Hamilelikte sigara içen kadınların kız çocukları doğduklarında obezite ve diyabet riskiyle karşı karşıya gelir.
Kız bebeğe hamile kadınlar sigara içtiklerinde kız bebeklerinde ileride bu sorunların yaşandığı daha fazla görülmektedir.
Aileler bu konuda çok bilinçli ve duyarlı olmalılar. Anne karnında maruz kalınan her kötü durum ileride çocukta alışkanlığa ve hastalıklara neden olur.
Obezite, önlenemeyen kilo artışı, kalp damar sorunları, diyabet ve daha birçok hastalık nedeni anne karnında başlar.
Anne adayının sigara içmesi bebeğe giden kan miktarını azaltıyor. Damarlar büzülüyor ve bebeğe kan akışı sağlanamıyor. Bebek ölümlerinin anne karnında yaşanmasının başlıca sebebi sigara.
Bu nedenle gebe kalınmadan belli bir süre önce sigaradan kurtulmak ve bırakmak gerekiyor.
Solunum yolu hastalıkları, kulak ve belli bölgelerde enfeksiyon riski, astım görülme olasılığı, öğrenme güçlükleri, dikkat ve davranış bozuklukları yaşayabilen bebeklerde özellikle
diyabet ve obezite görülür.
Yeme içme bozuklukları, anoreksiya gibi değişik beslenme problemleri ortaya çıkabilir.
Gebeyken sigara içenlerin kız çocuklarında özellikle kilolu olma hastalığı olan obezite ve kandaki şeker oranının yüksekliği olarak bilinen diyabet daha sık görülür.
Ayrıca glikoz intoleransı ve insülin direnci sıklığı da bu çocuklarda ileride artmaktadır.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Bir Yüksek Lisans Tezi: Limonata Diyeti
Limonata diyeti 50 yıldır var aslında. Beyonce Dreamgirls için 20 kiloyu bu diyetle verdi.
Birkaç yıldır bu diyet popüler oldu. Hızlı kilo kaybını destekleyen bu diyetin inceliklerini öğrenelim.
Yarım limonu kesin. Günde en az yarım limonun suyunu en az 2 hafta boyunca için. Kalori, vitamin, mineral, protein, karbonhidrat, lif ve yağ ile dengeli beslenin. Bu diyet boyunca yalnızca önerilenleri uygulayın. Bir kere asla katı bir şey tüketmeyin. Sıvı gıdaların başında da limon suyu tüketin.
Günde 6 veya daha fazla porsiyon limon suyu için. Sabah 1 litre suya 2 çay kaşığı tuz ve bitki çayı atın ve gün boyunca bu karışımı için. 2 yemek kaşığı taze sıkılmış limon suyu, 2 yemek kaşığı organik akçaağaç şurubu, yarım çay kaşığı kırmızı biber ve suyu karıştırın. Bu hızlı diyeti 4 ila 14 gün arasında sürdürün.
Yavaşça diyetinize meyve ve sebze ekleyin. Sebze çorbası iyi bir öğündür. Katı gıdalara yavaşça diğer günlerde geçin. Hızlı ve ciddi bir kalori yakıcıdır. Su ve ağırlık kaybedersiniz, kas kaybedilir ama yağ kaybedilmez. Aç hissedince yorgunluk baş ağrısı baş dönmesi, uyuşukluk, ishali bulantı kabızlık görülebilir.
Detoksifikasyonu karaciğer yapar. Bedensel atıklar vücuttan temizlenir. Toksinler atılır. Kilo kaybına yardımcı bir detoks programıdır. Sigaradan da uzak durmak gerekir. Sindirim bağışıklık ve bağırsakları tehlikeye sokmamak adına bu detoksu ve diyeti sık sık yapmayın. Bakterilerle savaşamaz hale gelebilirsiniz.
Diğer riski de yağsız kas kaybıdır. Kas kütlesi yakılmamalıdır. Yeterli protein alınmalı ve egzersiz yapılmalıdır. Kısıtlayıcı aşırı diyetlerden kaçının. Yaşam tarzınıza uygun uzun vadeli diyetleri tercih edin. Uzun ve yavaş ama sağlıklı ve garantili kilo verin.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Birkaç yıldır bu diyet popüler oldu. Hızlı kilo kaybını destekleyen bu diyetin inceliklerini öğrenelim.
Yarım limonu kesin. Günde en az yarım limonun suyunu en az 2 hafta boyunca için. Kalori, vitamin, mineral, protein, karbonhidrat, lif ve yağ ile dengeli beslenin. Bu diyet boyunca yalnızca önerilenleri uygulayın. Bir kere asla katı bir şey tüketmeyin. Sıvı gıdaların başında da limon suyu tüketin.
Günde 6 veya daha fazla porsiyon limon suyu için. Sabah 1 litre suya 2 çay kaşığı tuz ve bitki çayı atın ve gün boyunca bu karışımı için. 2 yemek kaşığı taze sıkılmış limon suyu, 2 yemek kaşığı organik akçaağaç şurubu, yarım çay kaşığı kırmızı biber ve suyu karıştırın. Bu hızlı diyeti 4 ila 14 gün arasında sürdürün.
Yavaşça diyetinize meyve ve sebze ekleyin. Sebze çorbası iyi bir öğündür. Katı gıdalara yavaşça diğer günlerde geçin. Hızlı ve ciddi bir kalori yakıcıdır. Su ve ağırlık kaybedersiniz, kas kaybedilir ama yağ kaybedilmez. Aç hissedince yorgunluk baş ağrısı baş dönmesi, uyuşukluk, ishali bulantı kabızlık görülebilir.
Detoksifikasyonu karaciğer yapar. Bedensel atıklar vücuttan temizlenir. Toksinler atılır. Kilo kaybına yardımcı bir detoks programıdır. Sigaradan da uzak durmak gerekir. Sindirim bağışıklık ve bağırsakları tehlikeye sokmamak adına bu detoksu ve diyeti sık sık yapmayın. Bakterilerle savaşamaz hale gelebilirsiniz.
Diğer riski de yağsız kas kaybıdır. Kas kütlesi yakılmamalıdır. Yeterli protein alınmalı ve egzersiz yapılmalıdır. Kısıtlayıcı aşırı diyetlerden kaçının. Yaşam tarzınıza uygun uzun vadeli diyetleri tercih edin. Uzun ve yavaş ama sağlıklı ve garantili kilo verin.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Adım Sayacı İle Yürüyüşler Daha Güzel
Günlük fiziksel aktivitelerinizi ve özellikle yürüyüşlerde adımlarını ölçmek için harika bir buluş adım sayarlar.
Sizi daha fazla egzersiz yapmaya motive eder ve kilo kontrolünde aktif olmanızı destekler.
Indiana Üniversitesi araştırmacıları büro çalışanları için aktifleşmeyi sağlayan bu destek aracını öneriyor.
Adım ölçerler insanların hedef koymasına yardımcı oluyor ve belli bir adım sayısı hedeflenerek yürüyüşler hem zevkli bir hal alıyor hem de hedef var diye sonuca gidiliyor.
Günde 30 dakikalık bir yürüyüşte mutlaka tavsiye ediliyor. Gerçek fiziksel hareketlerde de adım sayar takılabilir.
Sağlığınız ve rahatınız için bir adım ölçer edinin. 40 ila 66 yaş arasındaki 22 kadın arasında 12 haftalık bir araştırma yapılmıştır.
Fiziksel etkinliğini izlemek için pedometre giyen kadınlar bacak hareketlerini izlemiştir. Zamanla artan grafiğini görmüşler ve bilgisayara verilerini kaydetmişlerdir.
Grafiğin düştüğü günleri dikkate almış ve diğer günlerde daha yüksek oranlarda aktivite yaparak açığı kapamışlardır. Beslenme ve egzersize de önem vermişlerdir.
Çalışmada kadınların erkeklere oranla 2.5 kilo daha avantajda oldukları ve daha çok adım attıkları ortaya çıkmıştır.
Düşük maliyetlere bu adım ölçer edinilebilir. Fiziksel aktivite kiloyu da dengeler sağlığı da iyileştirir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Sizi daha fazla egzersiz yapmaya motive eder ve kilo kontrolünde aktif olmanızı destekler.
Indiana Üniversitesi araştırmacıları büro çalışanları için aktifleşmeyi sağlayan bu destek aracını öneriyor.
Adım ölçerler insanların hedef koymasına yardımcı oluyor ve belli bir adım sayısı hedeflenerek yürüyüşler hem zevkli bir hal alıyor hem de hedef var diye sonuca gidiliyor.
Günde 30 dakikalık bir yürüyüşte mutlaka tavsiye ediliyor. Gerçek fiziksel hareketlerde de adım sayar takılabilir.
Sağlığınız ve rahatınız için bir adım ölçer edinin. 40 ila 66 yaş arasındaki 22 kadın arasında 12 haftalık bir araştırma yapılmıştır.
Fiziksel etkinliğini izlemek için pedometre giyen kadınlar bacak hareketlerini izlemiştir. Zamanla artan grafiğini görmüşler ve bilgisayara verilerini kaydetmişlerdir.
Grafiğin düştüğü günleri dikkate almış ve diğer günlerde daha yüksek oranlarda aktivite yaparak açığı kapamışlardır. Beslenme ve egzersize de önem vermişlerdir.
Çalışmada kadınların erkeklere oranla 2.5 kilo daha avantajda oldukları ve daha çok adım attıkları ortaya çıkmıştır.
Düşük maliyetlere bu adım ölçer edinilebilir. Fiziksel aktivite kiloyu da dengeler sağlığı da iyileştirir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Güzellik Kremi Yerine Sebze Ve Meyveler
Bakımlı ve güzel olmak deyince, genelde akla gelen ilk ve en kolay yol, bir güzellik uzmanının yolunu tutmak oluyor. Ama güzel olmak adına biraz daha farklı uygulamaları da deneyebilirsiniz.
Öncelikle herkes kendi kendinin “güzellik uzmanı” olmalı, diyorum. Çünkü insan en iyi kendini tanır. İçine dayanıklı olsun diye kimyevi bir katkı maddesi eklenmiş doğal olmayan bir kremin sizi güzelleştireceğine inanmışken, bazen tam tersi de olabilir. O yüzden her zamanki gibi diyoruz ki, doğal olandan şaşmayın!
Bitkilerin güzellikte ve zayıflamada genel olarak neye iyi geldiği konusunda bilgilerimizi sizlerle paylaşıyoruz. Ama medyaya bir bakıyorsunuz konular çok kısıtlı ve bilinen şeyler. Örneğin, yıllardır kadınlara salatalık dilimlerinin iyi geldiği anlatılır. Oysa sadece bunlarla sınırlı değil. Siz rendelenmiş bir patatesin cilde ne kadar iyi geldiğini biliyor musunuz? Ya yeşil yapraklı bitkilerin cilde sağladığı artıları? Sebze ve meyvelerin cilt kuruluğunda ve kırışıklıklarda ne gibi yararlar sağladıklarını? Bunlar gibi çok sayıda önemli doğal reçeteyi sizlerle paylaşacağız. Bu bilgiler yeşil örtünün içinde saklı hazine gibi…
Böğürtlen ve ahududu gibi orman bitkileri sadece gerginlik sağlamak ve pürüzsüz bir teni korumak için değil, sivilceler için de olumlu sonuçlar sağlar. Manavda satılan sebze ve meyvelerin de cilt için harikalar yaratacağını unutmayın. Bazı meyvelerin cilde etki sağlaması içlerindeki meyve asidinden kaynaklanır. Asitler gençleştirici özellikleri nedeniyle kozmetikte bazı kremlerin içeriğinde de yer alır.
Doğadaki bitkilerin bazılarında ise zayıflatıcı özellikler vardır. (www.bitkizelzayiflama.net) Peki süte ne demeli? Her gün bir kez yağı alınmış sütle yüzünüzü sildiğinizde sonucu bir süre sonra siz de göreceksiniz. Bu yöntemler sadece günümüzde değil, yüzlerce yıl öncesinde de kullanılmış. İşte şimdi de Tanrı’nın bize verdiği besinlerin, güzellikte yarattıkları mucizeleri sizlere hatırlatıyorum:
Kabak: Bir adet kabağı soymadan sira pişirin. Soğuduktan sonra alın ve soğutun. İçine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı katın. Bu karışımı yüzünüze sürün. 20 dakika sonra ılık su ile temizleyin. Canlı bir cilt elde edeceksiniz.
Patates: Rendeleyin ve içine bir çay kaşığı zeytinyağı ekleyin. Yarım çay bardağı da pastörize olmayan süt ilave edin. Bu karışımı maske olarak yüzünüze sürün. Yaz boyunca günlerce cildinizde yer eden kahverengi güneş lekelerinin azaldığını göreceksiniz.
Maydanoz: Bir bahçeden maydonuzu kökleriyle birlikte alın. Üç-dört kök maydanozun köklerini yaprakları ile birlikte beş dakika 1 bardak suda (çeşme suyu değil içme suyu) kaynatın ve soğumaya bırakın. İçine çeyrek limonun suyunu sıkın. İşte cildiniz içingüzel bir besleyici. Bu su ile günde iki kez cildinizi bir pamuk yardımı ile silin.
Bezelye: Bebek gibi bir ten için bezelyeden yararlanın. Bezelyede B1 ve C vitaminlerinin haricinde protein, lif ve folik asit bulunuyor. Bir avuç tane bezelyeyi iyice ezin. İçine üzüm pekmezi katıp bulamaç yapın. Bir yumurtanın akını ekleyin. Bir iki damla zeytinyağı, bir tutam yulaf unuyla birlikte yine karıştırın. Bu maske cildi besler, canlandırır.
Elma: Elma maskesini sakın ihmal etmeyin. Hem normal hem de kuru ciltlere birebirdir. Bir orta boy elmayı rendeden geçirin. Bir kaşık bal koyun. Hazırladığınız maskeyi on dakika yüzünüzde tuttuktan sonra silin. Elmayı sütte de pişirebilir, sadece (soğuduktan sonra) sütlü lapa haline gelen haliyle de sürebilirsiniz.
Zencefil: Özelliklere yağlı ciltlere çok uygun bir maskedir. 1 çay bardağı zeytinyağı içine bir çay kaşığı zencefil ilave edin. İki saat bekletin. Yüzünüze parmağınızla bu sıvıyı sürün. Gözlerinize ve altlarına sakın sürmeyin. Bir saat sonra pamukla temizleyin. Ardından sabunlu su ile yıkayıp yağların gitmesini sağlayın. Uygulamadan sonra pırıl pırıl bir cilde sahip olacaksanız.
Yağlar: Lavanta yağı, biberiye yağı ve gülyağı da kırışık ciltler çok fayda sağlar. Cildi gerginleştirir. Tabi yağların saflık derecesi ve katkısız olması önemlidir. Herbalium’da, bu özellikteki bitkisel yağları bulabilirsiniz. .Kaynak. .,
Öncelikle herkes kendi kendinin “güzellik uzmanı” olmalı, diyorum. Çünkü insan en iyi kendini tanır. İçine dayanıklı olsun diye kimyevi bir katkı maddesi eklenmiş doğal olmayan bir kremin sizi güzelleştireceğine inanmışken, bazen tam tersi de olabilir. O yüzden her zamanki gibi diyoruz ki, doğal olandan şaşmayın!
Bitkilerin güzellikte ve zayıflamada genel olarak neye iyi geldiği konusunda bilgilerimizi sizlerle paylaşıyoruz. Ama medyaya bir bakıyorsunuz konular çok kısıtlı ve bilinen şeyler. Örneğin, yıllardır kadınlara salatalık dilimlerinin iyi geldiği anlatılır. Oysa sadece bunlarla sınırlı değil. Siz rendelenmiş bir patatesin cilde ne kadar iyi geldiğini biliyor musunuz? Ya yeşil yapraklı bitkilerin cilde sağladığı artıları? Sebze ve meyvelerin cilt kuruluğunda ve kırışıklıklarda ne gibi yararlar sağladıklarını? Bunlar gibi çok sayıda önemli doğal reçeteyi sizlerle paylaşacağız. Bu bilgiler yeşil örtünün içinde saklı hazine gibi…
Böğürtlen ve ahududu gibi orman bitkileri sadece gerginlik sağlamak ve pürüzsüz bir teni korumak için değil, sivilceler için de olumlu sonuçlar sağlar. Manavda satılan sebze ve meyvelerin de cilt için harikalar yaratacağını unutmayın. Bazı meyvelerin cilde etki sağlaması içlerindeki meyve asidinden kaynaklanır. Asitler gençleştirici özellikleri nedeniyle kozmetikte bazı kremlerin içeriğinde de yer alır.
Doğadaki bitkilerin bazılarında ise zayıflatıcı özellikler vardır. (www.bitkizelzayiflama.net) Peki süte ne demeli? Her gün bir kez yağı alınmış sütle yüzünüzü sildiğinizde sonucu bir süre sonra siz de göreceksiniz. Bu yöntemler sadece günümüzde değil, yüzlerce yıl öncesinde de kullanılmış. İşte şimdi de Tanrı’nın bize verdiği besinlerin, güzellikte yarattıkları mucizeleri sizlere hatırlatıyorum:
Kabak: Bir adet kabağı soymadan sira pişirin. Soğuduktan sonra alın ve soğutun. İçine 1 tatlı kaşığı zeytinyağı katın. Bu karışımı yüzünüze sürün. 20 dakika sonra ılık su ile temizleyin. Canlı bir cilt elde edeceksiniz.
Patates: Rendeleyin ve içine bir çay kaşığı zeytinyağı ekleyin. Yarım çay bardağı da pastörize olmayan süt ilave edin. Bu karışımı maske olarak yüzünüze sürün. Yaz boyunca günlerce cildinizde yer eden kahverengi güneş lekelerinin azaldığını göreceksiniz.
Maydanoz: Bir bahçeden maydonuzu kökleriyle birlikte alın. Üç-dört kök maydanozun köklerini yaprakları ile birlikte beş dakika 1 bardak suda (çeşme suyu değil içme suyu) kaynatın ve soğumaya bırakın. İçine çeyrek limonun suyunu sıkın. İşte cildiniz içingüzel bir besleyici. Bu su ile günde iki kez cildinizi bir pamuk yardımı ile silin.
Bezelye: Bebek gibi bir ten için bezelyeden yararlanın. Bezelyede B1 ve C vitaminlerinin haricinde protein, lif ve folik asit bulunuyor. Bir avuç tane bezelyeyi iyice ezin. İçine üzüm pekmezi katıp bulamaç yapın. Bir yumurtanın akını ekleyin. Bir iki damla zeytinyağı, bir tutam yulaf unuyla birlikte yine karıştırın. Bu maske cildi besler, canlandırır.
Elma: Elma maskesini sakın ihmal etmeyin. Hem normal hem de kuru ciltlere birebirdir. Bir orta boy elmayı rendeden geçirin. Bir kaşık bal koyun. Hazırladığınız maskeyi on dakika yüzünüzde tuttuktan sonra silin. Elmayı sütte de pişirebilir, sadece (soğuduktan sonra) sütlü lapa haline gelen haliyle de sürebilirsiniz.
Zencefil: Özelliklere yağlı ciltlere çok uygun bir maskedir. 1 çay bardağı zeytinyağı içine bir çay kaşığı zencefil ilave edin. İki saat bekletin. Yüzünüze parmağınızla bu sıvıyı sürün. Gözlerinize ve altlarına sakın sürmeyin. Bir saat sonra pamukla temizleyin. Ardından sabunlu su ile yıkayıp yağların gitmesini sağlayın. Uygulamadan sonra pırıl pırıl bir cilde sahip olacaksanız.
Yağlar: Lavanta yağı, biberiye yağı ve gülyağı da kırışık ciltler çok fayda sağlar. Cildi gerginleştirir. Tabi yağların saflık derecesi ve katkısız olması önemlidir. Herbalium’da, bu özellikteki bitkisel yağları bulabilirsiniz. .Kaynak. .,
Sağlıklı Beslen İnce Kal
Belinizin incelmesi diyet yapmanıza gerek yok! 3000 kaloriyi geçmemeniz yeterli… Belinizin incelmesi ve düz bir karın için günde 3000 kalorinin altına inmemelisiniz.
Günlük olarak alması gereken kalori miktarından daha az kalori ile beslenenlerin, obezite ile karşılaşma riski diğerlerinden 2,5 kat daha fazla.. Bu nedenle yiyecekleri doğru şekilde seçmeniz oldukça önemli.. Meyve ve sebze yiyin Özellikle bol bol turunçgil yiyin.. İnce bir bele sahip olmak için ekmek yerine şeker içeren sebze ve meyvelerden tüketin.. Zengin C vitamini , beta-karoten, antioksidan içeren lifli yiyecekler uzun süre tokluk hissetmenizi sağlar ve bel çevresinde yağ depolanmasını azaltır. Havuç, taze meyve suyu ve şeftali beta-karoten bakımından, portakal, çilek, ahududu, böğürtlen, kivi C vitamini bakımından zengindir. Beslenmenizde meyve suları veya meyve yemeden önce, yeşil biber gibi kaloriyi düşüren sebzeleri tercih edin. Bol miktarda selenyum alın
Kandaki selenyum oranı ile diğer antioksidanların yetersiz olması belin daha kalın olmasının nedenlerindendir. Selenyum bir çok yiyecekte bulunuyor. Eğer günde 55 mcg alınması önerilmişse, yiyeceklerden ne kadar alındığını tahmin etmek zor olabilir. Bu nedenle selenyum içeren vitaminlerden alabilir veya seleyum içerikli bir beslenme programı uygulayabilirsiniz.
Protein alın..
Protein içeren yiyecekler enerji verir ve zayıflamanıza yardımcı olur. Aşırı protein tüketilmesi ise, fazla kalsiyum kaybına sebep olarak, böbrekleriniz açısından sakıncalı olabilir. Bu nedenle eğer günde 2000 kalori ile besleniyorsanız bunun 500 kalorisi proteinden olabilir. Yağsız yoğurt, süt, balık gibi gıdaları beslenmenize gereken miktarda ekleyebilirsiniz. Fındık, ceviz gibi çerezler de zengin birer protein kaynağıdır ancak hafta bir kez 24 badem, 35 fındık yiyebilirsiniz.
Doğru yağlarla beslenin
Zeytinyağı gibi doymamış yağlarla beslendiğinizde daha kolay zayıf kalırsınız. Omega 3 içeren balık veya ceviz yiyebilirsiniz. Omega 6 içeren mısır yağı, tahıllar, fırında pişen yiyecekler ve yumurtalar karın bölgesinde yağ birikimine neden olabilir..Kaynak. .,
Günlük olarak alması gereken kalori miktarından daha az kalori ile beslenenlerin, obezite ile karşılaşma riski diğerlerinden 2,5 kat daha fazla.. Bu nedenle yiyecekleri doğru şekilde seçmeniz oldukça önemli.. Meyve ve sebze yiyin Özellikle bol bol turunçgil yiyin.. İnce bir bele sahip olmak için ekmek yerine şeker içeren sebze ve meyvelerden tüketin.. Zengin C vitamini , beta-karoten, antioksidan içeren lifli yiyecekler uzun süre tokluk hissetmenizi sağlar ve bel çevresinde yağ depolanmasını azaltır. Havuç, taze meyve suyu ve şeftali beta-karoten bakımından, portakal, çilek, ahududu, böğürtlen, kivi C vitamini bakımından zengindir. Beslenmenizde meyve suları veya meyve yemeden önce, yeşil biber gibi kaloriyi düşüren sebzeleri tercih edin. Bol miktarda selenyum alın
Kandaki selenyum oranı ile diğer antioksidanların yetersiz olması belin daha kalın olmasının nedenlerindendir. Selenyum bir çok yiyecekte bulunuyor. Eğer günde 55 mcg alınması önerilmişse, yiyeceklerden ne kadar alındığını tahmin etmek zor olabilir. Bu nedenle selenyum içeren vitaminlerden alabilir veya seleyum içerikli bir beslenme programı uygulayabilirsiniz.
Protein alın..
Protein içeren yiyecekler enerji verir ve zayıflamanıza yardımcı olur. Aşırı protein tüketilmesi ise, fazla kalsiyum kaybına sebep olarak, böbrekleriniz açısından sakıncalı olabilir. Bu nedenle eğer günde 2000 kalori ile besleniyorsanız bunun 500 kalorisi proteinden olabilir. Yağsız yoğurt, süt, balık gibi gıdaları beslenmenize gereken miktarda ekleyebilirsiniz. Fındık, ceviz gibi çerezler de zengin birer protein kaynağıdır ancak hafta bir kez 24 badem, 35 fındık yiyebilirsiniz.
Doğru yağlarla beslenin
Zeytinyağı gibi doymamış yağlarla beslendiğinizde daha kolay zayıf kalırsınız. Omega 3 içeren balık veya ceviz yiyebilirsiniz. Omega 6 içeren mısır yağı, tahıllar, fırında pişen yiyecekler ve yumurtalar karın bölgesinde yağ birikimine neden olabilir..Kaynak. .,
Tehdit Mi Ediyor?
Doğum kontrol hapıyla ilgili en çok merak edilen konu, hapların kısırlık yapıp yapmadığı
Araştırmalara göre endişeler gereksiz çünkü hapları kestikten bir ay sonra gebe kalma yeteneği geri geliyor. Hap bırakıldıktan sonra oluşan gebeliklerde düşük riskinde de artış olmuyor. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Erenus anlattı.
Doğum kontrol hapları ne içerir?
30 yılı aşkın bir süredir piyasada olan, bugün dünyada 60 milyon kişi tarafından kullanılan güvenilir bir yöntem. Doğum kontrol hapları östrojen ve progesteron denilen iki hormon içerir. Bu hormonlar normalde kadınların yumurtalıklarında üretilir. Ancak doğum kontrol hapı içinde östrojen ve progesteronun laboratuvar ortamında üretilen türevleri var.
Doğum kontrol haplarının hormon içermesi kadınları endişelendiriyor. Bu hormonlar zararlı mı?
Modern doğum kontrol hapları, düşük düzeylerde hormon içerir. Bileşimlerinde insan bünyesine yabancı hiçbir madde yok. Bugünkü haplarda 20 yıl öncesine göre üç-beş kez daha az östrojen ve beş -10 kez daha az progesteron var. Yan etkiler yeni haplarda önemli derecede azaltıldı. Bu nedenle korkulacak bir durum yok.
Haplar gebelikten nasıl korur?
Hamilelik kadın yumurtalıklarının ürettiği yumurtanın erkek sperm hücresiyle birleşip, döllenmesi sonucu meydana gelir. Doğum kontrol hapları vücutta bulunan hormonlar gibi çalışır. Vücut nasıl hamile kaldıktan sonra, hamilelik hormonları aracılığıyla yumurtalıkların yumurta üretmesine engel oluyorsa, doğum kontrol hapı da benzer bir etki göstererek yumurtlamayı önler. Yumurtlama olmazsa, erkeğin spermi ile yumurtanın birleşmesi gerçekleşmez ve böylece gebelik önlenir.
Başarı oranı yüksek mi?
Doğum kontrol haplarının etkinliği çok yüksek. Başarısızlık oranı binde bir olmakla beraber kullanım hatalarına bağlı olarak birinci yıl sonunda başarısızlık oranı yüzde 3’ü buluyor. Başarı oranında düzenli kullanım önemli rol oynuyor.
Doğum kontrol hapları nasıl kullanılır?
Her kutuda 21 adet hap var. Bu haplara adetin birinci günü başlanır ve 21 gün süreyle hiç ara vermeden her gün bir adet kullanılır. Birinci kutu bitince yedi gün ara verilir (bu süre içinde adet görülür), bir hafta sonra ikinci kutuya başlanır. Örneğin birinci kutu çarşamba bittiyse ikinnci kutuya öteki hafta perşembe başlanır.
Eğer hap alınması unutulursa ne olur?
Düzensiz adet kanaması görebilir ve gebe kalabilirsiniz. Hapı saatinde almayı unutmak herhangi bir problem yaratmaz. Ancak bu durum alınması gereken saatten sonraki 12 saat içinde fark edilirse unutulan hap, bu süreyi geçirmeden alınmalı. Ve bir sonraki hap her zamanki saatinde kullanılmalı. İki hapın alınması arasındaki zaman 36 saatten fazla olursa güvenirlilik artık tam olmaz. Böyle bir durumda bir sonraki adet kanamasına kadar prezervatif gibi ek tedbirler kullanmalı. Unutulan haplar atlanarak, geri kalan haplara adet düzensizliğine yol açmamak için devam edilmeli.
Hap kalp krizi riskini artırır mı?
Araştırmalar, yeni düşük doz östrojen ve progesteron içeren hapların kullanımıyla kalp krizi arasında olumsuz bir ilişki göstermiyor. Hatta bu hapların lipid ve kolesterol üzerinde olumlu etkilerinin olduğu belirtiliyor. Eski yüksek doz haplarda yüzde 5 oranında yüksek tansiyon riski ortaya çıkıyordu. Yeni düşük doz haplarda zaman zaman tansiyon yükselmeleri görülmekle beraber, klinik olarak anlamlı bir hipertansiyon rapor edilmemiştir. Hatta hipertansiyonu olan hastalarda bile kontrollü olmak şartıyla kullanılabiliyor. Ancak sigara kullanımı yüksek bir risk faktörü oluşturur. 35 yaşın üzerindeki kadınlar doğum kontrol ilacı kullandığında sigara içmemeli.
Peki şeker hastalığı yapar mı?
Eski yüksek doz östrojen içeren haplarda gizli şeker, şeker seviyelerinde artış görülebiliyordu. Yeni haplarda bu risk yok. Ancak insüline bağımlı şeker hastalarına, hap dışında başka bir yöntem öneriyoruz. Çünkü haplar bu hastalarda kanın pıhtılaşma riskini artırabiliyor.
Safra kesesi hastalıklarında artışa yol açıyor mu?
Safra taşları ilk iki yıl kullanımda artar, dördüncü yılda ise normale döner. Aslında bu artış sadece safra taşlarına eğilimli olan kişilerde görülür. Normalde hapların böyle bir etkisi yok. Ancak doğum kontrol hapları akut karaciğer hastalığı olanlarda ve safra yolları tıkalı olan kişilerde kullanılmamalı. Çünkü siroz ya da geçirilmiş bir sarılık doğum kontrol hapları ile yeniden alevlenebilir.
Bu haplarda hangi yan etkiler görülür?
İlk aylarda bazı kadınlarda bulantı, memelerde hassasiyet, baş ağrısı gibi şikâyetler görülebilir. Sağlık açısından ciddi bir sorun yaratmayan bu şikâyetler bir süre sonra kendiliğinden kaybolur. Ayrıca bazı hastalarda ilk üç ayda ara kanama olabilir. Gerekirse bu kanama uzman hekim tarafından uygun şekilde tedavi edilebilir.
Doğum kontrol hapları kısırlık yapabilir mi?
Hayır. Doğum kontrol hapı bırakıldıktan sonra gebe kalmada hafif bir gecikme olmakla birlikte, birinci yılın sonunda yüzde 75.2, ikinci yılın sonunda yüzde 90 kadın gebe kalabiliyor. Daha önce hiç hamile kalmamış olsanız bile hapı güvenle kullanabilirsiniz.
Hap bırakıldıktan ne kadar süre sonra hamile kalınabilir?
Kullanmayı bıraktıktan bir ay sonra hamile kalmanızda hiçbir sakınca yok. Hap bırakıldıktan sonra oluşan gebeliğin seyri normal gebelikle aynı. Sakat bebek doğurma ve düşük riskinde artış olmuyor.
Haplar cinsel isteği azaltır mı?
Hayır, hapların cinsel istek üzerinde olumsuz bir etkisi yok. Aksine geri çekme, takvim yöntemi gibi geleneksel yöntemler kullanılmayacağı için cinsel yaşam daha güvenli olur. Kadınlar korunduklarından emin oldukları için, kendilerini daha rahat hissederler. Bu da cinsel yaşamlarını olumlu yönde etkiler.
Depresyon ve sinirlilik yapar mı?
Depresyon çok nadir görülen bir etki. Ama depresyonda olanlara doğum kontrol hapı önermiyoruz.
Hap kullananların düzenli doktor kontrolünden geçmesi gerekir mi?
Düşük dozlu hapların güvenirliliği nedeniyle hap kullanan hastaların yılda bir kez kontrolden geçmesi yeterli. Başlangıçta iyi bir muayene, tansiyon ölçümü, idrar tahlili, meme muayenesi, karaciğer fonksiyon testleri, pelvik muayene ve smear testi yapılması gerekli. Risk faktörü olan kadınlar ise altı ayda bir doktora gitmeli. Yan etkiler ya da şikâyetler olduğunda doktora danışılmalı, gerektiğinde ilacın ya da yöntemin değiştirilmesine karar verilmeli..Kaynak.http://7gunsaglik.com .,
Araştırmalara göre endişeler gereksiz çünkü hapları kestikten bir ay sonra gebe kalma yeteneği geri geliyor. Hap bırakıldıktan sonra oluşan gebeliklerde düşük riskinde de artış olmuyor. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Erenus anlattı.
Doğum kontrol hapları ne içerir?
30 yılı aşkın bir süredir piyasada olan, bugün dünyada 60 milyon kişi tarafından kullanılan güvenilir bir yöntem. Doğum kontrol hapları östrojen ve progesteron denilen iki hormon içerir. Bu hormonlar normalde kadınların yumurtalıklarında üretilir. Ancak doğum kontrol hapı içinde östrojen ve progesteronun laboratuvar ortamında üretilen türevleri var.
Doğum kontrol haplarının hormon içermesi kadınları endişelendiriyor. Bu hormonlar zararlı mı?
Modern doğum kontrol hapları, düşük düzeylerde hormon içerir. Bileşimlerinde insan bünyesine yabancı hiçbir madde yok. Bugünkü haplarda 20 yıl öncesine göre üç-beş kez daha az östrojen ve beş -10 kez daha az progesteron var. Yan etkiler yeni haplarda önemli derecede azaltıldı. Bu nedenle korkulacak bir durum yok.
Haplar gebelikten nasıl korur?
Hamilelik kadın yumurtalıklarının ürettiği yumurtanın erkek sperm hücresiyle birleşip, döllenmesi sonucu meydana gelir. Doğum kontrol hapları vücutta bulunan hormonlar gibi çalışır. Vücut nasıl hamile kaldıktan sonra, hamilelik hormonları aracılığıyla yumurtalıkların yumurta üretmesine engel oluyorsa, doğum kontrol hapı da benzer bir etki göstererek yumurtlamayı önler. Yumurtlama olmazsa, erkeğin spermi ile yumurtanın birleşmesi gerçekleşmez ve böylece gebelik önlenir.
Başarı oranı yüksek mi?
Doğum kontrol haplarının etkinliği çok yüksek. Başarısızlık oranı binde bir olmakla beraber kullanım hatalarına bağlı olarak birinci yıl sonunda başarısızlık oranı yüzde 3’ü buluyor. Başarı oranında düzenli kullanım önemli rol oynuyor.
Doğum kontrol hapları nasıl kullanılır?
Her kutuda 21 adet hap var. Bu haplara adetin birinci günü başlanır ve 21 gün süreyle hiç ara vermeden her gün bir adet kullanılır. Birinci kutu bitince yedi gün ara verilir (bu süre içinde adet görülür), bir hafta sonra ikinci kutuya başlanır. Örneğin birinci kutu çarşamba bittiyse ikinnci kutuya öteki hafta perşembe başlanır.
Eğer hap alınması unutulursa ne olur?
Düzensiz adet kanaması görebilir ve gebe kalabilirsiniz. Hapı saatinde almayı unutmak herhangi bir problem yaratmaz. Ancak bu durum alınması gereken saatten sonraki 12 saat içinde fark edilirse unutulan hap, bu süreyi geçirmeden alınmalı. Ve bir sonraki hap her zamanki saatinde kullanılmalı. İki hapın alınması arasındaki zaman 36 saatten fazla olursa güvenirlilik artık tam olmaz. Böyle bir durumda bir sonraki adet kanamasına kadar prezervatif gibi ek tedbirler kullanmalı. Unutulan haplar atlanarak, geri kalan haplara adet düzensizliğine yol açmamak için devam edilmeli.
Hap kalp krizi riskini artırır mı?
Araştırmalar, yeni düşük doz östrojen ve progesteron içeren hapların kullanımıyla kalp krizi arasında olumsuz bir ilişki göstermiyor. Hatta bu hapların lipid ve kolesterol üzerinde olumlu etkilerinin olduğu belirtiliyor. Eski yüksek doz haplarda yüzde 5 oranında yüksek tansiyon riski ortaya çıkıyordu. Yeni düşük doz haplarda zaman zaman tansiyon yükselmeleri görülmekle beraber, klinik olarak anlamlı bir hipertansiyon rapor edilmemiştir. Hatta hipertansiyonu olan hastalarda bile kontrollü olmak şartıyla kullanılabiliyor. Ancak sigara kullanımı yüksek bir risk faktörü oluşturur. 35 yaşın üzerindeki kadınlar doğum kontrol ilacı kullandığında sigara içmemeli.
Peki şeker hastalığı yapar mı?
Eski yüksek doz östrojen içeren haplarda gizli şeker, şeker seviyelerinde artış görülebiliyordu. Yeni haplarda bu risk yok. Ancak insüline bağımlı şeker hastalarına, hap dışında başka bir yöntem öneriyoruz. Çünkü haplar bu hastalarda kanın pıhtılaşma riskini artırabiliyor.
Safra kesesi hastalıklarında artışa yol açıyor mu?
Safra taşları ilk iki yıl kullanımda artar, dördüncü yılda ise normale döner. Aslında bu artış sadece safra taşlarına eğilimli olan kişilerde görülür. Normalde hapların böyle bir etkisi yok. Ancak doğum kontrol hapları akut karaciğer hastalığı olanlarda ve safra yolları tıkalı olan kişilerde kullanılmamalı. Çünkü siroz ya da geçirilmiş bir sarılık doğum kontrol hapları ile yeniden alevlenebilir.
Bu haplarda hangi yan etkiler görülür?
İlk aylarda bazı kadınlarda bulantı, memelerde hassasiyet, baş ağrısı gibi şikâyetler görülebilir. Sağlık açısından ciddi bir sorun yaratmayan bu şikâyetler bir süre sonra kendiliğinden kaybolur. Ayrıca bazı hastalarda ilk üç ayda ara kanama olabilir. Gerekirse bu kanama uzman hekim tarafından uygun şekilde tedavi edilebilir.
Doğum kontrol hapları kısırlık yapabilir mi?
Hayır. Doğum kontrol hapı bırakıldıktan sonra gebe kalmada hafif bir gecikme olmakla birlikte, birinci yılın sonunda yüzde 75.2, ikinci yılın sonunda yüzde 90 kadın gebe kalabiliyor. Daha önce hiç hamile kalmamış olsanız bile hapı güvenle kullanabilirsiniz.
Hap bırakıldıktan ne kadar süre sonra hamile kalınabilir?
Kullanmayı bıraktıktan bir ay sonra hamile kalmanızda hiçbir sakınca yok. Hap bırakıldıktan sonra oluşan gebeliğin seyri normal gebelikle aynı. Sakat bebek doğurma ve düşük riskinde artış olmuyor.
Haplar cinsel isteği azaltır mı?
Hayır, hapların cinsel istek üzerinde olumsuz bir etkisi yok. Aksine geri çekme, takvim yöntemi gibi geleneksel yöntemler kullanılmayacağı için cinsel yaşam daha güvenli olur. Kadınlar korunduklarından emin oldukları için, kendilerini daha rahat hissederler. Bu da cinsel yaşamlarını olumlu yönde etkiler.
Depresyon ve sinirlilik yapar mı?
Depresyon çok nadir görülen bir etki. Ama depresyonda olanlara doğum kontrol hapı önermiyoruz.
Hap kullananların düzenli doktor kontrolünden geçmesi gerekir mi?
Düşük dozlu hapların güvenirliliği nedeniyle hap kullanan hastaların yılda bir kez kontrolden geçmesi yeterli. Başlangıçta iyi bir muayene, tansiyon ölçümü, idrar tahlili, meme muayenesi, karaciğer fonksiyon testleri, pelvik muayene ve smear testi yapılması gerekli. Risk faktörü olan kadınlar ise altı ayda bir doktora gitmeli. Yan etkiler ya da şikâyetler olduğunda doktora danışılmalı, gerektiğinde ilacın ya da yöntemin değiştirilmesine karar verilmeli..Kaynak.http://7gunsaglik.com .,
Uykusuzluğu yogayla yenin
Uykusuzluk sorunu çekenlerin yoga ile birlikte bu sorundan kolay kurtulabilecekleri belirtildi.
Hindistan’da Yoga Akademi’nin Kurucusu Azerbaycanlı Prof. Dr. Akif Manaf, “Orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşturarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine girilir” dedi.
Manaf, son dönemlerde iş stresi, kriz ortamı ve hayatın giderek zorlaşmasının beraberinde uykusuzluk sorununu ortaya çıkardığı söyledi.
Uykusuzluğun, gün içinde verimliği düşürdüğünü, tüm sinir, sindirim ve solunum sistemini etkileyerek kişiyi her türlü rahatsızlıkla karşı karşıya bıraktığını belirten Manaf, bu nedenle uykusuzluğun günümüzdeki en önemli problemlerden biri olduğunu ifade etti.
Haftada 2 kez “orijinal yoga sitemi”nin uygulanması halinde sinir sisteminin yatıştığını, genel anlamda fiziksel ve zihinsel uyum içine girildiğini bildiren Manaf, ayrıca yoganın son aşamasında yer alan “yoga nidra” denen “derin gevşeme tekniğini” uyguladıklarını kaydetti.
“DOĞRU SOLUNUM VE NEFES TEKNİKLERİ…”
Çalışmanın başında belirli nefes teknikleri olduğunu, bunlardan bazılarının, solunum, karın, diyafram ve tam nefes tekniklerinden oluştuğuna dikkati çeken Manaf, “Görüyoruz ki orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine giriliyor” dedi. Doğru solunum ve nefes tekniklerinin vücudu gevşettiğini, bedeni rahatlattığını ve kalp atışlarını düzene soktuğunu anlatan Manaf, kişinin iyice gevşeyerek uyku moduna girdiğini belirtti.
Uykusuzluk sorunu çekenlerin yoga ile birlikte bu sorundan kolay kurtulabilecekleri belirtildi.
Hindistan’da Yoga Akademi’nin Kurucusu Azerbaycanlı Prof. Dr. Akif Manaf, “Orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşturarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine girilir” dedi.
Manaf, son dönemlerde iş stresi, kriz ortamı ve hayatın giderek zorlaşmasının beraberinde uykusuzluk sorununu ortaya çıkardığı söyledi.
Uykusuzluğun, gün içinde verimliği düşürdüğünü, tüm sinir, sindirim ve solunum sistemini etkileyerek kişiyi her türlü rahatsızlıkla karşı karşıya bıraktığını belirten Manaf, bu nedenle uykusuzluğun günümüzdeki en önemli problemlerden biri olduğunu ifade etti.
Haftada 2 kez “orijinal yoga sitemi”nin uygulanması halinde sinir sisteminin yatıştığını, genel anlamda fiziksel ve zihinsel uyum içine girildiğini bildiren Manaf, ayrıca yoganın son aşamasında yer alan “yoga nidra” denen “derin gevşeme tekniğini” uyguladıklarını kaydetti.
“DOĞRU SOLUNUM VE NEFES TEKNİKLERİ…”
Çalışmanın başında belirli nefes teknikleri olduğunu, bunlardan bazılarının, solunum, karın, diyafram ve tam nefes tekniklerinden oluştuğuna dikkati çeken Manaf, “Görüyoruz ki orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine giriliyor” dedi. Doğru solunum ve nefes tekniklerinin vücudu gevşettiğini, bedeni rahatlattığını ve kalp atışlarını düzene soktuğunu anlatan Manaf, kişinin iyice gevşeyerek uyku moduna girdiğini belirtti.
HSBC’den Aylık %1,11 Faiz Oranıyla Sabit Taksitli Kredi!!!
Evren Turkuaz 7'li Seramik Tencere Seti Sadece 129.00TL
Yoga çalışmalarının olumlu etkilerinin dünya bilim adamları ve tıp mensupları tarafından araştırılıp incelendiğini anımsatan Manaf, bu araştırmaların neticelerinin yoga sisteminde kullanılan nefes, biyoenerji, vücut, zihin çalışmalarının bedensel ve zihinsel sağlığı düzeltmek ve korumak için çok etkili bir araç olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.
“YOGA DAHA HUZURLU BİR YAŞAM VERDİ”
Tuba Berk, Bilkent Üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu ve 2,5 yıldır yoga yaptığını belirterek, yaşadığı kronik uyku probleminin tüm hayatını etkileyerek verimini düşürdüğünü söyledi.
Orijinal yoga sistemini uygulamaya başladıktan bir kaç ay sonra uyku sorununun ortadan kalktığını ve yaşamının düzene girdiğini bildiren Berk, “Yoga daha huzurlu ve mutlu bir yaşam verdi. Meditasyon ve tam, derin gevşeme teknikleri bunu sağlıyor. Böylece vücuttaki iç organlar dahi gevşiyor” diye konuştu.
Dilek Gülen, emekli olduğunu ve stresli yaşamdan kurtulmak ve uyku sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla 1 aydır yoga yapmaya başladığını belirtti. Yoga teknikleriyle “bedenen ve zihnen boşalmış olmanın gece uykularını düzene soktuğunu” ifade eden Gülen, sorun yaşadığı uyku düzensizliği nedeniyle gecesinin gündüzüne karıştığını söyledi.
Gülen, yogaya başlamadan önce 3,5-4 saat kadar uyuduğunu ve yoga yapmasının ardından verimli, kaliteli 7-8 saatlik bir uyku düzenine kavuştuğunu anlattı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Yoga çalışmalarının olumlu etkilerinin dünya bilim adamları ve tıp mensupları tarafından araştırılıp incelendiğini anımsatan Manaf, bu araştırmaların neticelerinin yoga sisteminde kullanılan nefes, biyoenerji, vücut, zihin çalışmalarının bedensel ve zihinsel sağlığı düzeltmek ve korumak için çok etkili bir araç olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.
“YOGA DAHA HUZURLU BİR YAŞAM VERDİ”
Tuba Berk, Bilkent Üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu ve 2,5 yıldır yoga yaptığını belirterek, yaşadığı kronik uyku probleminin tüm hayatını etkileyerek verimini düşürdüğünü söyledi.
Orijinal yoga sistemini uygulamaya başladıktan bir kaç ay sonra uyku sorununun ortadan kalktığını ve yaşamının düzene girdiğini bildiren Berk, “Yoga daha huzurlu ve mutlu bir yaşam verdi. Meditasyon ve tam, derin gevşeme teknikleri bunu sağlıyor. Böylece vücuttaki iç organlar dahi gevşiyor” diye konuştu.
Dilek Gülen, emekli olduğunu ve stresli yaşamdan kurtulmak ve uyku sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla 1 aydır yoga yapmaya başladığını belirtti. Yoga teknikleriyle “bedenen ve zihnen boşalmış olmanın gece uykularını düzene soktuğunu” ifade eden Gülen, sorun yaşadığı uyku düzensizliği nedeniyle gecesinin gündüzüne karıştığını söyledi.
Gülen, yogaya başlamadan önce 3,5-4 saat kadar uyuduğunu ve yoga yapmasının ardından verimli, kaliteli 7-8 saatlik bir uyku düzenine kavuştuğunu anlattı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Hindistan’da Yoga Akademi’nin Kurucusu Azerbaycanlı Prof. Dr. Akif Manaf, “Orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşturarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine girilir” dedi.
Manaf, son dönemlerde iş stresi, kriz ortamı ve hayatın giderek zorlaşmasının beraberinde uykusuzluk sorununu ortaya çıkardığı söyledi.
Uykusuzluğun, gün içinde verimliği düşürdüğünü, tüm sinir, sindirim ve solunum sistemini etkileyerek kişiyi her türlü rahatsızlıkla karşı karşıya bıraktığını belirten Manaf, bu nedenle uykusuzluğun günümüzdeki en önemli problemlerden biri olduğunu ifade etti.
Haftada 2 kez “orijinal yoga sitemi”nin uygulanması halinde sinir sisteminin yatıştığını, genel anlamda fiziksel ve zihinsel uyum içine girildiğini bildiren Manaf, ayrıca yoganın son aşamasında yer alan “yoga nidra” denen “derin gevşeme tekniğini” uyguladıklarını kaydetti.
“DOĞRU SOLUNUM VE NEFES TEKNİKLERİ…”
Çalışmanın başında belirli nefes teknikleri olduğunu, bunlardan bazılarının, solunum, karın, diyafram ve tam nefes tekniklerinden oluştuğuna dikkati çeken Manaf, “Görüyoruz ki orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine giriliyor” dedi. Doğru solunum ve nefes tekniklerinin vücudu gevşettiğini, bedeni rahatlattığını ve kalp atışlarını düzene soktuğunu anlatan Manaf, kişinin iyice gevşeyerek uyku moduna girdiğini belirtti.
Uykusuzluk sorunu çekenlerin yoga ile birlikte bu sorundan kolay kurtulabilecekleri belirtildi.
Hindistan’da Yoga Akademi’nin Kurucusu Azerbaycanlı Prof. Dr. Akif Manaf, “Orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşturarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine girilir” dedi.
Manaf, son dönemlerde iş stresi, kriz ortamı ve hayatın giderek zorlaşmasının beraberinde uykusuzluk sorununu ortaya çıkardığı söyledi.
Uykusuzluğun, gün içinde verimliği düşürdüğünü, tüm sinir, sindirim ve solunum sistemini etkileyerek kişiyi her türlü rahatsızlıkla karşı karşıya bıraktığını belirten Manaf, bu nedenle uykusuzluğun günümüzdeki en önemli problemlerden biri olduğunu ifade etti.
Haftada 2 kez “orijinal yoga sitemi”nin uygulanması halinde sinir sisteminin yatıştığını, genel anlamda fiziksel ve zihinsel uyum içine girildiğini bildiren Manaf, ayrıca yoganın son aşamasında yer alan “yoga nidra” denen “derin gevşeme tekniğini” uyguladıklarını kaydetti.
“DOĞRU SOLUNUM VE NEFES TEKNİKLERİ…”
Çalışmanın başında belirli nefes teknikleri olduğunu, bunlardan bazılarının, solunum, karın, diyafram ve tam nefes tekniklerinden oluştuğuna dikkati çeken Manaf, “Görüyoruz ki orijinal yoga sistemindeki nefes ve hareket teknikleriyle, kişide bol bol ‘esneme hissi’ oluşarak, sinirsel gerilim gideriliyor ve tatlı bir uyku sistemine giriliyor” dedi. Doğru solunum ve nefes tekniklerinin vücudu gevşettiğini, bedeni rahatlattığını ve kalp atışlarını düzene soktuğunu anlatan Manaf, kişinin iyice gevşeyerek uyku moduna girdiğini belirtti.
HSBC’den Aylık %1,11 Faiz Oranıyla Sabit Taksitli Kredi!!!
Evren Turkuaz 7'li Seramik Tencere Seti Sadece 129.00TL
Yoga çalışmalarının olumlu etkilerinin dünya bilim adamları ve tıp mensupları tarafından araştırılıp incelendiğini anımsatan Manaf, bu araştırmaların neticelerinin yoga sisteminde kullanılan nefes, biyoenerji, vücut, zihin çalışmalarının bedensel ve zihinsel sağlığı düzeltmek ve korumak için çok etkili bir araç olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.
“YOGA DAHA HUZURLU BİR YAŞAM VERDİ”
Tuba Berk, Bilkent Üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu ve 2,5 yıldır yoga yaptığını belirterek, yaşadığı kronik uyku probleminin tüm hayatını etkileyerek verimini düşürdüğünü söyledi.
Orijinal yoga sistemini uygulamaya başladıktan bir kaç ay sonra uyku sorununun ortadan kalktığını ve yaşamının düzene girdiğini bildiren Berk, “Yoga daha huzurlu ve mutlu bir yaşam verdi. Meditasyon ve tam, derin gevşeme teknikleri bunu sağlıyor. Böylece vücuttaki iç organlar dahi gevşiyor” diye konuştu.
Dilek Gülen, emekli olduğunu ve stresli yaşamdan kurtulmak ve uyku sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla 1 aydır yoga yapmaya başladığını belirtti. Yoga teknikleriyle “bedenen ve zihnen boşalmış olmanın gece uykularını düzene soktuğunu” ifade eden Gülen, sorun yaşadığı uyku düzensizliği nedeniyle gecesinin gündüzüne karıştığını söyledi.
Gülen, yogaya başlamadan önce 3,5-4 saat kadar uyuduğunu ve yoga yapmasının ardından verimli, kaliteli 7-8 saatlik bir uyku düzenine kavuştuğunu anlattı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Yoga çalışmalarının olumlu etkilerinin dünya bilim adamları ve tıp mensupları tarafından araştırılıp incelendiğini anımsatan Manaf, bu araştırmaların neticelerinin yoga sisteminde kullanılan nefes, biyoenerji, vücut, zihin çalışmalarının bedensel ve zihinsel sağlığı düzeltmek ve korumak için çok etkili bir araç olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.
“YOGA DAHA HUZURLU BİR YAŞAM VERDİ”
Tuba Berk, Bilkent Üniversitesinde öğretim görevlisi olduğunu ve 2,5 yıldır yoga yaptığını belirterek, yaşadığı kronik uyku probleminin tüm hayatını etkileyerek verimini düşürdüğünü söyledi.
Orijinal yoga sistemini uygulamaya başladıktan bir kaç ay sonra uyku sorununun ortadan kalktığını ve yaşamının düzene girdiğini bildiren Berk, “Yoga daha huzurlu ve mutlu bir yaşam verdi. Meditasyon ve tam, derin gevşeme teknikleri bunu sağlıyor. Böylece vücuttaki iç organlar dahi gevşiyor” diye konuştu.
Dilek Gülen, emekli olduğunu ve stresli yaşamdan kurtulmak ve uyku sorunlarını ortadan kaldırmak amacıyla 1 aydır yoga yapmaya başladığını belirtti. Yoga teknikleriyle “bedenen ve zihnen boşalmış olmanın gece uykularını düzene soktuğunu” ifade eden Gülen, sorun yaşadığı uyku düzensizliği nedeniyle gecesinin gündüzüne karıştığını söyledi.
Gülen, yogaya başlamadan önce 3,5-4 saat kadar uyuduğunu ve yoga yapmasının ardından verimli, kaliteli 7-8 saatlik bir uyku düzenine kavuştuğunu anlattı.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Besin Zehirlenmesi Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Ham meyve ve sebzelerde tehlikeli listeriosis salgını geçmiş yıllarda büyük sağlık sorunlarına yol açmıştır.
Bakterili bir çiftlikte yetişen ham kavun gibi meyve ve sebzeler enfeksiyona sebep olur, ateş, kas ağrıları, mide sorunları ve ishale neden olur. İyi temizlenmiş ve buzdolabında soğuk ayarda saklanan ham olmayan besinleri tüketin. Yoğurt, peynir çiğ sütle yapılan süt ürünleri de risklidir. Sadece şoklama ve soğutma ya da kaynatma ile bu ürünlerdeki bakteri ölmez. Yaşlılar, hamileler, zayıflar ve bağışıklığı güçsüz kişiler risktedir. Pastörize ürünleri satın alın.
Kümes hayvanları ve yumurtada da taze ürünleri alın. Domates, biber ve salata yeşilliklerde de dikkatli olun. Çiğ ve az pişmiş besinlerden kaçının. Sıcak ve nemli ortamda yetişen ürünlere dikkat edin. Bebek ve yaşlılarda bu enfeksiyonlar çok ciddi hatta ölümcül olabilir. İyice yıkanan, kurutulan ve buzdolabında saklanan ürünleri tüketin. Çiğ et özellikle kıymadan kaçının. E. Coli bakterisi çiğ ette yaygındır. Özellikle bakteriler kıymada birikir. Konserve gıdalarda riskli sınıfındadır. Bal, et, fermente ürünler, tuzlu balık konserveleri özellikle bebekler için ölümcül olabilir. Kabuklu deniz ürünleri yosunlu ürünler de gelgitten nasibini alır. Toksin yüksek oranda olabilir. Di ve dudaklarda karıncalanma, nefes darlığı, ve nihai felç görülebilir. Zehirlenme belirtileri 30 dakika içinde gelişir. Deniz yosunu ve orfozda belirtiler, kollarda veya bacaklarda yanma veya ağrılı karıncalanma, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, ishal, halüsinasyonlar ve sıcaklık değişimidir.
Nörolojik belirtilerde doktorunuza başvurun. Yüksek ateş, kanlı dışkı, uzun süreli kusma, 3 günden fazla süren ishal, ağız kuruluğu, baş ağrısı, az idrar zehirlenme belirtileridir. Ellerinizi ve gıdaları iyice yıkayın. Mutfak eşyaları ve tezgahı temizleyin. Akan su altında temizleyip kurutun. Marul ve lahananın dış yapraklarını atın. Et, tavuk ve yumurtayı uygun sıcaklıkta pişirin. Sıcak soğuk değişimie dikkat edin..Kaynak.7gunsaglik.com .,
Bakterili bir çiftlikte yetişen ham kavun gibi meyve ve sebzeler enfeksiyona sebep olur, ateş, kas ağrıları, mide sorunları ve ishale neden olur. İyi temizlenmiş ve buzdolabında soğuk ayarda saklanan ham olmayan besinleri tüketin. Yoğurt, peynir çiğ sütle yapılan süt ürünleri de risklidir. Sadece şoklama ve soğutma ya da kaynatma ile bu ürünlerdeki bakteri ölmez. Yaşlılar, hamileler, zayıflar ve bağışıklığı güçsüz kişiler risktedir. Pastörize ürünleri satın alın.
Kümes hayvanları ve yumurtada da taze ürünleri alın. Domates, biber ve salata yeşilliklerde de dikkatli olun. Çiğ ve az pişmiş besinlerden kaçının. Sıcak ve nemli ortamda yetişen ürünlere dikkat edin. Bebek ve yaşlılarda bu enfeksiyonlar çok ciddi hatta ölümcül olabilir. İyice yıkanan, kurutulan ve buzdolabında saklanan ürünleri tüketin. Çiğ et özellikle kıymadan kaçının. E. Coli bakterisi çiğ ette yaygındır. Özellikle bakteriler kıymada birikir. Konserve gıdalarda riskli sınıfındadır. Bal, et, fermente ürünler, tuzlu balık konserveleri özellikle bebekler için ölümcül olabilir. Kabuklu deniz ürünleri yosunlu ürünler de gelgitten nasibini alır. Toksin yüksek oranda olabilir. Di ve dudaklarda karıncalanma, nefes darlığı, ve nihai felç görülebilir. Zehirlenme belirtileri 30 dakika içinde gelişir. Deniz yosunu ve orfozda belirtiler, kollarda veya bacaklarda yanma veya ağrılı karıncalanma, baş ağrısı, mide bulantısı, kusma, ishal, halüsinasyonlar ve sıcaklık değişimidir.
Nörolojik belirtilerde doktorunuza başvurun. Yüksek ateş, kanlı dışkı, uzun süreli kusma, 3 günden fazla süren ishal, ağız kuruluğu, baş ağrısı, az idrar zehirlenme belirtileridir. Ellerinizi ve gıdaları iyice yıkayın. Mutfak eşyaları ve tezgahı temizleyin. Akan su altında temizleyip kurutun. Marul ve lahananın dış yapraklarını atın. Et, tavuk ve yumurtayı uygun sıcaklıkta pişirin. Sıcak soğuk değişimie dikkat edin..Kaynak.7gunsaglik.com .,
İdrar Kaçırma Hastalığı Tedavi Türleri
İdrar kaçırma, kadınlar için önemli bir sağlık sorunu. Yaygın inanışın aksine idrar kaçırma yaşlanma sürecinin normal bir sonucu değil. Kadının iş, sosyal ve özel yaşantısında ciddi sorunlara yol açan idrar kaçırmanın çözümünü, modern tıp, tanı ve tedavi yöntemleriyle bulmuş durumdadır.
İstem dışı idrarını tutamama ve farkında olmadan idrarını boşaltma durumudur. Normalde herkeste (kadın ve erkek), idrar torbası normal kapasitesine kadar dolduğunda, beyinde uyarılmayla idrar yapma isteği oluşur.
Ancak bazı durumlarda; gerek kadınlarda, gerek erkeklerde (ama çoğunlukla kadınlarda) idrar torbası tam dolmadan ya da tuvalete gitme isteği oluşmadan idrar kaçırılır. Hasta, idrarını tutamaz. Hatta bazen idrarını kaçırdığını bile fark etmez.
Sadece üzerini ıslattığı zaman idrar kaçırmış olduğunu anlar. Kegel egzersizleri, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi mümkündür. Bazı idrar kaçırma tipleri ilaçlar ya da hormonlarla tedavi ediliyor. İdrar torbası ve idrar yapmayla ilgili kasların kontrol altına alınması sağlanarak pelvik taban kasları güçlendiriliyor.
Bu egzersizlere ek olarak bir günlük (idrar günlüğü) oluşturularak bu program çerçevesinde mesane eğitimi sağlanmaya çalışılıyor. Bu egzersizlerle birlikte veya tek başına uygulanan biofeedback ile elektrik simulasyonu da, zayıflamış pelvik taban kaslarının güçlendirilmesinde etkili oluyor.Referans.7gunsaglik.com.tr,
İstem dışı idrarını tutamama ve farkında olmadan idrarını boşaltma durumudur. Normalde herkeste (kadın ve erkek), idrar torbası normal kapasitesine kadar dolduğunda, beyinde uyarılmayla idrar yapma isteği oluşur.
Ancak bazı durumlarda; gerek kadınlarda, gerek erkeklerde (ama çoğunlukla kadınlarda) idrar torbası tam dolmadan ya da tuvalete gitme isteği oluşmadan idrar kaçırılır. Hasta, idrarını tutamaz. Hatta bazen idrarını kaçırdığını bile fark etmez.
Sadece üzerini ıslattığı zaman idrar kaçırmış olduğunu anlar. Kegel egzersizleri, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi mümkündür. Bazı idrar kaçırma tipleri ilaçlar ya da hormonlarla tedavi ediliyor. İdrar torbası ve idrar yapmayla ilgili kasların kontrol altına alınması sağlanarak pelvik taban kasları güçlendiriliyor.
Bu egzersizlere ek olarak bir günlük (idrar günlüğü) oluşturularak bu program çerçevesinde mesane eğitimi sağlanmaya çalışılıyor. Bu egzersizlerle birlikte veya tek başına uygulanan biofeedback ile elektrik simulasyonu da, zayıflamış pelvik taban kaslarının güçlendirilmesinde etkili oluyor.Referans.7gunsaglik.com.tr,
Gün Işığı Vitamini Astımı Tedavi Eder
Güneşten gelen vitamin vücudun belli bölgeleri ve sağlığı olumlu etkilediği gibi ayrıca astıma da iyi geliyor.
Gün ışığından yeteri kadar faydalanan kişiler daha az astıma yakalanıyor üstelik astım hastalıkları da iyileşiyor.
Araştırmalara göre vücuttaki D vitamini eksikliği bazı hastalıkların belirtilerinin görülmesinde etkili. Astım başta olmak üzere çoğu bağışıklık sistemi hastalığına da bu eksiklik sebep.
Bağışıklığı zayıflatan bu vitaminin eksikliği astımda aşırı aktif bir rol oynar. Bilindiği gibi astım hastaları sıkça nefes darlığı çeker.
Hava alma kanalları ile solunum yolları iltihaplanarak şişer daralır ve nefes almada zorluk çekilir.
Çoğu kişi steroidler ile tedavi edilir, ancak bu tür ilaçlar herkes için etkili değildir.
D vitamini seviyesi yüksek olan kişilerde astım hastalığı uzmanlar tarafından da daha iyi kontrol edilir.
Yiyecekler ve takviye ilaçlarından da bu vitamin eksikliği giderilir, fakat en iyi D vitamini kaynağı Güneş’tir.
Bu vitaminin vücuttaki interlökin-17 kimyasalı üzerindeki etkisi incelenmiş ve görülmüştür ki, bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan bu kimyasal enfeksiyonlarla da savaşabilmektedir.
Yüksek seviyede vücutta bulunan bu maddeler enfeksiyonla ve astımla baş etmede kolaylık sağlar.
Hastalara güneş ışığı tedavisi verilerek hastalık etkileri azaltılmaya çalışılır. Çoğu tedavide bu yöntem uygulanır ve başarı elde edilir.
Klinik çalışmalarda D vitamini alan kişiler ve steroid dirençli hastalarda astıma verilen cevap incelenmiştir.
Güneş kremi kullanmadan veya kullanarak bile aşırı bir süre güneşe maruz kalmak da iyi değildir. Ortasını bulmak gerekir.
Fazla güneş ışığı almak da astım sebebidir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Gün ışığından yeteri kadar faydalanan kişiler daha az astıma yakalanıyor üstelik astım hastalıkları da iyileşiyor.
Araştırmalara göre vücuttaki D vitamini eksikliği bazı hastalıkların belirtilerinin görülmesinde etkili. Astım başta olmak üzere çoğu bağışıklık sistemi hastalığına da bu eksiklik sebep.
Bağışıklığı zayıflatan bu vitaminin eksikliği astımda aşırı aktif bir rol oynar. Bilindiği gibi astım hastaları sıkça nefes darlığı çeker.
Hava alma kanalları ile solunum yolları iltihaplanarak şişer daralır ve nefes almada zorluk çekilir.
Çoğu kişi steroidler ile tedavi edilir, ancak bu tür ilaçlar herkes için etkili değildir.
D vitamini seviyesi yüksek olan kişilerde astım hastalığı uzmanlar tarafından da daha iyi kontrol edilir.
Yiyecekler ve takviye ilaçlarından da bu vitamin eksikliği giderilir, fakat en iyi D vitamini kaynağı Güneş’tir.
Bu vitaminin vücuttaki interlökin-17 kimyasalı üzerindeki etkisi incelenmiş ve görülmüştür ki, bağışıklık sisteminin önemli bir parçası olan bu kimyasal enfeksiyonlarla da savaşabilmektedir.
Yüksek seviyede vücutta bulunan bu maddeler enfeksiyonla ve astımla baş etmede kolaylık sağlar.
Hastalara güneş ışığı tedavisi verilerek hastalık etkileri azaltılmaya çalışılır. Çoğu tedavide bu yöntem uygulanır ve başarı elde edilir.
Klinik çalışmalarda D vitamini alan kişiler ve steroid dirençli hastalarda astıma verilen cevap incelenmiştir.
Güneş kremi kullanmadan veya kullanarak bile aşırı bir süre güneşe maruz kalmak da iyi değildir. Ortasını bulmak gerekir.
Fazla güneş ışığı almak da astım sebebidir.
Referans.7gunsaglik.com.tr
Erkeklere Özek Göbek Korsesi
ABD’de yayımlanan Washington Post gazetesi, erkekler arasında da giderek popüler olan korse satışlarını yazdı.
Bir firmanın ürettiği gömleğin içine giyilebilen korseler geçen yıl yok sattı. Firma şimdi de bel çevresine özel korseler üretmeye karar verdi. Korseler “Bel çevresindeki yağları ve bira göbeğini itinayla saklar” sloganıyla satışa sunulacak.
Korse fiyatları 20 dolardan başlıyor. Ancak en kalitelilerinin fiyatı 100 dolara kadar çıkıyor.
Referans.7gunsaglik.com.tr,
Bir firmanın ürettiği gömleğin içine giyilebilen korseler geçen yıl yok sattı. Firma şimdi de bel çevresine özel korseler üretmeye karar verdi. Korseler “Bel çevresindeki yağları ve bira göbeğini itinayla saklar” sloganıyla satışa sunulacak.
Korse fiyatları 20 dolardan başlıyor. Ancak en kalitelilerinin fiyatı 100 dolara kadar çıkıyor.
Referans.7gunsaglik.com.tr,
Lenf Kanserinde Ana Tedavi Yöntemleri
Lenf kanseri nedir, hangi yaşlarda görülür? Belirtileri var mıdır? Nedenleri ve tedavi yöntemleri nelerdir? Prof. Dr. Ural anlatıyor..
Lenf kanserlerine en çok 15 – 35 yaş arasında ve 55 yaş üstü kişilerde rastlanıyor. Cerrahi tedavinin yerinin olmadığı hastalıkta ana tedavi yöntemlerinin kemoterapi ve radyoterapi olduğu belirtiliyor. HIV ve Hepatit C riski artıran faktörler arasında bulunuyor.
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Uğur Ural, " Hodgkin dışı lenfomalar yavaş, orta ve ağır seyirli olarak 3 gruba ayrılıyor" diyor. Küçük hücreli lenfoma, kronik lenfositik ve lösemi gibi yavaş ilerleyen alt gruplarda tedavi gerekmeyebiliyor.
Yapılan çalışmalar, yavaş ilerleyen lenfomada hiçbir şey yapılmadığında ortaya çıkan yaşam süresi ile tedavi uygulandıktan sonraki yaşam süresi arasında fark olmadığını, bu hastaların uygun sıklıkta takip edilmeleri gerektiğini gösteriyor. Ural, diğer kanser tiplerinde önemli bir tedavi seçeneği olan cerrahi girişimin, lenfomalarda lenf bezi örneklemesinde olduğu gibi sadece tanı amaçlı olarak kullanıldığını söylüyor. Kemoterapi adı verilen ilaç tedavisi lenfomaların en seçkin tedavisini oluşturuyor.
Tedavi modalitelerinde çeşitli kemoterapi ilaçlarının bir arada, hastaya göre belirlenen sıklıkta ve belirlenen sayıda uygulanması gerekiyor. Bunun yanında Hodgkin dışı lenfomaların bazı türlerinde (mantle cell lenfoma vb) hastalık hızlı ilerlediği için kemoterapiyi tamamladıktan sonra kök hücre nakline gitmek gerekiyor.
Özellikle yaygın veya büyük lenf bezlerinin olduğu lenfomalarda kemoterapinin tamamlanmasından sonra ışın tedavisi de gerekebiliyor. Lenfoma tedavisi tamamlandıktan sonra tedaviyi takip eden ilk bir yıl içinde üç ayda bir kan ve görüntüleme tetkikleri ile hastalığın durumunun kontrolüne ihtiyaç duyuluyor. Kontroller ikinci yıl 6 ayda bir, üçüncü yıldan itibaren ise yılda bir kez yapılıyor.
HASTALIK TEKRAR EDER Mİ?
Lenfomada hastalığın ilk bir yıl içinde nüks etmesi, hastanın daha önce uygulanan kemoterapiden, tekrar uygulanması halinde bile yararlanamayacağı anlamına geliyor. Hastalığın daha geç dönemde nüks etmesi halinde aynı tedaviler tekrarlanabiliyor. Nüks eden vakalarda daha ileri bir tedavi seçeneği olan, " Otolog kök hücre" nakline başvurulabiliyor. Nüks eden vakalarda hastalığın tekrar değişik kemoterapi ilaçları ile kontrol altına alınması gerekiyor. Hastaların kök hücreleri, verilecek yüksek doz kemoterapiden etkilenmemeleri amacıyla, özel bir cihazla toplanıyor ve dondurularak saklanıyor. Ardından hastaya yüksek doz kemoterapi verilerek kanser hücrelerin öldürülmesi hedefleniyor. Son adımda saklanan kök hücreler tekrar hastaya verilerek yeniden faaliyete geçmeleri sağlanıyor.
EVREYE GÖRE TEDAVİLER
Lenfomada cerrahi tedavinin yeri bulunmuyor. Lenfatik sistem birbiri ile çok yakından ilgili olduğu için tek lenf bezi yöresinden çıkarılacak bir oluşumdan söz edilemiyor. Hastalığın evresine göre belirli sayıda kemoterapi ve gerektiğinde radyoterapi kullanılıyor. Uygulanacak kemoterapi sayısı hastalığın evresine ve tedaviye alınan cevaba göre belirleniyor. Ara takiplerde hastalığın kontrol altına alındığı tespit edilirse tedaviye devam ediliyor. Ancak beklenen yanıtın alınamaması halinde tedavi şekli değiştiriliyor.
KEMOTERAPİ
Hodgkin tipi lenfoma
Bu tipte, birkaç kemoterapi ilacının biraraya gelmesi ile oluşturulan kombinasyon kemoterapileri kullanılıyor. Evre I ve II’de bu kombinasyonları iki ya da dört kez vermek yeterli olurken evre ilerledikçe bu sayı artabiliyor.
HODGKİN LENFOMA
Tedavide Hodgkin tipinden tamamen farklı ilaç tedavileriyle hareket etmek gerekiyor, çünkü bu hastalıkta farklı hücre popülasyonlarına yönelik tedavi düzenlemesine ihtiyaç duyuluyor. Kemoterapi ajanlarının yanı sıra hastalığa neden olan hücre ve türünün üreyerek fonksiyon görmesini engelleyen antikorlar da kemoterapi ile birlikte kullanılıyor. Antikorlar hücrelere yapışarak onların görev yapmasını engelliyor.
RADYOTERAPİ
Radyoterapinin hangi hastalara uygulanacağına kitlenin boyutuna göre karar veriliyor. 10 cm’den büyük kitle olan vakalarda tek başına kemoterapi yetersiz kaldığı için sonrasında mutlaka radyoterapi uygulanması gerekiyor. Her iki tip lenfoma da radyoterapiye hassas oluyor. Ancak seçili vakalarda kitle boyutuna, bulunduğu yere ve uygulanan kemoterapiye alınan cevaba göre ilave radyoterapi vermek gerekiyor.
HIV ENFEKSİYONU HASTALIK RİSKİNİ ARTIRIYOR
Hodgkin tipi lenfoma sıklıkla 15 – 35 yaş arasındaki kişiler ile 55 yaş ve üstündeki yetişkinlerde görülüyor. Epstein-Barr virüsü veya HIV enfeksiyonunun bulunması hastalık riskini artırıyor. Katılımsal ya da organ nakli sonrası kullanılan ilaçların bağışıklık sisteminin zayıflatması da hastalığın ortaya çıkışında önemli risk faktörleri olarak sıralanıyor. Hodgkin dışı lenfomada risk yaşla birlikte artıyor ve sıklıkla 60 yaş üzerinde görülüyor. Bu tipte de zayıflamış bağışıklık sisteminin yanı sıra HIV, Epstein-Barr virüsü, Helicobacter pilori, HTLV-1 enfeksiyonu ve Hepatit C virüsü gibi risk artırıcı unsurlar bulunuyor.
KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ
-Erken dönem etkiler
*Kan yapımında azalmaya paralel olarak hastanın akyuvarlarında, trombositte ve hemoglobin değerlerinde azalma
* Saç dökülmesi
* Mide bağırsak sistemine ait yan etkiler (bulantı, kusma, ishal)
* Yorgunluk
* Öksürük
* Deride döküntü
* Enfeksiyona eğilimde artış
*Geç dönem etkiler*
* Üreme fonksiyonunda anormallikler (üreme çağında tedavi öncesi sperm ve ovül dondurma öneriliyor)
* Beslenme bozukluğu
* Kulaklarda dolgunluk
* Bacaklarda şişlik
* Erken dönem kilo kaybı ya da artışı
* Yorgunluk
* Baş dönmesi
* Solunum zorluğu
* Öksürük
* Yutkunma güçlüğü
* Boğazda ağrı
* Kabızlık veya ishal
* Ateş yükselmeleri
Referans.7gunsaglik.com.tr
Lenf kanserlerine en çok 15 – 35 yaş arasında ve 55 yaş üstü kişilerde rastlanıyor. Cerrahi tedavinin yerinin olmadığı hastalıkta ana tedavi yöntemlerinin kemoterapi ve radyoterapi olduğu belirtiliyor. HIV ve Hepatit C riski artıran faktörler arasında bulunuyor.
İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Ali Uğur Ural, " Hodgkin dışı lenfomalar yavaş, orta ve ağır seyirli olarak 3 gruba ayrılıyor" diyor. Küçük hücreli lenfoma, kronik lenfositik ve lösemi gibi yavaş ilerleyen alt gruplarda tedavi gerekmeyebiliyor.
Yapılan çalışmalar, yavaş ilerleyen lenfomada hiçbir şey yapılmadığında ortaya çıkan yaşam süresi ile tedavi uygulandıktan sonraki yaşam süresi arasında fark olmadığını, bu hastaların uygun sıklıkta takip edilmeleri gerektiğini gösteriyor. Ural, diğer kanser tiplerinde önemli bir tedavi seçeneği olan cerrahi girişimin, lenfomalarda lenf bezi örneklemesinde olduğu gibi sadece tanı amaçlı olarak kullanıldığını söylüyor. Kemoterapi adı verilen ilaç tedavisi lenfomaların en seçkin tedavisini oluşturuyor.
Tedavi modalitelerinde çeşitli kemoterapi ilaçlarının bir arada, hastaya göre belirlenen sıklıkta ve belirlenen sayıda uygulanması gerekiyor. Bunun yanında Hodgkin dışı lenfomaların bazı türlerinde (mantle cell lenfoma vb) hastalık hızlı ilerlediği için kemoterapiyi tamamladıktan sonra kök hücre nakline gitmek gerekiyor.
Özellikle yaygın veya büyük lenf bezlerinin olduğu lenfomalarda kemoterapinin tamamlanmasından sonra ışın tedavisi de gerekebiliyor. Lenfoma tedavisi tamamlandıktan sonra tedaviyi takip eden ilk bir yıl içinde üç ayda bir kan ve görüntüleme tetkikleri ile hastalığın durumunun kontrolüne ihtiyaç duyuluyor. Kontroller ikinci yıl 6 ayda bir, üçüncü yıldan itibaren ise yılda bir kez yapılıyor.
HASTALIK TEKRAR EDER Mİ?
Lenfomada hastalığın ilk bir yıl içinde nüks etmesi, hastanın daha önce uygulanan kemoterapiden, tekrar uygulanması halinde bile yararlanamayacağı anlamına geliyor. Hastalığın daha geç dönemde nüks etmesi halinde aynı tedaviler tekrarlanabiliyor. Nüks eden vakalarda daha ileri bir tedavi seçeneği olan, " Otolog kök hücre" nakline başvurulabiliyor. Nüks eden vakalarda hastalığın tekrar değişik kemoterapi ilaçları ile kontrol altına alınması gerekiyor. Hastaların kök hücreleri, verilecek yüksek doz kemoterapiden etkilenmemeleri amacıyla, özel bir cihazla toplanıyor ve dondurularak saklanıyor. Ardından hastaya yüksek doz kemoterapi verilerek kanser hücrelerin öldürülmesi hedefleniyor. Son adımda saklanan kök hücreler tekrar hastaya verilerek yeniden faaliyete geçmeleri sağlanıyor.
EVREYE GÖRE TEDAVİLER
Lenfomada cerrahi tedavinin yeri bulunmuyor. Lenfatik sistem birbiri ile çok yakından ilgili olduğu için tek lenf bezi yöresinden çıkarılacak bir oluşumdan söz edilemiyor. Hastalığın evresine göre belirli sayıda kemoterapi ve gerektiğinde radyoterapi kullanılıyor. Uygulanacak kemoterapi sayısı hastalığın evresine ve tedaviye alınan cevaba göre belirleniyor. Ara takiplerde hastalığın kontrol altına alındığı tespit edilirse tedaviye devam ediliyor. Ancak beklenen yanıtın alınamaması halinde tedavi şekli değiştiriliyor.
KEMOTERAPİ
Hodgkin tipi lenfoma
Bu tipte, birkaç kemoterapi ilacının biraraya gelmesi ile oluşturulan kombinasyon kemoterapileri kullanılıyor. Evre I ve II’de bu kombinasyonları iki ya da dört kez vermek yeterli olurken evre ilerledikçe bu sayı artabiliyor.
HODGKİN LENFOMA
Tedavide Hodgkin tipinden tamamen farklı ilaç tedavileriyle hareket etmek gerekiyor, çünkü bu hastalıkta farklı hücre popülasyonlarına yönelik tedavi düzenlemesine ihtiyaç duyuluyor. Kemoterapi ajanlarının yanı sıra hastalığa neden olan hücre ve türünün üreyerek fonksiyon görmesini engelleyen antikorlar da kemoterapi ile birlikte kullanılıyor. Antikorlar hücrelere yapışarak onların görev yapmasını engelliyor.
RADYOTERAPİ
Radyoterapinin hangi hastalara uygulanacağına kitlenin boyutuna göre karar veriliyor. 10 cm’den büyük kitle olan vakalarda tek başına kemoterapi yetersiz kaldığı için sonrasında mutlaka radyoterapi uygulanması gerekiyor. Her iki tip lenfoma da radyoterapiye hassas oluyor. Ancak seçili vakalarda kitle boyutuna, bulunduğu yere ve uygulanan kemoterapiye alınan cevaba göre ilave radyoterapi vermek gerekiyor.
HIV ENFEKSİYONU HASTALIK RİSKİNİ ARTIRIYOR
Hodgkin tipi lenfoma sıklıkla 15 – 35 yaş arasındaki kişiler ile 55 yaş ve üstündeki yetişkinlerde görülüyor. Epstein-Barr virüsü veya HIV enfeksiyonunun bulunması hastalık riskini artırıyor. Katılımsal ya da organ nakli sonrası kullanılan ilaçların bağışıklık sisteminin zayıflatması da hastalığın ortaya çıkışında önemli risk faktörleri olarak sıralanıyor. Hodgkin dışı lenfomada risk yaşla birlikte artıyor ve sıklıkla 60 yaş üzerinde görülüyor. Bu tipte de zayıflamış bağışıklık sisteminin yanı sıra HIV, Epstein-Barr virüsü, Helicobacter pilori, HTLV-1 enfeksiyonu ve Hepatit C virüsü gibi risk artırıcı unsurlar bulunuyor.
KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ
-Erken dönem etkiler
*Kan yapımında azalmaya paralel olarak hastanın akyuvarlarında, trombositte ve hemoglobin değerlerinde azalma
* Saç dökülmesi
* Mide bağırsak sistemine ait yan etkiler (bulantı, kusma, ishal)
* Yorgunluk
* Öksürük
* Deride döküntü
* Enfeksiyona eğilimde artış
*Geç dönem etkiler*
* Üreme fonksiyonunda anormallikler (üreme çağında tedavi öncesi sperm ve ovül dondurma öneriliyor)
* Beslenme bozukluğu
* Kulaklarda dolgunluk
* Bacaklarda şişlik
* Erken dönem kilo kaybı ya da artışı
* Yorgunluk
* Baş dönmesi
* Solunum zorluğu
* Öksürük
* Yutkunma güçlüğü
* Boğazda ağrı
* Kabızlık veya ishal
* Ateş yükselmeleri
Referans.7gunsaglik.com.tr
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)