işınlarından Korunma Yolları;
1) Saatlerce Güneşlenmeyin
Güneş ışığının yeryüzüne dik açıyla geldiği öğle saatlerinde güneşlenmemeye çalışın. Çünkü bu saatlerde gelen güneş ışınları zararlıdır ve ciltte lekelerin oluşmasına yol açarlar.
2) Dışarı Çıktığınızda Şapka Kullanın:
Şapka satın alırken aldığınız şapkanın çevresinin geniş olmasına dikkat edin. Böylece sayalnızca kafanızı değil aynı zamanfa yüzünüzü de korumuş olursunuz.
3) Güneş Gözlüğü Kullanın:
Gözde katarakt oluşumunun önüne geçmek için dışarı çıkarken muhakkak güneş gözlüğü kullanın.
Kaynak.7gunsaglik
Kaşıntı ve Nedenleri, Tedavi Yolları
Bazen bir hastalık olarak görmediğimiz, önemsemediğimiz öylesine geçiştirdiğimiz, ancak dikkate alınmadığında çok ciddi sonuçlar doğurabilen, bazı zamanlarda gerçekten de çok önemli hastalıkların habercisi ve bir belirtisi olarak karşımıza çıkabilen aslında her hastalık kadar dikkate alınması gereken bir rahatsızlık çeşididir kaşıntı.
Hepimiz kaşıntının ne olduğunu biliyor bunu sık sık yaşıyoruzdur belki evet ama yine de tıp dilinde ki açıklamasını, kaşınmanın tam olarak ne olduğunu şu şekilde açıklamamız mümkün olacaktır.
Kaşınma veya da kaşıntı; vücudumuzda her hangi bir bölümde her hangi bir bölgede hissettiğimiz, sanki bir şeyler dolaşıyormuş, karınca geziyormuş gibi his veren, bazen hafif yanan ve bazen de batıyormuşçasına his veren bir rahatsızlık çeşididir.
Halk arasında kaşıntı veya kaşınma olarak bilinen bu rahatsızlık; tıp dilinde ki ismi ile ise ; ‘’ pruritus veya da kaşeksi ‘’ olarak bilinir ve adlandırılır.
Kaşıntının birçok nedeni birçok sebebi olabilir, ancak başlıca nedenlerini sayacak olur isek şu şekilde sıralayabiliriz;
· Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi tabii ki bu hastalıkda da en büyük etken, stres,
· Alerjik kaşıntılar,
· Karaciğerden kaynaklanan kaşıntılar,
· Egzama kaynaklı kaşıntılar,
Şeker hastalığı kaynaklı kaşıntılar gibi nedenlerden dolayı kaşıntı yaşayabilirsiniz
Kaynak.7gunsaglik
Hepimiz kaşıntının ne olduğunu biliyor bunu sık sık yaşıyoruzdur belki evet ama yine de tıp dilinde ki açıklamasını, kaşınmanın tam olarak ne olduğunu şu şekilde açıklamamız mümkün olacaktır.
Kaşınma veya da kaşıntı; vücudumuzda her hangi bir bölümde her hangi bir bölgede hissettiğimiz, sanki bir şeyler dolaşıyormuş, karınca geziyormuş gibi his veren, bazen hafif yanan ve bazen de batıyormuşçasına his veren bir rahatsızlık çeşididir.
Halk arasında kaşıntı veya kaşınma olarak bilinen bu rahatsızlık; tıp dilinde ki ismi ile ise ; ‘’ pruritus veya da kaşeksi ‘’ olarak bilinir ve adlandırılır.
Kaşıntının birçok nedeni birçok sebebi olabilir, ancak başlıca nedenlerini sayacak olur isek şu şekilde sıralayabiliriz;
· Diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi tabii ki bu hastalıkda da en büyük etken, stres,
· Alerjik kaşıntılar,
· Karaciğerden kaynaklanan kaşıntılar,
· Egzama kaynaklı kaşıntılar,
Şeker hastalığı kaynaklı kaşıntılar gibi nedenlerden dolayı kaşıntı yaşayabilirsiniz
Kaynak.7gunsaglik
Çocuklarda Bebeklerde İshal Tedavisi
İshal tedavisi
Bebeklerde ve Çocuklarda İshal Tedavisi
ishalin tıbbi tedavisinde (en çok sülfamit) ile birlikte, özel bir beslenme rejimi uygulanmalıdır. Bu rejimde ishali durdurma özelliği olan besinler yer alır (havuç).
Havuç çorbası
Taze havuç kullanın. Yuvarlak keseceğiniz yarım kilo havucu, bir litre su içinde, bir buçuk saat kaynatın. Kevgirden geçirerek, yumuşak bir püre elde edin.
Daha sonra başlangıçtaki hacmi elde etmek için su katın, Elbette çocukta zayıflık yaratmadan bu rejimi uzun süre devam ettiremezsiniz. Ama doktor gelip yeni tavsiyelerde bulunana dek işinize yarayabilir.
Diğer ishal önleyiciler
• Keçiboynuzu;
• Basit ishaller için, pirinç lapası.
Bebeklerde ve Çocuklarda İshal Tedavisi
ishalin tıbbi tedavisinde (en çok sülfamit) ile birlikte, özel bir beslenme rejimi uygulanmalıdır. Bu rejimde ishali durdurma özelliği olan besinler yer alır (havuç).
Havuç çorbası
Taze havuç kullanın. Yuvarlak keseceğiniz yarım kilo havucu, bir litre su içinde, bir buçuk saat kaynatın. Kevgirden geçirerek, yumuşak bir püre elde edin.
Daha sonra başlangıçtaki hacmi elde etmek için su katın, Elbette çocukta zayıflık yaratmadan bu rejimi uzun süre devam ettiremezsiniz. Ama doktor gelip yeni tavsiyelerde bulunana dek işinize yarayabilir.
Diğer ishal önleyiciler
• Keçiboynuzu;
• Basit ishaller için, pirinç lapası.
Wilson Hastasıyım, Siroz Başlangıcı ve Varis Kanaması Var, Ne Yapmalıyım?
Bende doğuştan Wilson var ve şuan Siroz başlamış diyorlar ve varis kanaması oluyor. Ne yapmalıyım, nereye gitmeliyim? Bana yardımcı olursanız sevinirim.
Uzm.Dr. Orhan Coşkun Cevabı:
Wilson hastalığı bakır metabolizmasında ki bozukluk nedeniyle vücutta aşırı bakır birikmesi ve organlarda bozukluk oluşturmasıdır. Beyinde birikim yaparak nörolojik problemlere, karaciğerde birikim yaparak karaciğer yetmezliği ve siroza neden olur. Sirozda portal sistem damarlarında basınç artar ve ciddi olabilecek kanamalara neden olabilir. Özefagus varislerinin kanması ciddi bir durumdur ve acil müdahale edilmesi gerekir. Kanamanızın durdurulması için endoskopi işlemi ile kanayan damarın bağlanması (bant ligasyonu), içine pıhtı yapıcı madde verilmesi (skleroterapi) vs işlemler yapılabilir. Kanama sonucunda hepatik ensefalopati gibi şuur bulanıklığı vs bulgular ve ayrıca ciddi kanama nedeniyle ölüm vs. olabilir. Bir hastanenin acil polikliniğine veya gastroenteroloji polikliniğine başvurmanız ve kanamanızın değerlendirilmesi gerekir.
Geçmiş olsun.
Kaynak: Hastane.com.tr Sorusu
Uzm.Dr. Orhan Coşkun Cevabı:
Wilson hastalığı bakır metabolizmasında ki bozukluk nedeniyle vücutta aşırı bakır birikmesi ve organlarda bozukluk oluşturmasıdır. Beyinde birikim yaparak nörolojik problemlere, karaciğerde birikim yaparak karaciğer yetmezliği ve siroza neden olur. Sirozda portal sistem damarlarında basınç artar ve ciddi olabilecek kanamalara neden olabilir. Özefagus varislerinin kanması ciddi bir durumdur ve acil müdahale edilmesi gerekir. Kanamanızın durdurulması için endoskopi işlemi ile kanayan damarın bağlanması (bant ligasyonu), içine pıhtı yapıcı madde verilmesi (skleroterapi) vs işlemler yapılabilir. Kanama sonucunda hepatik ensefalopati gibi şuur bulanıklığı vs bulgular ve ayrıca ciddi kanama nedeniyle ölüm vs. olabilir. Bir hastanenin acil polikliniğine veya gastroenteroloji polikliniğine başvurmanız ve kanamanızın değerlendirilmesi gerekir.
Geçmiş olsun.
Kaynak: Hastane.com.tr Sorusu
Bebeğinizin Gelişimi Normal Seyrinde mi ?
Özellikle prematüre ve riskli bebeklerin gelişim takibi için büyük önem taşıyan “Bayley Scales of Infant Development” testi, bebeklerin zihinsel ve motor gelişimlerinin takip edilmesini sağlıyor. Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü’nden Pedagog Güzide Soyak anlatıyor…
Çocukların gelişimlerinin değerlendirilmesi ne kadar önemlidir?
Anne ve babalar çoğu zaman çocuklarını etraflarındaki diğer çocuklar ile karşılaştırıp, gelişimlerinin geri kalıp kalmadığını anlamaya çalışırlar. Karşılaştığımız sorunları, tecrübeli başka yetişkinler ya da kendi bilgilerimiz doğrultusunda anlamaya çözmeye çalışırız. Çocuk okulda başarısız oluncaya dek giderek artan gelişimsel gecikmeyi fark edemeyebiliriz. Bu problemler profesyonel yardım gerektirebilir. Gelişimin takip edilmesi ile anne-babalara eğitimsel önerilerin yapılması, olası risklerin erken tanınması ve müdahale edilmesi sağlanabilir.
Polikliniğinizde ne tür uygulamalar yapıyorsunuz? 0-16 yaş çocukların ne tür gelişimlerini değerlendiriyorsunuz?
Amerikan Hastanesi Çocuk Gelişimi Polikliniği’nde 0-16 yaş çocukların zihinsel-motur-dil-sosyal gelişimlerini değerlendirmekteyiz. Bu polikliniğin içerisinde prematüre ve riskli bebeklerin değerlendirilmesi, takip edilmesi de yer almaktadır. Öğrenme ve dikkat bozuklukları, hiperaktivite, davranış bozuklukları, duygu durumları ile ilgili yaşanan sorunlar çalışma alanlarımızı oluşturmaktadır.
Gelişim açısından geri kalmış çocuklara ne tür programlar uyguluyorsunuz?
Polikliniğimize başvuran ailelerle yapılan görüşme sonrasında çocuk doktorlarımızın konsültasyonunu istiyoruz. Bu bilgiler doğrultusunda detaylı gelişimsel değerlendirme yapıyoruz. Ailelerle tekrar bir araya gelerek sorunun ne olduğunu ve yapılması gerekenleri aktarıyoruz. Çocuğun sorununa yönelik hazırlanmış özel eğitim programı ile takip ediyoruz.
1-42 ay arası uygulanan Bayley Scales of Infant Development (2) testinin önemi nedir?
Birçok tarama ve zeka testi ile birlikte riskli bebeklerin takibinde tüm dünyada kullanılan Bayley Scales of Infant Development (2) uygulamaktayız. Zihinsel ve motor gelişimlerini takip ederken sosyal gelişimi de gözlemleme fırsatı buluruz. Bebekler herhangi bir sorun yaşamıyor olsalar bile bulundukları aya ait kendi gelişimlerinin bilgisini elde ederiz. Bu değerlendirme, anne ve babaların olası kuşkularının anlaşılmasına yardımcı olur. Doğum öncesi ve sonrası güçlükler geçiren riskli bebeklerin takip edilmesi amacı ile de kullanılır.
Bu test nasıl uygulanıyor?
Bayley Scales of Infant Development (2) testi, eğitimini almış uzmanlar tarafından uygulanır. Anne ve bebekle yapılan bir görüşme ve uygulama sürecidir. Zihinsel ve motor gelişimi anlamak için test malzemeleri kullanılmaktadır.
Çocukların gelişimi konusunda anne-babalar nasıl yönlendiriliyor?
Değerlendirme sonrasında herhangi bir sorun olmasa bile aileye çocuğun kendi gelişimi ile ilgili detaylı bilgi veriyoruz. Normal çocuk gelişimi için de çocuğun bulunduğu döneme ait bilgi ve önerilerimizi sunuyoruz.
Bu test malzemeleri nelerdir?
Çocuğun günlük hayatı içinde kullandığı, şekil bulmaca vb. oyuncaklara benzeyen test malzemeleri ile uygulama yapıyoruz.
Çocukların gelişimlerinin değerlendirilmesi ne kadar önemlidir?
Anne ve babalar çoğu zaman çocuklarını etraflarındaki diğer çocuklar ile karşılaştırıp, gelişimlerinin geri kalıp kalmadığını anlamaya çalışırlar. Karşılaştığımız sorunları, tecrübeli başka yetişkinler ya da kendi bilgilerimiz doğrultusunda anlamaya çözmeye çalışırız. Çocuk okulda başarısız oluncaya dek giderek artan gelişimsel gecikmeyi fark edemeyebiliriz. Bu problemler profesyonel yardım gerektirebilir. Gelişimin takip edilmesi ile anne-babalara eğitimsel önerilerin yapılması, olası risklerin erken tanınması ve müdahale edilmesi sağlanabilir.
Polikliniğinizde ne tür uygulamalar yapıyorsunuz? 0-16 yaş çocukların ne tür gelişimlerini değerlendiriyorsunuz?
Amerikan Hastanesi Çocuk Gelişimi Polikliniği’nde 0-16 yaş çocukların zihinsel-motur-dil-sosyal gelişimlerini değerlendirmekteyiz. Bu polikliniğin içerisinde prematüre ve riskli bebeklerin değerlendirilmesi, takip edilmesi de yer almaktadır. Öğrenme ve dikkat bozuklukları, hiperaktivite, davranış bozuklukları, duygu durumları ile ilgili yaşanan sorunlar çalışma alanlarımızı oluşturmaktadır.
Gelişim açısından geri kalmış çocuklara ne tür programlar uyguluyorsunuz?
Polikliniğimize başvuran ailelerle yapılan görüşme sonrasında çocuk doktorlarımızın konsültasyonunu istiyoruz. Bu bilgiler doğrultusunda detaylı gelişimsel değerlendirme yapıyoruz. Ailelerle tekrar bir araya gelerek sorunun ne olduğunu ve yapılması gerekenleri aktarıyoruz. Çocuğun sorununa yönelik hazırlanmış özel eğitim programı ile takip ediyoruz.
1-42 ay arası uygulanan Bayley Scales of Infant Development (2) testinin önemi nedir?
Birçok tarama ve zeka testi ile birlikte riskli bebeklerin takibinde tüm dünyada kullanılan Bayley Scales of Infant Development (2) uygulamaktayız. Zihinsel ve motor gelişimlerini takip ederken sosyal gelişimi de gözlemleme fırsatı buluruz. Bebekler herhangi bir sorun yaşamıyor olsalar bile bulundukları aya ait kendi gelişimlerinin bilgisini elde ederiz. Bu değerlendirme, anne ve babaların olası kuşkularının anlaşılmasına yardımcı olur. Doğum öncesi ve sonrası güçlükler geçiren riskli bebeklerin takip edilmesi amacı ile de kullanılır.
Bu test nasıl uygulanıyor?
Bayley Scales of Infant Development (2) testi, eğitimini almış uzmanlar tarafından uygulanır. Anne ve bebekle yapılan bir görüşme ve uygulama sürecidir. Zihinsel ve motor gelişimi anlamak için test malzemeleri kullanılmaktadır.
Çocukların gelişimi konusunda anne-babalar nasıl yönlendiriliyor?
Değerlendirme sonrasında herhangi bir sorun olmasa bile aileye çocuğun kendi gelişimi ile ilgili detaylı bilgi veriyoruz. Normal çocuk gelişimi için de çocuğun bulunduğu döneme ait bilgi ve önerilerimizi sunuyoruz.
Bu test malzemeleri nelerdir?
Çocuğun günlük hayatı içinde kullandığı, şekil bulmaca vb. oyuncaklara benzeyen test malzemeleri ile uygulama yapıyoruz.
Çocuklarda Kilo Sorunu ve Çözümleri
Çocuklarımız neden aşırı kilolu veya şişman hale geliyor sorusunun cevabı üç yanlışta gizli. Yanlış beslenme, yeterinden az bedensel hareket, genetik eğilim.
Bedensel fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri, ama aynı zamanda büyüme ve gelişmelerini aralıksız sürdürebilmeleri için karbonhidrat, protein ve yağları dengeli bir şekilde ve ihtiyaçları kadar almaları gerekiyor, onlara günlük aktivitelerinin gerektirdiği enerjiyi karşılayacak kadar enerjiyi ve büyümelerini sürdürebilecek kadar proteini aynı anda içeren bir besin planı gerekiyor.
Enerji ihtiyaçlarını karşılarken kalorileri abartır, aşırıya kaçarsanız ya da aldıkları kalorinin gerektirdiği kadar bedensel aktiviteyi yapmadıklarını gözden kaçırırsanız çocuklarınızın fazla kilolu olmalarını kaçınılmazdır.
Genetik bazı sorunların, bazı hastalıkların da çocuklarınızı şişmanlatması mümkündür. Kilolu çocuklarınızı eleştirmeyin, motive edin. Sağlıklı besinleri satın almayı, lezzetli ve doğru pişirmeyi, keyifli yemek yemeyi zevkli bir uğraşı haline getiririn.
Yemek sofralarına mutlaka onları da oturtun. Yiyecek ve içecek seçimlerinde küçük porsiyonlara yöneltin. Sporcu sorumluluğu edinmelerini sağlamaya çalışın.
Okulda verilen yemeklerin, okul kantininden aldıkları atıştırmaların sağlıklı besinler olup olmadığını izlemeye çalışın.
Bedensel fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri, ama aynı zamanda büyüme ve gelişmelerini aralıksız sürdürebilmeleri için karbonhidrat, protein ve yağları dengeli bir şekilde ve ihtiyaçları kadar almaları gerekiyor, onlara günlük aktivitelerinin gerektirdiği enerjiyi karşılayacak kadar enerjiyi ve büyümelerini sürdürebilecek kadar proteini aynı anda içeren bir besin planı gerekiyor.
Enerji ihtiyaçlarını karşılarken kalorileri abartır, aşırıya kaçarsanız ya da aldıkları kalorinin gerektirdiği kadar bedensel aktiviteyi yapmadıklarını gözden kaçırırsanız çocuklarınızın fazla kilolu olmalarını kaçınılmazdır.
Genetik bazı sorunların, bazı hastalıkların da çocuklarınızı şişmanlatması mümkündür. Kilolu çocuklarınızı eleştirmeyin, motive edin. Sağlıklı besinleri satın almayı, lezzetli ve doğru pişirmeyi, keyifli yemek yemeyi zevkli bir uğraşı haline getiririn.
Yemek sofralarına mutlaka onları da oturtun. Yiyecek ve içecek seçimlerinde küçük porsiyonlara yöneltin. Sporcu sorumluluğu edinmelerini sağlamaya çalışın.
Okulda verilen yemeklerin, okul kantininden aldıkları atıştırmaların sağlıklı besinler olup olmadığını izlemeye çalışın.
Diyabet Hastalarının Yeni Şifa Kaynağı
Diyabet hastalarına yaramayan en önemli şey strestir.Hastaların mutlaka stresten uzak durmaları birinci şarttır.Yediğimiz içtiğimiz gıdaların şeker seviyesini çok iyi gözlemlemeliyiz.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rüstem Cangi, kivide bulunan serotonin maddesinin stresi azalttığını, inositolinin ise depresyona iyi geldiğini belirterek, diyabet hastalarının şeker oranlarını düzenlemede de pozitif yönde etkili olduğunu bildirdi. Kivinin faydaları ve Türkiye’deki tüketimi hakkında bilgi veren Doç Dr. Cangi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu mucize meyvenin dünyada tüketilen yaş meyveler içerisinde içerik bakımından en zengin özelliğe sahip olduğunu söyledi.
Özellikle C ve E vitamini ile yüksek potasyum ve magnezyum içerdiğini belirten Cangi, kivinin vücudun ihtiyacı olan besin maddelerini karşılama bakımından eşsiz bir meyve olduğunu vurguladı. Türkiye’de tüketicilerin kivinin tüketimi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını ifade eden Cangi, dünyada kivi üretimin arttığını belirterek, şunları söyledi:
”Son 40 yılda dünyada kivi üretiminin 600 kat artarak yaklaşık 1 milyon 300 bin tona ulaşması, tüketicilerin bu meyveye ilgisini göstermektedir. Kivi özellikle havaların soğuması ile birlikte astım, solunum darlığı, grip gibi rahatsızlıklarda ihtiyaç olan C vitamini ihtiyacını karşılamada bire bir meyvedir. Kivi doğal laksatif özelliği nedeniyle başta yatalak hastaların hem dirençlerini artırmak, hem de kabızlık sorununa önlem amacıyla önerilecek meyvelerin başında gelmektedir.”
diyabet-hastaligi-hakkinda
Kivi tüketiminin faydalarını anlatan Cangi, sözlerine şöyle devam etti:
”Yapılan son araştırmalarda günde 2 kivi tüketmenin vücutta kötü kolesterol (LDL) seviyesini azalttığı, iyi kolesterol (HDL) seviyesini ise artırdığı, özellikle aspirinin yan etkisine maruz kalan kalp hastaları için kivi önerilmektedir. Düşük kalorisi sayesinde kilo almaksızın formun korunmasında, spor sonrası veya sıcakta terleme ile kaybedilen elektrolitlerin karşılanmasında sıkça tüketilen bir meyvedir. Kivide bulunan serotonin maddesinin stresi azalttığı, inositolinin ise depresyona iyi geldiği ve diyabet hastalarının şeker oranını düzenlemede de pozitif yönde etkili olduğu saptanmıştır.”
-KİVİNİN NASIL TÜKETİLECEĞİ BİLİNMİYOR-
Türkiye’de yaklaşık 20 yıl öncesine dayanan kivi tüketimiyle ile ilgili vatandaşların hala yeterince bilgi sahibi olmadığını ifade eden Cangi, ”Kivi meyvesi özelliği itibariyle daldan koparıldığı zaman hemen tüketilebilecek bir meyve değildir. Kivi manav, pazar veya marketlerde sert veya yenebilecek olgunluğa ulaşmış (yumuşamış) durumda satışa sunulmaktadır. Düzenli kivi tüketen vatandaşların mümkünse sert durumda kivileri satın alarak, evde kendilerinin yeme olgunluğuna getirmeleri daha uygun olacaktır. Yaklaşık 10 adet sert kivi, orta irilikte 2 elma ile birlikte ağzı sıkıca kapatılacak bir poşet içerisinde 4-5 gün oda sıcaklığında bekletilmeli, kiviler bu ortamda yenilmeye uygun hale gelecektir” dedi.
Yemeye uygun hale gelen kivilerin serin yerde muhafaza edilerek 10 gün içerisinde tüketilmesinin uygun olacağını belirten Cangi, şöyle devam etti:
”Eğer tüketiciler yemeye uygun hale gelmiş kivi satın alacaklarsa, limon yumuşaklığında olan meyveleri almaları, yaralı ve özellikle fazla yumuşamış kivileri satın almamaları gerekir. Zira aşırı yumuşamış kiviler hem lezzetlerini yitirmiş hem de tüketici sağlığı için olumsuz etki yapabilirler. Kivide bulunan actinidin enzimi bazı tüketicilerde alerjik etki yapmaktadır. Dudaklarda şişme, kaşınma, burunda ve gözde kaşıntı görülebilir. İleri vakalarda boğazda tahriş, nefes alma zorluğu olmaktadır. Kivi tüketirken bu durumlarla karşılaşan tüketicilerin, mutlaka bir sağlık kuruluşuna giderek alerji testi yaptırmalıdır.” Referans.7gunsaglik.com.tr,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rüstem Cangi, kivide bulunan serotonin maddesinin stresi azalttığını, inositolinin ise depresyona iyi geldiğini belirterek, diyabet hastalarının şeker oranlarını düzenlemede de pozitif yönde etkili olduğunu bildirdi. Kivinin faydaları ve Türkiye’deki tüketimi hakkında bilgi veren Doç Dr. Cangi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bu mucize meyvenin dünyada tüketilen yaş meyveler içerisinde içerik bakımından en zengin özelliğe sahip olduğunu söyledi.
Özellikle C ve E vitamini ile yüksek potasyum ve magnezyum içerdiğini belirten Cangi, kivinin vücudun ihtiyacı olan besin maddelerini karşılama bakımından eşsiz bir meyve olduğunu vurguladı. Türkiye’de tüketicilerin kivinin tüketimi konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını ifade eden Cangi, dünyada kivi üretimin arttığını belirterek, şunları söyledi:
”Son 40 yılda dünyada kivi üretiminin 600 kat artarak yaklaşık 1 milyon 300 bin tona ulaşması, tüketicilerin bu meyveye ilgisini göstermektedir. Kivi özellikle havaların soğuması ile birlikte astım, solunum darlığı, grip gibi rahatsızlıklarda ihtiyaç olan C vitamini ihtiyacını karşılamada bire bir meyvedir. Kivi doğal laksatif özelliği nedeniyle başta yatalak hastaların hem dirençlerini artırmak, hem de kabızlık sorununa önlem amacıyla önerilecek meyvelerin başında gelmektedir.”
diyabet-hastaligi-hakkinda
Kivi tüketiminin faydalarını anlatan Cangi, sözlerine şöyle devam etti:
”Yapılan son araştırmalarda günde 2 kivi tüketmenin vücutta kötü kolesterol (LDL) seviyesini azalttığı, iyi kolesterol (HDL) seviyesini ise artırdığı, özellikle aspirinin yan etkisine maruz kalan kalp hastaları için kivi önerilmektedir. Düşük kalorisi sayesinde kilo almaksızın formun korunmasında, spor sonrası veya sıcakta terleme ile kaybedilen elektrolitlerin karşılanmasında sıkça tüketilen bir meyvedir. Kivide bulunan serotonin maddesinin stresi azalttığı, inositolinin ise depresyona iyi geldiği ve diyabet hastalarının şeker oranını düzenlemede de pozitif yönde etkili olduğu saptanmıştır.”
-KİVİNİN NASIL TÜKETİLECEĞİ BİLİNMİYOR-
Türkiye’de yaklaşık 20 yıl öncesine dayanan kivi tüketimiyle ile ilgili vatandaşların hala yeterince bilgi sahibi olmadığını ifade eden Cangi, ”Kivi meyvesi özelliği itibariyle daldan koparıldığı zaman hemen tüketilebilecek bir meyve değildir. Kivi manav, pazar veya marketlerde sert veya yenebilecek olgunluğa ulaşmış (yumuşamış) durumda satışa sunulmaktadır. Düzenli kivi tüketen vatandaşların mümkünse sert durumda kivileri satın alarak, evde kendilerinin yeme olgunluğuna getirmeleri daha uygun olacaktır. Yaklaşık 10 adet sert kivi, orta irilikte 2 elma ile birlikte ağzı sıkıca kapatılacak bir poşet içerisinde 4-5 gün oda sıcaklığında bekletilmeli, kiviler bu ortamda yenilmeye uygun hale gelecektir” dedi.
Yemeye uygun hale gelen kivilerin serin yerde muhafaza edilerek 10 gün içerisinde tüketilmesinin uygun olacağını belirten Cangi, şöyle devam etti:
”Eğer tüketiciler yemeye uygun hale gelmiş kivi satın alacaklarsa, limon yumuşaklığında olan meyveleri almaları, yaralı ve özellikle fazla yumuşamış kivileri satın almamaları gerekir. Zira aşırı yumuşamış kiviler hem lezzetlerini yitirmiş hem de tüketici sağlığı için olumsuz etki yapabilirler. Kivide bulunan actinidin enzimi bazı tüketicilerde alerjik etki yapmaktadır. Dudaklarda şişme, kaşınma, burunda ve gözde kaşıntı görülebilir. İleri vakalarda boğazda tahriş, nefes alma zorluğu olmaktadır. Kivi tüketirken bu durumlarla karşılaşan tüketicilerin, mutlaka bir sağlık kuruluşuna giderek alerji testi yaptırmalıdır.” Referans.7gunsaglik.com.tr,
MS Hastalığı Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Multipl Skleroz Nedir?
Ms, omurilik ve beyinde optik sinirlerin zarar görmesi sonucu oluşan kronik bir hastalıktır.
Ms hastalarında sinir hasarına yanıt olarak skar dokusunun birden fazla alanında bozulmalar görülür. Meydana geldiği yere bağlı olarak kas kontrolü, denge, görme veya konuşmada sıkıntılar yaşanabilir.
MS Belirtileri Nelerdir?
Zayıflık veya uyuşukluk,
Sinirlerde hasar oluşumu,
Kol veya bacaklarda zayıflık,
Uyuşukluk,
Dengesizleşme,
Kas spazmları.
Yürümede zorluklar da görülebilmektedir.
Görme Sorunları. Optik nörit sorunu bu hastalarda sıkça yaşanır. Görme siniri yarıdan fazla MS hastasında meydana gelir. Bu iltihap sonucu bulanık görme, renkli görme, görme kaybı, göz ağrısı, körlük oluşabilir. Genelde bu durum geçicidir. Birkaç hafta içinde iyileşebilir. Görme bozuklukları MS’in ilk işaretidir.
Konuşma Sorunları. Görme sorunundan daha yaygındır. Beynin konuşma sinyallerini engeller. Sinirler zarar görür. Yutkunmada da güçlük çekilebilir.
Diğer MS Belirtileri. Zihinsel gerileme, uzun uzun düşünerek sonuca ulaşma, hafıza kaybı, konsantrede güçlük, mesane sorunları, idrar kaçırma, yorgunluk.
Nasıl Başlar?
Beyin ve omurilik başta olmak üzere, bağışıklık ve sinir sistemini çevreleyen dokulara saldırır. Sinirleri yalıtarak kontrolünü kaybetmesini sağlar. Hareket, konuşma ve diğer sinyalleri zayıflatır. Yağlı miyelin dokusu işlevini kaybeder sinir mesajları doğru iletilmez.
MS Nedenleri
İskandinavya ve Kuzey Avrupa ülkeleri ile ekvatordan uzak ülkelerinde yaygın olarak görülür. Yani güneşi az alan soğuk yerlerde sinirleri tahrip eder. D vitamini eksikliği neden olabilir. Genetik de bir diğer sebebidir.
Kimler MS olabilir?
Erkeklerde görüldüğünden 2 kat daha fazla kadınlarda görülür. Beyaz insanlar risk altındadır. 20 ila 50 yaşlar arasında risk daha yüksektir.
MS Tanısı
MS teşhisi belirtilere dayanılarak testlerle yapılabilir. Hastanın aile ve kendi geçmişi dikkate alınır. Nörolojik muayene gereklidir. MRI taramasında %90 oranında teşhis mümkündür. Beyin ve omurilik sıvıları kontrol edilir. Enfeksiyon ve elektrik laboratuar testleri uygulanır.
MS Tedavisi
Ms ataklarının sıklığını ve şiddetini azaltan ilaçlar, ağrı, kas spazmı ve mesane sorunlarını önleyen ilaçlar kullanılır. Ağrı yönetimi için masaj ve fizik terapi önerilir. Egzersiz ve sağlıklı yaşam da iyileşmede önemlidir. Referans.7gunsaglik.com.tr,
Ms, omurilik ve beyinde optik sinirlerin zarar görmesi sonucu oluşan kronik bir hastalıktır.
Ms hastalarında sinir hasarına yanıt olarak skar dokusunun birden fazla alanında bozulmalar görülür. Meydana geldiği yere bağlı olarak kas kontrolü, denge, görme veya konuşmada sıkıntılar yaşanabilir.
MS Belirtileri Nelerdir?
Zayıflık veya uyuşukluk,
Sinirlerde hasar oluşumu,
Kol veya bacaklarda zayıflık,
Uyuşukluk,
Dengesizleşme,
Kas spazmları.
Yürümede zorluklar da görülebilmektedir.
Görme Sorunları. Optik nörit sorunu bu hastalarda sıkça yaşanır. Görme siniri yarıdan fazla MS hastasında meydana gelir. Bu iltihap sonucu bulanık görme, renkli görme, görme kaybı, göz ağrısı, körlük oluşabilir. Genelde bu durum geçicidir. Birkaç hafta içinde iyileşebilir. Görme bozuklukları MS’in ilk işaretidir.
Konuşma Sorunları. Görme sorunundan daha yaygındır. Beynin konuşma sinyallerini engeller. Sinirler zarar görür. Yutkunmada da güçlük çekilebilir.
Diğer MS Belirtileri. Zihinsel gerileme, uzun uzun düşünerek sonuca ulaşma, hafıza kaybı, konsantrede güçlük, mesane sorunları, idrar kaçırma, yorgunluk.
Nasıl Başlar?
Beyin ve omurilik başta olmak üzere, bağışıklık ve sinir sistemini çevreleyen dokulara saldırır. Sinirleri yalıtarak kontrolünü kaybetmesini sağlar. Hareket, konuşma ve diğer sinyalleri zayıflatır. Yağlı miyelin dokusu işlevini kaybeder sinir mesajları doğru iletilmez.
MS Nedenleri
İskandinavya ve Kuzey Avrupa ülkeleri ile ekvatordan uzak ülkelerinde yaygın olarak görülür. Yani güneşi az alan soğuk yerlerde sinirleri tahrip eder. D vitamini eksikliği neden olabilir. Genetik de bir diğer sebebidir.
Kimler MS olabilir?
Erkeklerde görüldüğünden 2 kat daha fazla kadınlarda görülür. Beyaz insanlar risk altındadır. 20 ila 50 yaşlar arasında risk daha yüksektir.
MS Tanısı
MS teşhisi belirtilere dayanılarak testlerle yapılabilir. Hastanın aile ve kendi geçmişi dikkate alınır. Nörolojik muayene gereklidir. MRI taramasında %90 oranında teşhis mümkündür. Beyin ve omurilik sıvıları kontrol edilir. Enfeksiyon ve elektrik laboratuar testleri uygulanır.
MS Tedavisi
Ms ataklarının sıklığını ve şiddetini azaltan ilaçlar, ağrı, kas spazmı ve mesane sorunlarını önleyen ilaçlar kullanılır. Ağrı yönetimi için masaj ve fizik terapi önerilir. Egzersiz ve sağlıklı yaşam da iyileşmede önemlidir. Referans.7gunsaglik.com.tr,
Verem Aşısı BCG’nin Diyabete Faydaları
Harvard Üniversitesi’nde yapılan araştırma, verem aşısı BCG’nin Tip 1 diyabetli hastalar için umut olabileceğini ortaya koydu.
Daha önce diyabetik farelerde BCG aşısının pankreastan insülin salgısını uyarabildiğini gösteren araştırmacı grubu tarafından yapılan çalışma, PLoS One tıp dergisinin Ağustos ayında yayımlandı.
Faz 1 çalışmada, insülin bağımlı tip 1 diyabeti olan 6 erişkin hastanın 3’üne, 4’er hafta arayla düşük doz BCG aşısı, diğer 3’üne de etkisiz olan plasebo aşısı uygulandı. Kontrol grubu olarak da Tip 1 diyabeti olan 57 hasta ve hiçbir hastalığı olmayan 16 sağlıklı bireyin alındı.
Çalışmada, BCG aşısı uygulanan 3 hastanın 2’sinde, pankreasta insülin salgılayan beta hücrelerini tahrip eden, bağışıklık sistemi T hücrelerinde azalma ve 20 haftalık takipte insülin salgısında geçici artış gözlendi.
Daha büyük bir hasta grubunda aşının etkinliğinin inceleneceği Faz 2 aşaması için hazırlıklara başlandığı belirtildi.
UMUT AMA DAHA UZUN BİR YOLU VAR
Araştırmayı değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, 90 yıldır verem hastalığı korunmasında kullanılan BCG aşısının bu araştırmayla yeniden gündeme geldiğini belirterek, çalışmanın Tip 1 diyabet için umut olabileceğini ancak araştırmanın daha uzun bir yolu olduğunu söyledi.
Bir ürünün ilaç olarak kullanılmaya başlanabilmesi için etkinliğin ve yan etkilerin geniş hasta gruplarında değerlendirildiği klinik çalışmalara ihtiyaç olduğunu ve bu sürecin ortalama 5-8 yıl sürdüğünü hatırlatan Yıldız, ’’Erken veriler umut verici ama daha çok aşama var. Diyabetik hayvan modellerinde BCG aşısının pankreastan yeniden insülin salgısını uyardığı gösterilmişti. İnsanlarda yapılmış bu erken faz çalışmada, aşının pankreas beta hücrelerini tahrip eden T hücrelerini ortadan kaldırması ve böylelikle pankreasın yeniden az da olsa insülin salgılayabilmesi sağlanmış. Bu önemli bir gelişme. Umarım araştırmanın diğer aşamalarında da bu sav doğrulanır’’ dedi.
Tip 1 diyabetin genellikle çocukluk ve gençlik çağlarında ortaya çıktığını ve insülin dışında başka bir ilaç tedavisi olmadığını ifade eden Yıldız, şunları kaydetti:
’’Vücudumuzda şekerin hücreler tarafından kullanılabilmesi için insülin hormonu gereklidir. İnsülin hormonu pankreastaki beta hücrelerinde yapılarak kana salınır. Bağışıklık sistemi hücrelerinin pankreas beta hücrelerine saldırması ve tahrip etmesi sonucu gelişen Tip 1 diyabette, pankreas hiç insülin yapamadığı için şeker hücreler içine alınamaz ve tanı anından itibaren kanda şeker ölçümleri çok yüksek olur. Bu nedenle hastaların ömür boyu insülin kullanması gerekir’’.
TOPLAM 2 GRAM AMA SIRLARINI VERMİYOR
Pankreasta insülin salgılayan beta hücrelerinin toplam ağırlığının 1-2 gram olduğunu ancak Tip 1 diyabet tedavisinde yıllardır dışarıdan insülin tedavisi verilmesi dışında bir çözüm bulunamadığını anlatan Yıldız, ’’1921 yılında insülinin keşfi Toronto Üniversitesi’ndeki araştırmacılara iki yıl sonra Nobel ödülü getirmişti. Klinikte kullanılmaya başlanması aynı yıl olan verem aşısının 90 yıl sonra Tip 1 diyabet alanında da gündeme gelmesi ilginç bir tesadüf ve erken veriler dikkat çekici’’ diye konuştu.Referans.7gunsaglik.com.tr,
Daha önce diyabetik farelerde BCG aşısının pankreastan insülin salgısını uyarabildiğini gösteren araştırmacı grubu tarafından yapılan çalışma, PLoS One tıp dergisinin Ağustos ayında yayımlandı.
Faz 1 çalışmada, insülin bağımlı tip 1 diyabeti olan 6 erişkin hastanın 3’üne, 4’er hafta arayla düşük doz BCG aşısı, diğer 3’üne de etkisiz olan plasebo aşısı uygulandı. Kontrol grubu olarak da Tip 1 diyabeti olan 57 hasta ve hiçbir hastalığı olmayan 16 sağlıklı bireyin alındı.
Çalışmada, BCG aşısı uygulanan 3 hastanın 2’sinde, pankreasta insülin salgılayan beta hücrelerini tahrip eden, bağışıklık sistemi T hücrelerinde azalma ve 20 haftalık takipte insülin salgısında geçici artış gözlendi.
Daha büyük bir hasta grubunda aşının etkinliğinin inceleneceği Faz 2 aşaması için hazırlıklara başlandığı belirtildi.
UMUT AMA DAHA UZUN BİR YOLU VAR
Araştırmayı değerlendiren Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Uzmanı Prof. Dr. Okan Bülent Yıldız, 90 yıldır verem hastalığı korunmasında kullanılan BCG aşısının bu araştırmayla yeniden gündeme geldiğini belirterek, çalışmanın Tip 1 diyabet için umut olabileceğini ancak araştırmanın daha uzun bir yolu olduğunu söyledi.
Bir ürünün ilaç olarak kullanılmaya başlanabilmesi için etkinliğin ve yan etkilerin geniş hasta gruplarında değerlendirildiği klinik çalışmalara ihtiyaç olduğunu ve bu sürecin ortalama 5-8 yıl sürdüğünü hatırlatan Yıldız, ’’Erken veriler umut verici ama daha çok aşama var. Diyabetik hayvan modellerinde BCG aşısının pankreastan yeniden insülin salgısını uyardığı gösterilmişti. İnsanlarda yapılmış bu erken faz çalışmada, aşının pankreas beta hücrelerini tahrip eden T hücrelerini ortadan kaldırması ve böylelikle pankreasın yeniden az da olsa insülin salgılayabilmesi sağlanmış. Bu önemli bir gelişme. Umarım araştırmanın diğer aşamalarında da bu sav doğrulanır’’ dedi.
Tip 1 diyabetin genellikle çocukluk ve gençlik çağlarında ortaya çıktığını ve insülin dışında başka bir ilaç tedavisi olmadığını ifade eden Yıldız, şunları kaydetti:
’’Vücudumuzda şekerin hücreler tarafından kullanılabilmesi için insülin hormonu gereklidir. İnsülin hormonu pankreastaki beta hücrelerinde yapılarak kana salınır. Bağışıklık sistemi hücrelerinin pankreas beta hücrelerine saldırması ve tahrip etmesi sonucu gelişen Tip 1 diyabette, pankreas hiç insülin yapamadığı için şeker hücreler içine alınamaz ve tanı anından itibaren kanda şeker ölçümleri çok yüksek olur. Bu nedenle hastaların ömür boyu insülin kullanması gerekir’’.
TOPLAM 2 GRAM AMA SIRLARINI VERMİYOR
Pankreasta insülin salgılayan beta hücrelerinin toplam ağırlığının 1-2 gram olduğunu ancak Tip 1 diyabet tedavisinde yıllardır dışarıdan insülin tedavisi verilmesi dışında bir çözüm bulunamadığını anlatan Yıldız, ’’1921 yılında insülinin keşfi Toronto Üniversitesi’ndeki araştırmacılara iki yıl sonra Nobel ödülü getirmişti. Klinikte kullanılmaya başlanması aynı yıl olan verem aşısının 90 yıl sonra Tip 1 diyabet alanında da gündeme gelmesi ilginç bir tesadüf ve erken veriler dikkat çekici’’ diye konuştu.Referans.7gunsaglik.com.tr,
Bayramda Dikkat Edilmesi Gereken Beslenme Kuralları
Ramazan Bayramından sonra insanların yemeğe ve sigaraya yükleneceğini belirten uzmanlar, dikkat edilmediği takdirde mide sorunları yaşanabileceğini söyledi.
Kastamonu Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesi Beslenme ve Diyetisyen Uzmanı Fatma İnayet Semerkaş, Ramazan nedeniyle dinlenen midenin bayramda fazla tatlı, hamur işi ve hayvansal ağırlıklı beslenmeyle yorulacağını açıkladı.
Ramazan ayı nedeniyle insanların sahur ve iftar olmak üzere iki öğün yiyerek midelerini dinlendirdiğini ancak, bayram nedeniyle 3 öğün yemek yendiği için metabolizmanın farklı çalışacağını söyleyen Semerkaş, midedeki asit dengesinin değişmesinin özellikle tansiyon, şeker ve kalp hastalarını etkileyeceğini anlattı. Ramazan Bayramında şekerin yani tatlının çok tüketildiğini ifade eden Semerkaş, tatlı ve yemeklerin belli aralıklarla tüketilmesi gerektiğini ifade ederek, ağır yağlı yemek ve tatlı, özellikle hamur işine yüklenmemeleri gerektiğini kaydetti. Ramazan nedeniyle midenin bir ay dinlendiğini söyleyen Semerkaş, dikkat edilmediği takdirde mide sorunları yaşanabileceğini belirterek, özellikle diyabet, tansiyon ve kalp hastalarının çok daha dikkatli olması gerektiğini vurguladı.
RAMAZAN’DA YAVAŞLAYAN METABOLİZMAYA BİRDEN YÜKLENMEYİN
Ramazan ayının metabolizmayı çok yavaşlatan bir süreç olduğuna dikkat çeken Semerkaş, şöyle konuştu: “Bu süreç doğru tamamlanmadığı zaman herkes gerçekten vücudunda ve midesinde çok fazla yoğunluk oluşabiliyor. Bunun ardından da gelen bayram dolayısıyla hızlı bir yemek yeme süreci gerçekten ciddi rahatsızlıklara sebebiyet verebiliyor. Direkt ve birden şeker ağırlıklı besinlerin tüketilmesi yani baklava, tatlı, hamur içi börek gibi yemeklerin tüketilmesi zaten yavaşlayan metabolizmayı ciddi bir karbonhidrat yüklemesi yapıldığında hakikaten kalp, damar ve şeker hastalığı olan bireylerde çok ciddi rahatsızlıklar oluşturabiliyor.”
Doğru tüketim yapmak için ve Ramazan Bayramında bu sorunu atlatabilmek için ilk önce hafif yiyeceklerle bayram süreci geçirmelerini isteyen Semerkaş, “Çok fazla davet yada misafir olabiliyor. Minik zeytinyağlı yemekler, salata, çorba, birer dilim ekmek yanında yoğurt ve ayran gibi içecekleri tercih edebilirler. Birde bu süreçte bolca su tüketilmesini tavsiye ediyoruz. Çünkü zaten susuzluk çok had safhada olabiliyor ve vücudun suyu tamamlayamamış olabiliyor. Dolayısıyla da bayram sürecinde mümkün olduğunda her aklımıza geldiğinde bol su içmemiz gerekiyor” diye konuştu.
RAMAZAN BAYRAMINDA DOĞRU BESLENME
ana öğünlerde çorba, belki biri iki köfte, yanında salata, bir kase yoğurt ya da bir bardak ayran olabilecek şekilde, ya da et tüketimi yapılmayacaksa bir porsiyon zeytinyağlı yemek ya da karbonhidratlı kuru fasulye, nohut gibi bir yemek türünün kullanılabileceğini dile getiren Semerkaş, “Onun haricinde minik minik aralar dediğimiz dengeli beslenmeyi ve yanında besin tüketmeyi önerdiğimiz yiyecekleri önerebiliyoruz. Hiçbir zaman çok hızlı yemek yemeyin. Çünkü mide oruç nedeniyle küçülmeye başlıyor, daha sonra birden yemek yendiğinde mide spazmlarına yol açabiliyor. Bu yüzden altı öğüne çıkabilecek şekilde bayramda da beslenmeyi uzatmaya çalışmak daha mantıklı olabiliyor” dedi.
Ramazan Bayramının ilk üç günlük sürecine çok dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Semerkaş, sözlerine şöyle devam etti: “Çok şeker alımı yapılmaması lazım. Sütlü tatlılar ya da aşure gibi bizim masum dediğimiz tatlı çeşitleri tercih edilmelidir. Ayrıca, bu tür tatlıları misafirlerimize de ikram etmeliyiz. Bu yüzden ikramlar ve misafirliklerde çok fazla çikolata tüketilmemesinde dikkatli olmalıyız. Özellikle hastalıkları olanlar bunlara çok dikkat etmeleri gerekiyor. Sıcak havalarda midede su oranı düştüğü için yine su kullanımını artırmamız lazım. Ayrıca bunların yanı sıra ayran kullanımını artırarak içindeki sodyum kullanımı vücudumuza iyi geldiği için tercih edebiliriz. Bu ramazanda üç günlük süreci doğru kullandığımız zaman biraz daha yavaş yavaş vücut kendi metabolizmasına gelmeye başlayacaktır.”
SİGARA BAYRAMI DEĞİL
Ramazan ayında birçok kişinin gündüz sigara tüketmediğini hatırlatan Semerkaş, insanların Ramazan ayını da kullanarak sigarayı bırakmalarını istedi. Semerkaş, insanların bir ay boyunca gündüz sigara içmediklerini ancak Ramazan ayının bitmesiyle birlikte bu özgürlüğün 24 saate çıkmasıyla aşırı sigaraya yüklenen insanların risk taşıdığını belirterek, en azından bir süre Ramazan ayındaki tempoyu sürdürmelerini istedi.
Her konuda sigara tüketiminin engellenmesi gereken bir konu olduğuna dikkat çeken Semerkaş, şunları kaydetti: “Zaten ramazan sürecinde sigara kullanan bireyler, direk oruçlarını sigara açma gibi bir duruma gidebiliyor. Ama genel anlamda her şeyin sıkıntısı olduğu gibi vücudun tüm sindirim sisteminde büyük bir sıkıntı oluşturabiliyor ve mide ağrılarını sigara kullanan bireyler daha çok yaşıyor. Ramazanda hızlı ve birden sigara kullanımında artış olabiliyor. Bu yüzden sigara konusunda da dikkatli olmak gerekiyor.” Referans.7gunsaglik.com.tr,
Kastamonu Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesi Beslenme ve Diyetisyen Uzmanı Fatma İnayet Semerkaş, Ramazan nedeniyle dinlenen midenin bayramda fazla tatlı, hamur işi ve hayvansal ağırlıklı beslenmeyle yorulacağını açıkladı.
Ramazan ayı nedeniyle insanların sahur ve iftar olmak üzere iki öğün yiyerek midelerini dinlendirdiğini ancak, bayram nedeniyle 3 öğün yemek yendiği için metabolizmanın farklı çalışacağını söyleyen Semerkaş, midedeki asit dengesinin değişmesinin özellikle tansiyon, şeker ve kalp hastalarını etkileyeceğini anlattı. Ramazan Bayramında şekerin yani tatlının çok tüketildiğini ifade eden Semerkaş, tatlı ve yemeklerin belli aralıklarla tüketilmesi gerektiğini ifade ederek, ağır yağlı yemek ve tatlı, özellikle hamur işine yüklenmemeleri gerektiğini kaydetti. Ramazan nedeniyle midenin bir ay dinlendiğini söyleyen Semerkaş, dikkat edilmediği takdirde mide sorunları yaşanabileceğini belirterek, özellikle diyabet, tansiyon ve kalp hastalarının çok daha dikkatli olması gerektiğini vurguladı.
RAMAZAN’DA YAVAŞLAYAN METABOLİZMAYA BİRDEN YÜKLENMEYİN
Ramazan ayının metabolizmayı çok yavaşlatan bir süreç olduğuna dikkat çeken Semerkaş, şöyle konuştu: “Bu süreç doğru tamamlanmadığı zaman herkes gerçekten vücudunda ve midesinde çok fazla yoğunluk oluşabiliyor. Bunun ardından da gelen bayram dolayısıyla hızlı bir yemek yeme süreci gerçekten ciddi rahatsızlıklara sebebiyet verebiliyor. Direkt ve birden şeker ağırlıklı besinlerin tüketilmesi yani baklava, tatlı, hamur içi börek gibi yemeklerin tüketilmesi zaten yavaşlayan metabolizmayı ciddi bir karbonhidrat yüklemesi yapıldığında hakikaten kalp, damar ve şeker hastalığı olan bireylerde çok ciddi rahatsızlıklar oluşturabiliyor.”
Doğru tüketim yapmak için ve Ramazan Bayramında bu sorunu atlatabilmek için ilk önce hafif yiyeceklerle bayram süreci geçirmelerini isteyen Semerkaş, “Çok fazla davet yada misafir olabiliyor. Minik zeytinyağlı yemekler, salata, çorba, birer dilim ekmek yanında yoğurt ve ayran gibi içecekleri tercih edebilirler. Birde bu süreçte bolca su tüketilmesini tavsiye ediyoruz. Çünkü zaten susuzluk çok had safhada olabiliyor ve vücudun suyu tamamlayamamış olabiliyor. Dolayısıyla da bayram sürecinde mümkün olduğunda her aklımıza geldiğinde bol su içmemiz gerekiyor” diye konuştu.
RAMAZAN BAYRAMINDA DOĞRU BESLENME
ana öğünlerde çorba, belki biri iki köfte, yanında salata, bir kase yoğurt ya da bir bardak ayran olabilecek şekilde, ya da et tüketimi yapılmayacaksa bir porsiyon zeytinyağlı yemek ya da karbonhidratlı kuru fasulye, nohut gibi bir yemek türünün kullanılabileceğini dile getiren Semerkaş, “Onun haricinde minik minik aralar dediğimiz dengeli beslenmeyi ve yanında besin tüketmeyi önerdiğimiz yiyecekleri önerebiliyoruz. Hiçbir zaman çok hızlı yemek yemeyin. Çünkü mide oruç nedeniyle küçülmeye başlıyor, daha sonra birden yemek yendiğinde mide spazmlarına yol açabiliyor. Bu yüzden altı öğüne çıkabilecek şekilde bayramda da beslenmeyi uzatmaya çalışmak daha mantıklı olabiliyor” dedi.
Ramazan Bayramının ilk üç günlük sürecine çok dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Semerkaş, sözlerine şöyle devam etti: “Çok şeker alımı yapılmaması lazım. Sütlü tatlılar ya da aşure gibi bizim masum dediğimiz tatlı çeşitleri tercih edilmelidir. Ayrıca, bu tür tatlıları misafirlerimize de ikram etmeliyiz. Bu yüzden ikramlar ve misafirliklerde çok fazla çikolata tüketilmemesinde dikkatli olmalıyız. Özellikle hastalıkları olanlar bunlara çok dikkat etmeleri gerekiyor. Sıcak havalarda midede su oranı düştüğü için yine su kullanımını artırmamız lazım. Ayrıca bunların yanı sıra ayran kullanımını artırarak içindeki sodyum kullanımı vücudumuza iyi geldiği için tercih edebiliriz. Bu ramazanda üç günlük süreci doğru kullandığımız zaman biraz daha yavaş yavaş vücut kendi metabolizmasına gelmeye başlayacaktır.”
SİGARA BAYRAMI DEĞİL
Ramazan ayında birçok kişinin gündüz sigara tüketmediğini hatırlatan Semerkaş, insanların Ramazan ayını da kullanarak sigarayı bırakmalarını istedi. Semerkaş, insanların bir ay boyunca gündüz sigara içmediklerini ancak Ramazan ayının bitmesiyle birlikte bu özgürlüğün 24 saate çıkmasıyla aşırı sigaraya yüklenen insanların risk taşıdığını belirterek, en azından bir süre Ramazan ayındaki tempoyu sürdürmelerini istedi.
Her konuda sigara tüketiminin engellenmesi gereken bir konu olduğuna dikkat çeken Semerkaş, şunları kaydetti: “Zaten ramazan sürecinde sigara kullanan bireyler, direk oruçlarını sigara açma gibi bir duruma gidebiliyor. Ama genel anlamda her şeyin sıkıntısı olduğu gibi vücudun tüm sindirim sisteminde büyük bir sıkıntı oluşturabiliyor ve mide ağrılarını sigara kullanan bireyler daha çok yaşıyor. Ramazanda hızlı ve birden sigara kullanımında artış olabiliyor. Bu yüzden sigara konusunda da dikkatli olmak gerekiyor.” Referans.7gunsaglik.com.tr,
Rüyalar Hakkında Bilmediğiniz 9 Şey
Herkes gece veya gündüz uykularında rüya görebilir. Rüyalar hakkında aslında çok fazla şey bilmiyoruz.
Nerden kaynaklanıyor ne anlama geliyor? Onları kontrol etmek ve yorumlamak ne kadar mümkün? Rüya uzmanları 9 bilinmeyen gerçeği anlattı.
1. Rüyalar öğrenmeye yardımcı olur. Test çözerken, ders çalışırken, iş yerinde projenize göz atarken arada yorulur ve şekerlemeye yatarsanız o sırada gördüğünüz bu işlerle ilgili bilinç altı rüyaları öğrendiklerinizi aklınıza kazır. Beyin hayalleri öğrenmeyi güçlendirir ve sorunları çözmeye yardımcı olur. Yeni bilgileri raporlar ve beyne gönderir. Rüyaların uzunluğu öğrenme kalitesini etkileyebilir. Yatak odasında tv ve benzeri cihazlar olmamalıdır.
2. Rüya anında orgazm olunabilir. Psikiyatrist ve seks terapistleri kadın ve erkeğin rüyasında orgazm olabildiğini söylüyor. Buna genelde erotik rüyalar eşlik eder bu sırada kadın cinsel organı aktifleşebilir. Uyku sırasında bu durum birkaç kez yaşanabilir. Erkekler de REM sırasında ereksiyon olabilir.
3. En sık görülen rüya türü: eşinizin aldatmasıdır. İyi arkadaşınız ile kocanız arasındaki yasak ilişki ve kaçamak sıkça görülür. Soğuk terler içinde uyanırsınız. Tekrarlayan kabus haline dönebilir. Bu evrensel bir korkudur.
4. Bir gecede birden fazla hatta düzinelerce rüya görülebilir. Bu rüyaların hepsi de hatırlanabilir. 90 dakikada bir rüya görülür. İlk rüya yaklaşık 5 dakika sürer. Uyanmadan önceki son rüya ise 45 dakika sürebiliyor. Ömrü boyunca bir insan 100.000 rüya görebilir.
5. Uyandıktan sonra da rüyayla ilgileniriz. Unutamayız bir süre boyunca aklımızdan çıkmaz. Güzel bir rüyadan uyanmak kötü gelir ve uykuya dönmek isteriz. Hayal edilen ana dönmek isteriz.
6. Tuhaf rüyaları bile yorumlarız. Gerçeğe aykırı rüyalar masalsı anlar yaşatır ve gerçeğe uyarlamaya çalışırız. Ama bu rüyaların bir anlamı olabilir.
7. Dönüşümlü rüyalar zihnimize bir şeyler anlatmak istiyor olabilir. Bir rüya serisini günlerce görmeye devam etmek yinelenen mesajlar verebilir.
8. Hayallerimizi kontrol edebiliriz. Rüya kontrolü mümkündür. Rüya içeriği belirlenebilir kabuslar önlenebilir.
9. Rüya görmek için uyumak gerekmez. Arabada, masada, iş yerinde futbol maçında rüya görülebilir. Hayal gerçek arasında gidip gelmektir. Bir rahatlama aracıdır. Zihin enerji ilişkisidir. Referans.7gunsaglik.com.tr,
Nerden kaynaklanıyor ne anlama geliyor? Onları kontrol etmek ve yorumlamak ne kadar mümkün? Rüya uzmanları 9 bilinmeyen gerçeği anlattı.
1. Rüyalar öğrenmeye yardımcı olur. Test çözerken, ders çalışırken, iş yerinde projenize göz atarken arada yorulur ve şekerlemeye yatarsanız o sırada gördüğünüz bu işlerle ilgili bilinç altı rüyaları öğrendiklerinizi aklınıza kazır. Beyin hayalleri öğrenmeyi güçlendirir ve sorunları çözmeye yardımcı olur. Yeni bilgileri raporlar ve beyne gönderir. Rüyaların uzunluğu öğrenme kalitesini etkileyebilir. Yatak odasında tv ve benzeri cihazlar olmamalıdır.
2. Rüya anında orgazm olunabilir. Psikiyatrist ve seks terapistleri kadın ve erkeğin rüyasında orgazm olabildiğini söylüyor. Buna genelde erotik rüyalar eşlik eder bu sırada kadın cinsel organı aktifleşebilir. Uyku sırasında bu durum birkaç kez yaşanabilir. Erkekler de REM sırasında ereksiyon olabilir.
3. En sık görülen rüya türü: eşinizin aldatmasıdır. İyi arkadaşınız ile kocanız arasındaki yasak ilişki ve kaçamak sıkça görülür. Soğuk terler içinde uyanırsınız. Tekrarlayan kabus haline dönebilir. Bu evrensel bir korkudur.
4. Bir gecede birden fazla hatta düzinelerce rüya görülebilir. Bu rüyaların hepsi de hatırlanabilir. 90 dakikada bir rüya görülür. İlk rüya yaklaşık 5 dakika sürer. Uyanmadan önceki son rüya ise 45 dakika sürebiliyor. Ömrü boyunca bir insan 100.000 rüya görebilir.
5. Uyandıktan sonra da rüyayla ilgileniriz. Unutamayız bir süre boyunca aklımızdan çıkmaz. Güzel bir rüyadan uyanmak kötü gelir ve uykuya dönmek isteriz. Hayal edilen ana dönmek isteriz.
6. Tuhaf rüyaları bile yorumlarız. Gerçeğe aykırı rüyalar masalsı anlar yaşatır ve gerçeğe uyarlamaya çalışırız. Ama bu rüyaların bir anlamı olabilir.
7. Dönüşümlü rüyalar zihnimize bir şeyler anlatmak istiyor olabilir. Bir rüya serisini günlerce görmeye devam etmek yinelenen mesajlar verebilir.
8. Hayallerimizi kontrol edebiliriz. Rüya kontrolü mümkündür. Rüya içeriği belirlenebilir kabuslar önlenebilir.
9. Rüya görmek için uyumak gerekmez. Arabada, masada, iş yerinde futbol maçında rüya görülebilir. Hayal gerçek arasında gidip gelmektir. Bir rahatlama aracıdır. Zihin enerji ilişkisidir. Referans.7gunsaglik.com.tr,
Kanser Nedir Nasıl Tedavi Edilir?
Şüphesiz ki hepimizin adını bile söylemekten çekindiği, sakındığı korktuğu en zor hastalık süreçlerinden hastalık türlerinden bir tanesi de ‘’ kanser hastalığı ‘’.
Eskiden çok seyrek olarak görülen bu hastalık ne yazık ki günümüzde 7 ‘ den 70 ‘ e kadar herkeste her yaşta sıklık ile karşımıza çıkabilen, kadın erkek ayırmaksızın, cinsiyet fark etmeksizin karşımıza çıkan, o söylemeye çekindiğimiz ismini dahi sık sık duymaya alıştığımız bir hastalık çeşidi oldu maalesef.
Peki, nedir bu kanser? Kanser; vücut içerisinde yer alan normal olmayan yani anormal hücrelerin kendi kendine kontrolsüzce çoğalıp üremesi ve vücuda ya da her hangi bir organa yayılması ile kendini gösteren ve meydana gelen bir hastalık çeşididir.
Ya da halk arasında daha anlaşılabilir bil dil ile açıklayacak olur isek; vücutta her hangi bir yerde, bir organda meydana gelen kötü huylu tümörlerin neden olduğu rahatsızlığa kanser adı verilir.
Kanserin asıl nedeni tam olarak bilinmese dahi şu etmenlerin kanserin üstünde ciddi etkileri olduğu araştırılmış ve belirlenmiştir.
İşte o nedenler;
· Sigara tüketimi,
· Alkol kullanımı gibi zararlı alışkanlıklar,
· Ayrıca hava kirliliği gibi nedenler de kansere zemin hazırlayabilecek unsurlardır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Eskiden çok seyrek olarak görülen bu hastalık ne yazık ki günümüzde 7 ‘ den 70 ‘ e kadar herkeste her yaşta sıklık ile karşımıza çıkabilen, kadın erkek ayırmaksızın, cinsiyet fark etmeksizin karşımıza çıkan, o söylemeye çekindiğimiz ismini dahi sık sık duymaya alıştığımız bir hastalık çeşidi oldu maalesef.
Peki, nedir bu kanser? Kanser; vücut içerisinde yer alan normal olmayan yani anormal hücrelerin kendi kendine kontrolsüzce çoğalıp üremesi ve vücuda ya da her hangi bir organa yayılması ile kendini gösteren ve meydana gelen bir hastalık çeşididir.
Ya da halk arasında daha anlaşılabilir bil dil ile açıklayacak olur isek; vücutta her hangi bir yerde, bir organda meydana gelen kötü huylu tümörlerin neden olduğu rahatsızlığa kanser adı verilir.
Kanserin asıl nedeni tam olarak bilinmese dahi şu etmenlerin kanserin üstünde ciddi etkileri olduğu araştırılmış ve belirlenmiştir.
İşte o nedenler;
· Sigara tüketimi,
· Alkol kullanımı gibi zararlı alışkanlıklar,
· Ayrıca hava kirliliği gibi nedenler de kansere zemin hazırlayabilecek unsurlardır.
Kaynak Siteye Teşekkürler.7gunsaglik.com
Grip Salgını Onları da Vurdu
ABD’de yoğun bir şekilde yaşanan grip salgını neredeyse tüm ülkeyi sardı. Birçok kişi hastanede çocuklar ölüyor..
ABD’de 41 eyalette etkili olan grip salgınında 18 çocuk öldü, 2 bin 200 kişi hastaneye kaldırıldı. ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü (NIAID) direktörü Dr Anthony Fauci, ülkede son 10 yılın en ağır grip salgınının yaşandığını açıkladı.
Fauci, genelde Ocak ortalarında başlayan grip sezonunun bu yıl Kasım ayında başladığını ve şimdiden birçok insanı etkilediğini dile getirdi.
Grip salgınının normal şartlarda Şubat ortasında zirve yaptığını dile getiren Fauci, vakaların sayısının bu kadar yüksek olmasını endişe verici olarak değerlendirdi. Fauci, grip aşısının yüzde 60 ila 65 arasında koruma sağladığını ifade ederken "Henüz aşı yaptırmak için geç değil" ifadesini kullandı.
Kaynak.7gunsaglik
ABD’de 41 eyalette etkili olan grip salgınında 18 çocuk öldü, 2 bin 200 kişi hastaneye kaldırıldı. ABD Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü (NIAID) direktörü Dr Anthony Fauci, ülkede son 10 yılın en ağır grip salgınının yaşandığını açıkladı.
Fauci, genelde Ocak ortalarında başlayan grip sezonunun bu yıl Kasım ayında başladığını ve şimdiden birçok insanı etkilediğini dile getirdi.
Grip salgınının normal şartlarda Şubat ortasında zirve yaptığını dile getiren Fauci, vakaların sayısının bu kadar yüksek olmasını endişe verici olarak değerlendirdi. Fauci, grip aşısının yüzde 60 ila 65 arasında koruma sağladığını ifade ederken "Henüz aşı yaptırmak için geç değil" ifadesini kullandı.
Kaynak.7gunsaglik
Çok Parmaklılık İyi mi Kötü mü?
El veya ayak parmakları 6, 7 hatta 8 parmaklı olabilir. Bu durum el ve ayakta zamanla fonksiyon bozukluğuna sebep olabiliyor.
Çarşamba’da bir lisede okuyan 18 yaşındaki Ahmet Gazanfer’in el ve ayaklarında 5 yerine 6 parmak var. Giresun’un Keşap ilçesinden olan Ahmet Gazanfer’in bu özelliği görenlerin dikkatini çekiyor. 6 parmaklı olmasından şikayetçi olmayan Gazanfer, bu durumu “Güzel bir şey” şeklinde değerlendiriyor.
Ailesinde kendisi gibi kimsenin bulunmadığını, 6 parmak olarak yaşamaya alıştığını ve hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadığını belirten Gazanfer, “El ve ayaklarımda 6’şar parmak var. Yani toplam 24 parmağım var. Bence güzel bir şey. Bir zararı olmuyor. Garip ama güzel bir durum. Kendimi farklı hissediyorum. Doktor, fazla bir zararının olmayacağını söyledi. ‘Sorun olursa alınabilir’ dedi. Görenler şaşırıyorlar” dedi.
Okul arkadaşları ise Ahmet ile aynı okulda 4 senedir olduklarını ve onun durumunun çok sonra farkına vardıklarını söyleyerek, “Biz Ahmet ile çok iyi arkadaşız. Tanıştıktan bir süre sonra tokalaşırken farkına vardık. İlk başlarda garip geliyordu ama sonradan alıştık” dediler.
Çok parmaklılık durumunun görülme sıklığının 50 binde 1 olduğunu söyleyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Nedim Karaismailoğlu, "Çok parmaklılık sık görünmeyen bir durumdur. Kişinin elinde 6’dan fazla da parmak olabilir. Bir elde mesela 7 ya da 8 parmak da olabilir. Polidaktili (çok parmaklılık) durumu el ve ayakların zamanla fonksiyonunu bozabilir. Görünümü hakkında çevresinden baskı görebileceği durumlarda bir sorun haline gelebilir. Bu nedenle ellerin kullanılması konusunda bir sıkıntı olmaması için ya da ayaklar için uygun ayakkabı alırken probleme neden olursa fazla parmağı aldırmak en iyi çözüm olabilir" dedi.
Kaynak.7gunsaglik
Çarşamba’da bir lisede okuyan 18 yaşındaki Ahmet Gazanfer’in el ve ayaklarında 5 yerine 6 parmak var. Giresun’un Keşap ilçesinden olan Ahmet Gazanfer’in bu özelliği görenlerin dikkatini çekiyor. 6 parmaklı olmasından şikayetçi olmayan Gazanfer, bu durumu “Güzel bir şey” şeklinde değerlendiriyor.
Ailesinde kendisi gibi kimsenin bulunmadığını, 6 parmak olarak yaşamaya alıştığını ve hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadığını belirten Gazanfer, “El ve ayaklarımda 6’şar parmak var. Yani toplam 24 parmağım var. Bence güzel bir şey. Bir zararı olmuyor. Garip ama güzel bir durum. Kendimi farklı hissediyorum. Doktor, fazla bir zararının olmayacağını söyledi. ‘Sorun olursa alınabilir’ dedi. Görenler şaşırıyorlar” dedi.
Okul arkadaşları ise Ahmet ile aynı okulda 4 senedir olduklarını ve onun durumunun çok sonra farkına vardıklarını söyleyerek, “Biz Ahmet ile çok iyi arkadaşız. Tanıştıktan bir süre sonra tokalaşırken farkına vardık. İlk başlarda garip geliyordu ama sonradan alıştık” dediler.
Çok parmaklılık durumunun görülme sıklığının 50 binde 1 olduğunu söyleyen Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Nedim Karaismailoğlu, "Çok parmaklılık sık görünmeyen bir durumdur. Kişinin elinde 6’dan fazla da parmak olabilir. Bir elde mesela 7 ya da 8 parmak da olabilir. Polidaktili (çok parmaklılık) durumu el ve ayakların zamanla fonksiyonunu bozabilir. Görünümü hakkında çevresinden baskı görebileceği durumlarda bir sorun haline gelebilir. Bu nedenle ellerin kullanılması konusunda bir sıkıntı olmaması için ya da ayaklar için uygun ayakkabı alırken probleme neden olursa fazla parmağı aldırmak en iyi çözüm olabilir" dedi.
Kaynak.7gunsaglik
Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları Kapıda
Araştırmalara göre dünyada da en fazla yayılan ve görülen enfeksiyon hastalıkları üst solunum yolu hastalıkları. Nasıl korunabiliriz uzmanlar anlatıyor..
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erkan, üst solunum yolu enfeksiyonunun, dünyada en çok görülen ve en çok iş gücü kaybına neden olan hastalık olduğunu belirtti.
Erkan, yaptığı açıklamada, üst solunum yolu enfeksiyonuna en çok neden olan faktörlerin virüsler olduğunu, virüslerin zayıf düşürdüğü bünyelerde, diğer bakteriyel enfeksiyonların da görülebildiğini söyledi.
Üst solunum yolu enfeksiyonunun dünyada en çok görülen ve en çok iş gücü kaybına neden olan bir hastalık olduğunu vurgulayan Erkan, ”Özellikle kış aylarında kapalı mekanlarda bulunulması, herkesin bir arada bulunması, enfeksiyonu olan bir kişinin diğerlerine de bulaştırmasına neden olmakta ve üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığı artmaktadır. Bu nedenle hastaların asgari bir hafta istirahat etmesi gerekmekte, bu da iş gücü kaybına neden olmaktadır” dedi.
Erkan, en çok bilinen üst solunum yolu enfeksiyonlarının nezle ve grip olduğunu ifade ederek, bunların sinüzit, tonsilit (bademcik iltihabı), orta kulak iltihabı ve larenjite neden olabileceğini anlattı.
Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar nedeniyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörlerin de üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artırdığını bildiren Erkan, ”Üst solunum yolu enfeksiyonunun rinit (nezle, soğuk algınlığı), akut tonsillofarenjit, akut rinosinüzit ve akut otitis media gibi alt grupları bulunur. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tanısında viral-bakteriyel enfeksiyon ayrımının yapılmaması gereksiz antibiyotik kullanımını artırmaktadır” diye konuştu.
RİNİT
Nezle, soğuk algınlığı gibi isimlerle de adlandırılan rinitin, üst solunum yolunun viral enfeksiyonu olduğunu dile getiren Erkan, şunları kaydetti:
”Çocuklar yılda 4-8, erişkinler 2-5 defa soğuk algınlığı geçirebilir. Enfeksiyon, genellikle sonbahar ve kış aylarında görülür. Boğaz ağrısı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma, boğazda yanma ve öksürük en sık görülen belirtilerdir. Ateş nadirdir. Hastalık genellikle bir hafta sürer, nadiren iki haftaya kadar uzayabilir. Nezle, en sık grip ile karıştırılmaktadır. Grip, genellikle yılda bir defa geçirilir ve nezleye göre ağır seyirlidir. Gripte, nezlede görülen semptomlara ek olarak kas ağrısı, baş ağrısı, ateş ve belirgin halsizlik olur. Antibiyotiklerin kullanılmasına gerek yoktur.”
AKUT TONSİLLOFARENJİT
Akut tonsillofarenjitin de çocukluk çağında en sık görülen enfeksiyonlardan biri olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Erkan, en sık 5-15 yaş arası çocuklarda görülen tonsillofarenjitin, sıklıkla ani başladığını, ateş, boğaz ağrısı, bulantı, kusma, baş ağrısı gibi belirtileri olduğunu ifade etti.
AKUT RİNOSİNÜZİT VE OTİTİS MEDİA
Akut rinosinüzitin buruna yakın olan sinüslerin enfeksiyonu olduğunu dile getiren Erkan, şu bilgileri verdi:
”Sinüzitin sıklıkla rinitle birlikte olması nedeniyle rinosinüzit olarak da isimlendirilir. Sinüzite sıklıkla virüsler neden olur. Viral üst solunum yolu enfeksiyonları genellikle 7-10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşir.
Otitis media ise (orta kulak iltihabı) sıklıkla 3 yaş altındaki çocuklarda ve kardeşinde aynı hastalık hikayesi olan erkek çocuklarda daha sık görülür. Biberonla beslenme, pasif sigara içimi, kreşe gitme enfeksiyona yatkınlık oluşturur. Çocuklarda gelişen işitme kaybı öğrenme yeteneğinde azalmaya neden olabilir. Kulak ağrısı ve ateş sık rastlanan belirtilerdir.”
HASTALIKTAN KORUNMA YOLLARI
Üst solunum yolu enfeksiyonundan korunmak için enfeksiyon riski yüksek ortamlarda göz, burun ve ağza el ile dokunmaktan kaçınılması, aktif-pasif sigara içiminin önüne geçilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Erkan, özellikle üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı olan çocukların kreş ve anaokulu gibi kalabalık ortamlardan uzak tutulması ve sonbahar mevsimi başlangıcında grip aşısıve pnömokok aşılarının yapılması gerektiğini belirtti.
Erkan, hastalık durumunda sıvı gıda ve C vitamini içeren taze sebze ve meyve tüketiminin artırılmasının halsizlik, iştahsızlık, bulantı gibi genel belirtileri azaltacağını ve vücut direncini artıracağını kaydederek, bulaşmada temas önemli olduğu için ellerin sık sık yıkanmasının korunmada alınacak en iyi önlem olduğunu sözlerine ekledi.
Kaynak.7gunsaglik
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erkan, üst solunum yolu enfeksiyonunun, dünyada en çok görülen ve en çok iş gücü kaybına neden olan hastalık olduğunu belirtti.
Erkan, yaptığı açıklamada, üst solunum yolu enfeksiyonuna en çok neden olan faktörlerin virüsler olduğunu, virüslerin zayıf düşürdüğü bünyelerde, diğer bakteriyel enfeksiyonların da görülebildiğini söyledi.
Üst solunum yolu enfeksiyonunun dünyada en çok görülen ve en çok iş gücü kaybına neden olan bir hastalık olduğunu vurgulayan Erkan, ”Özellikle kış aylarında kapalı mekanlarda bulunulması, herkesin bir arada bulunması, enfeksiyonu olan bir kişinin diğerlerine de bulaştırmasına neden olmakta ve üst solunum yolu enfeksiyonu sıklığı artmaktadır. Bu nedenle hastaların asgari bir hafta istirahat etmesi gerekmekte, bu da iş gücü kaybına neden olmaktadır” dedi.
Erkan, en çok bilinen üst solunum yolu enfeksiyonlarının nezle ve grip olduğunu ifade ederek, bunların sinüzit, tonsilit (bademcik iltihabı), orta kulak iltihabı ve larenjite neden olabileceğini anlattı.
Alerjik bünyeye sahip olma, burun kemiği eğriliği veya konka büyüklüğü gibi anatomik sorunlar nedeniyle ağızdan nefes alıp verme, sigara içme, düzensiz beslenme gibi faktörlerin de üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı artırdığını bildiren Erkan, ”Üst solunum yolu enfeksiyonunun rinit (nezle, soğuk algınlığı), akut tonsillofarenjit, akut rinosinüzit ve akut otitis media gibi alt grupları bulunur. Üst solunum yolu enfeksiyonlarının tanısında viral-bakteriyel enfeksiyon ayrımının yapılmaması gereksiz antibiyotik kullanımını artırmaktadır” diye konuştu.
RİNİT
Nezle, soğuk algınlığı gibi isimlerle de adlandırılan rinitin, üst solunum yolunun viral enfeksiyonu olduğunu dile getiren Erkan, şunları kaydetti:
”Çocuklar yılda 4-8, erişkinler 2-5 defa soğuk algınlığı geçirebilir. Enfeksiyon, genellikle sonbahar ve kış aylarında görülür. Boğaz ağrısı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırma, boğazda yanma ve öksürük en sık görülen belirtilerdir. Ateş nadirdir. Hastalık genellikle bir hafta sürer, nadiren iki haftaya kadar uzayabilir. Nezle, en sık grip ile karıştırılmaktadır. Grip, genellikle yılda bir defa geçirilir ve nezleye göre ağır seyirlidir. Gripte, nezlede görülen semptomlara ek olarak kas ağrısı, baş ağrısı, ateş ve belirgin halsizlik olur. Antibiyotiklerin kullanılmasına gerek yoktur.”
AKUT TONSİLLOFARENJİT
Akut tonsillofarenjitin de çocukluk çağında en sık görülen enfeksiyonlardan biri olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Erkan, en sık 5-15 yaş arası çocuklarda görülen tonsillofarenjitin, sıklıkla ani başladığını, ateş, boğaz ağrısı, bulantı, kusma, baş ağrısı gibi belirtileri olduğunu ifade etti.
AKUT RİNOSİNÜZİT VE OTİTİS MEDİA
Akut rinosinüzitin buruna yakın olan sinüslerin enfeksiyonu olduğunu dile getiren Erkan, şu bilgileri verdi:
”Sinüzitin sıklıkla rinitle birlikte olması nedeniyle rinosinüzit olarak da isimlendirilir. Sinüzite sıklıkla virüsler neden olur. Viral üst solunum yolu enfeksiyonları genellikle 7-10 gün içerisinde kendiliğinden iyileşir.
Otitis media ise (orta kulak iltihabı) sıklıkla 3 yaş altındaki çocuklarda ve kardeşinde aynı hastalık hikayesi olan erkek çocuklarda daha sık görülür. Biberonla beslenme, pasif sigara içimi, kreşe gitme enfeksiyona yatkınlık oluşturur. Çocuklarda gelişen işitme kaybı öğrenme yeteneğinde azalmaya neden olabilir. Kulak ağrısı ve ateş sık rastlanan belirtilerdir.”
HASTALIKTAN KORUNMA YOLLARI
Üst solunum yolu enfeksiyonundan korunmak için enfeksiyon riski yüksek ortamlarda göz, burun ve ağza el ile dokunmaktan kaçınılması, aktif-pasif sigara içiminin önüne geçilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Mustafa Erkan, özellikle üst solunum yolu enfeksiyonuna yatkınlığı olan çocukların kreş ve anaokulu gibi kalabalık ortamlardan uzak tutulması ve sonbahar mevsimi başlangıcında grip aşısıve pnömokok aşılarının yapılması gerektiğini belirtti.
Erkan, hastalık durumunda sıvı gıda ve C vitamini içeren taze sebze ve meyve tüketiminin artırılmasının halsizlik, iştahsızlık, bulantı gibi genel belirtileri azaltacağını ve vücut direncini artıracağını kaydederek, bulaşmada temas önemli olduğu için ellerin sık sık yıkanmasının korunmada alınacak en iyi önlem olduğunu sözlerine ekledi.
Kaynak.7gunsaglik
Antibakteriyel El Sabunundan Bakteri Çıktı
İnsanlar hangi temizlik ürününü kullanacağını şaşırdı, şimdi de kanserojen içeren bakteriler antibakteriyel el sabunundan çıktı. Kanada’da yaşanan olayın ayrıntıları.
bu
Günlük hayatta el temizliği için tercih edilen ürünlerin başında gelen antibakteriyel sabundan bakteri çıktı. Antibakteriyel sabunlar üzerindeki kuşkuları güçlendiren bulgu Kanada Federal Sağlık Bakanlığı’nın incelemesi sonucu belirlendi.
Kanada Federal Sağlık Bakanlığı, ”Avmor Ltd” isimli firma tarafından üretilen antibakteriyel sıvı el sabunlarını, içinde ”pseudomonas aeruginosa” bakterisi saptanması üzerine piyasadan toplattı.
Bakanlığın sitesinden yapılan açıklamada, bulunan bakterinin insan sağlığı üzerinde ciddi risk oluşturduğu, immün sistemi sorunu olanlarda ise bu riskin daha da yüksek olduğu kaydedildi.
Saptanan bakterinin, sistik fibroz, HIV/AIDS, kanser, yanık, şeker hastası, karaciğer ve akciğer hastası olanları olumsuz etkileyeceği belirtilen açıklamada, immün sistemi zayıf ya da sorunlu olanlarda da zatürre, kemik, idrar yolu, mide-bağırsak ve kan enfeksiyonları ile menenjite neden olabileceğine dikkat çekildi.
Penisilin ve beta laktam grubu antibiyotiklere karşı dirençli olan ”pseudomonas aeruginosa” bakterisi, özel antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor.Referans.7gunsaglik.com.tr,
bu
Günlük hayatta el temizliği için tercih edilen ürünlerin başında gelen antibakteriyel sabundan bakteri çıktı. Antibakteriyel sabunlar üzerindeki kuşkuları güçlendiren bulgu Kanada Federal Sağlık Bakanlığı’nın incelemesi sonucu belirlendi.
Kanada Federal Sağlık Bakanlığı, ”Avmor Ltd” isimli firma tarafından üretilen antibakteriyel sıvı el sabunlarını, içinde ”pseudomonas aeruginosa” bakterisi saptanması üzerine piyasadan toplattı.
Bakanlığın sitesinden yapılan açıklamada, bulunan bakterinin insan sağlığı üzerinde ciddi risk oluşturduğu, immün sistemi sorunu olanlarda ise bu riskin daha da yüksek olduğu kaydedildi.
Saptanan bakterinin, sistik fibroz, HIV/AIDS, kanser, yanık, şeker hastası, karaciğer ve akciğer hastası olanları olumsuz etkileyeceği belirtilen açıklamada, immün sistemi zayıf ya da sorunlu olanlarda da zatürre, kemik, idrar yolu, mide-bağırsak ve kan enfeksiyonları ile menenjite neden olabileceğine dikkat çekildi.
Penisilin ve beta laktam grubu antibiyotiklere karşı dirençli olan ”pseudomonas aeruginosa” bakterisi, özel antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor.Referans.7gunsaglik.com.tr,
Baş Dönmesi Sonucu Meydana Gelen Denge Bozukluğu
Günlük hayatımızda yaşadığımız stres yada yoğun heyecan sonucu baş dönmesi ve buna bağlı olarak dengesizlik sorunu yaşayabiliriz.
Baş dönmesi deyince hastanın dengesini sağlamadaki her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir. Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.
Denge Nasıl Sağlanır:
Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak (labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve Nöroloji doktorları muayene etse de göz, dahiliye veya fizik tedavi branşlarında da muayene olmak gerekebilir.
Ne Gibi Şikayetler Hissedilir: Baş dönmesi her hasta tarafından farklı anlatılır. Her taraf dönüyor, yer ayağımın altından kayıyor, bir yana doğru kayıyorum, kafamın içi boşalıyor, gözlerim kararıyor şeklinde açıklamalar sık duyulur. Bunkarın hepsine birden baş dönmesi denir. Baş dönmesi olan hastalarda, sebebin ne olduğuna göre başka belirtilerde olur. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde beraberinde kulak çınlaması, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak akıntısı ve gözlerde anormal hareketler ( nistagmus ) saptanabilir. Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı, uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler olabilir. Baş dönmesi ile bulunabilecek diğer şikayetler çok değişken olabilir. Ancak birçok hastada da sadece baş dönmesi mevcuttur.
Sebepleri Ne Olabilir: Yukarıda anlatıldığı gibi baş dönmesi birçok organa bağlı olabilir. Ancak burada daha çok iç kulaktaki baş dönmesi yapan hastalıklardan bahsedilecektir. İç kulaktaki herhangi bir hastalık diğer kulak şikayetleri ile beraber baş dönmesi yapabilir. Ancak sadece baş dönmesi de oluşabilir. Baş dönmesi yapan kulak hastalıkları arasında şunlar sayılabilir:
-ÜSYE (üst solunum yolu enfeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
-Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
-Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
-Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
-Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
-Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
-İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümör al hastalıklar
Yukarıda belirtilen iç kulak hastalıkları hakkında kendi bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi verilecektir.
Muayenede Ne Görülür: Baş dönmesi eğer iç kulaktaki bir hastalığa bağlı ise genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmez. Sadece orta kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi varsa kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülür. Hastada anormal göz hareketleri saptanabilir. Bu göz hareketlerinin yönü hangi kulağın hasta olduğuna dair bazı bilgiler verebilir. Baş dönmesi gözle görülen bir problem olmadığı için mümkün olduğunca çok bilgi edinilmelidir. Bu amaçla doktorunuz ayakta yada yatarken hatta yürürken bazı testlere tabi tutacaktır.
Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Baş dönmesi için ne gibi tetkiklerin yapılacağı muayene sonunda elde edilen bilgilere göre yapılır. Eğer muayene sonucunda kulakla ilgili bir hastalık olmadığı kararına varılırsa doktorunuz sizi diğer branşlara sevk edecektir. Ancak buna karar verirken muayene sonrası bazı tetkikler genellikle yapılır. Bu tetkikler arasında en sık başvurulan odiometri adı verilen ve hem işitme hem de iç kulak fonksiyonları hakkında bize bilgi veren test uygulanır. Ayrıca yine kulakla ilgili normal filmler, bilgisayarlı tomografi veya manyetik resonans (MR) tetkiki yapılabilir. Bu testlere bazı kan tahlilleri de eklenebilir. Ancak birçok kulak hastalığında dahi odiometri, bilgisayarlı tomografi ya da MR’ ile bile birşey görülmemektedir. Bu gibi testler genellikle tümör gibi daha ciddi problemleri ekarte etmek için uygulanır.
Nasıl Tedavi Edilir: Baş dönmesi kendisi bir hastalık olmayıp başka hastalığın belirtisi olduğu için öncelikle asıl sebebin tedavisi gerekir. Ancak birçok başdönmesi hastasında ortaya net bir sebep konamamaktadır. Bu nedenle asıl amaç baş dönmesini ortadan kaldırmak haline dönmektedir. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (tümörler hariç) genellikle kısa ya da uzun zamanda kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Çünkü diğer kulak zaman içinde hasta kulağın problemini kompanse etmektedir. Bu bazen 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabilir. Baş dönmesi eğer pozisyonel baş dönmesi (BPPV) ise bunun tedavis Epley manevrası denen ve doktorunuzun size muayene masasında uygulayacağı bazı hareketlerle olmaktadır. Bu hareketler iç kulaktaki bazı partiküllerin yerine oturmasını sağlamaktadır. Diğer sebeplerde ilaç tedavisi kullanmak gerekir. Bu amaçla değişik ilaçlar kullanılsa da hemen hemen hepsi belli oranda baş dönmesini azaltırlar. Baş dönmesi şiddetli olan hastalar bazen serum takılıp hastaneye yatırmak gerekebilir. Tümörlere bağlı baş dönmelerinin tedavisi tümörün çıkarılmasıdır yani ameliyattır. İlaç tedavisine cevap vermeyen Meniere hastalığında da bazen ameliyat yapılır.
Nelere Dikkat Etmeliyim: Baş dönmesi olan hastaların, bu durumu azaltmak için evde uygulayabileceği bazı hareketler vardır. Bunları ya doktorunuz size tarif edecektir ya da verilecek broşürlerle size bilgi verilecektir.Referans.7gunsaglik.com.tr,
Baş dönmesi deyince hastanın dengesini sağlamadaki her türlü problem anlaşılır. Bu durum hastayı yatağa düşürüp gözlerini dahi açamayacağı şiddetten, sadece zaman zaman bir kayma hissine kadar değişebilir. Hatta sadece bir göz kararması şeklinde ortaya çıkabilir. Tıp dilinde genel olarak vertigo adı verilir.
Denge Nasıl Sağlanır:
Dengenin sağlanması hala tam olarak çözülememiş çok karmaşık ve çok fazla organın rol oynadığı bir durumdur. Bu konuda rol oynayan organ ve sistemler arasında beyin, omurilik, iç kulak (labirent), gözler, eklem ve kaslar sayılabilir. Bu organları etkileyen herhangi bir hastalık baş dönmesi ile birlikte o organa ait diğer belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu kadar çok organın rol oynadığı bir belirti olan baş dönmesi doğal olarak sadece bir branş uzmanı tarafından değerlendirilemez. Genellikle başlangıçta KBB ve Nöroloji doktorları muayene etse de göz, dahiliye veya fizik tedavi branşlarında da muayene olmak gerekebilir.
Ne Gibi Şikayetler Hissedilir: Baş dönmesi her hasta tarafından farklı anlatılır. Her taraf dönüyor, yer ayağımın altından kayıyor, bir yana doğru kayıyorum, kafamın içi boşalıyor, gözlerim kararıyor şeklinde açıklamalar sık duyulur. Bunkarın hepsine birden baş dönmesi denir. Baş dönmesi olan hastalarda, sebebin ne olduğuna göre başka belirtilerde olur. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmelerinde beraberinde kulak çınlaması, işitme azlığı, kulakta basınç hissi, bulantı-kusma, kulak akıntısı ve gözlerde anormal hareketler ( nistagmus ) saptanabilir. Nörolojik hastalıklara bağlı baş dönmelerinde ise baş ağrısı, uyuşmalar, felçler, göz hareketlerinde anormallikler olabilir. Baş dönmesi ile bulunabilecek diğer şikayetler çok değişken olabilir. Ancak birçok hastada da sadece baş dönmesi mevcuttur.
Sebepleri Ne Olabilir: Yukarıda anlatıldığı gibi baş dönmesi birçok organa bağlı olabilir. Ancak burada daha çok iç kulaktaki baş dönmesi yapan hastalıklardan bahsedilecektir. İç kulaktaki herhangi bir hastalık diğer kulak şikayetleri ile beraber baş dönmesi yapabilir. Ancak sadece baş dönmesi de oluşabilir. Baş dönmesi yapan kulak hastalıkları arasında şunlar sayılabilir:
-ÜSYE (üst solunum yolu enfeksiyonları) sonrası iç kulak tutulumu
-Pozisyona bağlı baş dönmesi (BPPV olarak kısaltılır ve iç kulakta dengemizi sağlayan toza benzer bazı maddelerin fizyolojisinin bozulması)
-Meniere Hastalığı (İç kulaktaki sıvıların kimyasal durumlarının değişerek basınç artışı yapması)
-Vestibüler Nörinit (İç kulaktaki denge ile ilgili sinyalleri beyine ulaştıran sinirin iltihaplanması)
-Kronik orta kulak iltihaplarının iç kulağa yayılması (labirentit)
-Menenjit veya diğer ateşli hastalıkların içkulağı etkilemesi
-İç kulakta veya iç kulak sinirindeki tümör al hastalıklar
Yukarıda belirtilen iç kulak hastalıkları hakkında kendi bölümlerinde daha ayrıntılı bilgi verilecektir.
Muayenede Ne Görülür: Baş dönmesi eğer iç kulaktaki bir hastalığa bağlı ise genellikle kulak muayenesinde bir problem görülmez. Sadece orta kulak iltihaplarının iç kulağı etkilemesine bağlı baş dönmesi varsa kulak zarında delik ve orta kulakta iltihaplanma görülür. Hastada anormal göz hareketleri saptanabilir. Bu göz hareketlerinin yönü hangi kulağın hasta olduğuna dair bazı bilgiler verebilir. Baş dönmesi gözle görülen bir problem olmadığı için mümkün olduğunca çok bilgi edinilmelidir. Bu amaçla doktorunuz ayakta yada yatarken hatta yürürken bazı testlere tabi tutacaktır.
Ne Gibi Tetkikler Yapılır: Baş dönmesi için ne gibi tetkiklerin yapılacağı muayene sonunda elde edilen bilgilere göre yapılır. Eğer muayene sonucunda kulakla ilgili bir hastalık olmadığı kararına varılırsa doktorunuz sizi diğer branşlara sevk edecektir. Ancak buna karar verirken muayene sonrası bazı tetkikler genellikle yapılır. Bu tetkikler arasında en sık başvurulan odiometri adı verilen ve hem işitme hem de iç kulak fonksiyonları hakkında bize bilgi veren test uygulanır. Ayrıca yine kulakla ilgili normal filmler, bilgisayarlı tomografi veya manyetik resonans (MR) tetkiki yapılabilir. Bu testlere bazı kan tahlilleri de eklenebilir. Ancak birçok kulak hastalığında dahi odiometri, bilgisayarlı tomografi ya da MR’ ile bile birşey görülmemektedir. Bu gibi testler genellikle tümör gibi daha ciddi problemleri ekarte etmek için uygulanır.
Nasıl Tedavi Edilir: Baş dönmesi kendisi bir hastalık olmayıp başka hastalığın belirtisi olduğu için öncelikle asıl sebebin tedavisi gerekir. Ancak birçok başdönmesi hastasında ortaya net bir sebep konamamaktadır. Bu nedenle asıl amaç baş dönmesini ortadan kaldırmak haline dönmektedir. Kulak hastalıklarına bağlı baş dönmeleri (tümörler hariç) genellikle kısa ya da uzun zamanda kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Çünkü diğer kulak zaman içinde hasta kulağın problemini kompanse etmektedir. Bu bazen 6 ay ya da 1 yıla kadar uzayabilir. Baş dönmesi eğer pozisyonel baş dönmesi (BPPV) ise bunun tedavis Epley manevrası denen ve doktorunuzun size muayene masasında uygulayacağı bazı hareketlerle olmaktadır. Bu hareketler iç kulaktaki bazı partiküllerin yerine oturmasını sağlamaktadır. Diğer sebeplerde ilaç tedavisi kullanmak gerekir. Bu amaçla değişik ilaçlar kullanılsa da hemen hemen hepsi belli oranda baş dönmesini azaltırlar. Baş dönmesi şiddetli olan hastalar bazen serum takılıp hastaneye yatırmak gerekebilir. Tümörlere bağlı baş dönmelerinin tedavisi tümörün çıkarılmasıdır yani ameliyattır. İlaç tedavisine cevap vermeyen Meniere hastalığında da bazen ameliyat yapılır.
Nelere Dikkat Etmeliyim: Baş dönmesi olan hastaların, bu durumu azaltmak için evde uygulayabileceği bazı hareketler vardır. Bunları ya doktorunuz size tarif edecektir ya da verilecek broşürlerle size bilgi verilecektir.Referans.7gunsaglik.com.tr,
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)